25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 9 Mayıs 2017 14 ÖzAgecanr Suriye, Berlin gibi dörde bölünüyor İkinci Dünya Savaşı sonrası Berlin ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere arasında nasıl bölünmüştü: Şimdi de sıra Suriye’de. 1969’da Berlin’i bölen sınırdaki Charlie kontrol noktasından Aydın Aybay, Yılmaz Altuğ gibi bazı öğretim üyesi dostlarla Doğu Berlin’e geçip ünlü Bergama Müzesi’ni gezmiştik, günübirlik bir ziyaretti bu. Bugün Suriye; ABD, Rusya, Suriye devleti ve yeni Suriye Kürdistanı arasında dörde bölünüyor. IŞİD’in elindekiler ise birkaç yıl içinde paylaşılıp dörtlü arasında bölüştürülecek. “Rejim muhalifleri” örgütler ise zaten dörtlünün taşeronu durumundaki tetikçiler. Türkiye mi? Başımıza kakalanan, içinde kaç bin IŞİD’linin olduğu hiçbir zaman bilinmeyecek olan 3.5 milyon Suriyelinin yükü altında ezilecek. Kendimize iş, aş bulamazken, iç çatışmalar ayyuka çıkmışken bir de 3.5 milyon Suriyelinin fiili ve potansiyel sorunları eklenecek. Terör boyutu da dahil. İlginç bir durum; Hitler Almanya’sına karşı ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere birleşerek bölgeyi paylaşmışlardı; bugün de benzer grup Suriye ve Irak’ta sınırımızın güneyinde aynı şeyi yapıyorlar. Enerji pastasında BOP’u ABD ve Avrupa üretti: Bugün onlara Rusya da eklendi. 7 yıl öncesinde güllük gülistanlık olduğumuz; siyasi, iktisadi ve kültürel olarak bütünleştiğimiz; Suriye üzerinden Ortadoğu ve Afrika’ya açıldığımız; az gelişmiş bölge ülkelerine dünyanın örnek gösterdiği çağdaş Türkiye, 7 yıl içinde bölgede yalnız bölge ülkeleri ile değil ABD, Rusya ve Avrupa ile karşı karşıya geldi. Irak ve Suriye’deki parçalanmalar ve terör rahatlıkla Türkiye’ye uzanabiliyor. Neden mi? TBMM’de partilerimiz ortak bir ulusal politika oluşturamadılar. Çünkü TBMM çalıştırılmadı. Hükümetler Irak, Suriye, Mısır ve Libya’da “mezhepçi” bir dış politikayı öne çıkardılar. Ulusal çıkarların yerini mezhepçilik ve iktidar hırsı aldı. Siyasal İslamın öne çıkması içerde PKK ve IŞİD’in etkinliklerini arttırdı. Bölgedeki kaosun bir uzantısı durumuna kendi kendimizi düşürdük. Şimdi çıkmak için bocalıyoruz. Irak Kürdistanı mı? Mesud Barzani ağustosta bağımsızlık ilan edecek. ABD ve Avrupa büyükleri hızla tanıyacaklar. Rusya ise İran ve Türkiye dolayısıyla biraz nazlanacak ama sonrasında o da kabullenecek. Irak Kürdistanı’nın Suriye uzantısı zaten Amerikan askeri güçleri tarafından fiilen oluşturulmakta. PYDYPG ABD’nin bölgedeki askeri gücü haline dönüştü. Artık Suriye’de onlara “dokunmak”, ABD’ye dokunmakla eş anlama geliyor. İlnur Çevik’in medyatik açıklamalarını Amerikalılar herhalde tebessümle karşılıyorlardır. Türkiye’nin yarını için hayati önem taşıyan bu gelişmeler hızla yürürken, “ülke rejim değişikliğinin olağanüstü sıkıntılarını yaşıyor”. İlginç bir örtüşme söz konusu. Gelelim CHP’ye: Bu olağanüstü vahim süreç CHP’yi kendine getirmek zorunda. Ulusal siyasi, iktisadi ve sosyal bir “ortamı üretebilecek güce sahip” kadrolaşma ve örgütlenme gerekiyor. Herkesin gerekli özveriyi göstermesi gerek. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere. CHP’de “kolektif güç” öne çıkarılmak zorunda. Bireysel hırs ve hırçınlıklar, partiyi daha da zayıflatır. “Hayırcıların” desteğini alabilecek “bir CHP’li” ortaya çıkarılmalı. Bu ortamda bile bunu yapamıyorsanız zaten her şey bitmiş demektir, daha anlamadınız mı? Yoksa siz de mi “aldatılıyorsunuz?” CHP için çözüm toplumsal örgütlenmeyi arkasına almış güçlü bir lider ve her toplumsal kesimde örgütlenmiş yeni bir yapılanmadır. HHH 7 Mayıs’ta, ikisinin de mensubu olduğum abide taşlarında buruk sevinçleri yaşamak benim için çok özeldi. Önce Mehmet Akif’ten Hasan Âli Yücel’e Cumhuriyet’in yapı taşı olmuş insanları yetiştiren ilk Türk lisesi, 145 yıllık Vefa’mda; sonra da 1970’lerden beri yazı yazdığım, son çeyrek yüz yılda “Bıçak Sırtı’nda” sürekli bulunduğum Cumhuriyetle yaşıt Cumhuriyet’te buruk kutlamalara katılmak. Sanki Türkiye’nin 100 yıllık tarihinin içinde dolaşmak gibi bir şeydi benim için. Güzel insanlarla beraber olduk… 9 MAYIS 2017 SAYI: 33452 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.01 03.51 04.21 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.46 13.08 16.59 05.33 12.52 16.42 05.59 13.15 17.03 Akşam 20.17 19.59 20.18 Yatsı 21.53 21.32 21.48 yorum TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Yücel Demirel’in yayına hazırladığı “Atatürk Belgeler, Elyazısıyla Notlar, Yazışmalar” adlı belgesel kitap Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. 24 Nisan 1920… Meclis Başkanlığı’na seçilmesinden sonra kürsüde yaptığı konuşmanın el yazı lsıKibdaeelvgkeşitsaai,pkotagyüenrkaülıyvoerb. uKgoünnukşümTaüdrkaçne alıntılar şöyle: “(…) Hayatımın bütün evrelerinde ol duğu gibi son zamanların krizleri ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve rahatımı ve her türlü kişisel görüşlerimi ulusun mutluluk ve esenliği adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî ve gerek siyasî yaşamımın bütün dönemlerini kapsayan uğraşılarımda her zaman ilkem, ulusun iradesine dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu amaçlara yürümek olmuştur. Bugün saygıdeğer kuruluşunuzun genel oyuyla oluşan ulusal güveni lâyık olduğumun çok üstünde görmekle beraber şahsım için bir gaye olarak değil, birlikte giriştiğimiz kutsal mücadelenin yöneldiği amaçlara ulaşmak için milletin bağışladığı bir dayanak olarak kabul ediyorum. Bu ulusal birliğin bana yüklediği sorumluluk, biliyorum ve hepiniz de bilirsiniz ki pek ağırdır. İçinde yaşadığımız eşi bulunmayan dakikaların güçlüğüne rağmen bu ağır ulusal sorumluluğun altına ancak saygıdeğer kurulunuzun yardımlarından ve daima doğruluk yolundaki mücadelelere yoldaş olan Allah’ın yardımından ümitli olarak çalışacağım. (…)” HHH Bugün o koltukta oturan İsmail Kahraman’ın yaşamından bazı kesitlere göz atalım: 3 Mayıs 2017… TBMM Başkanlık Divanı toplantısından sonra üyelere verdiği yemekte HDP’li Sırrı Süreyya Özgen Acar Hangisi Kahraman? Kavşak BMM Başkanı halkı selamlıyor. Önder’e dönerek “Sırrı Bey yemek duasını siz yapar mısınız” diye sordu. Önder, “Ben sekülerim (laikim)” deyince, AKP’li İdare Amiri Erdoğan Özegen’e duayı yaptırdı. 23 Nisan 2017… Halkoylamasından sonraki bırakın Atatürk’ün adını ağzına almak, o koltukta oturmasına borçlu olduğu Anıtkabir’i bile ziyaret etmedi. 22 Eylül 2016… Anıtkabir’e gitmedi, ama Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan “Sultan 2. Abdülhamid Han ve Dönemi Sempozyumunu” açtığı konuşmasında “Hal edilmeseydi, Meriç Nehri ile Ağrı Dağı arasına sıkışmış olmayacaktık. Sadeliği ve temizliği seven müşfik, rikkatli, alabildiğine nazik, kibar bir devlet adamıydı!” dedi. 25 Nisan 2016… “İslam İlkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin (AYBİR)” toplantısında “1982 Anayasası’nda Allah ifadesi geçmiyor. MTTB Başkanı kürsüde. Laiklik yeni anayasada olmamalıdır” diye konuştu. HHH 7 Eylül 1967… Adli yılın açılışı töreninde dönemin Yargıtay Başkanı İmran Öktem şunları söyledi: “Türkiye’de bir İslâm Devleti ve hilâfet rejimi kurmak, Türk Milleti’ni dini esaslara dayanan bir hukuk düzenine sokmak isteyen ve bunun için gizli ve açık çalışan mistik hezeyan halindeki bir avuç meczub, ruh hastası veya dini, kazanç metası haline getirmiş kimseler, saf ve cahil yurttaşın en temiz varlığını, itikadını, imanını geçim vasıtası yapmış olan bezirgânlar o bezirgânlar ki, dinin emrettiğini yerine getirmezler, yasak ettiklerini gizli gizli yaparlar ve fakat dindar görünürler evet bunlar ve bir takım hurafeleri dini esaslar gibi göstermeye kalkan ve bu suretle halkı uyuşturan kökü dışardaki yurt düşmanları dai ma hüsrana uğrayacaklardır.” HHH 16 Şubat 1969… Dolmabahçe açıklarında demirleyen 6. Filo’ya karşı öğrencilerin yürüyüşüne işçi sendikalarının, meslek kuruluşlarının temsilcileri de katıldı. “Komünizmle Mücadele Dernekleri” ile “Milli Türk Talebe Birliği (MTTB)”, “Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin…” çağrısı yaptılar. Çağrı sonrasında 2 kişi öldü, 100 kişi yaralandı, bu olay tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçti. O tarihte MTTB Başkanı Kahraman’dı… 1 Mayıs 1969… Dincilerin, bu sözlerini unutmadıkları ve görevdeyken ölen Öktem’e tepki olarak, dönemin MTTB’si “Dinsiz Öktem’in cenaze namazının kılınmasını önleme amacıyla” bir çalışma başlattı. 3 Mayıs’ta 1969… Ankara Maltepe Camisi’nde Öktem’in cenaze töreni basıldı. Çoğunluğunu çember sakallı kişilerin oluşturduğu kalabalık ve bazı MTTB üyeleri namazın kılınmasını engellemeye çalıştılar. İmamlar da namazı kıldırmak istemeyince, İsmet İnönü CHP İl Başkanı Rauf Kandemir’e “Namazı kılınmadan gitmem” demiş ve orada bulunan Yargıtay üyelerinden Abdullah Polat Gözübüyük’ün kardeşi İzzet Gözübüyük namazı kıldırmıştı. Sonrasında tepkiler sürtüşmelere dönünce polislerin arka kapıdan çıkarma önerisini kabul etmeyen İnönü, öfkeli kalabalığa doğru yürüyünce, Tuğgeneral Nabi Alpartun tabancasını çekerek kendisine yol açmıştı. İnönü olaylar hakkında “Bu ikinci 31 Mart vakasıdır!” demişti. O tarihte MTTB Başkanı Kahraman’dı… HHH Yedi düveli yenip TBMM’yi kuran ilk başkan mı, yoksa günümüzdeki başkan mı kahraman? Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr Sayısal çıplak gerçekler ERHAN KARAESMEN 15 Nisan referandumu, toplumun tüm kesimleri için alışılmışın dışında bir dikkat yoğunlaşmasına yol açtı. Son yıllarda, topluma iktidar gücü dayatmalarıyla empoze edilmiş olan sosyokültürel ve politik toplum ve devlet yönetimi biçiminden hoşnut olanlar, sistemin daha da katmerlenerek yürümesi yolunda beklentilere sahipti. Buna karşılık toplum çıkarları, ulusal onur, hakkaniyetçilik, paylaşımcılık gibi uygar arayışların peşinde olanlar, daha da karanlık olacağını düşündürten bir geleceğin planlanmasına karşı çıkıyorlardı. Sosyal dengeler oluşumunun doğasından kaynaklanan bazı karşıtlıklara ek olarak, iktidar gücünün gittikçe kışkırttığı uzlaşamama tavrı toplumdaki bu iki farklı bekleyiş gruplarını kutuplaşmaya götürdü. Sonuç olarak, kutuplaşan bu grupların aynı sayısal güçte olduğu ortaya çıktı. Yürütülen müthiş baskılı ve baskıcı seçim kampanyasının da kaçınılmaz bir ürünü olarak hayatından memnun olduğunu ifade edenlerin ezici bir farkla üstünlük sağlayacağını tahmin edenler bulunuyordu. Buna karşılık, boğazları artık çok fazla sıkılma noktasına gelmiş tepkili yurttaşların güçlü bir sosyal reaksiyon gösterebileceği de düşünülüyordu. Yakın geçmişin seçimleriyle hem sosyal gerçekleri yansıtış biçimleri hem de sayısal dengeleniş biçimleri üzerinde yakından kafa yormuş olanlar, “evetçiler”in çok küçük bir farkla bu referandumdan üstün çıkabileceklerini düşünüyordu. Öyle de oldu. Anket oyunları Ortalıkta dolaşan yorumsal laflara bakıldığında, “şu partinin tabanından bu partinin bünyesine kaymalar olduğu; kentliler ile kırsal kesim yurttaşlarının keskin bir sosyal coğrafya ayrılığı göstererek ayrı taraflara savrulduğu” türünden yalan yanlış tanımlarla karşılaşıyoruz. Adına kamuoyu araştırmaları denen anket oyunları, çok basit aritmetik işlemlere bile aklı ermeyenlerin dilinde, iktidar partisinin bu seçimlere güçlenecek biçimde hazırlandığını ortaya dökme eğilimindeydi. Sonrasında da iktidar partisinin yalaka tavırlarla şişirilmiş, üstün sayısal güç sergilemesi yapamamış olmasına karşın seçimleri başarıyla atlattığını söyleyen vasat zekâlıların teslim aldığı bir düşünce fakirliği sergilenip duruyor. Kamuoyu düşüncesini ve tavrını, siyasal partilerin seçim dönemlerine damga basacak tepkilerini de etkileyici biçimde ortaya dökme bir İktidar partisi, referandumdan yedeğine ve himayesine züken bir duruma işaret etmektedir. aldığı MHP ile birlikte aşikâr bir gerileme sergileyerek çıktı. Çıplak gerçek moda haline geldi. Gerçek matematiksel düşüncenin rasyonel sağlamlığından uzak sadece düz aritmetik işlemlerle siyasal ortama dalan gözü kara amatörler, beklentilerinin tatmin edici gerçekleşmesini yakalayamamanın sıkıntısı içinde yalan yanlış laflar edip duruyorlar. Siyasal yaşamımızın son birkaç yılı boyunca ve son seçim kampanyası döneminde daha da pekişmiş bir yoğunluk içinde önde gelen haber kanalları mevcut iktidar partisinin borazanını çalıp durdular. Muhalif ve aykırı görüş dile getirebilecek ve aklı başında görüşlere sahip insanlardan, çok az sayıda davetli kullanıp meydanları iktidar yardakçılarına bırakmayı becerdiler. Toplum, “Sureti Hak”tan gözüküp sürekli sağa vuran karanlık dövüşçüleri izleme durumunda kaldı. Bir bölümü ise daha cüretkâr sağ tavır sergilemekten hiç çekinmeyen, aralarına faşigenlerin de serpiştirildiği cahil sürüsü görüntüsüyle ortalıkta dolaştı. Söylediklerinin, karanlık çağırıcısı ve çağrıştırıcısı söylemler olduğu aşikârdı. Ayrıca akıl almaz bir farklı düşünce tahammülsüzlüğünü sürekli dile getiriyorlardı. Aslında kaybettiler Oysa iktidar partisi, bu seçimlerden yedeğine ve himayesine aldığı MHP ile birlikte aşikâr bir gerileme sergileyerek çıktı. Ekran gevezeliklerinden ve mevcut iktidar lehine yontuculuk çabalarından arındırılarak sade bir aritmetik işlem dizisiyle referandumun bir anatomisini çıkarmak aslında, aşağıdaki denemenin de göstereceği gibi, pek zor değildir. Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) ilan ettiği sayısal verilere göre 58 milyon 292 bin kayıtlı seçmenin yüzde 85,43’ünün katılımıyla 49 Öte yandan, 2015’in iki seçiminin ortalaması olarak AKP’nin 21 mil yon 500 bin mertebesinde oy topla mış olduğu kestirilebilir. (18,8 ile 23,6 milyonun ortalaması) Buna MHP’nin 6 milyon civarında olduğu tahmin edilen oyları ve büyük parti ler dışında geri kalan tüm partilerin “Evet”e eğilim gösterebilecek oyla rının sayısının 3 ile 3.5 milyon ara sında değişebileceği düşünüldüğün de ve Güneydoğu’da değişik oluşum ların etkisiyle AKP üzerinden gide rek “evet” oyu destekleyicisi 750 bin dolaylarında bir oy da hesaba katıl dığında, hepsi birlikte 31 milyonu aşan bir rakam ortaya çıkmaktadır. Bu, potansiyel “evet” tabanının bir sayısal göstergesidir. Oysa sandık tan 25 milyon “Evet” oyu çıkmıştır. Aradaki farkın AKP’nin mi MHP’nin milyon 800 bin oy kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ülkemizdeki alışılmış bir seçim klasiği olarak 862 bin gibi yüksekçe bir hatalı ve geçersiz oy kullanımı durumundan sonra ulaşılan ve sonuçları belirleyecek oy sayısı ise 48 milyon 936 bin. Bunun 25 milyon 157 bin kadarı (yüzde 51,41’i), “Evet” oylarıdır; 23 milyon 779 bin (yüzde 48,59’u) kadarı da “Hayır” oylarıdır. “Evet” ve “Hayır” oyları değerlerinden hareketle, siyasal partilerin bir önceki seçime göre ne tür bir gelişme ya da gerileme gösterdiğini kestirebilmek üzere çoğu iktidar yandaşı uzmanı olmak üzere çeşitli kişiler, AKP’yi zafer kazanabilmiş gösterecek rakam ve mantık oyunları içine girmiş bulunuyorlar. Oysa 2015 Haziran ve Kasım seçimleriyle karşılaştırmalı bazı sayısal değerler yan yana konduğunda bu uzmancıkların ve düşünce şekillendiricilik arayışçılarının anlatmaya çalıştıkları çok geçersiz kalıyor. Son 1,5 (bir buçuk) yılda, geçerli oy sayısı 1 milyon 650 bin kadar artmıştır. Bunun, “Evet” ve “Hayır” oyları arasında nasıl bölünebileceği bir miktar spekülatif tahminlere açıktır. Ancak, bu geçerli oy artışının büyük bölümünün ilk kez oy kullanan yeni seçmenlerden geldiğini tasarlayabilmek zor değildir. “Hayır” eğilimine dayanak oluşturmuş yörelerdeki bu taze seçmen oyu dağılımının AKP’yi çok mutlu edecek mi kaybı olduğu konusunda taraflar birbirlerini, muhtemel bir iktidar ortaklığı durumunu da gözeterek, fazla hırpalamadan ama 6 milyon civarındaki sağ potansiyel oy azalmasının sorumlusu olarak birbirlerini göstermeye devam etmektedir. Muhtemelen de devam edecektir. Bu 6 milyonluk azalmanın, tümüyle MHP tabanındaki oy kaymasından gelmiş olması mümkün değildir. Zaten kendisi sadece 6 milyon dolaylarındadır. Ne kadarının hangi partiden geldiği hususunda taraflar gizlice birbirlerini yiyedursunlar, AKP’nin 2015’teki ortalama 21.5 milyonluk gücünden epeyce bir miktar kaybederek 1819 milyon düzeylerine inmiş olabileceğini tasarlamak rahatlıkla mümkündür. Oyların yüzde oranlarını merak edenler için de bu rakamların yüzde 38 ile yüzde 40 arasına düşüyor olduğunu tüm taraflar görmelidir. Bu çeşit yaklaşık sayısal işlemlerde, eksi () ya da artı (+) olarak yüzde 5 hata yapılmasına olağan gözüyle bakılabilir. Buradan hareketle sağ eğilimlere ve özellikle AKP’ye dayanak verecek bir toplam düzeltme ile yüzde 40 değerinin kendi bünyesi içinde yüzde 5 arttırılmasıyla yüzde 42 42,5 oranlarında kendini göstereceği söylenebilir. Referandum galibi olarak üzerinden günler geçtikten sonra hâlâ ilan edilmeye çalışılan AKP ile ilgili çıplak gerçek aslında budur. cinsten olmadığı da açıktır. Bu bulgu, referandum sonuçlarının yorumlanmasında sayısal detay olarak önemli bir noktaya işaret etmemekle birlikte, biriki sene son Atılım Üniversitesi İşletme Bölümü’nden almış olduğum mezuniyet belgemi kaybettim. Hükümsüzdür. Öykü Çelebioğlu ranın seçimlerinde ortaya çı kacak yeni seçmen eğilimle İst.Üniversitesi öğrenci kimlik rine ışık tutması yönüyle altı kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. çizilmesi gerekli anlamlı gö MUFTİ KASİM ZERKESHİ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle