28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 27 Ağustos 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 11 HUKUKÇU VE SİYASETÇİLERDEN TUTUKLU CUMHURİYETÇİLER İÇİN ÇAĞRI: DERHAL BIRAKIN ALİCAN ULUDAĞ Hukukçular ve siyasetçiler, Cumhuriyet davası kapsamında tutuklulukta 300. günü geride bırakan İcra Kurulu Başkanı Avukat Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu ve Yayın Danışmanımız Kadri Gürsel ile 239 gündür tutuklu olan Ahmet Şık ve 143 gündür tutuklu bulunan Emre İper’in derhal serbest bırakılması gerektiğini vurguladı. Tutuklu cumhuriyetçilerin durumlarının anayasaya açıkça aykırı olduğunu belirten hukukçu ve siyasetçilerin değerlendirmeleri şöyle: Eski Adalet Bakanı HİKMET SAMİ TÜRK: Türkiye’de tutuklama kararı çok kolay veriliyor. Cumhuriyet yöneticileri ne yapmış. Haber, yorum yapmış. Bir defa bu suç mu? Görüş açıklamak suç mu? Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Bir suç varsa delil ortada. Bu gazetede ortada. Bunun değiştirilmesi de mümkün değil. Dolayısıyla tutuklamayı gerektirecek hiçbir şey yok. Tutuklama fiili infaza dönüştü. Bu bakımdan bu tutuklamalar anayasaya aykırı. İnsan haklarına saygılı, demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı. Burada söz konusu basın özgürlüğü. Basın özgürlüğünü de ortadan kaldıran bir tutuklama. Cumhuriyet gazetesi, zaman zaman bizim de eleştirdiğimiz yayınları olsa cumhuriyetle yaşıt bir gazetedir. Gazeteciliği en iyi yapan gazetelerden biridir. Yayın politikası meselesi, hukuk konusu değildir. Cumhuriyeti savunma konusunda gazetenin yayın politikası değişmemiştir. Suç olması için TCK’de düzenlenmesi gerekir. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili GÜVEN DİNÇER: Ülkede hukuk düzeni kalmadı. Cumhuriyet davasında ya doğrudan emir veriliyor, yahut da orada oturan insanlar, geliş şekilleri ve ehliyetleri sebebiyle durumdan vazife çıkarıp kendilerine verilen görevin ötesinde UZUN TUTUKLULUK Gül: Hâkim savcı azaldı, süre uzadı Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, önceki gün yayımla nan KHK ile darbe ve terör dava larında azami tutukluluk sürele rinin 5 yıldan 7 yıla çıkarılması nı değerlendirdi. Düzenlemenin terör örgütleri ile ilgili olduğunu söyleyen Gül, “Hâkim ve savcıla rın sayısının azalmasından kay naklı olarak mahkemelerde, 15 Temmuz darbe girişiminden son ra dosyaların artmasından dolayı birtakım davala rın safahatı uza mış oldu. Davaların uza masından dola yı, terör suçun dan yargılanan ların serbest Abdulhamit Gül kalması ya da bu konuda bir zaafiyete uğramamasına yönelik bir düşünce KHK’de yer buldu” ifadelerini kullandı. Gül, milletvekillerinin soruş turmaları ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yet kili kılınmasına yönelik düzen leme için “Başsavcılık takipsiz lik de verebilir ama suçlu olduğu na kanaat getirirse dosyasını ha zırlar, dosyası Meclis’te bekler. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bir savcılık o suç işlendiği iddia sıyla bir milletvekili hakkında so ruşturma yapabiliyorken, alacak dosyayı, Ankara’ya gönderecek. Ankara Cumhuriyet Başsavcılı ğı bunun soruşturmasını yapacak ama asla dokunulmazlığı kaldır ma, hemen dava açma anlamında bir şeye gidemeyecek” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet BU KUMPAS DA ÇÖKECEK CHP Genel Başkan Yardımcısı BÜLENT TEZCAN: Cumhuriyetçilerin tutukluluktaki 300. günü, Çanakkale’de başlayan Adalet Kurultayı’na denk geldi. Kurultayda yükselen adalet çığlığının ve itirazının uygulamada karşılık bulmasını ve tutukluluların derhal salıverilmesini bekliyoruz. Yıllardır FETÖ ile amansız mücadele eden Cumhuriyet yazarlarının tutuklu olduğu, FETÖ’nün sofrasından kalkmayan ve Pensilvanya’yı mihrap edenlerin baş köşede tutulduğu garip günlerden geçiyoruz. Buna yeni kumpas davaları süreci deniliyor. Dün FETÖ ile beraber kurgulamaşlardı bu kumpasları, bugün yeni müttefiklerle sürdürüyorlar. Dünün kumpasları nasıl boşa çıktıysa, bugünün kumpasları da boşa çıkacaktır. Dünün zalimleri nasıl hesap veriyorsa bugünün zalimleri de verecektir. ÇÖKMÜŞ BİR İDDİANAME CHP Milletvekili BARIŞ YARKADAŞ: Akın Atalay, hakkında yakalama kararı çıkarılmasının ardından biletini kendi iradesiyle alarak Türkiye’ye döndü. Ancak buna rağmen “kaçma şüphesi var” denilerek tutuklandı. Sadece Akın Atalay’ın tutukluluğuna ilişkin bu gerçek bile Cumhuriyet’e yönelik davanın hukuki hiçbir yanının olmadığnıı gösteriyor. İddianamenin ne denli çürük olduğu da mahkeme aşamasında gözler önüne serildi. Savcı, Cumhuriyet gazetesi ile terör örgütü FETÖ arasında en küçük bir illiyet dahi kuramadı. Aslında o iddianame, yazıldığı gün çökmüştü. Şu an arkadaşlarımız, çökmüş bir iddianame ve çürümüş bir davadan dolayı halen cezaevindeler. Cumhuriyet çalışanlarının, tutukluluğu 11 Eylül’deki duruşma dahi beklenmeden sona erdirilmelidir. 11 Eylül’de Silivri’deyiz Dışarıdaki Gazeteciler, gazetemiz yönetici ve çalışanlarının tutukluluğunun 300. gününde, özgürlük talebiyle yeni bir sosyal medya kampanyası başlatarak Cumhuriyet davasının 11 Eylül’de Silivri’de yapılacak olan ikinci duruşmasına katılma çağrısı yaptı. Twitter’dan paylaşılan fotoğraf ve videolarla yapılan çağrıya çok sayıda gazeteci destek verdi, #GazetecilereÖzgürlük etiketi, Twitter’ın Türkiye gündeminde ikinci sıraya yükseldi. Paylaşılan mesajlarda, “Cumhuriyet iddianamesinin trajikomik çöküşü. Savcı: Soruşturmayı başlatan savcı FETÖ üyeliğinden 2 kez müebbet hapis istemiyle yargılanıyor. Tanık: Fethullah Gülen’in yıllarca sağ kolu olan Hüseyin Gülerce. Sanık: İmamın Ordusu’nu yazan Ahmet Şık.” ve “Bugün kumpasın 300. günü. Cumhuriyet’e özgürlük” ifadeleri yer aldı. Tutuklu Cumhuriyetçilerin fotoğraflarının üzerinde isimleriyle birlikte ‘Özgürlü. Hemen Şimdi’ sloganı da yazıldı. l İSTANBUL/Cumhuriyet birtakım işlemler yapılıyor. Bu bir anlamda siyasi güç göstergesi. Siyasi iktidarın kendisine karşı olanlara uyguladığı polisiye tedbirlerdir. Avukat REVŞAN DENİZ ÇOBANOĞLU: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin 4. fıkrasına göre, yakalama veya tutulma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında “kısa bir süre içinde” karar verilmesini isteme ve yasaya aykırı görülmesi halinde serbest bırakılması için mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. Tutukluluğun hukuka uygunluğunu düzenleyen bu madde, “kısa süreye” işaret etmektedir. Oysa bugün Cumhuriyet gazetecilerinin tutukluluğunun 300. günüdür. Anayasa Mahkemesi, maalesef tutuklu gazetecilerin başvurularını ‘özgürlü ğünden yoksun bırakılma’ durumunu gözetmeksizin alelade bir başvuru olarak ele almış ve 300 günde herhangi bir karar vermemiştir. AİHM, Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemeden tutuklu gazetecilerin başvurularına bakabilir. AİHM’in bu konudaki içtihatları yerleşiktir. AİHM’nin tıpkı 2014 yılında Ahmet Şık başvurusunda verdigi gibi, kısa vadede bu mağduriyetleri sonlandıracağını ve ihlal kararı vereceğini öngörmek mümkündür. Sormaktan usanmayacağız Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’ndaki 648. oturma eyleminde, 28 Temmuz 1993’te Bitlis’te gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Özgür Gündem muhabiri Ferhat Tepe’nin faillerinin cezalandırılmasını istedi. Gözaltına alındığı inkâr edilen Tepe’nin ağır işkence görmüş be denine, “meçhul kişi” olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda ulaşılmıştı. Ferhat Tepe’nin kız kardeşi Ayşe Tepe, “24 yıl geçti. Biz bu olayla ilgili ilk günden beri isimler verdik ve bu isimlerin soruşturulmasını istedik. Bu isimleri söylemekten asla usanmayacağız. Çünkü biliyoruz ki hesabı sorulma yan her olay, sonrakileri cesaretlendiricidir. Tatvan Tugay komutanı Tuğgeneral Korkmaz Sağman, Binbaşı Cem Ersevler, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, polis memurları Nurhan Şentürk ve Şükrü Kutlay’ın isimlerini bu meydanda durduğumuz sürece tekrar edeceğiz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Iki yılın acı bilançosu İHD Diyarbakır Şubesi, çatışmalı ortamda yaşanan hak ihlallerini sıraladı MAHMUT ORAL İHD Diyarbakır Şubesi, 24 Temmuz 2015 24 Temmuz 2017 arasında son 2 yılda çatışmalı ortamda yaşanan hak ihlallerine ilişkin raporunu cuma günü açıkladı. İHD Genel Başkan Yardımcısı Raci Bilici, “Bir beldenin nüfusu kadar insanların yaşamını yitirdiğini görüyoruz. Savaş ve çatışmanın ortaya çıkardığı ciddi bir fatura söz konusudur” dedi. İHD’nin verileri şöyle: l 447 asker, 251 polis ve 43 korucu olmak üzere 771 güvenlik görevlisi şehit oldu. l 1055 PKK, 243 YPS/YPSJİN, 9 TAK üyesi öldürüldü. l Çatışmaların ortasında kalan 53 si vil yurttaş yaşamını yitirdi. l Yargısızlar infazlar sonucu, 448 ki şi yaşamını yitirdi. l Zırhlı araçların çarpması sonucu bölgede, 4’ü çocuk 14 yurttaş yaşamını yitirdi. l Bombalı saldırılarda, Türkiye genelinde 129, bölgede; 62 sivil yaşamını yitirdi. l Bölgede; 14 kişi silahlı örgüt militanları tarafından kaçırılarak öldürüldü. l 56 il ve ilçede 250 kez gün boyu yasak ilan edildi. Sur’da 6 mahallede, 28 Kasım 2015 tarihinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı, 636. gününde. l Operasyonlar sırasında, 12 bölgede orman ve arazi yangınları çıktı. l Bölge patlayıcıların infilak etme si sonucu 15 çocuk, 5 yetişkin yaşamını yitirdi. l Sınır hatlarında açılan ateş sonucu 56 sivil yurttaş yaşamının yitirdi. l 1279 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. l Toplumsal gösterilerde güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 147 kişi yaralandı. 13 bin 698 kişi gözaltına alındı, 3256 kişi tutuklandı. l Türkiye genelinde 93 belediyeye kayyım atandı. l DİYARBAKIR Size ne Irak’taki Kürtlerden! Devlet Bahçeli, geçen hafta yaptığı açıklamada, Irak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumunun ‘casus belli’ yani ‘savaş nedeni’ sayılması gerektiğini vurgulayarak Ankara’dan sertlik talep etti. Böylece, Haziran 2015 seçimlerinden bu yana Türkiye’nin demokrasi rotasından çıkarak ucu bucağı görünmeyen bir karanlığa sürüklenmesinde ‘kolaylaştırıcı’ misyon üstlenen MHP lideri, bir adım daha giderek bizi doğrudan savaşa iteklemiş oldu. Bağımsızlık, 15 yıldır Bağdat’taki kaosun öncesinde de 20 yıl boyunca Saddam Hüseyin’in zulmünü çekmiş Irak Kürtleri için ana sütü gibi helaldir. Ayrıca 25 Eylül’de yapılacak referandum kararı, Mesud Barzani’nin kendi kafasından aldığı bir karar değil, doğrudan Irak anayasasına dayanan bir haktır. Irak, federal bir devlettir ve bu federal yapı içinde 2002 yılında yapılan anayasa, Irak Kürtlerine kendi kaderini tayin etme hakkını vermektedir. Haliyle, bize laf düşmez! Kendi Kürt meselesinde tamamen yanlış politikalar güden ve bütün demokratik kazanımlarını yakıp yıkmış MHP destekli iktidar yapısı, başka bir ülkede yaşayan insanların kendi anayasalarından kaynaklanan haklarını nasıl kullanacağını dikte edebilecek bir konumda da değildir. Zaten referandum, ha bugün ha yarın olacaktı. Irak Kürdistan bölgesinin eninde sonunda bağımsız bir Kürdistan devletine evrileceği, son 20 yıldır iyikötü dünyayı takip eden herkes için aşikâr. Akıllı devlet, Kürtfobik bir ezberle yel değirmenleriyle savaşan değil, tarihin akışını görüp kendi bölgesindeki Kürtlerle ittifak kuran, bu sayede sınırlarını ve etki alanını genişletendir. Bana göre bu hükümetin son dönem izlediği yegâne doğru politika, Irak Kürdistan bölgesiyle iyi ilişkiler kurmuş olmasıdır. Sayın Bahçeli’nin şimdi bu politikayı da değiştirmek istemesi, inanılır gibi değil! Hafızaları tazelemek için birkaç tarihi bilgi aktarmakta fayda var. Irak Kürtleri, daha Saddam döneminde bile ‘otonom’ bir yapıyla yönetiliyordu. (Bağdat’la imzalanan 1970 ve 1974 otonomi anlaşmaları). Arada 100 bin kişinin kimyasal silahla öldürüldüğü bir soykırım yaşadı. Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra, tamamen Bağdat’ın kontrolünden ayrıldı. Saddam’ın 2001’de devrilmesiyle oluşan yapıda, eğitimden para politikalarına kadar bir anlamda özerk bir yapıya kavuştu. Bizim Dışişleri’nin resmi yazışmalarında bile ‘Irak Kürdistanı’ ya da ‘Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ diye anılır. Irak Kürdistanı’nın, kendi ordusu, kendi para birimi, parlamentosu ve merkez bankası vardır. Bağdat’la arasındaki tek bağ, petrol gelirlerinin paylaşımıdır ki; bu da artık işlemiyor. Kısaca Bağdat’ın Kürtlere vaat ettiği tek şey, kaos, mezhepçilik ve yolsuzluktur. Hal böyleyken, kim kızabilir Kürtlerin ayrılma talebine? Zaten Ankara’nın Bahçeli’yi pek dinleyeceğini sanmıyorum. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bu haftaki Erbil gezisinde, “Aman yapmayın!” diye basına yansıyan bir üslubu olsa da, gerçekte Türkiye ‘sınırı kapatma’ ya da ‘petrol akışını durdurma’ gibi ciddi bir yaptırımı gündeme getirmemiş, haliyle Barzani yönetimine “Pek istemem ama referandum yaparsan da yap” demiştir. Keza Kerkük petrolünün Kürdistan bölgesi tarafından kontrol edilmesi, bugüne kadar Ankara’nın zımni desteği ve sunduğu ticaret imkânı sayesinde olmuştur. Haliyle Bahçeli’nin sözleri ve yetkililerden gelen diğer açıklamaları sadece ‘gaz alma’ olarak görmek lazım. Oysa Ankara’ya düşen önemli rol de var referandum sürecinde. Ankara’nın yapması gereken, bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak değil, eğer bağımsız Kürdistan kurulacaksa bunun mevcut oligarşik yapıdan farklı olarak daha demokratik bir hukuk devleti olmasında ısrarcı olmak, göstermelik değil işlevsel bir meclis talep etmektir. Tabii kelin merhemi olsa kendi başına sürer. Aslıhan Gençay’ın tedavisi engelleniyor İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyeleri, 283’üncü “F Oturması” eyleminde Aslıhan Gençay’ın serbest bırakılmasını talep etti. Galatasaray Meydanı’nda düzenlenen eylemde yapılan basın açıklamasında, Tarsus Kampus Kadın Hapishanesi’nde bulunan WernickeKorsakoff ve kronik bronşit, astım hastası Gençay’ın bacaklarda sinir ölümü ve dolaşım bozukluğu da olduğu belirtildi. Açıklamada, Gençay’ın 2000 yılında 240 gün ölüm orucu eylemi yaptığı anımsatılarak “Dilekçelerinde, avukatı ve ailesiyle görüşmelerinde, sürekli yürümesi ve tedavi olması gerektiğini, tedavisinin hapishanede yapılmadığını ya da engellendiğini söylemektedir” denildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle