05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 14 Temmuz 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ yorum 13 ‘14 Temmuz’ Bugün, Fransız halkının “14 Temmuz Ulusal Bayramı.” Bugün aynı zamanda, “1789 Fransız Devrimi”nin, “228. yılı”. Demek ki Paris halkının ünlü “Bastille” zindanını yerle bir edişinin üzerinden “228 yıl” geçmiş. Tarihteki ünlü hapishaneler olarak, çoğu kez, “Londra Kulesi” ve “Bastille”den söz edilir; bazen bunlara “Yedikule Zindanı”da eklenir. Bunlar, dönemlerinin “ceza ve infaz kurumları”dır; bir bakıma günümüzün, “Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu” gibi... Peki, buralarda işkence gören, yaşam boyu, ya da yıllarca tutularak özgürlükleri ellerinden alınan bu insanların suçları neydi? Genelde, ülkelerindeki iktidarlara karşı çıkmak, icraatlarını eleştirmek, yolsuzluklarını açığa çıkarmak, adaletsiz tutumlarını ortaya dökmek, bir bakıma hesap sormak... Dolayısiyle iktidar tarafından o günlerin moda deyimiyle“Coup d’Etat; yani darbe yapmak isteyenler, kısacası “darbeciler” olarak görülüyorlardı. “1789”un “14 Temmuz”unda da Fransa’nın başında olan “Kral 16. Louis” tüm erkleri kendinde toplamıştı, “Kanun benim diyerek!; her ne denli bir “Meclis”in varlığından söz edilse de. Ne var ki bu tutum, var olan “adalet” kırıntısının da büsbütün yok olmasına neden olmuştu. En küçük eleştirinin bile “yargısız” infazlarla susturulduğu düzeni sürdürmeye kararlıydı “16. Lui”. İşte böyle bir “infaz” sonunda, ünlü düşünür “Voltaire”in de yolu düşer “Bastille” zindanına. Aylar geçtiği halde ne bir sorgulama ne de yargılama vardır; bekler durur... Bu durumun ülkemizde yıllardır sürdüğünü duysa ne derdi acaba? Voltaire, on bir ay sonra salıverilir, suçsuz bulunmuştur; iyi de, Bastille’de geçen “on bir ay” ne olacaktır? Voltaire, yaşamından çalınan bu “süre”nin acısını unutamaz. Bu adaletsizliği, “Bir suçsuzu mahkum etmek, bir suçluyu salıvermiş olmaktan daha ağırdır!” diyerek ortaya koyar. Ve sonunda, “14 Temmuz” günü, “Bastille”in bulunduğu “Aziz Antoine Mahallesi” halkının başını çektiği Parisliler, saray muhafızlarından sağladıkları beş topla Bastille’in önüne gelirler. Halk böylece, “zulme karşı gelme hakkı”nı kullanacaktı. Kullanır. Bastille yıkılır. Bu “hak”, 45 gün sonra “26 Ağustos 1789”da kabul edilen ünlü “İnsan ve Yurttaş Hakları Sözleşmesi”nin kısaca “Toplumsal Sözleşme”nin ikinci maddesinde yer alacaktır. “17 Madde”den oluşan bildirgenin kimi maddelerine kısaca değinirsek: Madde 1: “İnsanlar, haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar” diyerek başlar. Ve bu hakların neler olduğu da şöyle belirtilir: Madde 2: “... Bu haklar, özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir.” Ardından gelen maddede de, 21. yy’da ülkemizde tüm ağırlığıyla uygulanan “tek adam” yönetimine, “228 yıl” önce karşı çıkılır, şöyle: Madde 3: “Egemenliğin özü esas olarak ulustadır. Hiçbir kuruluş, hiçbir kimse, açıkça ulustan kaynaklanmayan iktidarı kullanamaz”... Ve kuşkusuz “eşitlik”, bu bildirgenin temel taşıdır; bu tutum bildirgede açıkça ortaya konur. Madde 6: “... Tüm yurttaşların, bizzat ya da temsilcileri aracılığı ile yasanın yapılmasına katılma hakları vardır. Yasa ister koruyucu, ister cezalandırıcı olsun herkes için aynıdır. Tüm yurttaşlar yasa önünde eşit’tir.” Peki, ülkemizde nasıldır? İnsan ister istemez, ülkesindeki durumu düşünmeden duramıyor; çünkü taptaze örnekler var; bir savcı bir yurttaşı ifade vermek için çağırmışsa, o kişi çağrıya uymak zorundadır, uymazsa “gözaltı” kararı çıkarılır. Ne ki, böyle bir çağrıya Başbakan R.T. Erdoğan’ın oğlu “Bilal Erdoğan” uymaz, ifade vermeye de gitmez (2.1.2014), kuşkusuz “gözaltı”na da alınmaz... Bilmem anımsadınız mı değerli dostlar? Okumayı sürdürürsek, belki Bilal Bey’e uygulanan durumla ilgili bir uyarı bulabiliriz. Madde 7: “Bir kimse, ancak yasanın belirlediği hallerde, şekillerde yakalanabilir. Keyfi emirler verilmesini isteyenler, keyfi emirler verenler, bunları uygulayanlar, uygulatanlar cezalandırılır”... Ne dersiniz, “baba”nın tutumuna uygun düşüyor mu? Ayrıca şu iki maddeyi de anımsamazsak olmaz. Madde 15: “Toplumun, tüm kamu görevlilerinden, görevleriyle ilgili olarak hesap sorma hakkı vardır”. Madde 16: “Hakların güven altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda Anayasa yoktur”... Fransız halkı, “kuvvetlerin bir elde toplanması”na karşı oluşuna “14 Temmuz” günü yanıt verdiğinden, konu “Sözleşme”de böyle belirtilmiştir. Evet değerli dostlar, Fransız halkının “228 yıl” önce, “Toplumsal Sözleşme” ile kavuştuğu haklar Anayasamızda yer aldığı halde kullanamıyoruz; dolayısiyle “CHP”nin Lideri Sn. K. Kılıçdaroğlu’nun, iki milyon yurttaşla gerçekleştirdiği ‘Adalet Yürüyüşü’nün sonunda (9 Temmuz 2017) yayımladığı, “Yeni Bir Toplumsal Sözleşme” dediği “10 Maddelik Adalet Çağrısı”na var gücümüzle sahip çıkmalıyız. Yeni yürüyüşlerde buluşmak üzere. 14 TEMMUZ 2017 SAYI: 33518 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.42 03.33 04.06 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.37 13.17 17.13 20.44 05.25 13.02 16.56 20.25 05.52 13.24 17.16 20.44 Yatsı 22.30 22.07 22.21 Yarın FETÖ’cü hainlerin askeri bir darbeye kalkışmalarının birinci yıldönümü. Ülkemiz ve toplumumuz 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece bu kanlı badireyi 249 şehit vererek atlattı. 2 bin 200 de yaralımız, gazimiz var. Darbe girişiminin püskürtülmesinde darbecilere karşı kahramanca direnen devlete sadık ordu birliklerinin, askerlerin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın çağrısıyla sokağa, meydanlara dökülen, canları pahasına tankların önüne dikilen insanlarımızın, TBMM çatısı altında el ele veren tüm siyasi partilerin, baskılara boyun eğmeyen medyanın büyük rolü oldu. Toplumca demokratik bir sınav verdik. Ta ki 20 Temmuz günü Olağanüstü Hal ilan edilip ardından peş peşe kanun hükmünde kararnameler yayımlanana kadar… HHH Fethullah Gülen haininin ne menem işler karıştırdığı, başımıza ne tür çoraplar ördüğü 24.6.2004 tarihinden beri biliniyordu. Nitekim iki ay sonra, 25.8.2004 günü Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu 481 sayılı aşağıdaki kararı almıştı. “Kurulun bu toplantısında; 24 Haziran 2004 tarihli MGK toplantısının gündem konularından biri olan ‘Türkiye’deki Nurculuk faaliyetleri ve Fethullah Gülen’ konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konudaki tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.” (İmzalar: Ahmet Necdet Sezer – Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan – Başbakan, Hilmi Öz subayların yerine askeri şura kararlarıyla “cemaatçi subaylar” yerleştiriliyordu. 2004 yılındaki MGK tav siyesine uyularak Gülen Cemaatine karşı sözü ge çen “Eylem Planı” hazırlanıp uygulanmaya başlansa ne çekilen acılar çekilir ne de ülkemiz kanlı bir darbe kalkışmasıyla karşı karşıya kalırdı. Ne var ki AKP iktidarı bir türlü uyanamadı. Menfur sü reci algılamadı, algılayamadı. Sayın Erdoğan, Fethullah örgütü tarafından düzenlenen Türkçe Olimpiyatlarının 10’uncusunda (24.6.2012) büyük bir stadyumda top lanan on binlerce kişiye ve televizyon başlarındaki mil 15 Temmuz ve sonrası yonlara “gurbetin acılığını” anlatıyor, ad vermeden Fethullah Gülen’e çağrı yapıyordu: “Bu sıla hasreti bitsin istiyorum. Bitsin diyelim.” Bu çağrı muhatabı tarafından kök, Org. Genelkurmay Başkanı ve altı bakan ile reddedildi. Bir yıl sonra 17/25 Aralık tarihlerinde düzen dört kuvvet komutanı) lenen “Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonunu düzenleyenle HHH rin cemaat üyesi savcılar ve güvenlik güçleri olduğu an MGK’nin bu tavsiyesi Erdoğan hükümeti tarafından laşılınca “devleti ele geçirme süreci” AKP iktidarının ka ciddiye alınmadı, rafa kaldırıldı. Tam tersine AKP iktidarı fasına nihayet “dank” etti. “Hocaefendi” sözcüğü yerini süresince kadro eksiklikleri Gülen yandaşlarıyla giderildi. “hain”, “alçak”, “soysuz” gibi sıfatlara bıraktı. Emniyete, yargıya, üniversitelere, tüm bakanlıklara Gü 15 Temmuz 2016 sonrası AKP iktidarı ihanete uğra len cemaatinden insanlar yerleştirildi. Sayın Recep Tay mışlığın, aldatılmışlığın hınç ve öfkesiyle FETÖ’nün üze yip Erdoğan bu durumu yıllar sonra “Ne istediler de ver rine abandı, on binlerce zanlı tutuklandı. Buna bir itira medik” sözleriyle açıklayacaktı. zımız yok! Fakat iş çığırından çıktı. FETÖ ile uzak yakın Yargıya ve emniyete doldurulan cemaat üyeleri elbir ilgisi olmayan binlerce akademisyen, sanatçı, gazeteci, liğiyle ülkemizin aydınlarına, yurtsever subaylarına karşı Kürt politikacılar, her kesimden muhalif insan da demir “kumpas davaları” örgütlediler. Ergenekon, Balyoz, Poy parmaklıklar ardına atıldı. razköy, Casusluk, Amirallere Suikast gibi davalar birbiri 15 Temmuz sonrası ülkemizde yeni bir demokrasi say ni izledi. Yüzlerce masum insan yıllarca özgürlüğünden fası açılabilirdi. Olmadı. Yarın kutlanacak birinci yıldönü yoksun kaldı. Hastalıklar, ölümler, acılar… Dönemin Baş mü tüm toplum tarafından el ele, omuz omuza kutlana bakanı Sayın Erdoğan, “Ben bu davaların savcısıyım!” di bilirdi. Olmayacak. yordu. Bu arada görevden alınan, ordudan ihraç edilen Hevesimiz kursağımızda kaldı. Yazık!.. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] CHP için yol haritası YUNUS EMRE Doç. Dr. , İstanbul Kültür Üniversitesi “Adalet Yürüyüşü”nün gerçekten bir son değil, yeni bir başlangıç olduğunu göstermek için CHP de yeni bir başlangıç yapmalı. Aşağıda Kemal Kılıçdaroğlu, onunla yürüyen herkes ve CHP’liler ‘Adalet’ fikri etrafında geniş bir toplumsal ittifakın ayrıntılandırdığımız dört maddeyle bir yol haritası oluşturarak başlayabilir oluşmasının tohumlarını attı. Adalet Yürüyü şü, hem CHP için hem de Türkiye için yeni bir dönemi başlatabilir. Üzerinde duracağımız dört koşulun gerçekleştirilmesinin bu kapıyı açacağını düşünüyoruz. Antielitist ve düzen karşıtı bir söylem: AK Parti’nin dünyadaki diğer otoriter po pülist hareketlerle iki benzerliği var. Elitlere ve kurulu düzene karşı bir söyleme sahip ol ması ve çoğulcu bir toplumsal yapıyı reddetme si. Bu yaklaşımla mücadele etmek için CHP’nin de elitlere ve kurulu düzene karşı bir söylemi devreye sokması gerekli. AK Parti’nin antieli tist ve düzen karşıtı söylemi aslında Cumhur başkanı Erdoğan’ın liderliğini güçlü ve haklı kılma gayretiyle sınırlı bir yaklaşım. CHP için önerdiğimiz antielitist ve düzen karşıtı söy lem ise demokratik katılım yollarını açık tutan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Yürüyüşü’ne çocuklar da yaşlılar da katıldı. ve çoğulculuğu dışlamayan bir içeriğe sahip. Bu yaklaşım AK Parti’nin kendi iradesini millet iradesi gibi sunan ve buna karşı çıkanları kriminalize eden tutumundan farklı. Kurulu düzenin AK Parti’nin düzeni olduğunu ve yeni elitlerin AK Parti’nin elitleri olduğunu öne çıkaran bir söylem. Eylemde ve örgütlenmede değişimi hedefleyen bir parti reformu: Siyasal partiler toplumsal yaşamın değişime en dirençli kuruluşlarının başında gelir. Bunun temel sebebi örgütlerinin değişim karşısındaki direncidir. Ancak büyük toplumsal ve siyasal altüst oluşlar doğal olarak partilerde önemli değişiklikler yaratır. Bununla birlikte parti reformuyla değişimin planlı programlı bir şekilde ve yönetimde bulunanların girişimiyle başlatılması ve uygulanmasını anlatıyoruz. CHP için parti reformu, (özellikle örgütsel planda) büyük bir zorunluluk. Bunun yanında CHP için 9 Temmuz sonrasında Meclis faaliyetleriyle sınırlı bir siyasal çalışma kesinlikle anlamlı olmayacak tır. Yasal sınırlar dahilinde eylemliliğe dayalı bir dönem başlamalıdır. Bu dönemin eylem repertuvarında nelerin bulunacağı, ne sıklıkla uygulamaya konulacağı ve yerel örgütlerin konumunun ne olacağı açıklıkla belirlenmelidir. Yeni dönemin eylemliliği yerel sorunları temel almalı, yerelden başlamalı ve yerel katılıma dayanmalıdır. Böyle bir girişim doğal olarak yukarıda belirttiğimiz parti reformunu gündeme getiriyor. Ekonomik ve toplumsal sorunların öne çıkarıldığı yeni bir dil: CHP ve AK Parti’nin ekonomik ve sosyal politikaları arasındaki fark nedir? Bu farkı en basit haliyle iki farklı kapitalizm tasavvuru olarak açıklayabiliriz. AK Parti’nin uygulamaya koyduğu kapitalizm tam anlamıyla bir ahbap çavuş kapitalizmi (crony capitalism). Bu tür bir kapitalizm ülkenin kaynaklarının siyasal iktidarla kurulan kişisel ilişkilere dayalı olarak dağıtıldığı bir sis tem. Bu kişisel ilişkiler sayesinde devlet, iktidara yakın kesimler yararına piyasaya düzenleyici müdahalelerde bulunuyor. Bu müdahalelerin doğal sonucu da nüfusun önemli bir kesiminin dışlanması ve iktidara yakın kesimlerin gözetilmesi oluyor. CHP ise buna karşılık daha rasyonel işleyişe sahip bir kapitalizmi savunuyor. Bu kapitalizm türünde kaynaklar kişisel ilişkilere göre değil etkinlik/verimlilik gibi ilkelere göre dağıtılıyor. Başta mülkiyet olmak üzere kişi hakları daha kesin garantilere kavuşuyor. Ancak böylesi bir tasavvurun AK Parti’nin otoriter popülizmi karşısında geniş bir seçmen çoğunluğunu kazanma şansı bulunmuyor. Çünkü bu söylem en azından kısa vade için daha iyi bir maddi yaşam vaat etmiyor. Avrupa’da yükselen sağcı popülizmlere bakıldığında da benzer bir durum gözleniyor. Eko nomi politikalarının piyasa öncelikleri ve KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] daha rasyonel bir kapitalizm tasavvuruyla sınırlı olması sağ popülizmin yelkenlerini dolduran temel etken oluyor. Avrupa’da seçmenlere AB bürokratlarının teknokra tik yönetimi ve sağ popülizm dışında is tisnalar dışında gerçek bir seçenek sunul muyor. Bunu sunabilen bir istisna olarak Corbyn’in başarısı ortada. CHP bu başarıyı tekrar etme imkânına sahip. Karşıtlıkları yeniden ele almak: Modern siyaset karşıtlıklar üzerinden yapı lıyor. Politikacıların mahareti, önemli gör dükleri karşıtlıkları kullandıkları sembol ler üzerinden öne çıkarabilmeleri ya da ra kiplerince önemli olan karşıtlıkları söylem leri yoluyla anlamsız kılabilmeleriyle ken dini gösteriyor. Karşıtlıklar antagonizma içeriyor ama son tahlilde iletişimsel olduğu açık. CHP için 9 Temmuz sonrasında han gi karşıtlıkları öne çıkaracağını hangileri ni anlamsız kılmaya çalışacağını belirleme sorumluluğu ortada. Örneğin otoriter lider lik demokratik katılım ya da AK Parti’nin elitleri seçmen çoğunluğu türü karşıtlık lar, CHP için anlamlı ve seçmenleri etkile yecek karşıtlıklar. Buna karşılık dindarlar ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] sekülerler ya da AlevilerSünniler türünden karşıtlıkların CHP için yaratacağı sonuçlar ortada. Sonuç olarak toplumsal yaşamdaki bölünmelerin siyasetin konusu olması, si yasetçilerin söylemleriyle ve kullandıkla rı sembollerle inşa ettiği bir süreç. 9 Tem muz sonrasında CHP hangi bölünmelerin kendisi için anlamlı olduğunu ve öne çıka rılması gerektiğini hangilerinin ise Adalet Yürüyüşü’yle başlamış olan yeni dönemin ruhuna aykırı olduğunu tespit etmeli ve tabanını bu tespite ikna etmeli. Özetle, “Adalet Yürüyüşü”nün gerçek ten bir son değil yeni bir başlangıç ol duğunu göstermek için, CHP’de yeni bir başlangıç yapmalı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle