Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Perşembe 27 Temmuz 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN /ASLAN YILDIZ Savunma değil itham haber 11 Ahmet Şık, mahkeme heyetine seslendi: Bu iddianameyi ciddiye almayın 2011’de Ergenekon üyeliğinden tutuklandıktan sonra Cumhuriyet soruşturması kapsamın Kurtuluş arı Yok böyle bir komedi da FETÖ propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan muhabirimiz Ahmet Şık, gazetecilik faaliyetlerini suçlama konusu yapmanın, totaliter rejimlerin ortak özelliği olduğunu belirterek “Mesleki faaliyetlerim nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının ‘kötüsü ve suçlusu’ olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur duyuyorum” dedi. Gazeteciliğin hizaya gelerek yapılmayacağını söyleyen Şık, “Ne cumhuriyet gazetisinden bir örgüt ne de bizden terörist çıkaramayacaksınız. Zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu biliyoruz. Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye konuştu. Şık, 15 Temmuz darbe girişimine gelinen süreçte siyasi iktidarın sorumluluğunu İlk gün kalabalıktan içeri girme fırsatım olmamıştı. Dün nihayet Cumhuriyet davasının bir bölümünü izleyebildim. İzlenimlerimi aktarmadan hemen belirteyim: Bu devlet, bu davayı pişiren, pazarlayan ve bir komedi unsuru olarak önümüze sunanlardan hesap sormalı. Şaka yapmıyorum. Kimsenin başına çorap örmek istemem ama bu kadar sakil bir iddianamenin hazırlanması ve davaya dönüşmesi, devletin ciddiyetine gölge düşürmek ve 15 Temmuz/FETÖ soruşturmalarını sulandırmak dışında bir amaç güdemez. Devlet dediğiniz aygıt, baskıcı hatta gaddar da olabilir; ancak her daim kuralcı olmak durumundadır. Devlet bir kurallar manzumesidir ve beğensek de beğenmesek de devleti ayakta tutan, bu kurallar bütünüdür. örneklerle anlatarak, “Söylediklerim savunma veya ifade değil. Aksine ithamdır” dedi. Şık, mahkeme heyetine Haber alma hakkını savunacağızde “Samimiyetle söylüyorum, bu iddi anameyi ciddiye almayın” dedi. CGazeteci Ahmet Şık, Cumhuriyet davasının duruşmasında, 15 Temmuz umhuriyet davasının 3’üncü gününde Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önün darbe girişiminin ardından OHAL re de açıklama yapan gazetemiz Sorumlu Ya önünde basın açıklaması düzenledi. “Özgür basın susturulamaz” sloganının atıldığı eylemde koordinasyon adına basın açıkla rüşleri okuduğumuz Cumhuriyet gazetesi bugün FETÖ ile ilişkilendiriliyor. Soruşturma savcısının FETÖ’den soruşturulduğu, jimiyle hayata geçen tasfiyeleri, boşa zıişleri Müdürü Faruk Eren, mahkemelerde masını gazeteci Hasan Cemal okudu. Cum duruşma savcısının Gülen alehine hakaret lan kadroların AKP kadrolarınca dol neler olduğunu üç gündür gördüklerini be huriyet davası iddianamesinin yersiz ve ten Mine Kırıkkanat’a soruşturma açtığı bir durulmasını, haksız tutuklamaları sı lirterek, “İddianame ilk günden çöpe atıldı. hukuk dışı olduğuna dikkat çeken Cemal, durum ile karşı karşıyayız” diye konuştu. ralayarak, “15 Temmuz’da darbe en 150’nin üzerinde tutuklu gazeteci arkada “Savunmaların ardından suçlamaların asılsız Cemal, halkın haber alma hakkını savunma gellendi ama cunta iktidar oldu” dedi. ‘Patenti Gülen’de’ şımız derhal serbest bırakılsın” dedi. Cumhuriyet Davası Koordinasyonu dün adliye olduğu bir kez daha gün yüzüne çıktı. Yıllarca Gülen cemaatine ilişkin eleştirel gö ya devam edeceklerini söyledi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Şık, darbe kalkışmasından sonra hazırlanan iddianamelerde Gülen Cemaati’nin amacının, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm Anayasal kurumları olan Yasama, Yürütme ve Yargı erklerini ele geçirmek ve bu süreç tamamlandıktan sonra devleti, toplumu ve fertleri FETÖ’nün ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek; oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasi gücü yönetmek” şeklinde özetlendiğini belirterek, “ İddianamelerde anlatılan bu amacın gerçekleşmediğini kim söyleyebilir?” diye sordu ve ekledi: “İşte bu nedenlerle Gülen Cemaati’nin en büyük yenilgisi olan 15 Temmuz kalkışması, aynı zamanda en büyük zaferidir. İnşa süreci hızla devam eden ve demokrasinin yanında yer alan herkesin karşı çıkması gereken sistem kimin elinde olursa olsun, patenti Fethullah Gülen’dedir.” ‘AKP sorumlulardan’ ‘İddianame utanç vesikası’ Ne Cumhuriyet gazetesinden bir örgüt ne de bizden terörist çıkaramayacaksınız. Cumhuriyet gazetesine yönelik bu siyasi operasyonun kanuni kılıfını hazırlayan metnin başında ‘iddianame’ yazması, çöp muamelesi yapılması gereken bu utanç vesikasını hukuki kılmıyor. Tıpkı, öncesi ve sonrasıyla bu siyasi operasyonda görev ve rol üstlenen kimi kişilerin adlarının önünde hâkimsavcı yazmasının kendilerini hukukçu kılmadığı gibi. Bizlere yönelik bu operasyon; düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değildir. Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun linççileri olma görevini üstlenmişlerdir.” ‘Aradığınız örgüt ülkeyi yönetiyor’ Ahmet Şık Cumhuriyet gazetesinde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün yalanlarını ger çekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip, kötülüğün yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt propagandası yapıyor. Çünkü en bilinen haki kat tüm çarpıklığıyla bir kez daha karşımızda duruyor: Suç dünyanın en güçlü zamkıdır. Siyasi iktidar, bürokrasi, yargı, talancı sermaye ve sahibinin sesi olmuş medyayı birbirine yapıştıran da bu zamktır. ‘Kuşkuları yazdığımız için hapisteyiz’ Şık, şunları söyledi: 15 Temmuz darbe girişiminden önceki süreçte Gülen cemaati polis ve yargı teşkilatları ile ordudaki operasyonel birimlerde güç biriktirdi. Cemaatin devlet ve toplum için en tehlikeli hale gelecek güce erişmesinin en büyük sorumlusu, ‘Ne istedilerse veren’ ve ‘yaptığı yardımlar için af dileyerek’ suçunu da itiraf eden Recep Tayyip Erdoğan ve 15 yıldır tek başına iktidar olan AKP’dir. Dolayısıyla 15 Temmuz kalkışmasının da sorumluları arasındadırlar. ‘Kandırmaya çalıştınız’ TBMM’de askerlikle ilgili 2012, 2014 ve 2015’te yapılan düzenlemeler ve AKP’nin desteğiyle yürütülen kumpas davalarıyla cemaat, TSK içinde hedeflediği tasfiyeleri büyük oranda gerçekleştirdi. 2004 yılında MGK’nin Fethullah Gülen grubunun faaliyetleriyle ilgili uygulanmayan tavsiye kararları vardı. Cemaat kendilerini hedef alana dek uyarı ve eleştirileri dinlemeyip, devleti tüm kurumlarıyla birlikte bu çeteye teslim eden, suçlarına ortaklık yapanlar şimdi “kandırıldıklarına” inanmamızı istiyorlar. Hayır kandırılmadınız. Aksine, birlikte kandırmaya çalıştınız. ‘Bozdağ’ın serüveni’ Şık, MİT Müsteşarı Hakan Fidan darbe girişimini saatler önce öğrenmiştir. Şimdi biz bunları, kuşkularımızı söyleyip, yazdığımız için hapisteyiz. Ama böyle bir planı, bir darbe kalkışmasının parçası olduğunu anlayabilecek kapasitede olmadıklarını itiraf edenler, orduyu ve MİT’i yönetmeye devam ediyor. Başbakan Yıldırım, Fikret Bila’yla yaptığı söyleşide Ankara ve İstanbul emniyetiyle yapmış olduğu görüşmeler sonunda 15 Temmuz’da bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya oldukları kanaatine ulaştığını anlatıyor. Fidan’la kalkışma başladıktan 2 saat sonra 22.3023.00 arasında iletişim kurabildiğini belirten Yıldırım şöyle devam ediyor: “Bilgiler bize intikal etmedi, ne bana ne de Cumhurbaşkanına. Müsteşar da (Fidan) o anda söylemedi. O anda darbeyle ilgili de bir şey söylemedi. Ben kendisine sordum, ‘Darbe oluyor, ne yapıyorsun?’ dedim. ‘Yok’ dedi. ‘Bir şey yok, normal. Biz çalışıyoruz’ dedi bana. Oradaki iş farklı bir şey.” ‘Adaletin mezar kazıcıları’ Türkiye’de yargının kimi mensupları, bizatihi adaletin mezar kazıcıları olmuşlardır. Demokrasinin denetleyici bağlarından koparılmış bir sistem inşa ‘Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet’ Dün gazeteciydim. Bugün gazeteci yim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim. Yani hakikati boğmak isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek. Bu karanlık günlerde ihtiyacımız olan daha fazla hakikat kaybı değil. Her şeyden çok ve daha fazla gerçeklere ihtiyacımız var. Bu yüzden hakikate kendimden daha fazla saygı duymaya da, inkârcı biat kadrolarına dahil olmayı reddetmeye de devam edeceğim. Bunun için bir bedel ödemek gerektiği ortada. Ama sanmayın ki bu bizi korkutuyor. Ne ben, ne de dostları olmaktan onur duyduğum ‘Dışarıdaki Gazeteciler’, her kim olursanız olun hiç birinizden korkmuyoruz. Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.” etme peşindeki diktatörlük heveslilerinin iktidarda olduğu bir ülkede, siyasi ve entelektüel bir sefalet içinde kıvranan yargının bu hali elbette şaşırtıcı değil. Hukuktan; hak, adalet, vicdan ve liyakati çıkardığınızda geriye kalan ne ise, Türkiye yargısı şu an odur. Yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak ga yet iyi biliyoruz ki hak, adalet, hukuk, insanlık çağrıları size ulaşmıyor. Dolayısıyla, hiçbir talebim de olmayacak. Ancak, sizi bir zırh gibi kuşatan üzerlerinizdeki cüppelerin, insan hayatından ve özgürlüğünden yapılmış olduğunu söylemekle yetineceğim. ‘Kızıma miras’ “Gazetecilik faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, totaliter rejimlerin ortak özelliğidir. Tecrübemle biliyorum ki mesleki faaliyetlerim nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının “kötüsü – suçlusu” olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur duyuyorum. Biliyorum, bu iktidarın da, yargısının da benimle ilgili sorunları var. Çünkü gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Bugün, Türkiye’de yaygın bir şekilde olduğu gibi siyasal iktidara, çeşitli güç odaklarına değil hakikatin gücüne sırtımı dayayarak gazetecilik yapıyorum. Çünkü, Türkiye gibi demokrasiyle sıkı bağlar kuramamış ve giderek daha da totaliterleşen rejimlerde gazetecilik yapmak demek çizgiyi aşmak demektir. Ve gazetecilik hizaya gelerek yapılmaz. Eğer icazetle yazıp söylersen, onursuzluğun acizliğiyle ezilirsin.” İşte Cumhuriyet davası bu kurallar manzumesini bir “komedi” unsuruna dönüştürme, sulandırma, alay konusu yapma girişimidir. Bu sinsilik bana normal gelmiyor. Bakın anlatayım. Şimdi birileri çıkıp 34 yıldır Cumhuriyet gazetesinde yazar ve yöneticilik yapmış Hakan Kara’nın Bodrum’da tatile giderken ETS Turizm ile yapmış olduğu telefon konuşmasını ve 2013’te (daha ByLock icat bile edilmemişken) tanımadığı biriyle yaptığı 19 saniyelik görüşmeyi “FETÖ ile irtibat” delili olarak karşınıza koyarsa, kusura bakmayın ama ben bunda kötü niyet ararım. Eğer cemaat karşıtı tutumuyla bilinen Kadri Gürsel ve Ahmet Şık, “FETÖ üyesi olmamakla birlikte” örgüte hizmet etmekle suçlanıyorsa, anlayın ki birileri bu ülkeyi tüm dünyaya rezil etmeye çalışıyordur. “Cumhuriyet cemaatin kontrolüne girdi” gibi büyük iddialardan sonra iddianameye delil diye bula bula gazetedeki üç başlık ve Vakıf Yöneticisi Akın Atalay’ın 7 yıl önce evinin parkelerini yapan parkeciye yaptığı ödemeyi sunarsanız, anlayın ki kandırılıyorsunuz. Laik ve sol bir gazetenin yöneticilerinin parkeci, pideci, oto tamircisine yaptığı ödemelerin “FETÖ’yle irtibat” sayıldığı bir iddianame, ancak darbeyi sulandırma girişimi olabilir. Tabii bu filmi ilk kez görmüyoruz. Yıllar önce Odatv davasını organize eden cemaatçi polisler, o dönem MİT ve hükümeti yönetenlere Odatv’nin İsrail’den 38 milyon dolar (!) aldığını söylemişlerdi. Bu tarz saçma yalanlar, devlet içinde üretiliyor ve sirkülasyona sokuluyor. Ama bu “kandırılmaların” bedeli her zaman ağır oluyor. Cumhuriyet davası, aynı hatanın tekrarıdır. Şimdi dönelim dünkü mahkeme salonuna. Belki inanmayacaksınız ama 9 aydır cezaevinde yatan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerini dimdik ve moralli gördüm. Olan bitene gülüyorlar, neşeliler, espri yapıyorlar. Günlerdir dâhiyane savunmalar yapıyorlar. Okumadıysanız Bülent Utku ve Akın Atalay’ın ifadelerini muhakkak sitemizden okuyun. Biraz da eğlenmek isterseniz, gazetenin ombudsmanı Güray Öz’ün pideciden pide ısmarlamasının nasıl “FETÖ’yle irtibat” sayıldığını ya da 25 yıldır gazetenin kitap ekini yöneten Turhan Günay’ın radyoda bir edebiyat sohbeti kıvamındaki ifadesine bir göz atın. Dün mahkeme salonunda gördüğüm tablo, Cumhuriyet çalışanlarının haklı ve suçsuz olduklarının bilinciyle son derece rahat olduklarıydı. Bunu anlayabilmeniz için hayata soldan bakmanız ve tarih bilmeniz gerekiyor. Bu insanlar, biliyorlar. Bu yüzden arkaya dönüp el sallıyorlar, uzaktan espri yapıyorlar, zekâlarıyla iddianameyi un ufak ediyorlar. Dışarıda onların özgürlüğü için çalışan eşleri, daha da moralli. O kadar ki geçenlerde aynı davada yargılanan sevgili Aydın Engin “Kocaları bıraksınlar karılarını alsınlar. Nasılsa cezaevi yönetimi de pes eder” demiş. Ederler valla! Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ geçmişte yargıda cemaat örgütlenmesi olduğuna yönelik iddialara “mümkün değil” demişti. Bozdağ’ın 2013’ten günümüze kadar uzanan bir Adalet Bakanlığı serüveni var. Bu 4 yılda 15 Temmuz darbesine gelene kadar Bozdağ, toplam 3 bin 614 hâkimsavcı ataması yapmış. Yani AKP’nin 14 yıllık iktidarında gerçekleştirilen atamanın yüzde 41’ini Bakan Bozdağ 4 yılda yapmış. Yargıda Cemaat örgütlenmesini mümkün görmeyen Bozdağ’ın atamasını yaptığı hâkimsavcılardan bin 228’i, yani yaklaşık yüzde 34’ü FETÖ’cü oldukları iddiasıyla ihraç edilmiş. Bozdağ, yargının Cemaat’e teslim edilmesinin baş sorumlularından birisidir. Ancak bizler FETÖ’cü suçlamasıyla hapsedilmişken Bekir Bozdağ Adalet Bakanı olarak kendi döneminde atanan savcıları hâkimleri ihraçla uğraşıyordu. Alkışlar başkanı sinirlendirdi Şık’ın savunmasından sonra alkışlanması üzerine Mahkeme Başkanı Dağ oldukça sinirlendi. “Ne yapıyorsunuz, duruşmanın nizamını bozuyorsunuz” diye bağıran başkan, tepkiler üzerine “Mahkemenin başkanı bağırıyor” dedi. Dağ, “Gazetecilik sınırsız özgürlük içerir mi?” sorusuna “Meslek örgütlerin belirlediği evrensel sınırları vardır. Gazeteciliğin sınırını belirleyen sınır, hakikatle ilgili bağında sorun var mı yok mu, odur. Doğru mu değil mi yani. Kamusal çıkar gözeten her şey haberdir. Çizilen sınır birtakım kişileri hedef göstermek ve nefret objesi olmalarını engellemek. Demokrasiden, barıştan yana olmaktır” dedi. Cemil Bayık röportajının anımsatılması üzerine Şık, şunları söyledi: “O yazı hakikati işaret eden bir yazı. O bahsettiğiniz söyleşinin bu iddianameye suçlama konusu olarak getirilmesinin nedeni söyleşi değil. Asıl nedeni, Bayık tahmin ediyorum ağzından kaçırdı. Biliyorsunuz PKK’nin üst düzey yöneticisi olduğu iddia edilen dört kadın Paris’te öldürülmüştü. Bayık, o cinayetin MİT’in içindeki bir grup tarafından işlendiğini Fidan’ın kendisine ilettiğini söyledi. Asıl haber oydu. Bu haberin iddianameye alınmasının nedeni o röportajın yapılması değil, MİT’ten yani devlet içindeki bir grubun devletin müzakere yürüttüğü bir şiddet örgütüne yöne lik kumpasa karışmış olması. ” ‘Bütün devletler katildir’ Duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı’nın Şık’a iddianameye konulan tweetlerini anımsatması üzerine de Şık, “Bağlamından koparırsanız her şey suç olur. ‘Devlet katil diyince kızıyorsunuz’ tweeti Dink’i öldüren katili, polis ‘aslanım, koçum’ diye övüyordu. Bu görüntüyü paylaşıp üzerine yazdım. Benim gözümde dünyadaki bütün devletler katildir. Şu anda İsrail Filistin’e terör uygulamıyor mu? Her hükümetleri kast ederek söylüyorum. Berkin’i gaz fişeğiyle öldürmek devletin yarattığı terörizmdir. Yazdığım eksik olmuş. Devlet seri teröristtir” dedi. ‘cBeumgüaantktüeynafragrıknıınyok’ Dyvmbkhiredşscy“ödeseiiKaanBettuueaaaendyibakyaymsemçtrnptğr“biiegağudlnnaeseBçumeseışrın’ieğünsmtıiıenzAsarnrkduimırnılştinmanea”vyesnzbesordesrabudr”heaaaıkaviobrayçsinıadklnvanrentinureelmbleuicasiıaiusynnşbDçoııt,efmçiınmteakyls?iaSistoraaamraiaiaroioelngsrBmllğnuykıimdigslsşomyinuiaıiay“zn.maaymiöraBdnyrzulaPknmneagkalon’ueamtaeaisKlylnmılebask,atahüyeieb.aısırr”rli mineratraYyiaeocnyuıtediek”lcldzeaasüs.naeieRcle’dşkazymiBakzkıumrnedaıikatıreea.undmbidııkyirnKlnmrdpgabimışisvaiirlraink,iüoaiıb”me.eadzre,“aseçnnlDdaksnaBdeglcusşımk’saoıikvŞadueumbürzuçüımtarğaılaeğunnukmuıhooem’ğmyıaamu,lırsnaçanğnaaıçhh“naubmıbdar,dBsreşma“ızıunlıgemanıBaıreb.snbşiiu”aıırednnçuşnnöödeıiinkvpnriaüiılydnarbbhmınadnlkşdülmbdeiiraesüadirürcze.taıbniifdreğeknıesyzaOkrğoüeeiusiuüııpirmi:nmşmılrilmtçyhtnoeıasa.oeeğz,aanrritln C MY B