28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ Apple, İran’ı mağazasından sildi Apple, İran yapımı tüm mobil uygulamaları online mağazası App Store’dan kaldırdı. Uygulamaların ABD’nin İran’a getirdiği yeni yaptırımlar nedeniyle kaldırıldığı kaydedildi. İran İletişim Bakanı Muham 8 EDİTÖR: NECDET ÇALIŞKAN TASARIM: SERPİL ÜNAY med Cavad Azari Cohrami, “Hukuki işlem başlatacağız” dedi. Apple’ın uygulamaları kaldırması birçok İranlının tepkisini çekerken sosyal medyada “#StopRemovingIranianApps” (İran yapımı uygulamaları kaldırmayı durdur) etiketiyle kampanya başlatıldı. Pazar 27 Ağustos 2017 AOÇ için Sayıştay’ı neden umursamadınız? AOÇ (Atatürk Orman Çiftliği) alanı, yıllardır mütecaviz bir talan altında. Atatürk’ün, 80 yıl önce Hazine’ye halka hizmet koşuluyla bağışladığı AOÇ, iktidar iktidar, taksit taksit, parsel parsel, dolana dolana darmadağın edildi. Sözcü’nün gündeme taşıdığı Balgat’taki arazinin ABD Büyükelçiliği’ne satışı, bir hukuk cinayeti. Üzerinden dört yıl geçmiş bu satıştaki “hülle”, muvazaa, yasayı dolanma ve müteahhitlik firma ödemelerinin girdiği karmaşık bir tablo var ortada. Şimdi; olayın peşine düştü, Gazi Üniversitesi ve TOKİ yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu diye Mimarlar Odası hedefe konuluyor. Belki unutulmuştur. AKP’li bakanla ra, yetkililere bir hatırlatma yapalım. Bu ülkede TBMM adına devletin bü tün kurumlarını denetleyen, daha açık bir anlatımla halkın vergilerinin nasıl harcandığının hesabını anayasal olarak soran bir kurum var. Adı Sayıştay. İcraatınızı eleştiren herkesi hedef tahtasına koyup “algı operasyonu” ezberiyle mahkum etmeden önce, hepimizin adına denetim yapan Sayıştay raporlarına neden kulak vermediğinizi açıklamalısınız. 2011 tarihli AOÇ raporunun 42 ve 43. sayfalarına mesela. Modern tıp eğitiminin gerçekleşmesi için Gazi Üniversitesi’ne 1983 yılında devredilmiş bu devasa (396 bin 312 metrekare) AOÇ arazisinin, TOKİ’ye hukuksuz satıldığını, bu satışta Kuzu İnşaat’ın ödemesinin ne anlama geldiğini, TOKİ’den geri alma işlemlerinin başlatılması gerektiğini taa yedi yıl önce (Çünkü 2010’da da yapılmış bu tespit) raporlayan Sayıştay’ın uyarılarını neden ciddiye almadığınızı bir açıklarsanız çok makbule geçer. O arazinin ABD mülkiyetine geçmesinin nasıl hukuki, nasıl yasaya uygun olduğunu da açıklarsanız memnun oluruz. Ortada AOÇ kuruluş yasasının 9. maddesi dururken (devlet malı) TOKİ ile ABD Büyükelçiliği arasında imzalanan gayrimenkul satış protokolünün nasıl imzalandığını yani. Atatürk’ün vasiyeti adına soruyoruz. Hazine’ye devretme koşulu olan halka hizmette bahsi geçen halk adına. Kızılırmak suyu zehirliyor mu? Kamu yatırımları halkın vergileriyle yapılır. Yolu, yöntemi, yaptıranı farklı olsa da bu böyledir. Dolayısıyla Ankara’nın suyunun getirilmesi de öyle. Suyu getirenin Büyükşehir Belediyesi olması, içme suyu yatırımlarının toplanan vergilerle yapıldığı gerçeğini değiştirmiyor. 10 yıl önce başkentin gündemine büyük tartışmalarla giren Kızılırmak suyu, bugünlerde yeniden konuşuluyor. Nasılsa Başkan Melih Gökçek, eleştirel her yazıda, haberde olduğu gibi bu satırları da kendi klişesine dönüşen “ideolojik yaklaşım” ön kabulüyle okumaya hazırdır. Biz yine de Onkoloji Hastanesi’ne son günlerde mide bulantısı, kusma ve ishal şikâyetleriyle giden hastalara doktorların “şehir suyunun” bile bu şikâyetlere yol açabileceği bilgisini verdiğini not düşelim. Çünkü şebeke suyu şüphesi başka şeye benzemez. Adı bende saklı bir okurum, geçen hafta yukarıdaki şikâyetlerle gittiği hastanede, doktorun kendisine “pek çok hastanın benzer yakınmalarla geldiğini, bunun salgın olduğunu söylediğini” aktardı. Okurumdaki belirtiler enfeksiyona benzemesine karşın, kan tahlili sonuçlarında enfeksiyon bulgusuna rastlanmamış. Doktorlar, yemede içmede kullanılan tabak bardağın yıkandığı suyun bu rahatsızlığa sebep olabileceğini söylemiş. Ağustos içinde benzer şikâyetlerle pek çok hastanın geldiğini eklemiş. Okurum üç serum ve bir ağır kanser hastalarına verilen mide bulantısı ilacı ile hastaneden çıkabildiğini söylüyor. Sözün özü; bileşiminde, insan sağlığını tehdit edecek birimler bulunduğu kaç kez raporlanan Kızılırmak suyunun halk sağlığına dönük tehdidi yeniden gündemde. Bu arada, ta 2007’de konuşulan can alıcı konu ve beraberindeki soru: Kızılırmak’ın alternatifi olan Gerede suyunun getirilmesi gibi bir proje devlet envanterinde duruyorken yatırımı bunca yıldır neden hayata geçirilmez? Paketlenmiş su piyasasının göz kamaştıran “dinamizmi” mi, DSİ’nin kusuru mu? Sur’a kıymak Sur bir kültürel miras. Yedi bin yıllık insanlık tarihi. Kürtlerin, Ermenilerin, Keldanilerin, Süryanilerin kadim kenti. Bu topraklardaki ortak tarihimizin parçası. Sur’un çevresi bariyerlerle çevrili. Orada yaşayan aileler evlerinden zor kullanılarak çıkarılıyor. Sur’dan çığlıklar yükseliyor. İktidar buna kentsel dönüşüm diyor. Ama orada yaşayanlar istemiyor bu dönüşümü. İktidarın “dönüşüm” dediğinin Sur halkındaki karşılığı, evlerine 26 bin TL değer biçilmesi (BBC Türkçe), iş makineleriyle, greyderlerle binlerce yıllık sokaklara hoyratça girip yıkmak demek. Yeni konutlar ile hatıraların, hafızanın paramparça edilmesinin adıdır bugünkü kentsel dönüşüm. Evlerinden çıkmaya direnen Sur sakinlerine zor kullanılışını, attıkları çığlıklara güvenlik güçlerinin “rahatlığını”, dahası eşyalarının ellerinden alındığı görüntüleri sosyal medyada izliyoruz. Yeni sahipleri, hesabı, milyonları, milyarları hakedişleri bugünden belli iktidar destekli bir inşaat katliamına “kıymayın” diye seslenmenin naifliği ise ortada. Akın Olgun’un deyişiyle “sesini bulamayan her çığlık, kendi kahrında tüketir kendini”. Köprüler yaptırdım Boğaz Köprüsü ile Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, “eski Türkiye” zamanında kamu kaynaklarıyla yapılmıştı. Ne YapİşletDevret vardı o zamanlar, ne Hazine garantisi. 3. Köprü ile Osmangazi Köprüsü, AKP’nin “yeni Türkiye”sinde, “bu millete hediye” olarak yaptırıldı. Üstelik, “bu milletin cebinden beş kuruş çıkmadan”. Önümüz Kurban Bayramı. Tatil uzun... Hangi Türkiye’nin köprülerinde “bedava geçiş” uygulanır? Küçümsenen “eski Türkiye”nin kamu kaynaklarıyla yaptırılan köprülerinde mi, “bu millete hediye” yeni Türkiye’nin köprülerinde mi? Adalar ve imar... Yanlışlar ve doğrular (2) Yapmak kolay, yıkmak, bozmak daha da kolay ama korumak zordur. Özellikle içinde bulunduğumuz, değerlerin altüst olduğu, rantın ve ‘yaptımoldu’nun her şeyin üzerine çıktığı bu dönemde... Ülke olarak zaten sabıkalıyız, çekirge sürüsü gibi yıkıp geçiyor, kent dokusu, tarihi kültürel değerleri, çevreyi hiçe sayıyoruz... Bu konuda örnekler sürüyle... “Gelecek nesillere ne bırakıyoruz” diye baktığımızda sadece şunu görüyoruz: Talan ve çarpık yapılaşma... Bu yüzden önemsiyoruz Adalar’ın Koruma Amaçlı 1/1000’lik imar planlarını, bu yüzden kaygılıyız... Çünkü Adalar gibi, koruma önceliği taşıyan sit alanları için yapılan planların, rutin imar planlaması usul ve mantığına göre yapılmaması gerekiyor. Bunun için ise tek bir yol var: Katılımcılık. Tüm dünya pratiği, koruma gibi zor bir alanda sadece katılımcılık ve paydaşların konuyu sahiplenmeleri, sorumluluk almaları ve takipçisi olmaları halinde başarılı olunabileceğini ortaya koyuyor. Bizim de Adalar ile ilgili yapmamız gereken sadece bu. Ancak becerebiliyor muyuz? Bugüne kadar becerilemedi ne yazık ki... Sebebi klasik. Yine bir Türkiye gerçeği: Mış gibi yapmaktan tutun, egolara; çıkar çatışmalarından, ortak belirlenecek ilkeler çerçevesinde başka yönlere meyil etmeden çalışma kültürümüzün olmayışına kadar... Hal böyle olunca da her zaman olduğu gibi “atı alan Üsküdar’ı geçiyor”. Umarız bu kez bir ilki başarabiliriz... İki gün önce Adalar’ın imar planları ile ilgili yazıda 2 noktaya dikkat çekmiştim. Biri hakkında bilgi sahibi olunmadan büyük bir bilgi kirliliği yaşanan kentsel yerleşimi baz alan 1/1000’lik planlar... Onun kadar önemli bir diğeri ise bir torba yasa ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın inisiyatifine bırakılan kıyı şeritleri ve ormanlar. Yazının ardından telefonla arayan Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç, geçiş dönemindeki uygulamaların önünün kesilmesi için planın son derece önemli olduğunu söyledi. Bu konuda haklı. Tabii söz konusu planın, sürdürülebilir bir koruma pratiğini kapsaması koşulu ile... Yasadışı yapılaşma Adalar’ın SİT alanı olarak korunmasının en önemli konularından biri. İlçede kimi orman kimi ise belediye sınırları içinde 800 kadar kaçak yapı bulunuyor. Bunların bir kısmında ilçe belediyesinin mühürleme girişimleri ya da açtığı davalar “üst hukuk!”a ya da yukarıdan gelen emirlere takılabiliyor. İçlerinden çarpıcı bir örnek Yassıada davası. Farklı kaynaklardan gelen bilgilere göre Adalar Belediyesi’nin açtığı Yassıada davası bir pazarlık mevzuu haline getirilmiş. Adalar’da tescilsiz alanlarda tüm imar uygulamaları için KUDEP (Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü) onayı gerektiği için ilçede KUDEP yetkisi almak isteyen belediyeye “davadan vazgeç, onaylayalım” denilmiş... Gelelim 1/1000’lik planlara. Planları görmediğim için şu an tek söyleyebileceğim Adalar Kent Konseyi Mimarlık ve Şehircilik Çalışma Grubu’nun ön raporu. Raporda dikkat çekilen konulardan biri, büyük parsellerde yeni yapılaşmalarla kültürel peyzajın tahrip edilebileceği, bir diğeri de zaten yönetilemeyen bir ziyaretçi akınına uğrayan Adalar’da günübirlik turizmin teşvik ediliyor olması. Bunların ikisi de 1/1000’lik plana temel teşkil eden 1/5000’lik planda zaten vardı. Zaten davalar açılmıştı. Hem Mimarlar Odası’nın hem de İstanbul Adaları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneği’nin açtığı iki dava da hâlâ Danıştay sürecinde. Haliyle sorular da artıyor. Yine çalışma grubunun ortaya attığı gibi: Planlarda yeni tescillemelerin yapılması gerektiği söylenmektedir. Korunması gereken binalar nasıl ele alınacak, korumayı teşvik edecek finansal ve yönetsel mekanizmalar neler olacaktır? Yeni tescillemelerde süreç nasıl teşvik edilebilir? Modern mimari eserler nasıl korunacak? Yıpranmış ve yıkıma yüz tutmuş, Yetimhane gibi eserler nasıl Adalar hayatına kazandırılacak? Sürdüreceğiz konuyu... Esrar kaçakçılığının vergisi olur mu? Oldu... CHP’li vekil, “Esrar kaçakçılığını vergilendiriyor musunuz” diye sordu, Maliye Bakanı yanıtladı: Yasaya aykırı kazanç da olsa vergilendirilir! MUSTAFA ÇAKIR CHP Ankara Milletvekili Murat Emir 2016 yılında ülke genelinde 60 ton uyuşturucu ele geçirildiğine dikkat çekerek, Maliye Bakanı Naci Ağbal’a, “Esrar ve benzeri yasaklı maddelerin kaçakçılığından ya kalanan şahısların, yaptıkları bu kaçak ticaret nedeniyle vergi ödemeleri gerekir mi?” diye sordu. Maliye Bakanı Ağbal, yasaya aykırı olarak elde edilmiş olsa da kazancın vergilendirileceğine dikkat çekti. Ağbal, vergiyi doğuran olay yasak olsa da mükellefiyeti etkilemeyeceğini belirtti. Emir, Maliye Bakanı Ağbal’a, “Bu şahıslar kaçakçılık da olsa yaptıkları ticaret nedeniyle gelir vergisine tabi midir? Eğer vergiye tabilerse, uyuşturucu ve benzeri yasak maddelerin alımsatımı resmiyet kazanmaz mı? Vergisi alınan ticaret, le gal değil midir” sorularını yöneltti. Maliye Bakanı Ağbal yanıtında, Vergi Usul Yasası’ndaki “Mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart değildir. Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz” hükmünü anımsattı. ‘Almasak ödül olur’ Ağbal, hükme göre mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için yasal ehliyet şartı aranmadığı gibi kanunlarla yasak edilmiş fiillerden oluşmasının da mükellefiyet ve sorumluluğu etkilemediğine dik kat çekti. “Vergilendirme işlemle rinin bu faaliyetlere meşruiyet veya resmiyet kazandırması söz konusu değildir” diyen Ağbal, Türk Ceza Yasası’ndaki “kazanç müsaderesine” de işaret ederek, “Bu tür gelirlerin vergilendirilmesi yasaklanmamış aksine yasaya aykırı bir faaliyetten doğan kazancın vergilendirilmemesi, diğer mükellefler karşısında, suç sayılan faaliyetlerden gelir elde edenlerin ödüllendirilmesi anlamına geleceği dikkate alınarak kanuni düzenleme yapılmıştır” bilgisini verdi. l ANKARA 190 bin şirket el değiştirdi CHP Niğde Milletvekili ve KİT Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer, Başbakan Binali Yıldırım tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na, Türkiye’deki yabancı ortaklı şirketlerle ilgili soru önergesi yöneltti. Gürer önergesinde, son iki yılda hisse satışı ile el değiştiren firma sayısı ve bu firmalara ortak olan yabancı kişi ve şirket sayısının açıklanmasını istedi. Gürer’in soru önergesine yanıt veren Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, 2016 yılında hisse devri işlemi gerçekleştiren limited şirket sayısının 190 bin 734 adet olduğunu açıkladı. Tüfenkçi, hisse devri işlemi sonucunda Türkiye’de kayıtlı limited şirketlere ortak olan yabancı gerçek ya da tüzel kişi sayısının ise 1590 adet olduğunu kaydetti. l Ekonomi Servisi Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilere göre son bir yılda eğitim kurumları içinde en yüksek artış yüzde 17 ile özel üniversitelerde gerçekleşti. TÜİK’in Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) madde sepetinde yer alan ortalama fiyatlara göre, Temmuz 2016Temmuz 2017 döneminde özel eğitimöğretim kurumları üc Özel eğitim ücretleri enflasyonu katladı retleri enflasyonun üstünde arttı. Söz konusu dönemde enflasyon yüzde 9.79 düzeyinde gerçekleşirken, özel eğitimöğretim kurumlarının ücretleri yüzde 9 ile yüzde 17 arasında yükseldi. Özel üniversite ücreti 1 yıl önceye göre 4 bin 179 lira, özel lise ücreti 945 lira ve özel ilköğretim ücreti 2 bin 88 lira arttı. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle