02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 20 Ağustos 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: SERPİL ÜNAY haber 11 NADİR NADİ’Yİ ANIYORUZ Gazetemizin başyazarı, Atatürk devrimlerinin ödünsüz savunucusu Nadir Nadi’yi ölümünün 26. yıldönümünde düzenlenecek törenle özlemle anıyoruz. Anma töreni Edirnekapı Şehitliği’ndeki mezarı başında bugün saat 12.00’de düzenlenecek. Nadir Nadi, 23 Haziran 1908’de dünyaya geldi. Gazeteciliğe Cumhuriyet’e yurtdı şından gönderdiği yazı, haber ve röportajlarla 1932 yılında başlayan Nadir Nadi, 1936 yılında İstanbul’a döndükten sonra Cumhuriyet gazetesinin çeşitli birimlerinde çalıştı ve köşe yazarlığı yaptı. 193841 yılları arasında Galatasaray Lisesi’nde sosyoloji öğretmenliği yapan Nadir Nadi, 1945 yılında babası Yunus Nadi’nin ölümü üzerine Cumhuriyet’in yönetimini ve başyazar lığını üstlendi. Nadir Nadir 195054 yılları arasında Demokrat Parti listesinden Muğla bağımsız milletvekili, 195457 yılları arasında da İstanbul bağımsız milletvekili olarak TBMM’de bulundu. Basın alanında birçok ödül alan Nadir Nadi, 1988’de TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı seçildi. Nadi 20 Ağustos 1991 yılında hayata gözlerini yumdu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Adalet çürüdü CHP’li Bircan’ın ziyaret ettiği Kadri Gürsel, “Suçlamaların akıl ve mantık dışı olduğunu bu kez farklı biçimde göstereceğiz” dedi İKLİM ÖNGEL CHP Edirne Milletvekili Erdin Bircan, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Uluslararası Basın Enstitüsü (IP) Yönetim Kurulu Üyesi ve yayın danışmanımız Kadri Gürsel ve Sözcü gazetesi muhabiri Gökmen Ulu ile görüştü. Gürsel, Bircan aracılığıyla paylaştığı mesajında “Demokrasi nöbetini Silivri’de tutmaya hazırım. Adaleti çürümüş bir Türkiye’nin bekası tehlikededir” dedi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Kadri Gürsel ve Gökmen Ulu’yu ziyaret eden CHP’li Bircan, tutuklu gazetecilerin tehdit aracı olarak kullanıldığını belirterek “Bu dava daha önceki Ergenekon ve Balyoz’da olduğu gibi hükümetin ve AKP’nin başındaki cumhurbaşkanının, gazetecilerle birlikte tüm muhalefete gözdağı vermek için başlattığı bir davadır. Hiçbir şeye dayandırılamayan bu tutuklamalar ile gazeteciler cezalandırı bir dava. Şundan eminim, bize lıyor. Tutuklu gazeteciler, ve gazeteciliğe yöneltilen siyasi halen görevlerinin başında suçlamaları boşa çıkarmak yo ki gazetecilere ‘Siz de içeri luyla hukuku savunacağız. De atılabilirsiniz’ mesajı veril mokrasi nöbetini Silivri’de tut mek için tutuluyor. Gazete maya hazırım. Adaleti çürümüş cinin görevi toplumu aydın bir Türkiye’nin bekası tehlike latmaktır. Maalesef gerçek dedir. Cumhuriyet davasında so leri yazan her gazeteci suç nuç ne olursa olsun elimizde ya suz olmasına rağmen uydu şanabilir bir Türkiye kalabilirse ruk suçlar üretilerek cezae bu dava da eninde sonunda be vine gönderiliyor. Atatürk raat edeceğiz, bundan eminim.” çü olan insanlara gözdağı vermek için, cezalandırma Erdin Bircan Ulu, adalet istiyor yapılıyor” dedi. Bircan, Ulu’nun ise kendisi Hukuku savunacağız ne avukat kısıtlaması dahil, sürekli FETÖ’cü muamalesi yapılmasından Kadri Gürsel ise Bircan aracılığıyla şikâyet ettiğini, yalnız kalmak zorun şu mesajı paylaştı: “Davamızın 11 Ey da bırakılarak tecrit edildiğini anlat lül’deki ikinci duruşmasında bize yö tığını iletti. Ulu’nun iddianamenin bir nelik suçlamaların, hukuksuz, akıl ve an önce hazırlanmasını beklediğini ak mantık dışı olduğunu bir kez daha ve taran Bircan, “Ulu, ya iddianamenin bu kez farklı biçimde göstereceğiz. So yazılmasını ya da tahliyesini talep edi nuç ne olur bilemem ama bu siyasi yor. ‘Ya iddianame çıksın görelim ya da benim şu an özgür olmam gerekiyor’ diyor ve adalet istiyor. Ulu, bugüne kadar yaşadıklarını da anlattığı bir kitap hazırlıyor” dedi. l ANKARA KADRİ GÜRSEL İhraç edildikten sonra Almanya’ya yerleşen tiyatrocu Kocatürk, ülkenin durumunu özetledi Tek kelimeyle: YASSAK ZEHRA ÖZDİLEK mi de TV’lerden tanıdıkları, aşina ol Şehir Tiyatroları’ndan ihraç edilen tiyatrocu Kemal Kocatürk aile dukları yüzleri görme yarışından mı ne tiyatromuza gelmedi, gelemedi. Ben de bu vefasızlık karşısında başka bir siyle beraber üç gün önce Almanya’ya yol bulamadım açıkçası. yerleşti. Gazetemize konuşan Koca n Türkiye’den Almanya’ya taşındı türk, Türkiye’yi ‘Yassak!’ kelimesiyle nız. Böyle bir kararı vermek kolay ol özetleyerek, “Muhalif kimliğimden do mamıştır. Sizi tetikleyen neydi? layı başıma gelmeyen kalmadı. “Mu Yukarıda saydığım sebeplerin ya halif kimlik” ne demekse artık. Tür nı sıra iki kız çocuğu yetiştirme gayre lü soruşturmalar, iftiralar, sıkıştırma ti içindeyim. Ayrımcılığın, yobazlığın lar, mahkemeler” dedi. Kocatürk ile hızla yükseldiği, suçu işleyenin yanı Türkiye’de yaşadıklarını ve göçünü ko na kâr kaldığı, suçsuzun suçsuzluğu nuştuk. nu kanıtlamasının neredeyse imkânsız n İhraç sürecini anlatır mısınız? olduğu, sorgusuz sualsiz bir anda içeri Şehir Tiyatroları’ndan geçen yıl, ön tıkılabileceğiniz ve uzun yargılama sü ce OHAL KHK’si ile açığa alındım, 4 reçleri sonunda içeride yıllarınızı ge ay süren bu süreç son reksiz bir şekilde harcaya lanıp, göreve iade edil bileceğiniz bir ülke haline dikten bir gün sonra da geldik. Bütün bunları izle Yüksek Disiplin Kurulu mek ve hiçbir şey yapama marifetiyle işime son ve mak beni oldukça yordu. rildi. Hukuk mücadelem, Dostlarım birer birer be benim durumumda olan nim gibi işlerini yitirdi, ki birçok kişi gibi devam mi apar topar içeri tıkıldı etmekte. Almanya’da ne ve aylarca dışarı çıkama yapacağımı şimdilik ben dı. Acaba sıra kimde diye de bilmiyorum ama bu beklemekten de yoruldum rada bana yaptırılma galiba artık. En kral dost yan ne varsa onu yapma larınızın küçücük çıkarlar yı planlıyorum. Yazdı uğruna arkanızı döndüğü ğım oyunları artık ne ya nüzde sizi sattıklarını gör zık ki kendi dilimde ken KEMAL KOCATÜRK düm. Küçük insanların di ülkemde söyleme şan küçük iktidarlarına maruz sım pek kalmadı gibi. Oyunlarımı ora kalmanın utancından boğuldum. da yapmayı planlıyorum. n Türkiye’ye dair küçük bir umu n Türkiye’de ne gibi sıkıntılar ya dunuz kalmadı mı? şadınız? Türkiye’ye dair umudumu hiçbir Muhalif kimliğimden dolayı başı vakit yitirmedim, yitiremem de. Bü ma gelmeyen kalmadı. “Muhalif kim tün hayatım bu ülkenin insanını yü lik” ne demekse artık. Türlü soruştur celtmek, ileri taşımak gayretiyle geç malar, iftiralar, sıkıştırmalar, mahke ti. Onların davalarını dava edinmek meler. Binlerce insanın bir gece de ka ten yoruldum sadece. Ben sanatçıyım pının önüne konulduğu, ellerinden ama artık sanat üretemez hale dönüş her türlü haklarının alındığı bir dö tüm. Tabii ki bir sanatçı olarak bunlar nemde benim sızlanmam pek doğru ol da bizim ödevimizdir ama asıl meseli maz, olamaz da... Ama herkesin yaşa miz değil. Bizim asıl meselimiz, politi dığı kendine. Tiyatro yapmaya, yılma kanın çopur yüze çevirdiği hayatı gü dan sözünüzü söylemeye çalıştığınız zelleştirmek olmalı. Sanat sadece soru sürece baskılar üzerinize daha da yo lar sorar. Bizlere artık soru sormayı da ğun gelmeye devam ediyor. Salonsuz, unutturdular. seyircisiz, tanıtımsız, desteksiz daha n Şuan ki Türkiye’yi 3 kelime ile fazla yürüyemezdik. Yeni yeni oyunlar özetler misiniz? ürettik, bunlar çocuk, gençlik ve yetiş Tek kelimeyle daha güzel özetlenir: kin oyunlarıydı. Okullar, belediyeler, “Yassak!” baskı altında oldukları için mi yoksa n Ne olursa “tamam ben bizi beğenmedikleri için mi bilemiyo Türkiye’ye artık dönerim” dersiniz? rum, her gittiğimiz kapı yüzümüze ka Ben ülkeme her zaman dönerim. pandı. Yüksek kalitesizliğin alkışa bo Ben kaçmıyorum, beni kimse de kova ğulduğu ve bitimsiz sürdüğü günümüz lamıyor. Bu eşim ve benim birlikte al Türk Tiyatro yaşamı bizi yavaş yavaş dığımız bir karar. Öncelik çocukları bir kenara koydu. Kimi korkudan, ki mızın. Nesin Vakfı için HA GAYRET! Aziz Nesin tarafından 1973 yılında kurulan Çatalca’daki Nesin Vakfı, 14 dönümlük arazisine artık sığmıyor. Vakfın, arazinin hemen karşısındaki 8 dönümlük araziyi alabilmesi için 2 milyon TL’ye ihtiyaç var. Şimdiye dek 1.2 milyon lira toplandı. Bağış kampanyası başlatan Ali Nesin, bağışçılara seslendiği mektubunda “Arazinin fiyatı uygun: 2 milyon TL. Ama para olmayınca fiyat istediği kadar uygun olsun… Bizde böyle bir para yok tabii. Böyle zor durumlarımızda sizlere başvuruyoruz, başka kime başvuracağız ki?” dedi. “Bağışçılarımızın adını mermer bir levhaya yazıp yeni arazimizin görünür bir yerine asacağız” diyen Nesin, şöyle devam etti: “Şimdi mezun olan çocuklarımızdan birinin araziyle ilgili hoş bir anısıyla bitireyim mektubu: ‘Aziz Dede yanı başımızdaki araziyi hep almak istedi. Ne zaman bir fırsat doğsa ya paramız olmazdı ya da sahibi bize satmak istemezdi. Ne de olsa korktukları ve her ne sebeple olursa olsun birlikte anılmak istemedikleri bir Aziz Nesin vardı karşılarında. Çocukluğumuzda komşu araziye topumuz kaçsa almaya korkardık. Nerdeyse meyvesine bakamazdık komşunun. Hatırlıyorum da bir gün tavuklarımız her nasıl olduysa çitin bir kenarından yol bulup komşunun bahçesine geçmişti. Bizleri sevmediği her halinden belli olan komşumuz yaşlıca teyze koşa koşa evinden fırlayıp: ‘Çabuk çekin o komünist tavuklarınızı bahçemden!’ diye bağırmıştı… Uzun süre komünisti bir tavuk türü sanmıştım! Neyse ki köprünün altından epey sular aktı, dünya biraz olsun normalleşti; artık komşuların sadece tavukları değil, çocukları da bizimkilere karışıyor…” l İSTANBUL / Cumhuriyet Avrupa’ya veda Almanya’yla kriz, akıllara ziyan bir durum. Hesapsız, plansız, her anlamda Türkiye’nin çıkarlarını zedeleyecek bir hadise. Şimdi sakin sakin yapılan işin neden yanlış olduğunu anlatmak istiyorum. Darbeye katılan isimlerin iadesinin Almanya’dan talep edilmesi, Ankara’nın hakkı. Bu konuda kimsenin itirazı yok. Ancak Türkiye, olağanüstü hal çerçevesinde 15 Temmuz’dan bu yana o kadar vahim uygulamalara imza attı ki, artık dünya skalasında bir baskı rejimi olarak görülüyor. Darbecilerin dayak yemiş fotoğraflarının Anadolu Ajansı tarafından servis edilmesinden tutun da gazeteci ve milletvekillerinin hapse atılmasına kadar birçok örnek nedeniyle, uluslararası hukuk artık Türkiye’ye suçlu iadesi açısından ‘safe country’ yani ‘güvenli ülke’ olarak bakmıyor. Yargısına da, mahkemesine de güven duyulmuyor. Bu yüzden Almanya ve birçok ülke, Türkiye’de PKK ve FETÖ davalarından aranan bürokrat, gazeteci ve diğer isimlerin iltica taleplerini kabul ediyor. Türkiye ise bu konuda kızgın. Halen Türkiye cezaevlerinde 55 Alman vatandaşı var ve bunlardan 22 tanesi FETÖ ve PKK’ye destek suçuyla aranıyor. Sadece 4 tanesi çifte vatandaş. Fakat tabii ki Adil Öksüz söz konusu olduğunda, kimse olaya sadece bir insan hakları meselesi olarak bakamaz. Darbenin en kritik ismi olan Adil Öksüz’ün kimliği, o gece Akıncılar üssündeki görevi ve darbe öncesi yapılan toplantılardaki rolü belli. Haliyle bu şahıs Almanya’daysa, Ankara yaygara koparmakta haklı. İyi de, Adil Öksüz sahiden orada mı? Bir lokantada görüldüğü söyleniyor. Ne bir foto, ne detaylı bilgi var. Darbe sürecinden bu yana FETÖ yapılanmasıyla öğrendiğimiz en önemli şey, nasıl bir gizlilik içinde hareket ettikleri. 30 yıl ‘kripto’ yaşam süren askeri yetkililer var. Erdoğan’ın dibinde görev yapıp gerçek kimliğini gizleyenler var. Hal böyleyken, hele de Adil Öksüz gibi birinin, “Canım döner çekti. Hadi şurada yiyiverelim” diye köşedeki Türk lokantasına uğraması, bana pek mümkün gelmiyor. Hatırlarsanız daha önce de Londra’da benzer bir vaka yaşanmış, sonra Adil Öksüz olduğu sanılan o vatandaş çıkıp “Ben Adil Öksüz değilim” diye röportaj vermişti. Şimdi aynı durum olmasın? Velev ki elinizde ciddi bir istihbarat var. Bunun yöntemi, gidip araştırmak, günlerce titizlikle takip etmek, resimlemek, sonra da MİT üzerinden Alman gizli servisiyle irtibat kurup anlaşmaktır. Türkiye geçmişte böyle hareket ederdi. Ben bu kadar hassas bir konuda, ‘Orada görülmüş’ diye Dışişleri üzerinden ‘nota’ verildiğini ve bunun gazetelere servis edildiğine ilk kez tanık oluyorum. Sağlam bilgi ve foto varsa, sözlerimi geri alıyorum. İş sadece duyumsa, vahim bir hata. Almanya’yla arayı bozmanın başka sakıncaları da var. Hepimiz Türkiye’nin Avrupa rotasının bittiğinin farkındayız. Ancak kâğıt üzerinde Türkiye’nin AB süreci hâlâ sonlandırılmış değil. Bu, ekonomik ve siyasi konumlanma açısından önemli. Müzakere sürecinin askıya alınması, her şey bir yana, Türkiye’ye ‘yatırım ortamı’ açısından oldukça külfetli olacak, yabancı yatırımcının zaten azalan iştahını iyice kesecektir. Şu zamana kadar AB sürecinin tamamen askıya alınmamasındaki yegâne neden, Berlin’in tutumuydu. Avrupa Parlamentosu iki kez karar geçirdi, Almanya sayesinde AB Konseyi bunu dikkate almadı. Geçen ilkbaharda, Hollanda krizi ve Nazi atışmaları sonrasında yine bazı Avrupa ülkeleri Türkiye’nin müzakere sürecinin bitirilmesi için kapalı kapılar ardında bir lobi faaliyeti başlatınca, “Durun, dokunmayın. Böyle kalsın” diyen yine Almanya’ydı. Ama bu durum artık değişiyor. Artık Berlin’in “AB müzakere sürecine dokunmayalım” tezini savunması mümkün değil. Bırakın müzakereleri, artık ‘gümrük birliğinin güncellemesi’ gibi mütevazı bir hedef bile zor. Önümüzdeki nisanda, AB sürecinin resmen askıya alınması şaşırtıcı olmaz. Gümrük Birliği’nin genişlemesi meselesi ise geçmiş olsun... Haliyle ben artık bu işin düzelmesini mümkün görmüyorum. Bu gerilim, Almanya seçimlerinden sonra da devam eder. Ve öyle görünüyor ki, Almanya’yla birlikte Avrupa’ya da veda etmiş oluyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle