29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 2 Eylül 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Cezaevleri yanıyor haber 11 Cezaevlerinde OHAL’le birlikte ağırlaşan ihlaller tutuklu ve hükümlüleri isyan ettiriyor. Mahpuslar durumlarını, sivil toplum örgütlerine gönderdikleri mektuplarda anlatıyor ‘Kamera önünde işkence yaptılar’ Tutukluyum ama tecritteyim Bandırma 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde kalan Süleyman Gültekin, infaz koru HİLAL KÖSE Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Deniz Özdemir, tutuklu olduğu hal ma memurları tarafından darp edil de bir yıldır ağırlaştırılmış müebbet in diklerini yazdı. “Mahmut Demirel, Ce faz rejimine tabi tutulduğunu ifade ede mil Yeğin, Halil İdiz, Osman Bozkur rek, tek kişilik hücrede tutulduğunu, soh ve ben, disiplin cezası nedeniyle in bete ve ortak alana çıkarılmadığını ve hiç faz hâkimliğine götürülmek üzere ko bir şekilde diğer mahpuslarla iletişime ğuşlardan çıkarıldık. Arama bahane geçmesine izin verilmediğini anlattı. Öz siyle saldırıya uğradık. Ellerimi ters ke demir, “Kaburgamda ve ayağımda kırıklar lepçe yapıp yerde, tüm askerler öldür var. Düzenli tedavi edilmiyorum. 40 gün mek kastıyla tekmelediler. Diğer arka lük açlık grevi yaptım ve sonrasında dok daşlar da gardiyanlar tarafından darp tora çıkarılmadım” dedi. OHAL’le birlikte edildi. Mahmut Demirel’in yırtılan kaşı baskıların arttığını söyleyen Özdemir, ay na dört dikiş atıldı. Rapor alıp suç du nı davadan tutuklu olanların aynı koridor yurusunda bulunduk. Şu ana kadar ce da tutulduklarını, OHAL sonrası ise hapis vap alamadık. İşkence zanlıları kame hanenin değişik yerlerine dağıtıldıklarını raların önünde işkence yapıyor. Yargı anlattı. Bir koridorda üç odanın bulundu lamayı bir yana bırakalım, soruşturma ğunu her odaya farklı davanın tutuklarının ya dahi gerek duyulmuyor.” konulduğunu belirterek, “OHAL bahane ‘10 aydır hücrede tutuluyorum’ Niğde E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu Kitabı paranla al Rozerin Kalkan, 10 aydır hücrede tutulduğunu belirterek, “Davam başlayalı bir ay oldu. Ne hücre cezam var ne de ağırlaştırılmış müebbet hapis aldım. Havalandırmaya yalnızca bir saat çıkabiliyorum. Tek haberleşme kaynağım Cumhu Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Halil Dağ, mektubunda “Odalarımızdaki tüm kitaplarımıza el konuldu. Dışarıdan kitap verilmiyor. 5 kitap sınırlaması var. Onları bitirince kantinden alabilirsiniz deniliyor. riyet gazetesiyken şu anda onu da ala Sanki biz burada para kazanıyoruz.Bu so mıyorum. Görüşlerde ailem dışında kim runun çözümünü istiyoruz” dedi. seyle iletişimim yok” dedi. ‘Engelliyim, siyle anne, baba ve kardeşten başka kimseyle görüş yapamıyoruz” diye yazdı. ‘Demirbaşları bile biz alıyoruz’ Maltepe 1 No’lu L Tipi Cezaevi’ndeki C18 koğu şundan 14 mahpus, yaklaşık altı aydır bir ara da olduklarını belirterek, çıplak arama dayatma sı, kitap gazete yasaklarını sıraladılar. Atölyelere çıkarılma hakkından yararlanamadıklarını belirterek, haftada bir darp edildim’ ‘Çaremi kendim bulacağım’ saat spora çıkarıldıklarını belirttiler. Hastane sevklerinde kelepçeli muayene dayatılıyor. “Biz ailelerimizin yar Bandırma 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nden mektup gönderen Mehmet Çakır, Giresun E Tipi Kapalı Cezaevi’nde günlük aktivitelerde yardıma muhtaç olduğuna dair rapor alacakken apar topar, işkenceyle Bandırma’ya sürgün edildiğini belirtti. Çakır, “Giresun Cezaevi’nden o kamera kayıtlarının istenmesini, sizlerin aracılığıyla dava açmak istiyorum. Engelli bir insanın nasıl yerlerde süründüğünü, nasıl darp edildiğini insanların da o kamera kayıtlarından izlemesini istiyorum. Buraya geldim geleli, yolun da etkisiyle ağzımdan kan gelmektedir. Ellerim ayaklarım tutmamaktadır. Bunun tek sorumlusu beni ölüme terk eden Giresun Cezaevi yetkilileridir” ‘Kış bitti mont geldi’ Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde ağırlaş şa götürdüler. Ertesi gün de hastane sev tırılmış müebbet hapis cezası hüküm ki acil yazılmadığı için polikliniğe götürül lüsü Ayetullah Ay, tedavi olamamak medim. Benim sağlık sorunumla ilgili bir tan şikâyetçi. Mektubunda, “Rahatsızlı doktora danışmanızı rica ediyorum. On ğım nedeniyle arkadaşlarım acile kaldırıl lardan artık insaniyet beklemek beyhude. mam için memurları çağırdılar. Israr so Kendi tedavimi kendim bulmak zorunda nucu beni alıp bekleme odasına götürdü yım. Hangi ilaçları kullansam, ne tür diyet ler. Bir saat sonra bir jandarma bir sağ uygulasam? Bağırsaklarımdan çok fazla lıkçıyla geldi. Adeta sorguya çektiler. Bir kan geliyor” dedi. Kanamanın antibiyotik saat sonra hastaneye götürüldüm. Aya kullandıktan sonra başladığını ifade eden küstü doktorlar on saniyeyi geçmeyen Ay, şöyle devam etti: “Karnımın soltalt ta bir diyalogdan sonra kolumdan bir tüp rafında derinde hissettiğim bir ağrı var. kan alındı. İki saat aynı bekleme odasın Elimle bastırdığımda bir yumru şeklinde da bekledim. İshal olduğum için tuvale sertlik hissediyorum... Hastaneye götü te gitmem gerekiyordu. Uzman çavuş, la rüp en azından bir serum vururlar kendi vabo birkaç adım ötemizde olduğu halde me gelirim diye düşünüyordum... Gittiği defalarca söylememe rağmen götürme me pişman oldum. Benim adıma hekime di. Sonra kan değerlerin temiz diye koğu danışırsanız müteşekkir olurum...” ‘Fotoğrafa sınırlama geldi’ dımıyla ayakta duruyoruz. Koğuşta olması gereken demirbaşları ailelerimizin katkılarıyla temin ediyoruz. Örneğin, musluk, floresan, su tesisatları vb. Bozuk demirbaşların değiştirilmesi gerekirken değiştirilmemektedir. Değiştirildiği takdirde ise ücretleri bizlerden ke silmesi söz konusudur” dediler. 3 kişilik koğuşta altı kişi kalıyor Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden Zeynel Karabulut, cezaevindeki hak ihlallerini sıraladığı mektubunda, “Kemal Tufan’ın düzenli olarak tetkikleri yapılmalı. Hepatit B, bronşit, eklem romatizması var. Damarlarında iltihaplanma, yapılması gereken üç dişi olduğu söylenmiş. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi’nde diş hekiminden kelepçenin çıkarılmasını istemiş. Hekim ise kelep Rize L Tipi Kapalı Cezaevi’nden yazan Rıdvan Yusufoğlu, mektubunda “Gönderdiğiniz mektubu maalesef alamadım. Disiplin kurulu hiçbir gerekçe belirtmeden mektuba el konulduğunu belirten tebligatta bulundu. İnfaz hâkimliğine itirazda bulunacağım. Anayasa Mahkemesi’ne kadar gideceğim. En son size yazdığım mektuptan sonra izleme heyeti geldi. TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun talebiyle gelmişlerdi. Sorunlarımızı onlara da aktardım. Pek fazla değişen bir şey olmadı. Bizim için çok daha önemli temel sorunlarımızdan biri var. Tutuklu ve hükümlü sayısı 1500’e yakın ancak sağlık hizmeti yok. Bunun dışında daha önce sözünü ettiğim montumu alabildim. Kış bitti öylece alabildim” ifadelerini kullandı. Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevi’nden 7 siyasi mahpus, “Yıllardır basık, kirli, çoğu zaman üstteki hücrelerin lağım sularının damladığı sağlıksız gözlem odalarında tutuluyoruz. Normal koğuşlara geçme taleplerimiz reddediliyor. Dar ve kuyu gibi derin olan havalandırmalarımızın üstü tel kafeslerle kapatılmış olduğundan gökyüzünü bile olağan haliyle görebilme şansına sahip değiliz. Revire zamanında çıkarılmıyoruz. Hastane sevklerimiz çok geciktiriliyor. Siyasi kimliğimiz nedeniyle personelin tahrik edici tutumlarına maruz kalıyoruz. Tepki gösterince hücre cezası veriyorlar. Bir süredir arama adı altında odalarımıza sık sık baskın düzenleniyor. Kantinden aldığımız kalem, kâğıt, kitap, dergi ve defter gibi malzemelerimize el konuluyor. Çıplak arama dayatılıyor. Karşı koyanların işkenceyle üzerleri çıkarılıyor. Dışardan kitap alamıyoruz. Cezaevi kütüphanesine muhtacız. Kütüphanenin niteliksiz olması bir yana haftada bir kitap alma hakkı da uygulanmıyor” diye yazdı. Bir süre önce el konulan radyolarının verilmediğini belirten mahpuslar, şöyle devam etti: “Mektuplarımız bazen verilmiyor. APS ile hızlı postaların verilmesi bile aylarca geciktiriliyor. İnfaz hakimliği bu uygulamayı kaldırdığı halde cezaevi idaresi keyfi olarak sürdürüyor. Teknik arızalar gerekçesiyle SEGBİS’le duruşmalara katılamadığımız için yargılanmamız da sağlıklı bir şekilde olmuyor. Üçten fazla kişiyle fotoğraf çektirilmemesi, tahammül edilemeyecek şekilde kötü kokan yemeklerin verilmesi gibi dayatmalarla yaşam şartlarımız sürekli zorlaştırılıyor.” çe çıkarılırsa hiçbir işlem yapmayacağını söylemiş ve “Sen kelepçeli muayeneyi kabul etmediğin için biz de kelepçeyi açma dığımız için boş yere gidip gelme, stres yapıp moralini bozma, dayanabildiğin kadar dayan” diyerek kendince çözüm üretmiştir. Kalça kemiklerinde, dizlerinde, kasıklarındaki ağrıları nedeniyle çekilen MR sonucunu tüm girişimlerine rağmen alamamıştır. Resul Kocatürk, siroz teşhisiyle Ankara Numune’de tedavi görüyor. En son kolonoskopi için hastaneye götürülmüş, randevu saati geçtiği için cezaevine geri getirilmiş. Tetkik 3.5 ay sonraya ertelenmiş, ultrason randevusuna da götürülmemiştir” dedi. Karabulut, üç kişilik koğuşlarda 6 kişinin barındırıldığını belirterek, yeni düzenlemeye uygun ihtiyaçların karşılanmadığını da belirtti. Reaksiyoner hınç “Cahil halka karşı elitlerin artık isyan etmesinin zamanıdır!” Birleşik Krallık’ta yapılan Brexit referandumundan on gün sonra, ABD’de başkanlık seçimlerine birkaç ay kala, 28 Haziran 2016’da Foreign Policy dergisinin internet sitesinde yayımlanan James Traub’un makalesinin başlığıydı bu. Trump’a oy verenlerin aptal oldukları için bunu yaptıklarını, aslında oy verme hakkının belli bir zekâ seviyesinin altında olanlara verilmemesinin demokrasinin “sağlıklı” işlemesi için gerekli olduğunu ifade eden yorumlar, başkanlık seçimi sonrasında ABD’de daha fazla karşımıza çıktı. Benzer fikirleri kıta Avrupa’sında, belki daha temkinli bir dille ifade eden insan sayısı yüksektir. Bu görüşleri ifade edenleri elitist olarak nitelemek yeterli değil. Bu yeni bir şey değil, elitist muhafazakârlık bunu ta Fransız Devrimi’nden beri yapıyordu denebilir ve doğrudur. Ama bugün bu görüşleri, kaybolan kültürel ve siyasal üstünlük konumlarının nostaljisi içinde yalnız muhafazakârlar dile getirmiyor. Günümüzde bunları açık veya örtük biçimde dile getirenlerin bir kısmı kendilerini “demokrat” olarak tanımlıyor. İnsanın yaratıcı kapasitesine olan güvenlerini kaybetmenin travmasını yaşayan bu kesim, ilginç biçimde reaksiyoner muhafazakârlığın kıyamet endişesini andıran bir ruh hali sergiliyor. Başka birçok konuda birbirine zıt olan bu iki dünya görüşünün birleştiği konulardan biri, “onların” aşırı kalabalık olmaları ve kıt kaynakların paylaşımını zora sokmaları, yaptıkları “aptalca” seçimlerle toplumu felakete sürüklemeleri. Örneğin bu aptalca seçim konuşanın siyasal tercihine göre, Donald Trump’un veya Hillary Clinton’ın seçilmesi olabilir. Siyasal konjonktüre göre kamp değiştiren, bu nedenle dönemsel bir tepki izlenimi veren bu seçkinci tavır, aslında çok daha derinde yer alan ve sürekli arz eden bir reaksiyoner zihniyet dünyasından besleniyor. Korku ve küçümsemenin egemen olduğu bir dünya bu. Şimdi bir karanlıklar çağı yaşadığımıza dair ortak inançtan besleniyor. Bu inancın arkasında, her kesimin kendine özgü şanlı geçmiş şablonu var ve bu şanlı geçmişe son veren, tarihsel kopuşu simgeleyen bir büyük bir felaket var. Bu kopuşun sorumlusu olarak görülen kültürel, iktisadi veya siyasal gelişmeye ve bu gelişme ile ilintilendirilen toplumsal kesime karşı duyulan his öfke değil, hınç. Bu hınç, farklı biçimler altında tezahür etse de günümüzde birçok yerde siyasaltoplumsal tutkuların atardamarına dönüşüyor. Bazı düşünürler bunu büyük hınç dönemi olarak adlandırıyor. Hınç bulaşıcı bir ruh halidir. Hınç duyulan da karşılığında hınç beslemeye başlar. Bugün “cahil kitlelerin” seçimlerde ağırlığının olmasını, çok çocuk yapmalarını, aşırı tüketim arzularını vs... aşağılayıcı sıfatlarla teşhir edenler, buna karşı köpürenler, öfkelenirken aşağıladıklarının da onlara karşı hınç biriktirdiğinin farkındalar. Bu da genelleşmiş korku halini besliyor. Bu nedenle günümüzde birçok toplumda hınç siyasal tercihleri belirleyen motivasyonlar arasında en ön sıralarda yer alıyor. Hınçla dağlanmış siyasal bilinç, kaybedilmiş bir geçmişin nostaljisine takılıp kaldığı için, bir toplumsal gelecek projesine dönüşemiyor. Gelecek olarak tasarladığı geçmişin ihyası çabalarının ötesine gidemiyor ve bu kaybetme gerçeği veya korkusundan kaynaklanan hıncı daha da körüklüyor. Hınçtan ve kinden beslenen siyasaltoplumsal çatışmalarla, haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı duyulan öfkeden ve bunların ortadan kaldırılması iradesinden beslenen siyasaltoplumsal çatışmaları, mücadeleleri birbirine karıştırmamak lazım. AİHM’den sürpriz karar: Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri gazeteci davalarına katılıyor Komiser de müdahil oluyor DUYGU GÜVENÇ Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı ile dünya rekorunu elinde tutarken, AİHM’den tutuklu gazetecilerle ilgili kritik bir karar geldi. Türkiye’de tutuklu bulunan gazetecilerin davalarını öncelikle ele alma kararı alan AİHM, çok nadir uyguladığı bir yöntemle Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’in talebini kabul etti. 29 Ağustos’ta İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 36 maddesinden 3’üncü maddesinin verdiği yetki ile mahkemeye yazılı olarak görüşlerini sunmak istediğini belirten Muiznieks’in talebi 30 Ağustos günü AİHM tarafından kabul edildi. Muiznieks’in görüşlerini 11 Ekim’e kadar sunması istendi. Komiserin görüşlerinin taraflara sunulacağı ve onlardan da görüşün yazılı alınacağı belirtildi. AİHM sekretaryasından gönderi len yazıda 307 gündür tutuklu bulunan Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu’nun adıyla yapılan ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ile yayın danışmanı Kadri Gürsel’i kapsayan davanın yanı sıra, komiser, Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık için de müdahillik talebinde bulundu. Cumhuriyet’in yanı sıra komiser, 15 Temmuz’un ardından tutuklanan Atilla Taş, Murat Aksoy, Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Şahin Alpay, Ali Bulaç ve Deniz Yücel için de müdahillik talebinde bulundu. Ender bir uygulama AİHM eski yargıçlarından Rıza Türmen, “Bu komiserin çok ender kullandığı bir yöntemdir. Mahkeme dışından birisi davaya müdahil oluyor” dedi. Türmen, sözleşmede yapılan değişiklikle komisere yazılı görüş bildirme hakkının verildiğini belirterek, “Yargı nın dışındaki bir makamın görüş bildirmesi nadirdir. Bu görüş tabii ki Mahkeme içerisinde etkili olacaktır. Bu yöntem önemli davalarda başvurulan bir yöntemdir. Mahkeme, sürece zaten öncelik vermişti” yorumunu yaptı. Türmen, AİHM’in, komiserin başvurusunu kabul etmesinin, Türkiye’deki basın özgürlüğü davaları için “çok önemli bir gelişme” olarak nitelendirdi. Komiserin, Türkiye’deki basın özgürlüğü konusundaki eleştirel raporları doğrultusunda müdahillik talebinde bulunduğunun anlaşıldığını belirten Türmen, komiserliğin son derece önemli bir makam olduğuna işaret etti. Türmen, “Bu nedenle yazılı görüşlerinin, başvurularının mahkeme tarafından dikkate alınacağını düşünüyorum. Bu sadece Cumhuriyet değil, diğer gazeteciler açısından, Türkiye’deki basın özgürlüğü davaları açısından son derece önemli ve iyi bir gelişme” dedi. l ANKARA Muiznieks: Cesur gazete Cumhuriyet! Muiznieks, Türkiye’deki basın davalarını Avrupa Konseyi içerisinde en yakından takip eden isim. Muiznieks’in, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerdeki insan hakları konusunda yazdığı raporlar hem AB gibi kurumlar için hem de uluslararası basın örgütleri için referans niteliğini taşıyor. Komiser bu çerçevede, Türkiye’deki ifade ve medya özgürlüğü konusunda şubat ayında yayımladığı raporda basın ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların alarm verici düzeyde olduğunu belirtmiş, yargının sınırını aştığına işaret etmiş ve mahkemelerin AYM kararlarına direndiğini belirtmişti. Komiser, Cumhuriyet’in MİT TIR’ları haberinden bu yana yaşadığı ve son olarak 11 ismin tutuklanmasına neden olan mahkeme kararlarına “Türkiye’nin en eski gazetelerinden biri olan ve farklı siyasi hareketlere mensup Türk hükümetlerine karşı eleştirel ve araştırmacı cesur gazetecilikte istikrarlı bir karnesi bulunan günlük Cumhuriyet gazetesi” diyerek geniş yer ayırmıştı. Muiznieks’in raporuna Türkiye, bildik söylemlerle yanıt vermiş ve “İfade ve basın özgürlüğü Türkiye demokrasisinin temel taşıdır” demişti. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle