26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 12 Haziran 2017 10 AKP Reis’i AİHM sınavı eşiğinde... Ben bildiğime göre devletin en tepesinde oturanın da mutlaka bilmesi gerekir. Bir devlet uluslararası bir sözleşmeye imza atıp mühür basmışsa onu uygulamakla yükümlüdür. O imzayı atıp mührü basan siyasal iktidar değişse de bu zorunluluk sürer. Kuşkusuz iktidara gelen bir siyasal güç kendinden önce imzalanan uluslararası sözleşmeleri beğenmeyebilir; yanlış bulabilir, şiddetle karşı çıkabilir. Ancak bu durum onun imza ve mührün getirdiği yükümlülüklerden kendiliğinden kurtulması anlamına gelmez. Yapabileceği, yapması gereken o sözleşmeye konan devlet imzasını ve mührünü iptal etmek için parlamentodan (kendi kafasından değil, o sözleşmeyi zamanında onaylamış olan parlamentodan) yeni bir karar çıkarmak, sözleşmenin öteki taraflarına bilgi vermektir. Ancak ondan sonra bu yükümlülük ortadan kalkar. Buna siyasal literatürde “devlette devamlılık ilkesi” denir. Tamam mı? HHH Peki, durup dururken bu uyarı nerden ve neden gerekti? AKP’nin Reis’inin son dönemde Türkiye ile Avrupa arasında sık sık patlak veren sorunlardaki tutumundan, tavrından gerekti... Avrupa derken, üyelik görüşmeleri sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği (AB), Türkiye’nin kurucu üye olarak yer aldığı Avrupa Konseyi, onun bir kuruluşu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, içinde TBMM’den milletvekillerinin de yer aldığı Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKMP) gibi kurumları kastediyorum. AKP iktidarı son dönemde bu kurumlarla bazı zorluklar, bazı çelişkiler, bazı gerginlikler yaşıyor ve AKP’nin Reis’i bu durumlarda “Paşa gönülleri bilir... Kusura bakmasınlar biz bildiğimizi okuruz... Böyle olmaz, o zaman herkes kendi yoluna gider” gibi alışılmadık çıkışlarla, diplomasi dilinde kullanılmayan cümleleriyle dikkati çekiyor... Bu “dikkat çeken” tavır bazı soruları da birlikte getiriyor. Bu sorulardan biri bugünlerde sık sık dillendiriliyor ve önümüzdeki dönemde mutlaka cevaplanması gerekecek. Soru: Türkiye, Avrupa Konseyi’nin bir kuruluşu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına uyacak mı, yoksa uymayabilecek mi? HHH Bu soru durup dururken sorulmuyor. Yakından izleyenler biliyordur; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önümüzdeki günlerde (belki de önümüzdeki birkaç gün içinde) tutuklu gazetecilerle ilgili bir karar verecek. Mahkeme kısa süre önce bu davaları öncelikle ele alacağını açıklamıştı. Dolayısıyla “önümüzdeki günlerde” vurgusu bir tahmin değil; bir gerçek, bir “kesin bilgi”. AİHM’nin tutuklu gazetecilerle ilgili kararının ne olacağını elbette bilmiyoruz. Gazetecilerin tutuklu yargılanmasında hukuksal bir sakınca olmadığı yönünde bir karar verirse AKP’nin Reis’i olsa olsa haklı çıktığını ilan ederek kostaklanır. Amaaaaa. Ama ya AİHM, tutuklu gazetecilerle ilgili “hak ihlali kararı” verir ve derhal serbest bırakılmalarına, yargılanmalarının tutuksuz devam etmesine karar verirse ne olacak? Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altında kapı gibi devlet mührü ve imzası var. Keza o sözleşme bağlamında kurulmuş AİHM kararlarının da Türkiye’nin ulusal yasalarının üstünde olduğunu kabul ettiğine ve mahkeme kararlarına uyacağına ilişkin de kapı gibi devlet mührü ve imzası var. HHH Bildiklerinizi mi yineledim. Öyle olsun. Ben sadece yumurta kapıya gelmeden hatırlatmak istedim. AKP iktidarının ve onun her şeyi olan Reis’inin uluslararası hukukla sınavı var. Hem de yakında... BOZDAĞ’A HAKARET İDDİASI Tutuklu karikatüriste 10 ay hapis cezası Samsun Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan karikatürist Melih Gürler’e HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a yazdığı mektupda “Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a hakaret” ettiği gerekçesiyle Keskin Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 10 ay hapis cezası verildi. Gürler’den 11 TL yargılama gideri ile Bozdağ’ın avukatının kefalet ücreti olan bin 980 liranın da tahsil edilmesine karar verildi. Gürler, daha önce de “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlaması ile yargılanmış, 1 yıl 6 ay hapis cezası verilmişti. l Yurt Haberleri haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Dostum Güray Öz, Uzun yıllar Almaya’da yaşadınız. Demokrasi ve özgürlükleri yaşayarak öğrendiniz. Türkiye’de insan kitaplardan okuyarak öğrenir demokrasi ve özgürlüğü. Türkiye’de okuduğunu anlamayan yüz binlerce insan türedi!.. Demokrasi ve özgürlükler ayaklar altına alındı. Temiz, yufka yürekli, bir karıncayı ezmeyecek kadar insancıl düşünen dostum, insanı insan yapan özgür düşünce ve özgür vicdanıdır. İnsanın düşünce ve zihin özgürlüğü, yaşamsal özgürlüğü kadar önemlidir. Bireyin düşünce ve inançlarını baskı altına alarak, yaratıcılığını ve üretkenliğini engelemek, onurlu ve güvenceli yaşamasına izin vermemek baskı ve dikta rejimlerinde görülen bir uygulamadır. Özgür insan, toplumun da özgür olmasını ister. Ecevit, yasaklı olduğu, 12 Eylül askeri cunta döneminde şöyle diyordu: “İnsanlar toplumda yaşadıklarına, toplum olarak yaşadıklarına göre, bir insanın gerçek anlamda özgür olabilmesi için, yalnız kendisinin özgür ol Özgür insan, toplumun da özgür olmasını ister ması yetmedi içinde yaşadığı toplumun da özgür olması gerekir. Yoksa kendi kafasının içinde, kendi iç dünyasında özgür olsa bile, içinde yaşadığı toplumda özgürlüğünü kullanamaz. Yani özgür olmak isteyen, özgür insan sayılmayan kendini özgür insan saymaya hak kazanmak isteye insanın, yalnızca kendi özgürlüğüyle yetinmemesi içinde yaşadığı toplumun özgürlüğünü de kendi sorunu sayması gerekir. Bu konuda Atatürk’ün ilginç bir sözü vardır. Bildiğiniz gibi, Atatürk, Kurtuluş Savaşı’na öncülük etmesinin ve Türkiye’de demokrasiye yol açacak reformları yapmaya başlamasının gerekçesini çok özel bir cümlede belirtmiştir: ‘Hürriyet ve istiklal benim karakte rimdir’ demiştir. Ama ‘hürriyet ve istiklal benim karakterimdir’ deyip de Şişli’deki veya Selanik’teki evine çekilmemiş kendi kafasındaki, karakterindeki hürriyetle ve istiklalle yetinmemiştir. Eğer ben hür ve müstakil bir insan olacaksam, benim üyesi bulunduğum toplum da hür ve müstakil olmalıdır! Demiştir ve bütün ömrünü buna adamıştır. O halde içinde bulundukları, üyesi bulundukları toplumdan özgürlüğü esirgemeye kalkışanlar, Atatürk’e ne kadar bağlılık ifade ederlerse etsinler, Atatürkçü olamazlar, kendilerini özgür insan da sayamazlar.” Sokrat gibi bazı insanlar, düşünce lerini gizlemektense ölümü seçmişlerdir. Düşünce özgürlüğü bir söz olmanın ötesinde, düşündüğünü yazma, konuşma, anlatma ve yayınlama yayma özgürlüğünü de içerir. Biliyorsunuz, Avrupa’da ortaçağ boyunca insanlar siyasi, felsefi düşünceleri ve dini inançlarından dolayı baskılara, işkencelere ve insanlık dışı davranışlara uğradılar. Hapislere atıldılar. Giordano Bruno, Aydınlanma Çağı’nın öncülerinden biri. Başkalarının kendi adına düşünmesine karşı çıktığı için cellat dilini kesti. Diri diri yakıldı. “Tanrı iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır... Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı’yı kullanır.” Bruno’nun bu ifadesi insan zihnindeki tabuları yıktı. Bugün sizlerin özgürlükleri elinizden alındı ama onurlarınız asla alınamadı, alınamaz da. Onurlu, güler yüzlü, sevimli dostum; sana ve Cumhuriyet gazetesinin yürekli yazar ve çalışanlarına çok selam ve saygılar sunarım. Umudu kaybetmedik TGC’nin verdiği Gazetecilik Başarı Ödülleri sahiplerini buldu. Cumhuriyet’in iki ödülle ayrıldığı gecede, ödül alan isimler tutuklu gazetecileri unutmadı Bu yıl 58. kez düzenlenen Gazetecilik Başarı Ödülleri, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) 71. yıldönümünde Taksim The Marmara Oteli’nde gerçekleştirilen törenle sahiplerine verildi. Gazetemiz muhabiri Sibel Bahçetepe’nin ve spor yazarımız Orhan Can’ın da ödül aldığı törende, tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istendi. Törende, TGC’nin 19341935 doğumlu kıdemli üyelerine ‘Ustalara Saygı Plaketi’ de verildi. Törenin açılış konuşmasını yapan TGC Başkanı Turgay Olcayto, TGC’nin tarafsız bir kuruluş olduğunu ancak gazetecilerin sorunlarını iyileştirme konusunda taraf olduğunu vurguladı. 160 gazetecinin hâlâ cezaevinde olduğunu anımsatan Olcayto “Türkiye’nin cezaevinde en çok gazeteci bulunduran ülkesi olması bizi daha çok üzüyor” dedi. Cezavindeki gazetecilerle görüşme taleplerine, Adalet Bakanlığı’nca hep, ‘Başvurunuz şu anda bakanın önünde’ yanıtının verildiğine dikkat çeken Olcayto, “Ama imza bir türlü atılmıyor. Bunların dışında özlemlerimiz var. Basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkının, yargı bağımsızlığının gerçekleşmesi bizi mutlu edecek. Bu uğurda çaba harcıyoruz. Umudumuzu hiç kaybetmedik. Çabalarımızı sürdüreceğiz. Gazeteciler sendikalarda örgütlenmeli ve haklarına sahip çıkmalı” ifadelerini kullandı. Gazetemiz muhabiri Sibel Bahçetepe, 7 Aralık 2016 günü yayımlanan “24 Saatte 300 Hasta Baktı” başlıklı haberiyle ‘Haber Sağlık’ dalında, ödüle layık görüldü. TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş’in elinden ödülünü alan Bahçetepe, “24 saat özveriyle çalışan sağlık çalışanları sağlıkta şiddeti yaşıyorlar. Ödül aldığım haberimde konuştuğum diş hekimi sürgün edildi. O da bu gece burada. Mobbing de şiddetin bir parça sı. Özgür basına bu nedenle de ihtiyaç var. Ödülümü gazetemin tutuklu gazetecilerine, çalışma arkadaşlarıma ve aileme adıyorum” dedi Yazarımız Orhan Can, 20 Mart 2016 günü yayımlanan “Sonra Geç Olacak” başlıklı yazısıyla ödüle layık görüldü. Can’a ödülünü TGC önceki Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı Orhan Erinç takdim etti. Can da “Bu yazı İnönü Stadı’nda teröre karşı yazılmış bir yazıydı. Ödülü basın şehitlerine, teröre karşı verilen şehitlere, gençlere ve Aybüke öğretmene adıyorum. Bu ödülü tutuklu Oğuz Güven’e ve Cumhuriyet Gazetesi yazarlarına adıyorum” diye konuştu. Korkmadan yazmak için ‘RöportajSöyleşi’ dalında 24 Ekim 2016 tarihinde yayımlanan “İşte Herke sin Aradığı By Lock” başlıklı röportajıyla ödül kazanan Hürriyet Gazetesi’nden İsmail Saymaz ise şunları söyledi: “Haberi yaptıktan sonra tehdit edildim hedef gösterildim. İnsan ‘ertesi gün evim basılır’ diye evini temizler mi? Ben temizledim. Bu ödül yaşadığım tüm sıkıntıyı söktü attı. Özgür, korkmadan, her türlü iktidara karşı durabilmemiz için bu ödül destek oldu. Bu ödülü, Ahmet Şık’a, Kadri Gürsel’e, Oğuz Güven’e ve cezaevindeki gazetecilere adıyorum.” Fikirler özgür olmalı CNN’deki ekonomi programlarıyla Nezih Demirkent Özel Ödülü’nü alan televizyoncu Emin Çapa ise “Bu salonda bulunan meslektaşlarımızdan daha fazlası içerde. İçerden bir gazete ya da televizyon hazırlansaydı hiç kimse yarışamazdı kalite açısından. Saygı ve se Gecede Cumhuriyet’ten Sibel Bahçetepe ve Orhan Can ödül aldı. lamlarımı gönderiyorum arkadaşlarıma. Fikir özgürlüğü söyleyecek bir fikri olanlara lazım değildir. Fikirler özgürce söylenmelidir diyenlere lazım. Basın özgürlüğü, basın mensuplarına lazım değildir. Demokrasiye, ifade özgürlüğüne, insan haklarına inanan herkese lazımdır” dedi. Hürriyet’ten İdris Emen, “16 günde beraat” başlıklı haberiyle, Birgün’den Serbay Mansuroğlu, “45 Öğrenciye Tecavüz” başlıklı haberiyle, Habertürk’ten Sami Akbıyık, “Yasa Dışı Ulusal Kangal Ligi”, Hürriyet’ten Ömer Erbil, “Tarihe Beton”, Vatan’dan İlker Akgüngör, “Bingazi Rezaleti”, Milliyet’ten Gizem Coşkunarda “Dişlerimi Yaptıracağı İçin Kumayı Kabul Ettim” başlıklı araştırmasıyla ödül alan gazeteciler arasında yer aldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘Yüksel’de sıradan bir gün KHK ile atıldıkları işlerini geri alabilmek için açlık grevi yaparken tutuklanan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın başlattığı eylemin 215’inci gününde Yüksel Caddesi’nde açıklama yapmak isteyen emekçilere polis yine müdahale etti. 95 gündür açlık grevinde olan tutuklu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın Yüksel Caddesi’nde başlattığı eylem bugün 216’ıncı günde. Konur Sokak’ta dün bir araya gelen ihraç edilen emekçiler Nazife Onay, Veli Saçılık, Acun Karadağ ve Abidin Sırma, Yüksel Caddesi’nde açıklama yapmak istedi. Gruba polis müdahale etti. Nazife Onay’ın gözüne yakın mesafeden biber gazı sıkılmasına tepki gösteren, İzmir’den destek için gelen işçi Sunay Ekinci, “İşini geri isteyen insanlara silah doğrultuyorsunuz. Bi ber gazı sıkıyorsunuz. Siz nasıl insanlarsınız. Nasıl çoluk çocuk sahibisiniz? Nasıl bakıyorsunuz çocuklarınızın, annenizin yüzüne? Ne yaptık biz size? İşimizi geri istiyoruz. Benim canım yanıyor, ben yemek yiyemiyorum. Siz nasıl yemek yiyorsunuz” sözleriyle polise tepki gösterdi. En uzun dilekçe Nuriye ve Semih’in özgürlüğü için KHK’lerle haksız ve hukuksuz işinden olan, yaşamı karartılan tüm akademisyen, gazeteci ve memur yurttaşların, işlerine dönebilmek için Ankara’da açlık grevi başlatan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın yalnız olmadığını, hukuki ve barışçıl bir tepki ile göstermek isteyen insan hakkı savunucuları dün Kadıköy’de bir araya geldi. Özgürlük Parkı içindeki futbol sahasında buluşan yüzlerce gönüllü, saha boyutunda beyaz kumaşa, insan boyunda harf lerle ve siyah boyalarla bir dilekçe yazdılar. Eylemciler, dünyanın en büyük dilekçesini hazırlamayı ve bu konuda gayriresmi bir rekor kırmayı da hedefledi. Eylem sonrası yerden ve havadan çekimler yapıldı. Hazırlanacak video ile haksızlığa uğrayan insanların yaşadıklarına sessiz kalınmaması gerektiği vurgulanacak. Aktivistler, ‘toplum vicdanına ortak olmak isteyenleri’ sessizliğe ses olmaya çağırdılar. Eylem, ‘yeryüzü iftarıyla’ sona erdi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle