29 Mart 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 17 Eylül 2017 TASARIM: SERPİL ÜNAY yorum 15 Uygun adım karşıdevrim! Bazı dostlarıma şaşırıyorum, “Türkiye bir İslam cumhuriyeti olmaz” diyorlar. “Amerika ve Batı buna izin vermez” diyorlar. Birincisi baştan belleyelim, ne Amerika’nın ne de Batı’nın Türkiye’de olup bitenleri pek de umursadığı yok. Arada sırada Tayyip Erdoğan’a karşı çıkışlar yapıyorlar, oyunun bir parçası bu. Şunu kabul edelim, dünyayı hükümetler değil, çokuluslu şirketler yönetiyor. Onların ise bizim bu halimizden çok hoşnut olduğunu herkes görebilir. Çünkü arabaları, uçakları, iş makineleri, silahları, mısırları, buğdayları, arpaları ülkemizde kapış kapış gidiyor. Limanlar, havaalanları, hastaneler, iletişim kanalları, bankalar, uçsuz bucaksız topraklar onların. Görüntümüz şu; milyonlarca tüketici birey bir AVM’den çıkıp başka bir AVM’ye koşturup duruyor. Elinde son model cep telefonları, dudaklarını büzerek selfie çekiyor. Birey bile değil hepimiz birer tüketim robotuyuz. Ve hiç güvenmeyin, bu iktidardan hep birlikte çok memnunlar! Birinci Dünya Savaşı sonrasında Batı’yı Kurtuluş Savaşı’yla şaşırtan, ardından büyük Cumhuriyet hamlesiyle işleri daha da ileri götüren Türkiye Cumhuriyeti nihayet onların istediği gibi olmaya başladı, oldu da! Adı ister Türkiye Cumhuriyeti ister Türkiye İslam Cumhuriyeti olsun, önemli değil. Evet, artık hızlandırılmış bir karşıdevrimin içindeyiz. Ülkede 191 ilçede sadece imam hatip lisesi var. Dördüncü sınıf din bilgisi kitabında “Okuyan erkek kadı, okuyan kadın cadı olur” diye başlayan bölümler var. Beş yaşındaki kız çocuğuna tecavüz eden adamı beraat ettiren bir yargı var. Şaşırtıcı derecede cahil ve mesnetsiz iddialarla tutuklu yargılanan gazeteciler, bilim adamları var. Artık okullarda dersler dua ile başlıyor, çocuklarını iyileşmediği için doktorlardan vazgeçip hocaya hacıya götüren beyaz yakalılar var. Türkiye’de ensest vakaları, yapılan araştırmalarda “toplumun yarısına yakınını ilgilendirdiğini” söyleyen gazetecilere, kadın örgütlerine veryansın eden gazeteciler var. “Babaları kızlarına şehvet duyabilir” diyen Diyanet var. İslami referanslarla idare edildiğimiz gün gibi ortadayken, demokrasicilik oynamamız bana son derece gülünç geliyor. Kabul edelim ki, karşıdevrim usul usul ilerleyip, inatla Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk İslam Cumhuriyeti yaptı. Türk İslam Cumhuriyeti sadece Sünni Müslüman vatandaşlarını korumakla görevli olduğunu defalarca belirtti. Betonu sevdiğini şahlanarak ilan etti. Sünni de olsalar emekli yurttaşlarının onlar için ölümü beklenen kişiler olduğunu herkes biliyor. Aleviler, sosyalistler, ateistler, Ermeniler, Kürtler birer düşman, hain! Bu nedenle kardeşleri, milliyetçi zorbalara yürüyün dediler. Onlara bir kere yürüyün dediniz mi tutmak olanaksızdır. Mazilerinde kendi deyimleriyle yüzlerce leşleri vardır. İnsan olmayı unuttuklarından ya da sevmediklerinden 78 yaşında ölen bir anneyi (Hatun Tuğluk) mezarından çıkartabilirler. Vurdukları bir başka anneyi, çocuklarından 5 adım uzakta tutmayı bir oyun haline getirip, annenin (Taybet Ana) ölüsünü bir hafta bir ıssız toprakta bırakabilirler. Açlık grevindeki iki genç insanın duruşmasından evvel tüm avukatlarını gözaltına alıp, “elimde yeterli eleman yok” diyerek duruşmaya gitmelerini engellerler. Yüzlerce insanı Bank Asya’da hesapları var diyerek işten atıp, Feto’yla kol kola gezen, Bank Asya’dan milyon dolarlık kredi alanları baş tacı edebilirler. İşte geldiğimiz yer, bu arada ülkede derin bir mutsuzluk havası var. Pek çok ailede çocuklarını özel okullarda okutmak için gerekli para yok. Mecburen devlet okullarına vermek zorundalar. İşte benim de zoruma giden bu. Her şeyin bıçak ucunda olduğu bir ülkede, ne kadar çocuğunu ve kendini koruyabilirsin? Öyleyse bu suskunluk neden? Karşıdevrimi böylesine uysal bir biçimde kabullenmek neden? Kimselerin ne olacağını, yarının neler getireceğini kavrama kapasitesinin olduğunu sanmıyorum. Devleti yönetenlerin de(!)... Hani zengin mirasyediler vardır, çalışmazlar ve paralarını hiç bitmeyecek gibi harcarlar ama her zaman bir son vardır. Her şeyin bittiği bir yer vardır. Sanırım buna aymamız için biraz daha yoksullaşmamız, biraz daha şaşırmamız gerekiyor. 17 EYLÜL 2017 SAYI: 33583 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.12 04.59 05.24 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.39 13.06 16.33 06.24 12.50 16.18 06.48 13.13 16.41 Akşam 19.19 19.03 19.25 Yatsı 20.39 20.22 20.42 Devletlerin sağlığı ve gücü, doğa yasalarına göre işler. Bağışıklık sistemi zayıf düşen devlet de tıpkı insan gibi hem dışarıdan gelecek mikrop ya da virüs saldırılarına açıktır, hem de içeride sağlıklı hücrelerini yiyen ölümcül hastalıklara… Devlete böyle bakıldığında, Türkiye’nin dış politikası yakın ya da uzak yabancı devletlerle küresel dengeleri gözeterek ülkeyi dışarıya karşı korumak üzerine kurulu olmalıdır. Keza iç politikalar da devletin bünyesi demek olan toplumsal varlığın bağışıklık sistemini güçlü tutacak uyum, birlik ve barışı koruyup gözetmek zorundadır. Oysa AKP iktidarının Türkiye’yi yönetip yönlendirdiği 16 yılda, ahı da vahı da gidip zorbalığı kalan devletin hem dış, hem de iç politikalarının iflas ettiğini görüyoruz. Herkesin herkese ticaret, sanayi, yatırım ve borçlanmayla bağlı olduğu küresel bir dünyada, kimsenin düzeni bozmasına ya da kendisini kuralların üstünde görmesine izin verilmez. HHH Dış güçlere karşı Türkiye’nin izlediği, NATO olmazsa Rusya’ya kayarım, AB olmazsa Şanghay Beşlisi’ne yamanırım, Avrupa para vermezse göçmenleri salarım tarzındaki şantaj politikaları ve daha nice hatalar; sonuçta elbette tersine döndü, ülkeyi nanik yapılan dış güçlerin oyuncağı, çok daha vahim şantajlara açık hale getirdi. İç politikada da durum farklı değil: Türkiye, artık konuşsa da anlaşamayacak, çünkü aynı mantık ve sözcüklerle düşünmeyen, üstelik birbirine hiçbir Ganimet dediğin bugün var, yarın yok! zaman olmadığı kadar düşman nüfus gruplarına bölündü. Böyle bir bölünme, devletin dış güçlere karşı direncini azaltmasına paralel olarak tarımının yabancı tohumculara teslimi, üretimin baltalanması ve tüketimin dışarıya bağımlı hale getirilmesiyle, ülkeyi aç nüfus şantajına karşı da korunmasız bıraktı. HHH Başka bir deyişle Türkiye, AKP’nin uçuk kaçık politikaları sayesinde artık “hasta bir organizma” ve içeriden ya da dışarıdan saldıracak tüm mikroplara, virüslere dayanıksız hale getirildi. İktidar, bu derdin dermanını bulamıyor. Para açığını tüm varlıklarını satarak, hatta Türkiye’yi adeta Araplara peşkeş çekerek kapatmaya çalışıyor. Toplumsal alanda ise gelecek kuşakları Arapların dini, dili ve gelenekleriyle yetiştirerek Türkiye’yi Araplaştırmaya çalışıyor. Ekleyin bu zoraki kimlik dönüşümüne Suriyeli göçmenlere verilen yurttaşlığı; Yeni Osmanlılık yolunda Ortadoğu’yu fethe giderken, Ortadoğu tarafından fethediliyoruz! Tabii zaman kaldıysa… Çünkü yerel otoritenin ülke benim malım, istediğim kadar yağmalar, istediğimi yoktan var, istediğimi vardan yok ederim zorbalığıyla gelinen noktada, sadece T.C’nin hukuku değil, uluslararası konvansiyonlar ve yasalar da delindi. İşte buna izin verilmez ve bedeli salt yerel otoriteye değil, bütün ülkeye, nüfusa ağır ödetilir. HHH 12 Şubat 2014’te bu sütunda yayımlanan “İki zahit, bir ahit” başlıklı yazım, ABD’nin niçin Babek Zencani ile Rıza Sarraf’ın izini sürdüğüne ve hükümeti hedeflediğine ilişkin önemli bir uyarıydı. Sarraf tutuklandıktan sonra yayımlanan 22 Ağustos 2016 tarihli ve “Türkiye kokuyor mu?” başlıklı yazım ise “Ülkeyi babasının çiftliği gibi yönetenler, bilmem haklarında kanıt toplandığının farkındalar mı?” tümcesiyle bitiyordu… 2011 yılında NATO’nun bombardımanıyla devrilip öldürülen Libya diktatörü Kaddafi ve şürekasının, büyük payı Asya ve Ortadoğu ülkelerinde olmak üzere tüm dünyada 200 milyar dolarlık yatırımı vardı. Öldürüldükten sonra bu paranın tek kuruşu Libya’ya geri dönmedi, zaten ailesinden de hak iddia edecek kimse kalmadı! Kaddafi’nin üstelik başkalarından bile değil, kendi halkından çaldığı bu paralara ne oldu, bilmek ister misiniz? Gelecek pazar, bu köşede. [email protected] Hapishanelerdenwww.ahmettan.com kaç devlet çıkar Bizim gazete yetmiyormuş gibi sosyal kimliğindeki Cumhuriyeti de sildi. Bir dönem lanetlediği (Twitter vs’de) artık kendisini “Türkiye Cumhurbaşkanı” diye takdim ediyor. İlk fırsatta “cumhur”u da atıp “Türkiye Başkanı” yani “Reis”imiz olacak. Zinhar beddua edecek halimiz yok. Yanılsın, yanıltsın. Yeter ki, “yerli ve milli” olmaktan ve “adalet”ten şaşmasın! Ne de olsa, anayasanın emri, demokrasinin kavli ile başımıza gelmiş bir defa. “Takdiri ilahi” ile değilse de, “takdiri siyasi” ile gidinceye dek “Allah sabrımızı muhkem eylesin” diyelim ve “Amin!” diye ekleyelim gitsin! Kendisi de zaten biliyor ki, her anlamda her alanda bizzat ve bizatihi fazlasıyla ileri gitti ki, artık ağzından “İleri demokrasi” lafı çıkmıyor. Artık vitesi boşa attı. Almanya’yı bırakıyor, Amerika’ya çakıyor ya da çakar gibi yapıyor. Suriye’yi bir yana itti. Şimdi sayesinde gündem Barzani! HHH Bu arada iyi ki torunlar büyüyor da TEOG’a da el attı. Milletçe verilmiş sadakası varmış ki, her şeyden anlıyor. Şükürler olsun ki, aklının ermediği hiçbir şey yok. Biz “TEOG’la mı okuduk!” diye, kalkacağını dün ilan etti bile!.. “Tak” diye koyduruyor, “şak” diye kaldırıyor. Benimkinin kabulü kuşkulu zaten, haber değeri de olmaz. Ama CHP Lideri Kemal Bey gelecek cuma gidip Doğan Güreş Paşa’nın kabrinde bir “Elham” okusa yeridir. Bir de şükretmeliyiz ki, “TEOG’u getiren de FETÖ’dür!” demedi! Ama yarın demeyeceğinin bir garantisi yok! Çünkü kendisinin kendi başına bu kadar yanılması da yanıltması da mümkün değil. Onu yanıltan da seçmeninden öğrencisine her kesimi zora ve dara sokan da, o yere batası odalarında kaybolası danışmanlar. Sahi Külliye’nin 1.056 odasında neler oluyor, kimler çalışıyor? Adaletin “a”sından, eğitimin “e”sine, “tak” diye koyanlar kimler? Bu işi tek başına Sayın Cumhurbaşkanımız yapamaz! Birilerinin “tak” diye koyması gerek ki, Sayın Erdoğan da “şak” diye kaldırsın. Ve milletin önce hayır duasını alsın! Sonra da inşaatlardan alamadığı, oylarını İnşaallah alabilsin! HHH Kabul etmeliyiz ki kendisinin şahsen ve siyaseten yükü fazlasıyla çok ağır: 2023,  2053 ve 2071’lere giden en kestirme yolu, sınama yanılma/yanıltma yolu ile aramak, bulmak ve göstermek zorunda! Bu arayışta en büyük yardımcısı, türlü çeşitli harf gruplarını, KHK parantezine alan savcıların iddianame veya “iddianağmeler”i. Eskiden türkülerde “Kışlalar doldu bugün!” denirdi. Şimdi ise yeni bir aranjman dillerde: “Hapishaneler hep dolu olmalı dolmalı dün bugün yarın ve daima!” Aslında “hükmün açıklanmasını geri bırakma” veya “denetimli serbestlik” gibi usuller olmasa, sayı çoktan yarım milyonu aşacaktı. İktidar olduklarında tutuklu hükümlü sayısı 59 bin idi. Yani bir stadı ancak dolduruyordu. Şimdi mi? Ülke genelindeki 381 cezaevinde, toplam 229 bin 430 tutuklu ve hükümlü var. Neyse ki arkadaşlarımızı geçen duruşmada salmadılar da, rakamda Cumhuriyet yüzünden bir azalma olmadı. 229 bini geçtik! Dünyada nüfusu 200 binin altında olan tam 46 ülke var. Bunların 6’sı Avrupa’da (Vatikan, Monaco, Lihtenştayn, Andora, San Marino, Gibraltar) (Kaynak: www. Worldmeterinform. 2017) Acaba bu millet, acaba Adalet Kalkınma Partisi iktidar olunca mı suç işlemeye, hırsızlığa, yolsuzluğa FETÖ’cülüğe, teröre, cinayete ve melanete yöneldi? Ki, tam 46 ülkenin tek tek nüfuslarından daha fazla insan hapishanelere tıkıldı! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Emoji duygular... Emoji filminin ilk yarısı bitmiş, fuayede oturuyoruz. “Peki, bu ne canım?” “Bu kalpli öpücük babaanne.” “Yani senin internette arkadaşın var ve ona kalpli bir öpücük mü gönderiyorsun?” Babaannenin gözleri açılıyor soruyu sorarken ama soruyu duygusuz bir ses tonuyla, sanki basit bir şey sorarmış gibi soruyor. Kız 910 yaşlarında. Hınzır bir bakışı var. “Evet babaanneciğim, Elif’e gönderiyorum sonra Meltem’e gönderiyorum.” Babaanne biraz rahatlıyor. Yine de onun için emojileri anlamak kolay değil. Torunundan anlamlarını öğrenmeye çalışıyor. Sanırım babaanneyi rahatsız eden sadece duyguların böylesine ilginç şekillerle ifade edilmesi değil. Aşırı buluyor olmalı kalpli öpücükleri. Torunu konuştukça, “hmm...” deyip başını yana eğiyor.“Neden başınızı öne eğdiniz” diyorum içimden. Öyle ya, “Bir Bahar Akşamı Rastladım Size” şarkısıyla büyümüş bir kuşağın duyarlılıkları farklı. Onlarda pek çok kez tanık olduğum farklı bir zarafet var. Hele söz konusu olan aşk ve sevgiyse... Öyle gözünden yaş gelerek kahkaha atmalar, kocaman kalp işaretleri ve “mucuk”lar o kuşağa biraz kaba geliyor olmalı...   Az ötede kırklı yaşlarda iki genç kadın oturuyor. İyi eğitimli anneler. Facebook ve Twitter hesapları var. Emojileri biliyor, sınırlı da olsa kullanıyorlar. “Sende ben imkânsızlığı seviyorum, fakat asla ümitsizliği değil” kuşağı için de kendini emojilerle ifade etmek çok kolay olmasa gerek. 1112 yaşlarındaki oğulları film üzerine konuşurlarken, anneler onları gururla dinliyorlar: “Ne kadar zeki bizim çocuklarımız” dercesine bakıyorlar çocuklarına. Filmde anlamadıkları şeyler var: “Bulut ne? Dropbox’tan söz etti, o ne? Sonra ateşli bir duvar çıktı ya ekrana: Firewall. Ne işe yarıyor o? Jailbreak ne?” Çocuklar her bir sözcüğü açıklıyorlar. Biri şöyle diyor annesine: “Anne sen iCloud kullanıyorsun. O da Dropbox gibi işte. Çok basit.” Yine de babaanne ve annelerin bu “yeni dünya”yı anlamak konusundaki çabaları dikkat çekici. HHH Anneler elbette ki çocuklarıyla gurur duymakta haklılar. Üstelik çocuklar sahiden de çok zeki. Fakat kodlama bilmiyorlar. Neden? Yaşıtları İngiltere, Finlandiya, Güney Kore veya Almanya’da devlet okullarında kodlama öğrenirken, kendi oyunlarının kodlarını yazabiliyorken, bizim çocuklarımız neden kodlama bilmiyor? Türkiye, okullarını hızla imam hatiplere dönüştürüyor, evrimi ders kitaplarından kaldırıyor. Çocuklarını geleceğe hazırlayacak adımları atamıyor. Kodlamaya hâlâ önem verilmiyor. Neden? Çünkü Türkiye’yi yönetenlerin zihin dünyası bugünün dünyasını kavrayamıyor. Evrensel değerleri de benimseyemiyorlar.Gelişmiş bir ekonomiye sahip olabilmenin, milli geliri artırmanın demokrasiyle, özgürlüklerle ilişkili olduğunu anlayamıyorlar. Bilim, teknoloji, felsefe ve sanata önem vermeden, ülkeyi dünyanın en büyük ekonomileri arasına sokamayacaklarının farkında değiller. Ortada bir uyumsuzluk var. Çağdışı kafalar, bırakın Türkiye’nin var olan sorunlarını çözmeyi, onları görmeyi bile başaramıyor. Bu yüzden Türkiye’de 180’i aşkın gazeteci hapiste, Wikipedia hâlâ yasak. Cumhuriyet yazar ve yöneticileri bu yüzden yargılanıyorlar. Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Ahmet Şık ve Emre İper savunmalarını yaptıkça, Türkiye’nin bu “uyumsuzlukları” gün yüzüne çıkıyor. Evrensel değerleri savunan Türkiye’nin bu aydınlık insanları da ne yazık ki hâlâ hapisteler. HHH Emoji filmini izledikten sonra aklımdan bu düşünceler geçerken yüz ifadem değişmiş olmalı ki, kızım şöyle diyor bir anda: “Baba, yüzün filmdeki üzgün surat emojisi gibi.” Kızım için küçük bir gülümseme konduruyorum yüzüme. “Güleriz ağlanacak halimize” mi derler? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle