Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazartesi 19 Haziran 2017 4 C anım Babam, Okuduğun satırlar yabancı kanatların korunağında değil, burada, İstanbul’da yazıldı. Bu sefer sana senin, benim ve halkımın başını okşayan bulutların ve hayallerimizin kesiştiği gökyüzünün altından yazıyorum. Bana bu satırları yazdıran seni bu sabah göremeyecek olmamdır. Ben yine de Büyükada’dan karşı yakaya, senin pazar sabahları erkenden beni beklediğin iskeleye bakıyor ve seni bekliyor olacağım. Bekleyişim, sen de biliyorsun, senin özgürlüğüne kavuşmanla son bulmayacak. Sen özgürlüğüne kavuştuğunda mücadelemiz diğer tutuklu gazeteciler, milletvekilleri, haksız yere işlerinden atılan akademisyenler, kısacası tüm mağdurlar için sürecek. Adalet talebimizi şahsileştirmeyecek, bu talebimizi bir kişi, grup ya da siyasi partinin tasfiyesi için bahane olarak kullanmayacağız. Yoksa iktidarlar değişir, adaletsizlik değişmez. İstediğimiz hakkın ve adaletin iktidarı değil mi? Bize dayatılan adaletsizliğe boyun eğip ikinci sınıf bir vatandaşlığı ne pahasına olursa olsun kabullenmeyeceğiz. Farkındayım, sen ve arkadaşlarının cesur ve vatansever gazeteciliğinin, adaletsizliğe karşı direnişinin bedeli Silivri oldu. Yalnız mahkum edilmediniz, aynı zamanda tecrit de edildiniz. Tecriti ve tecritte kendi kendine kalmanın ağırlığını ya da insan ruhunda açabileceği yaraları anladığımı söyleyebilecek ka Bu Babalar Günü’nde hediyeyi sen verdin dar cüretkâr değilim. Yine de senden ricam kalemine küsmemen. Sen kalemine küsme ki kaleminden ve vicdanından dökülenlerle bu ülkede yeniden çiçekler açsın. Bil ki her ne kadar tecritte olan sen olsan da, bu süreçte ben de çok fazla kendi kendime kaldım. Benim için de bu yıl ezber bozan bir yıl oldu. Arkadaş bildiğim bazı insanlar hayatımdan çıktı, inandığım bazı kurumlar gözümde anlamını yitirdi. Seninle sıkça tartıştığımız ve fikir ayrılıklarına düştüğümüz siyasi meselelerle ilgili sivriliklerimi törpüledim, ‘devletçi’ reflekslerimden bir nebze olsun sıyrılıp her fırsatta ‘raison d’Etat’ (devlet aklı) demeyi bıraktım, kafamda büyüttüğüm bazı idealleri mit olmaktan çıkardım. Eski bakış açımı ve sıkça kullandığım ifadeleri yenileriyle değiştirip daha çok insan hakları, daha çok adalet demeye başladım. Empatinin ve kucaklayıcılığın hayatımdaki alanını genişlettim. Eskilerinin yerine yepyeni ve hayatı beraber yürüyeceğim dostlar edindim. Eskiden zihnimde hep bir tarafı eksik, soyut kalan kavramların içi ni doldurdum. Demokrasi, laiklik, hak ve özgürlükler ekmek gibi, su gibi canlı ve tabii düşünce dünyamda. Anlayacağın senin tutukluluğun bende yepyeni farkındalıklar yarattı, babalar gününde hediyeyi veren ben değil sen oldun. Ben büyüdüm ve biliyorum ki benimle birlikte milyonlarca insan yaşananlardan ders çıkararak büyüyor. Türkiye’de demokrasinin olgunlaşmasını işte biz o milyonlarla kutlayacağız. Bu arada bu mektubun yalnız senin için yazıldığını ya da mektubu tek başıma yazdığımı düşünme ha. Bu mektup seninki gibi tutuklu olan ve Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren tüm aydınlar için yazıldı. Onlar beni ve bu ülkenin her bireyinin onurlu bir şekilde yaşayabildiği ve kendini gerçekleştirebildiği bir yer olmasının hayalini kuran her genci evlatları bilsinler. Hepsinin babalar gününü kutlar, ellerinden öperim. Mektubu birlikte yazdığım insanlara gelecek olursak, onlar benim ve sizlerin yanında olanlar, bizimle aynı yolda yürüyen ler. Beni demokrasinin aile içinde başladığına inanarak yetiştiren ve kararlarıma her zaman saygı duyan annem var mesela. Eylem Abla var, halam var, babaannem ve anneannem var. Yasemin var, Uzay, Özge, Cansu, Derin, Ege, Eser ve Nursel var. Cumhuriyet’in değerli çalışanları ve okuyucuları var. Bu yazıda Silivri’de ziyaretçi kuyruğunda birlikte beklediğim ve bu yazıyı okumalarını ve yüzlerinde tatlı bir tebessümün belirmesini umduğum tutuklu yakınları var. Bu yazıda Türkiye’yi paylaştığım ve ülkemizin hepimizin ortak sevdası olduğunu bildiğim muhafazakarlar, solcular, sosyal demokratlar, Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, Ermeniler, Museviler var. Tüm bu insanlar ‘biz’in bir parçası, biliyorum ki benimle aynı olmasalar da onlardan herhangi birinin acısı ya da mağduriyeti ‘biz’i karanlığa sürükler. Babacığım, onların hepsinin sana ve arkadaşlarına selamı var. Görüyor musun? Bu hikâye seni, beni aşmış, Murat ile Muratcan’ın değil, Türkiye’nin ve adalet arayışındaki herkesin hikâyesi olmuş. Hatta ufku milli sınırları aşmış, dünya da bizi izler ve konuşur olmuş. Biliyorum, Türkiye’ye yapılan bu haksızlığın dünyaya ve Türkiye’ye umutla bakan tüm halklara haksızlık olduğunu. Dilerim tüm bunlar son bulur ve Türkiye çoğulculuğuyla, adaletiyle, demokrasisiyle dünyanın vicdanı olur. Babalar günün kutlu olsun. Oğlun Muratcan Aydınlanma Çınarları ÖLÜMLERİNİN özlemle anıldı7. YILDÖNÜMÜ ‘Cumhuriyetin çocukları’ İlhan ve Turhan Selçuk için Hacıbektaş Çilehane Tepesi’ndeki mezarları başında tören düzenlendi İki aydınlanma çınarı, Cumhuriyet Gazetesi’nin eski İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk ile kardeşi gazetemiz çizerlerinden Turhan Selçuk ölümlerinin 7. yılında Hacıbektaş’ta düzenlenen törenle anıldı. İlk tören Hacıbektaş’ta Çilehane Tepesi’ndeki Selçuk kardeşlerin mezarları başında saygı duruşuyla başladı. Törenin açılış konuşmasını yapan Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu “İlhan ve Turhan Selçuk bu dünyadan gittiler ama anıları ve rehberlikleriyle bizleri aydınlatmayı sürdürüyorlar” dedi. Bu ülkede aydın olmanın hiç kolay olmadığını vurgulayan Selmanpakoğlu, hele hele aydınların da bilgesi olmanın daha zor olduğunu belirtti. ‘Bedeller ödediler’ İlhan ve Turhan Selçuk’un yan yana yattığı gömütleri çiçeklerle bezendi. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve yazarı Orhan Erinç, törende iki kardeşin aydınlanma mücadelesinde büyük bedeller ödediğini söyledi. ‘Selçuk kardeşler cesarettir’ Selmanpakoğlu’ndan sonra konuşan gazetemiz İmtiyaz Sahibi Orhan Erinç, İlhan ve Turhan Selçuk kardeşleri anlatmanın malumatfuruşluk olacağını dile getirerek şunları söyledi: “Siz onları yazılarından ve çizgilerinden tanıyorsunuz. Turhan Selçuk dünyaca ünlü bir çizer. Özellikle Abdülcanbaz bir başyapıt. İlhan Selçuk’un Atatürkçülüğü ve aydınma devrimini anlatma çabaları hepimizin aklında. İlhan Selçuk Atatürkçülükle solculuğu birleştirerek bu topluma kabul ettirmiş bir kişiliktir. Kuşkusuz her ikisi de duruşları itibarıyla büyük bedeller ödediler. Geçmişte çektiği sıkıntılardan sonra bu kez gazetemize kumpaslar, Ergenekon, FETÖ tarafından başlatıldı. Şimdi de benzer kumpaslar AKP tarafından devam ettiriliyor. Silivri’deki arkadaşlarlarımızın neden içeride olduklarını biliyoruz. Onları desteklemek için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapıyoruz.” ‘Aydınlanma savaşı’ Gazetemiz yazarlarından Şükran Soner ise İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk ile 61 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ve örgütlülük patlamasında tanıştıklarına dikkat çekerek, o dönemin bütün ilerici sivil toplum örgütlerinin düzenlediği forumlarda Selçuk kardeşlerin toplumu ve gençliği aydınlatma faaliyetleri nedeniyle sık Konuşmaların ardından İlhan ve Turhan Selçuk’un mezarlarına çicekler bırakılarak, saygı duruşu düzenlendi. Öğleden sonra ise Hacıbektaş Kültür Merkezi’nde Selçuk kardeşleri anlatan belgesel izlendi. Ardından da eski Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık ile eski CHP milletvekili ve gazetemiz yazarlarından Yakup Kepenek’in konuşmacı olduğu panele geçildi. Orhan Erinç’in oturum başkanlığını yaptığı panelde ilk konuşmacı olan Bülent Tanık, Selçuk kardeşlerin yaşamıyla örtüşen ortak yönlerinin olması nedeniyle mutluluğunu dile getire sık karşılaştıklarını belirtti. Soner, İlhan Selçuk’un birçok davadan yargılandığını ve ağır bedeller ödediğini vurgulayarak “Ama ona en ağır gelen Ergenekon davasında Danıştay cinayeti sanıklarıyla ve gazetesine bomba atan meczup tiplerle yargılanmak oldu” dedi. İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesini yaşatmak ve kalıcı kılmak için büyük çabalar verdiğini kaydeden Soner, “Gazeteyi yaşatarak Cumhuriyet değerlerini de yaşatacağını ve aydınlanma mücadelesi vereceğini biliyordu” dedi. Kartal Belediye Başkanı Op. Altınok Öz ise yaptığı konuşmada İlhan ve Turhan Selçuk’un anmasına katılmanın bir görev olduğunu vurgulayarak, “Tam bağımsızlığın savunucuları İlhan ve Turhan Selçuk bizlere Atatürkçülüğü, vatan sevgisini ve tam bağımsızlığı öğrettiler. O nedenle her rek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ortak yönümüz üçümüzün de Adana Erkek Lisesi mezunu olmamız. 1980’den sonra önderliğini Aziz Nesin’in yaptığı Aydınlar Dilekçesi’nde üçümüz de imzacıydık. Ben İlhan Selçuk’u ilk kez 1980 darbesinden sonra DİSK’in faaliyetlerine yeniden başlaması vesilesiyle düzenlenen kokteylde tanıdım. Yavuz Önen ile o toplantı öncesinde gazeteye gittik. İlhan Selçuk hakkında o kısa görüşmede ilk izlenimim çok özenli, çok bakımlı, dik duran bir kişiliğe sahip oluşuydu. Zaten İlhan Selçuk demek cesa yıl burada olmayı görev biliyorum” dedi. Turhan Selçuk’un kızı Aslı Selçuk ise bugünün aynı zamanda Babalar Günü olduğunu anımsatarak, bu anlamlı günde burada olmanın kendisi için özel bir önemi olduğunu söyledi. Turhan ve ilhan Selçuk’un Atatürk ve vatan sevgisi ile büyüdüğünü dile getiren Aslı Selçuk “Yazar ve çizerliklerini insanlığın derinliğine yönelttiler. İkisi de değişmez olayların, değişmez yönlerini yakaladılar. Bıraktıkları izler ülkemizin dışına taştı. Ve bu izleri bugün bizler takip ediyoruz” diye konuştu. ‘Doğum günleri gibi’ Turhan Selçuk’un eşi Ruhan Selçuk da konuşmasında şunları dile getirdi: “Evrensel boyuttaki yapıtlarıyla aydınlanma mücadelesi veren, yazı ve çizgi dünyasında müstesna ve kalıcı yerleri olan, düşünsel dün ret ve dik duruş demektir. Cesaret doğuştan değil sonradan edinilen bir özelliktir. İnsanın duygusu ve cesareti, korkuda olduğu gibi sonradan öğrenilir. Toplumun önderlerinin dik duruşunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Selçuk kardeşlerin ortak özelliği zarafet, dik duruş ve cesarettir. İlhan Selçuk’un Ziverbey’de yazdığı akrostişi anlayabilecek zekâda bir yargının olması bile ne kadar önemli bir kazanımdır. Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet gazetesine sahip çıkmak cesur yürekli insanların boynunun borcudur.” yamızı zenginleştiren, yaşamlarıyla, felsefeleriyle insanlığa yol gösteren, onların gelecekte izleyecekleri yolu aydınlatmaya devam eden sevgili İlhan ve Turhan Selçuk ulusal kültür gelişimini, aydınlanmayı çağdaş uygarlık düzeyine erişmenin ölçüsü olarak saymışlardır. Cumhuriyetin kuruluşu onların doğum günleri gibidir. Cumhuriyet kuşağı olmanın onurunu hep taşımışlardır.” Yakup Kepenek ise Turhan Selçuk’un karikatürleri ile çok haşır neşir olduğunu, özellikle Abdülcanbaz tiplemesinin ekonomipolitiğin çizgiye dökülmüş hali olduğunu söyledi. Abdülcanbaz ekonomipolitiğinden üniversitede ders verirken çok yararlandığının altını da çizen Kepenek “İlhan ve Turhan Selçuk Cumhuriyet aydınlanmasının en parlak aydınlarıdır” dedi. l HACIBEKTAŞ/Cumhuriyet haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: İLKNUR FİLİZ Suçluyum itiraf ediyorum... İki insan öldürülüyor. Görüyorum. Seyrediyorum. Öyle basit bir seyir değil elbette, üzülüyorum. Üzülüyorum ama üzüntüm kahvemi içmemi engellemiyor. Ben kahvemi içiyorum. Çevremdeki insanlar da kahvelerini içiyor. Konuşuyorlar, gülüşüyorlar, okuyorlar. Kalkıp gidenler var, Yeni gelenler var. Yaşam devam ediyor, öyle mi? Ama ölüm orucunda olan iki kişi için yaşam devam etmiyor. Nuriye Gülmen Semih Özakça. Onlar da aylar öncesinde çevrende gördüklerin gibiydi. Akademik ortamda çalışıyorlardı. İşlerini yapıyorlardı, belki kahvelerini içiyorlardı. Sonra, işlerinden atıldılar. Binlercesi gibi. İşsiz, yetkisiz, unvansız kalıverdiler. Ama onlar bu haksızlığa direndiler. Ölüm orucuna yattılar. Bu nedenle de tutuklandılar. Sen seyrettin dostum. Siz seyrettiniz. Vah vah dediniz, bu ne haksızlık dediniz ama işte o kadar. “Ne yapabilirdim?” diyorsunuz, duyuyorum. Ne mi yapabilirsiniz? Onu siz bileceksiniz. Bu cinayeti önlemeniz gerekirdi. Çünkü, bu cinayettir. Katilleri durdurmanız gerekirdi. Durdurmanız gerekirdi. Öyle kenardan bakıp da vah vah demekle olmazdı. Yapmadın. Yapmadınız. Yapmıyorsunuz. Bak, sayayım. ErgenekonBalyoz sürecinde kaç kişi kendini öldürdü? Van Üniversitesi Genel Sekreteri’ni hatırlıyor musun? Rektörle birlikte tutuklanmıştı. Hapishanede intihar etti. Cinayetti. Sen o cinayetin suç ortağı olmuştun. Elbette, sen yapmamıştın. Hatta kınamıştın. Üzülmüştün. Ama başka bir şey yapmamıştın. Gene “Ama ne yapabilirdim ki?” deme. Ne yapacağını sen bileceksin. İntiharlar, haksız tutuklamalar, yıllarca hapiste kalmalar. Say bakalım, beş sene hapis kaç gün eder? Çarp şimdi 365 kere 5 ne eder? 1825 gün eder. 5 yıl hapiste kalan bir insanın hayatından 1825 günü çaldılar. Kaç kişi binlerce gün hapis yattı? Hesabını tuttun mu? Tutmadın. Sen başını iki yana salladın, vah vah dedin, kahveni içmeye devam ettin. İyi de ne yapsaydım? Ölse miydim? Bilmem de, içimden keşke ölseydin demek geliyor. Ama biliyor musun? Sen ve senin gibiler belki de ölüsünüz. Soluk alıp veren ölüler. Kahve içip vah vah diyen ölüler. Günlük alışverişlerini yapan, dedikodularını yapan ölüler. Tatil yerlerinde günlerini geçiren ölüler. Akademilerinde derslerini veren, sınavlarını yapan ölüler. Yazılarını yazıp işini yaptığını sanan ölüler. Ölüsünüz siz. Kentleriniz ölü. Yollarınız ölü. Saray’larınız ölü. Her şeyiniz ölü. Sadece doğa canlı. Ağaçlar, bitkiler, çiçekler, meyveler. Doğadaki hayvanlar canlı. Onun için öldürüyorsunuz onları. Ağaçları kesiyorsunuz. Zeytinleri yok ediyorsunuz. Ölü nesneleri seviyorsunuz. Ölü nesneleri satıyorsunuz, alıyorsunuz, giyiyorsunuz, takıyorsunuz. Çünkü ölüsünüz. Tek tük canlı kalmış aranızda. Bunlara karşı çıkan. O kadar. Sen suçlusun. Kendini onlardan sayma. Keşke ölü olsaydın, ama değilsin ve hesabını vereceksin. Hesap? Nedir o? Cezan. Cezan. Suçlusun. Cezanı çekeceksin. Olur, çekerim, neymiş cezam? Cezan mı? Cezan mutsuzluk. Mutsuz olacaksın. Suçluluk duyacaksın. Cinayeti görüyorsun. Önleyemiyorsun. Suçlusun. Suçluluk duyuyorsun. Suçluluk duyacaksın. Ödeşemeyeceksin. Cezan mı nedir? Bak, cezan, kendi hapishanende yaşamaktır. Kendi hapishanem mi? Evet, kendi kendini hapsetmen. Suçluluk duygusu senin zincirlerindir. Vicdanın yaralı, kanıyor. Bu da ayağındaki prangadır. İşe yaramadığın için utanıyorsun. Bu utanç da boynundaki demir laledir. Cezan budur suçlu. Bu cezanı yaşadığın sürece çekeceksin. Hiç kurtuluşum yok mu? Var elbette. Ölümünden yeniden yaşamaya dönersen, evet, kurtuluşun var. Onu isterim. İstiyorum. O zaman, işte o zaman, yeniden başlayacaksın. Sen Nuriye Gülmen olacaksın. Sen Semih Özakça olacaksın. Bu haksızlıklara karşı çıkacaksın. Ayağa kalkacaksın. Kahveni bir yana iteceksin. Ortaya çıkacaksın. Katillerin yüzüne haykıracaksın. “Siz, Sizler hepiniz katilsiniz” diye bağıracaksın. Sen, “yanılmışım” deyip devam eden. Sen, “Ben değildim” diyen yalancı. Sen, “Yalan belgelere sığınan yetkili”. “Hepiniz katilsiniz. Cinayeti sizler işlediniz” diyeceksin. Sürü olup sana saldıracaklar. Seni dövecekler. Seni vuracaklar. Seni öldürecekler. O zaman. İşte o zaman, kurtulacaksın. O zaman yaşayacaksın. Son insan kalıncaya kadar yaşayacaksın. Duyuyor musun? İnsan olarak yaşayacaksın. Ancak o zaman. Sonsuza kadar. Onurunla. CHP’li ve MHP’li belediye başkanlarına ‘Moskova’ yasağı Rusya’nın başkenti Moskova’da düzenlenen ve turizm alanında çeşitli etkinliklerin gerçekleştirildiği ‘Türkiye Festivali’ne daha önce katılacakları belirtilen Antalya’nın farklı ilçelerinin belediye başkanları, OHAL’e takıldı. Antalya’da Vali Münir Karaloğlu, belediyelerin festivale katılımı konusunda yaklaşık 3 ay önce öneride bulundu. İlçelerini tanıtmak için farklı miktardaki bütçeleri festivalde kuracakları stantlara ayıran Muratpaşa, Alanya, Döşemealtı, Kemer belediye başkanlarına, İçişleri Bakanlığı yurt dışına çıkış izni vermedi. Belediye başkanları kendilerinin yerine bürokratları festivale gönderdi. Muratpaşa Belediye Başkanı CHP’li Ümit Uysal, iznin çıkmamasının kendilerini şaşırttığını söyledi. Uysal, “Fuarlar için dahi yurtdışına çıkış izni verilmemesi çok ilginç. Ama artık ülkemizde yaşananlara şaşırmıyor, acı acı gülüyoruz. Hukuki midir değil midir bunu hukukçulara bırakıyorum. Bunun OHAL ile ne ilgisi var. Biz de anlayamadık. Çok gündeme getirilmese de başkanlarımız bu durumdan şikayetçi” dedi. l Haber Merkezi C MY B