05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘Daha’ya en iyi afiş ödülü Yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı ‘Daha’ filmi, 52’nci Karlovy Vary Film Festivali’nin ‘En İyi Afiş Yarışması’nda birinci oldu. Ana yarışma kategorisindeki filmlerden 11 film afişinin oylandığı yarışmada, Sarp Sözdinler’in tasarladığı ‘Daha’ filminin afişini izleyiciler birinci seçti. Ana yarışma bölümünde büyük ödül Kristal Küre için yarışacak film, Hakan Günday’ın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlandı. Pazar 9 Temmuz 2017 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: EMİNE BİLGET [email protected] Halman da açlık grevinde 15 Tiyatro sanatçısı Defne Halman, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek için 7 günlük açlık grevine başladı. Halman, ‘Umarım direniş elden ele büyür’ diye konuştu Defne Halman, açlık grevinin 100. gün eyleminde. Açlık grevindeki tutuklu akade misyen Nuriye Gül men ve öğretmen Semih Özakça’ya destek için İlyas Salman, Ata EZGİ ATABİLEN ol Behramoğlu, Deniz Türka li, Edip Akbayram gibi isim lerle bir günlük açlık grevi tutan ve grevin 111. günün de 111 sanatçı ve aydınla birlikte Gülmen ve Özakça’nın işlerine ia de edilmelerini talep eden bildiri nin imzacılarından olan tiyatro sa natçısı Defne Halman, 7 günlük aç lık grevine başladı. Dün açlık grevi nin üçüncü gününde olan Halman, kararının gerekçesini sosyal medya hesaplarından paylaştığı bir videoyla kamuoyuna da açıkladı. Telefonla görüştüğümüz Halman, üç gündür sadece su, şeker, limon su yu, çay, B komplex vitamini ve tuz tükettiğini söylüyor. “Bugün şe kerli çay, bir tane B12 vitamini ve yarım çay kaşığı tuz, bir bardak su ile biraz limon suyundan olu şan bir sıvı karışımı tükettim” diyen Halman’ın eylem kararı nın ardında haklı taleplerini duyurmak için ölümü göze ala Karadağ su ve şeker bile almıyor... Tutuklu eğitimciler Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya destek eyleminde gözaltına alınan Esra Özakça, Acun Karadağ, Erdoğan Canpolat, Nazife Onay ve Nazan Bozkurt hâlâ Terörle Mücadele Şubesi’nde gözaltında tutuluyor. Kalp piliyle yaşayan Acun Karadağ, savcıyla görüştürülmedikleri için açlık grevine başladı. 3 gündür su ve şeker almayan Karadağ ile açlık grevinin 47. gününü geride bırakan Esra Özakça’nın sağlık durumlarının iyi olmadığı belirtiliyor. Gözaltındakilerin mesajlarını aktaran avukat Engin Gökoğlu, “Hepsi ‘polis direnişi bitirmek için bizi gözaltında tutuyor’ dedi. Semih Özakça’nın eşi Esra Özakça ‘eşim 120 gündür açlık grevinde, ben 47 gündür, işimizden olmuşuz daha neyden korkacağız’ dedi” ifadelerini kullandı. l ANKARA/Cumhuriyet rak bedenlerini açlığa yatıran Gülmen ve Özakça’ya destek olmak kadar, son dönem yaşanan pek çok şiddet, baskı, sansür, tehdit ve hedef gösterme olayına karşı duyduğu tepki de var. ‘Enstrümanım bedenim’ “Nuriye ve Semih pek çok insan için sembol haline geldi. Aslında iki kişi üzerinde durmuyoruz burada” diyen Halman, açlık grevi yapma kararının ardındaki düşüncelerini şöyle özetliyor: “Bir gün Nuriye ve Semih, ertesi gün Esra Özakça için değil, bir hafta boyunca ülkede yapılan bütün haksızlıklara ve zulme karşı açlık grevi yapmaya karar verdim. Açlıklarının 111. gününde 111 sanatçı ve aydın Nuriye ve Semih için imza verdik. İçişleri Bakanı’nın elinde hiçbir kanıt olmadan koca bir gruba ‘terörist’ diyerek iftirada buunması, bu haklı mücadeleye gölge düşürmeye çalışmasına karşı da ‘Farkındayım, bir daha imzalıyorum’ diyerek tepki vermiştim. Zaten bu iktidar için muhalif sesleri başka kılıflar uydurarak, darbe girişimini bahane ederek bastırmaya çalışmak ve insanları işlerinden etmek, sertliği ve şiddeti sürekli artan bir yöntem oldu. Bir oyuncu olarak benim enstrümanım bedenim. Bedenimle kendimi ifade ediyorum. Haksızlığa, zorbalığa karşı da bedenimle, açlığımla duruyorum. Belki ben de açlık grevine başlayarak çevremdeki insanların da bu açlığın kendilerinden çok uzak bir şey olmadığını anlamalarına, bu açlığı paylaşmalarına vesile olurum. Umarım bu direniş elden ele büyür.” Ali İsmail şarkılarla anılacak Taksim Gezi protestoları sırasında Eskişehir’de polisler ve siviller tarafından darp edilerek katledilen Ali İsmail Korkmaz, 10 Temmuz Pazartesi günü, ölümünün 4. yılında ailesi ve sevenleri tarafından anılacak. Ali İsmail Korkmaz’ın düşlerini hayata geçirmek amacıyla kurulan Ali İsmail Korkmaz Vakfı (ALİKEV) tarafından düzenlenen Ali İsmail Korkmaz’ı anma gecesi pazartesi günü Hatay’da gerçekleşecek. Anma gecesi, saat 18.00’de Ekinci Mezarlığı’ndaki kabir ziyaretinin ardından 20.00’de Sümerler Amfi Tiyatro’da başlayacak. Katılımı ücretsiz etkinlikte Jehan Barbur, Grup Abdal ve ALİKEV Müzik Topluluğu sahne alacak. [email protected] Erkan Oğur İsmail Hakkı Demircioğlu / ‘Bilinmeyenle Karşılaşmak’ / Kalan Dervişler muratlarına erdi Önce “Gülün Kokusu Vardı” albümü geldi, iki yıl sonra da “Anadolu Beşik”. Aradan 17 yıl geçmiş olmasına karşın dinleyici bu iki albümün sahibi olan ikiliyi hafızasına kazıdı, hiç unutmadı, konserlerine gitti ve sabırla yeni albüm yapmalarını bekledi. Bekleyen dervişler “Bilinmeyenle Karşılaşmak” çıkınca muratlarına erdi. Aslında türkü söylüyor (kopuz ve perdesiz gitar çalan) Erkan Oğur ile (saz çalan) İsmail Hakkı Demircioğlu. Birinin sesi bas, diğerinin tiz, ilk farkları bu. Sonrası düzenleme, yorum ve sound konusunda açığa çıkıyor. Çalgısal kurgunun oluşturduğu bir sound, özellikle de perdesiz gitarın tı nısı. Ancak insan sesi tüm çalgıların üzerinde bu albümde. Hâkim duygu ise hüzün. İki duygusal dost, kâinatın sırrını insanın içinde arıyor, bir de türkülerde. İki Yunus Em re, birer de Karacaoğlan, Gökhan Birben, Kemal Eroğlu ve Mazlum Çimen dışında Zülfü Livaneli’nin “Eski Tüfek” parçasını Hasret Gültekin, “Mihrican mı Değdi” adlı türküyü de Deniz Gezmiş için okumuşlar. Belleğimizde Zeki Alasya Metin Akpınar, Münir Özkul Adile Naşit, Nokta ile Virgül, Tom ve Jerry, LaurelHardy, Roger Moore ile Tony Curtis’in yeri ne ise, artık Erkan Oğur ile İsmail Hakkı Demircioğlu’nun da mevkii o. Gamze Canyurt / ‘Son Kanto (Pembeli Kız) / Kalan Kantolara modern hüviyet İstanbullu şarkıcı Gamze Canyurt, okullu müzisyenlerden; konservatuvarda Türk müziği mürekkebi yaladıktan sonra, TRT İstanbul Gençlik Korosu’nda da beş yıl boyunca korist olarak dirsek çürütmüş. Sayısız müzikal projede bulunan Gamze’yi belki dinleyici en çok 2012 tarihli “Küçük Asya Şarkıları” albümünden hatırlar, Sercan Halili ile birlikte şarkılarını okuduğu. Ancak bu kez çok farklı bir proje ve imajla çıkıyor Gamze dinleyicinin karşısına. 19. yüzyılın popüler müziği olan kantonun güzide şarkılarını derleyip, modern bir hüviyetle yorumluyor Gamze, “Son Kanto (Pembeli Kız)” albümünde. Aralarında “Kara Kız”, “Dondurmam Buz”, “Dünyaya Geldim Gülmek İçin” gibi unutulmaz eserlerin bulunduğu, Türkiye kanto tarihinde kısa bir gezinti yaptıran şarkılar Prof. Dr. Ruhi Ayangil’in arşivinden seçilmiş. Yarım saatten az bir süreye sığdırılan 10 neşeli şarkı, dört çalgıdan (davulbasgitarpiyano) oluşan geleneksel orkestranın yanı sıra saksofon, trompet, trombon, klarnet, akordeon, kemençe, keman, kanun, ud, klarnet, perküsyon, çello ile renklendirilmiş. Arkasında büyük bir tecrübe biriktirmiş olmasına rağmen, sahnelerimizin taze simalarından biri Gamze, enerjik tarzı, gülen yüzü ve ısıtan sesiyle. İnsan hakları eşittir terörizm!.. “Yarısı burdaysa kalbimin yarısı Çin’dedir, doktor. Sarı nehre doğru akan ordunun içindedir.” Nâzım Hikmet’in, hücresinden yazdığı “Angina Pektoris” adlı muhteşem şiiri, bu dizelerle, Mao’nun “Uzun Yürüyüş”üne bir saygı duruşuyla başlar… “Sonra, her şafak vakti, doktor,/ her şafak vakti kalbim/ Yunanistan’da kurşuna diziliyor….” diye sürer; ve o kalp her gece Çamlıca’da bir harap konakta geceledikten sonra, şiiri şöyle bitirir Nâzım: “Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis, işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden bende bu angina pektoris… Bakıyorum geceye demirlerden ve iman tahtamın üstündeki korkunç baskıya rağmen kalbim en uzak yıldızla birlikte çarpıyor.” Hapishane hücresinden, demir parmaklıklardan, dünyanın her yerine uzanmanın ve evrenselliğe ulaşmanın çarpıcı bir örneğini oluşturan bu şiiri, 25 gündür süren ve bugün Maltepe’ye varacak “Adalet Yürüyüşü” sırasında çok sık düşündüm. Yürüyüşe katıldığım gün, hapisteki arkadaşlarımın ve meslektaşlarımın da benimle birlikte yürümekte olduğuna inandım. Her yürüyenin, yürüyemeyenleri de omuzladığından hiç kuşkum olmadı. Ama şu son birkaç gün içinde kalbim en çok, Nuriye ve Semih; bir de apar topar gözaltına alınan insan hakları savunucuları için yürüdü. Şaşırdım mı? Yoo! Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereleri dondurma kararı aldığı gün; Büyükada’da insan hakları savunucularının korunmasına yönelik eğitim toplantısına operasyon… Çevik kuvvet, sivil giyimli polisler “Ellerinizi kaldırın, hiçbir şeye dokunmayın” diye bağırarak tüm bilgisayar ve telefonlara, tüm dosyalara el koyuyor. Affedersiniz ama bu suç değil mi? O Bilgisayarlara, o telefonlara isteyen istediğini yükleyemez mi? Daha önce olmadı mı? 12 kişi önce Büyükada Emniyeti’nin nezaretine; gece yarısından sonra da İstanbul’daki karakollara dağıtılıyor… OHAL var; 7 gün orada kalacaklar. Yandaş medyadan “Ajan Avı”, “Casus bunlar” tamtamları… “Silahlı terör örgütüne üyelik, casusluk ve anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçlaması… Nerden çıktı demeyin! OHAL var! Gizli tanık var! İhbar var! Şaşırdım mı? Yooo! Adalet Yürüyüşü’ne katılan yüz binleri “Terörist” diye niteleyen zihniyet; insan hakları savunucularını, “terör örgütü üyeliğiyle” suçlaması artık kimseyi şaşırtmıyor! OHAL var! Öyleyse İnsan haklarını savunmak eşittir terörizm!.. ‘Hatırla Erdoğan’ Bu 12 kişiden birçoğunu yıllardır izliyorum: Tek dertleri evrensel değerler… Dertleri kadın hakları, bu ülkede insana ve kadına yönelik haksızlıkları geriletmek, kadınerkek eşitliği mücadelesine omuz vermek…(Burada hepsini size tanıtma olanağım yok. Açın Bianet sitesini, her birinin biyografilerini, çalışmalarını görün.) Daha önce Uluslararası Af Örgütü Türkiye Başkanı, insan hakları avukatı Taner Kılıç da hapse atılmıştı. Uluslararası Kuruluş, resmi Twitter hesabından “Hey Erdoğan, 1998’i hatırlıyor musunuz? Biz hatırlıyoruz” mesajıyla Erdoğan’ın 1998’de okuduğu bir şiir yüzünden cezaevine girdiğini ve Uluslararası Af Örgütü’nün serbest bırakılması için yürüttüğü kampanyayı hatırlatıyordu. Dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Hak, hukuk, adalet! Herkes için adalet! Yürümek Bugün sadece yürüyüş şiirlerinden söz edecektim… M. E. Yurdakul’un “Yolcu”sunu anımsatacaktım: “Fırtına var.../ Varsın olsun, kıyametler koparsın;/ Sen yolunda bir büyük dev adımıyla ilerle!/ Durma, yürü; ayakların yürümekten kabarsın;/ Ölümlerden kurtulunur ileriye gitmekle!...” diye başlayıp sürdürecektim… Olmadı. İleriye yürüyen herkese selam niyetine Nâzım’ın az bilinen “Yürümek” şiiri: “Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, havaları boydan boya yarıp ikiye bir mavzer gözü gibi karanlığın gözüne bakarak yürümek!... Yürümek; dost omuz başlarını omuzlarının yanında duyup kelleni orta yere yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek!... Yürümek; Yolunda pusuya yattıklarını, Arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek... Yürümek; yürekten gülerekten yürümek...” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle