23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘Ayla’nın vizyon tarihi belli oldu Türkiye adına Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ı için yarışan “Ayla” filminin vizyon tarihi 8 Eylül olarak açıklandı. Academy’nin şartnamesine göre 30 Eylül’den sonra vizyona çıkan filmler bu yılın Oscar yarışına katılamıyor. Bu sebeple “Ayla”nın yapımcıları filmin izleyiciyle buluşma tarihini 8 Eylül olarak belirlediler. Film ayrıca Türk askerlerinin 60 yıl önce Busan Liman’ına ilk ayak bastığı tarih olan ekim ayında da Güney Kore’de vizyona çıkacak. Cumartesi 2 Eylül 2017 kultur@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: İLKNUR FİLİZ Bu çocuklar arafta... 15 12. Contemporary Istanbul’a üç çalışmasıyla katılacak heykeltıraş Sonia Serpil Aslan, bu dünyaya ait olmayan çocuk heykelleri yapıyor Sonia Serpil Aslan, çocukluk çağında yaşanan, bilinçaltına gömülen olay ları, mutsuzluklar ya da mutlu anları anlatıyor heykellerinde. Çocuk heykelle ri yapan sanatçı psikolojik unsur ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK ları çalışmalarına eklemeyi çok seviyor. 1417 Ey lül 2017 tarihle ri arasında galerileri, sanatçı ları, koleksiyonerleri ve sanat severleri İstanbul’da bir ara ya getiren 12. Contemporary Istanbul’a “Purgatory/Araf”, “Insomnia” ve “Shame/Utanç” adlı üç işiyle katılacak sanatçı Aslan ile son çalışmaları üzeri ne konuştuk. n Son çalışmalarınızda ne den çocuk figürlerini tercih ediyorsunuz? İnsan figürlerinden başladım önce, kadın, erkek... Sonra ço cuğa geçtim, sanırım ilk doğu mumla alakalı olabilir çünkü kendi çocuğumu doğuracağım dönemlerde çok ilgiliydim. ‘Arada kalmış çocuklar' n Heykelleriniz koyu renk; yani sanki bu dünyaya ait olmayan çocuklar yapıyorsunuz. Çoğu heykelin yüzünde de hüzünlü, korkmuş gibi ifadeler var? Psikoloji okuyan birisiyim ve bu psikolojik unsurları çalışmalarıma eklemeyi çok seviyorum. Daha anlamlı geliyor, bir de ben sanat eseri olarak Sonia Serpil Aslan baktığım zaman çok duygulu işler olması gerektiğini düşünüyorum. Benim kullandığım renkler daha donuk. Yani söylediğiniz gibi, bu dünyaya ait çocuklar değil. Ölü renk de değil canlı renk de değil, arada kalmış çocuklar... ‘Her şeyin temeli çocuk n Üç çocuk heykeli üzerinden konuşacak olursak; isimleriyle hikâyeleri örtüşüyor gibi... Bu üç çalışmanın hikâyesi de hüzünlü gibi duruyor. Çocuk figürleri olunca, insan psikolojisinde her şeyin temeli çocuk... İlk yaptığım heykellerin dışında hep gizli mesajlar var aslında, hepsinin isimleriyle de bağdaştırabiliyoruz. Bu çocuklarım biraz da isimleriyle alakalı evet, mesela bir çalışmamın adı “Insomnia”, ben de insomnia hastasıyım, bu şekilde bir gönderme var. Çocuğun gözünden baktığınız zaman uykusuzluk hali karşıdakini rahatsız edecek türden. İnsanlar bakınca etkileniyorlar ama hep bir geri çekiliyorlar. O irite etme durumunu bilerek yapmadım, ters psikolo ji yapmayı çok seviyorum galiba... Başka bir çalışmamın adı “Araf”. Arada kalmışlık var. Toplumsal olaylara da gönderme yapıyorsun çünkü yetişkin bir insanın elleri var, neden acaba çocuğun ağzı açık gibi bir sürü soru var. ‘Estetik kaygım çok’ n Çizimleriniz de psikoloji üzerine mi kurulu? Çizimlerimde de çeşitli simgeler kullanıyorum, bunları anlayabilmek için biraz okuma yapmış olmak gerekiyor. Bu figürlerin hepsi insan psikolojisine gönderme yapıyor. Bu çalışmaları okuma yapmadan irdelediğimiz zaman sadece iyi ya da kötü yorumları yapılabiliyor. n Heykellerde peruk kullanıyorsunuz ve hepsinin saçı siyah neden? Estetik unsurlarını düşünerek yaptım. Hazır olan bir şey değil. Peruk kullandım evet ama bütün hepsini ben kesip biçtim. Siyahta zaten siyah beyaz bir görüntü var, dolayısıyla siyah olması gerektiğini düşündüm. Bundan sonra belki de hiç kullanmayacağım. Çocuklarla ilgili süreçler bitmedi gibi. Ben hazır motifler kullanmıyorum. Tek tek çalışıyorum, el çalışıyorum, ayak çalışıyorum, dolayısıyla estetik anlamda çok fazla kaygım oluyor, çok fazla zaman kaybediyorum aynı zamanda. Zaman harcıyorum ama bu keyifli bir süreç benim için. Bir insanlık trajedisi... Akdeniz’in koyu lacivert sularında beyazımsı bir nokta... İnsansız hava aracından dik açı çekim yapan kamera yavaş yavaş iniyor o beyazlığın üzerine. Turuncu can yeleklerini giymiş kaçak sığınmacılarla tıklım tıklım dolu tekne, bir anda, son yılların en büyük insanlık trajedisi olan sığınmacı akınının tüm dehşetini simgeleyiveriyor o güzelim sular üzerinde. Çinli muhalif aktivist sanatçı  Ai Weiwei’in (1957), festivalin en önemli olayı olmaya aday çarpıcı belgeseli “Human Flow” (İnsan Akımı) bu sessiz görüntülerin altına yansıyan Nâzım Hikmet’in “Yaşamak Kasideleri 1” şiirinden alınmış bir dize ile başlıyor: “İlk insanın hakkını istiyorum...” Şiirsel bir anlatım Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da ve Afrika’da tam 22 ülkede yaptığı çekimlerle, nedeni siyasi, ekonomik ya da iklimsel, ne olursa olsun, evlerini yurtlarını terk etmeye zorlanan  insanların trajedisine,  duyarlı, yer yer şiirsel bir dille tanıklık ediyor; çarpıcı kimi dehşet verici, kimi son derece estetik güzellikteki çarpıcı görüntü Ai Weiwei filmin gösterimi öncesi ekibiyle birlikte fotoğrafçılara poz verirken her zamanki gibi selfie çekmeyi ihmal etmiyor. ler eşliğinde tanıklık ediyor. Herhangi bir politik çözümlemeye soyunmadan, gerçekleri  gözlemliyor; sığınmacılara ve onlara yardım eli uzatanlara söz veriyor; bu ‘istila’ karşısında şaşıran ülkelerin aldığı (İtalya, Almanya ve Türkiye’deki gibi  insani ya da Makedonya, Macaristan ve ABD örneklerindeki temel insan haklarını gözardı eden korumacı nitelikli) önlemleri sakince görüntülüyor. Tavır almıyor; tanıklık ediyor.  Berlin duvarı 1989’da yıkıldığında, toplam  11 ülkede bu tür ayırımcı duvar varken, bugün 70 ülkede duvarlar örüldüğü bilgisini veriyor... Bir kıtadan öbürüne, sayısal saptamalarda bulunuyor. Geleceğin endişe verici karanlığına parmak basarken, tarihsel gerçekleri de anımsatıyor. Örneğin, bugün Lübnan’da sayıları iki milyona ulaşan sığınmacıların, ülkenin nüfusunun üçte birini oluşturduğunu; Filistinli mültecilerin ise 60 yıldır topraklarına dönemediklerini hatırlatıyor. Genelde, sığınmacıların ülkelerine geri dönebilmek için ortalama 25 yıl bekledikleri bilgisini, resmi istatistiklerden yansıtıyor. Afrika’daki hızlı nüfus artışının altını çizerek, iklim değişikliğinin gelecekte doğuracağı mülteci dalgalarına dikkat çekiyor...  İki saat yirmi dakika süren filmin, bir şairden alınan dizelerle açılan her bölümü yeni bir alarm sinyali niteliğinde. Ai Weiwei, alev alev yanan petrol kuyuları örneğinde olduğu gibi, kimi zaman büyüleyici estetik görüntüler gerisindeki dehşeti tüm sıcaklığıyla yansıtmayı başarıyor. Mültecilerin yaşam koşullarına ayrıntılarıyla eğilip çözümü çok yetersiz kalan sağlık ve eğitim sorunlarının öneminin altını çizerken, geleceğe dönük acil önlemlerin alınmasında siyasi sorumluların ne kadar geç kaldıklarını saptıyor. Dünyamızın geleceğini daha yaşanabilir kılmak için, tüm insanların, ülke, dil, din, kültür ve etnik ayırım gözetmeksizin birlikte hareket etmek zorunda olduklarının altını çiziyor... Devlet adamları izlemeli Altın Aslan adayı “Human Flow” ödül alsın ya da almasın, Suriye savaşı, iklim değişikliği ya da sığınmacı akımı gibi önemli konularını ele alan tüm uluslararası üst düzey toplantılara katılan devlet adamlarının, karar vericilerin bu filmi izlemeleri ne iyi olurdu! Ütopik bir öneri tabii; üstelik, pek fazla bir etkisi olacağından da kuşkuluyum. Önemli olan, halkların küresel düzeyde, sivil toplum örgütleri aracılığıyla ya da sosyal  medyalardan yansıtacakları bireysel tepkilerle, gelecek seçimlere odaklanan yöneticilerini uyarmaları, sorunları ciddiye almaya zorlamaları... Oscarlı oyuncu ‘True Detective’de HBO’nun sevilen dizilerinden “True Detective”in 3. sezon kadrosu açıklandı. Bu yıl “Moonlight” adlı filmdeki performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Os M. Ali car’ını kazanan Mahershala Ali yeni sezonda dizinin başrolünü üstlenecek. Senaryosunu Nic Pizzollatto’nun kaleme aldığı “True Detective” özellikle ilk sezonuyla büyük sükse yapmış ve başrollerini Matthew McCanughey, Woody Harrelson ve Michelle Monaghan gibi isimlerin paylaştığı yapım birçok önemli ödüle aday gösterilmişti. Dizinin ikinci sezonu hayal kırıklığı yaratsa da üçüncü sezon için düğmeye basıldı ve çekim hazırlıkları başladı. Dizinin bu sezonu Ozark bölgesinde işlenen bir cinayet üzerine inşa edilecek ve hikâye üç ayrı zaman diliminde anlatılacak. Çekim ve gösterim takvimi ise henüz netleşmiş değil. ‘Yol’un ilk konseri 15 Eylül’de Kardeş Türküler, bir BGST (Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu) projesi olarak hazırlanan “Yol” adlı yeni albümünün ilk konserini 15 Eylül Cuma günü Antalya Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’nda, ikincisini ise 16 Eylül Cumartesi günü İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda verecek. Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya ve Balkanlar’ın çokkültürlü coğrafyasına ait zenginliğini yansıtan albüm; bekleyişler, ayrılıklar ve özlemler kadar, başlangıçlar ve kavuşmaların da yola dahil olduğunun altını bir kez daha çiziyor. Albümde Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Kürtçe, Arapça, Romeika (Karadeniz Rumcası), Çerkesçe ve Boşnakça şarkılar yer alıyor. Bu dünyaya ait çocuklar değil bunlar. Ölü renk de değil canlı renk de değil, arada kalmış çocuklar... Berkin çok gerçekti Berkin Elvan’ın bütün bu çocukların arasındaki tek farklı kişi ve gerçek bir figür olduğunu söyleyen Aslan, “Berkin’in toplumsal anlamda gittiği bir yer var. Galiba anne olmakla da alakalı bir şey. Hem çocuk figürleri yapıyorum hem de o süreci ben de yaşayan bir insanım. Berkin’i yapma fikrinde de herhangi bir mesaj verme yoktu mesela. Sonuç olarak çocuk öldü. Berkin’i ben nasıl ifade edebilirim? Aslında sadece olduğu gibi her fotoğrafta gülümseyen bir çocuk. Kendine has karakteristik bir özelliği var, bütün fotoğraflarında elleri cebinde. Ben bunu olduğu gibi yapayım dedim. Bir şey yüklemeye gerek yok. Yanına ekmek ya da gaz kapsülleri koymaya gerek görmedim. Toplumsal olan her şeyden besleniyorsun. Dolayısıyla Berkin figürü böyle ortaya çıktı” diyor. Kalbi kırık bir kent ozanı Koray Hacıosmanoğlu “Heyecan” (Gar Müzik) Sırılsıklam bir aşk albümü “Heyecan”, tepeden tırna ve eşyalar üzerine geliyor 30 yaşındaki genç adamın, yakın geç ğa. 32 kısım tekmili birden; aş mişin hatıralarıyla birlikte. kın her türlü hali, ancak bit Kocaeli Üniversitesi Güzel Sa miş olma kaydıyla: ayrılık, has natlar Fakültesi’nde Müzik Bölü retlik, platoniklik; mü öğrencisi olarak genç bir insanın çek eğitimini sürdüren mesi kaçınılmaz ne Osmaniyeli müzisyen, varsa aşk acısı na sadece duygusal bes mına hepsi Koray teleri ve hüzünlü se Hacıosmanoğlu’nun siyle dikkat çekmek ilk albümünde. le kalmıyor; içindeki Albümün ilginç ta tarifsiz sevgiyi de ba raflarından biri de, yi şarıyla müziğe tahvil ne Koray gibi ilk albümü çıkaran ediyor. Bülent Ortaçgil’den Pin gitarcı Cihan Tanrıverdi’nin sakin hani ve Düş Sokağı Sakinleri’ne yüzüne tanıklık etmemiz. Gitar kadar uzanan bir yelpazenin ara dan saksofona, kemandan trom lığından seslenen, kalbi kırık bir pete çalgısal bir zenginlik içeren kent ozanı Koray. ve dokuz akustik şarkıda vücut Bas bas tepinen, bağıran öfke bulan “Heyecan”, kış mevsimin li insanların sahnesinde, saflığı de geçiyor. Hava alabildiğine so nı kırılgan melodileriyle koruyan ğuk ve kasvetli. Ev boş. Duvarlar Koray’lara daha fazla ihtiyaç var. Vicdan sahibi bağımsız bir topluluk Kent Şarkıları “Sevgiden Yana” (Anadolu Müzik) Adı her ne kadar toplama albümleri çağrıştırsa gerçekçi izahı şu: “Büyüsün Şarkılar” sloganıyla yola da, Kent Şarkıları 2011 yılın çıkan, kendi olanaklarıyla dan itibaren birlik ayakta kalmaya teliğini sürdüren is çalışan, ticari tikrarlı bir topluluk, kaygılar taşımadan hem de dört albüm çalışan, şandan lü bir topluluk. Söz şöhretten azade yazarı ve besteci Er müzikleriyle mutlu kan Güneş ile solist olmayı bilen, vicdan Barış Kesmen tara sahibi bağımsız fından kurulan Kent bir topluluk Kent Şarkıları’nın dördün Şarkıları. Kötü cü albümü “Sevgiden Yana” ise günlerin geçeceğine inanan karanlığa karşı yapılmış kararlı umutlu, aydınlık insanlar; bir nota mesaisi. “köşedeki bulutçudan kendine Ezginin Günlüğü’nün ilk dö yağmur alanlar” için... Murat neminden olduğu kadar günü Beşer (muratbeser@muratbeser.com) müzün singersongwriter’ların dan da esintiler taşıyan, uda olduğu kadar gitara, kemana ve çelloya da itibar eden mü zikleriyle insanın içini ısıtan “Sevgiden Yana” albümü, ışık lı bir yolda huzur dolu bir ye re gerçekleştirilen kısa bir yol culuk. İçindeki 10 şarkı, ade ta 10 öykü gibi; aşk, dostluk, vefa, kardeşlik ve doğa sevgi si üzerine... Türleri için “özgün”, dünya görüşleri için “sol” diyorlar. Hiçbiri yanlış değil, ancak onların hepsinden daha C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle