04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 22 Mayıs 2017 10 Düm teka düm tek... Dün Cumhurumuzun Başkanı’nın AKP Genel Başkanlığı’na dönüş töreni vardı. Resmi adı “AKP Olağanüstü Kongresi” idi ama kulak asmayın. AKP örgütlerinin Reis’lerine bağlılık ve bağımlılık gösterisi için düzenlenmiş bir toplantıydı. AKP örgütleri yarıştı. Bence birinci Yozgat oldu. En büyük pankart onlarındı. Erzincan da fena değildi. Slogan atma yarışında onlar öne geçti. İstanbul AKP’sinin boynu biraz büküktü sanki. Hakkâri ve Şırnak AKP delegasyonu ise göze çarpmamak için bir yerlere mi sinmişlerdi, yoksa gelmemişler miydi bilemedim. Sonuçta devletin tepesine otururken bağımsız kalma yemini etmiş Cumhurumun Başkanı, AKP’ye genel başkan oldu. Bir de yeni Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) listesi belli oldu. “Ne gerek vardı” diyeceğim, nasıl olsa AKP için de “Rabia” geçerli: “Tek parti, tek başkan, tek ses, tek lider” Yani düm teka düm tek... HHH Günlerdir TV tartışmalarında ağır ince yorum kesenlerin, AKP medyasında “Aldığım istihbarata göre” diye başlayan firaklı cümleler döktürenlerin “Kucaklayıcı olacak... Yumuşama başlayacak... Gerginlik azaltılacak... Adaletsizlik önlenecek” yollu kof iyimserlikleri de Erdoğan’ın konuşmasıyla çöpe atıldı. Reis harbi konuştu. “Kimseye eyvallahımız yoktur, olmayacaktır” dedi. İtirafçı olup paçayı kurtaracağını sananların umutlarını kursaklarında bıraktı. “Bütün milletimizi ucu en yakınımıza da uzansa mücadeleye davet ediyorum” dedi. Sanırım AKP içinde halen iskemle koltuk sahibi olan, geçmişte ise Gülen Cemaat’i ile balayı yaşamışların sırtlarından soğuk terler boşanmıştır. Çünkü Reisleri kapıları kapattı ve en ufak bulaşığı olanların bile kapının öne konacağının işaretini açıkça verdi. Besbelli ki önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda AKP içinde esaslı bir “kıyım ve kıyam” yaşanacak... HHH Cumhurumun Başkanı OHAL konusunda birkaç gün önce TÜSİAD’ın ağır toplarına söylediklerini bir kez daha ve altını çizerek yineledi: “...Yav siz ne yüzle bize OHAL’in ne zaman kalkacağını soruyorsunuz? Kalkmayacak. Bu ülke huzur ve refaha kavuşuncaya kadar OHAL neden kalksın?” Gözünüzden kaçmasın. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi’nde OHAL için “Kaldıramayız” demişti. Dün ise daha harbi ilan etti: Kalkmayacak... HHH Ey akademisyenler, ey Kürtler, ey Aleviler, ey “İzmir’in dağlarında” diye türkü çağıranlar, ey sosyalistler, ey sahici demokratlar bundan böyle OHAL koşullarında yaşayacaksınız. Hatırlayın dünkü Tırmık’ta “Bu OHAL beni çıkarır, torunumu bilemem” demiştim. Ne kadar kulağı delik bir haberci ve ne kadar keskin bir analizci olduğum kanıtlandı. Yazarınızın kıymetini bilin... Kaypakkaya anmasına engel 68kuşağının önemli isimlerinden, TKP/MLTİKKO’nun kurucusu İbrahim Kaypakkaya’nın ölümünün 44. yıldönümünde Çorum’un Sungurlu ilçesine bağlı Karakaya köyündeki mezarı başında anma töreni düzenlenmek istendi. Sloganlarla köy meydanında toplanan grup, burada pankart açarak mezarlığa yürüdü. Mezarlığa 1 kilometre mesafede barikat kuran askerler Çorum Valiliği’nin kararıyla anmaya izin verilmediğini belirtti. Kaypakkaya’nın ağabeyi Ali Ekber Kaypakkaya, ailesi olarak 10 kişilik grup ile basın açıklaması yapmak istediklerini belirtti ancak askerler valilik tarafından alınan yasak kararı gerekçesiyle basın açıklamasına izin verilmedi. Ali Ekber Kaypakkaya, “Biz ailesiyiz. İnsan haklarına aykırı ve özgürlüklere karşı bir karar alınamaz” dedi. Ardından sadece Kaypakkaya’nın birinci derece yakınlarına izin verildi. l Yurt Haberleri haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Bu çocuklar benim,Tubnircçeılği’ldıke:n kemiklerini istiyorum 11 kişinin kemiklerini almak için açlık grevi yapan Kemal Gün’e verilen sözler tutulmadı GÜLMEN VE ÖZAKÇA’YA BÜYÜK DESTEK KURTULUŞ ARI DİRENİŞ YAŞATIR Gezi Direnişi’nde yaşamını yitiren ve yaralananların ailelerinin oluşturduğu “Gezi Şehitleri ve Gazileri Platformu” işlerine geri dönmek için Ankara’da 75 gündür açlık grevinde olan akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek vermek amacıyla Kadıköy’de bulunan Ayia Efimia Kilise Meydanı’nda bir haftalık açlık grevi eylemi başlattı. “KHK öldürür, direniş yaşatır” pankartının açıldığı eylemde, Gülmen ve Özakça’nın fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı. Gezi eylemlerinde yaşamlarını yitiren Hasan Ferit Gedik, Berkin Elvan, Mehmet Ayvalıtaş ve Ali İsmail Korkmaz’ın aileleri de eyleme destek verdi. Aileler adına açıklama yapan Volkan Kesanbilici, polisin açıklama dışında eyleme izin vermediğini belirterek, “Gezi’nin tüm renklerini, alanları dolduran tüm direnişçileri Nuriye ve Semih’in suretiyle KHK’lere ‘Hayır’ diyen bu iradeyi sahiplenmeye çağırıyoruz” diye konuştu. Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, nerede bir hak arama mücadelesi var ise orada olma gayreti içinde olacaklarını belirterek, “Bizim canımızı aldılar. Bu insanların da canlarını almamaları için elimizden geleni yapacağız” dedi. Anne Gülsüm Elvan ise “Yıllardır bu zulme, bu işkenceye uğrayanlara ve evlatlar annelerine hediye alabilsinler diye bu direnişe sonuna kadar destek vereceğim” dedi. Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz ise “Tüm mağdurların yanındayım ve olmaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Hasan Ferit Gedik’in dedesi Mustafa Meray ise “Hey insanlar, sosyalistler, aydınlar ya tek yumruk olacağız ya da tek tek öldürüleceğiz” dedi. Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş da iki akademisyenin taleplerinin derhal kabul edilmesini istediklerini söyledi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Zırhlı araç kazalarında yaşamını yitiren çocuklar için Şırnak’a giden CHP heyetinden çarpıcı rapor: Panzeri süren polis hiç eğitim almamış İKLİM ÖNGEL CHP, Silopi’de zırhlı polis aracının bir evin duvarını yıkarak evde uyuyan 6 yaşındaki Furkan ve 7 yaşındaki Muhammed Yıldırım kardeşlerin ölümüne neden olmasının ardından ilçeye bir heyet gönderdi. Heyetin incelemeleri sonunda yazılan rapor, polisin zırhlı aracı kullanmak için bir eğitim almadığını ortaya koydu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, İstanbul milletvekilleri Selina Doğan, Onursal Adıgüzel, Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın ve Şırnak İl Başkanı Mehmet Uğur’dan oluşan heyetin hazırladığı rapora göre, 2016 ve 2017’nin ilk 5 ayında 7’si çocuk 13 kişi, zırhlı araçların neden olduğu kazalarda öldü. Heyetin görüştüğü Muhammet ve Furkan’ın babası Mesut Yıldırım, kazanın ardından çocukları komşularının yardımıyla molozların altından çıkardıklarını anlattı. Yıldırım, “Hastaneye biz götürdük, polisler kendi araçlarını korumaya aldılar, savcı o gece gelmedi. Aracı da savcıdan habersiz çekmişler. Görgü tanıkları, savcının aracın kendinden habersiz çekildiğini görünce çok sinirlendiğini söylüyor” dedi. Zırhlı araçların genel olarak çok sürat yaptığını anlatan mahalle sakinleri ise çocukları için duydukları endişeyi heyete aktardı. Heyet, olayın ardından tutuklanan zırhlı aracı kullanan polis ile Şırnak Merkez T TİPİ Ceza İnfaz Kurumu’nda görüştü. 5 yıldır polis olduğunu, 1.5 yıldır Şırnak’ta görev yaptığını söyleyen polis, olay günü eve yaklaşık 80 metre mesafedeki MHP binasını koruduklarını belirterek devriye atarken aracın stop ettiğini, bütün çabalarına karşın tekrar çalıştıramadığını anlattı. Bulundukları yer yokuş olduğu için aracın kaymaya başladığını ve frenlerin çalışmadığını anlatan polis, ilk virajı döndükten sonra direksiyon hâkimiyetini tamamen kaybettiğini söyledi. Kazanın ardından olay yerine ambulans çağırdığını anlatan polis, “Arkadaşlarla birlikte binanın ön tarafına geçip yaralıları çıkardık. İki çocuğu da çıkardık. Ambulans gelmemişti. Araçlarla hastaneye sevk ettik” dedi. Polis, aracı kullanmak için herhangi bir özel eğitim almadığını, normal B sınıfı ehliyetle aracı kullandığı ‘Çocuğumu ezen polis geziyor’ Şırnak’ın ardından Cizre’ye giden heyet 2016’da tarihinde zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını yitiren 6 yaşındaki Bünyamin Bayram’ın ve 5 yaşındaki Hakan Sarak’ın aileleri ile görüştü. Baba Heybet Bayram, “O gün çocuklar zırhlı aracın etrafına toplanıyor. Polisler çocukları dağıtmak yerine, aracı kullanan şoför geri geri gidiyor, çocuğu eziyor. Oğlumu ezerek öldüren polis memuru elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor” dedi. Amca Şemsettin Sarak ise çocuklarını öldüren kazaya karışan polis memurunun kim olduğunu dahi bilmediklerini, İstanbul Adli Tıp’tan otopsi sonuçları gelmediği için davanın açılamadığı kaydetti. Bünyamin’in annesi ise, “Zırhlı araçlar çok hızlı gidiyor. Bizim suçumuz Güneydoğu’da yaşıyor olmak mı? Bizim ca nımız yok mu?” diye acısını paylaştı. nı, 8 ay önce araçta görev yapmaya başladığını, iki hafta öncesine kadar ise kulede görev yaptığını, iki haftadır aracı kullandığını söyledi. İfadeler çelişkili Heyetin raporunda aile ve polisin ifadelerindeki çelişkiye dikkat çekildi. Buna göre, aile olaya karışan polisin olay yerinden kaçtığını, çocuklarını kendi olanaklarıyla çıkardıklarını ve hastaneye götürdüklerini söylerken, polis çocukların çıkarılmasına yardım ettiklerini ve araçlarla hastaneye sevk ettiklerini belirtti. Raporda, polislerin zırhlı araçları kullanmak için yeterli eğitimden geçtiklerine dair bilgi ve bulguya rastlanmadığına dikkat çeken heyet, araçların yenilenip yenilenmediğinin ve bakımlarının ne sıklıkta yapıldığının da incelenmesi gerektiğini vurguladı. Raporda, “Olayların çoğunda güvenlik görevlilerinin olayın meydana gelmesinde kusurlarının olup olmadığından bağımsız olarak, yaralılara gerekli yardımı sağlamadıkları, sağlık hizmetine ve adli mercilere erişim anlamında ihmalkâr davrandıkları ifade edildi. Bu husus kamu vicdanını da ciddi biçimde zedeliyor” ifadelerine yer verildi. l ANKARA IŞIL ÖZGENTÜRK Yağmurlu bir günde Tunceli’deyim. 20 kentte açılışı yapılan ve bu yıl 20. yaşını kutlayan Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin Tunceli ayağı bende! Bölgede 20 yılını kutlayan bir başka kadın örgütü KAMER’in misafiriyim. Az sonra Sinema 62’de bölgenin kadınlarıyla birlikte Türkan Şoray’ın yönetmenliğini yaptığı “Uzakta Arama” filmini izleyeceğiz. Heyecan dorukta, ama benim aklım Munzur’a bakan bir parkta açlık grevi yapan Kemal Gün Hoca’da! Sosyal medyada taleplerinin kabul edildiği söylendi ama henüz bu talep yerine gelmemiş ve Kemal Bey, hâlâ o köşede! İnsanın hayal gücü neler yapmıyor ya da geçmiş deneyimleri. İstanbul’da bu parkı düşündüğümde Kemal Hoca’nın halsiz, öylece yattığını ve çevresinin neredeyse yas tutan her yaştan insanla çevrili olduğuna karar vermiştim. Öyle değil, Kemal Hoca eski toprak, benimle yaşıt! Öyle dinç, öyle her şeye hâkim ki, doğrusu çevresindekilerin yas tutmadıklarına şaşmamak gerek. Kentin merkezindeki parkta hayat devam ediyor, bu arada Kemal Hoca’nın kolları insanların kendi emekleriyle yaptığı bilekliklerle dolu. Her gelen bilekliğini onun artık iyice zayıflayan bileğine takıp ellerini saygıyla öpüyor. Ve işlerine gidiyorlar. Yağmur hızını artırıyor, Kemal Hoca’yı hep birlikte kapalı bir mekâna götürüyoruz ve o anlatmaya başlıyor. Bir not, o olayları anlattıkça ben kendimi tuhaf bir biçimde bir Latin Amerika romanında gibi hissediyorum. Bu romanda insanlar bir rahibin desteğiyle darbe sırasında işlenen cinayetler zincirini ortaya çıkarıyorlardı. Bir toplu mezar bulunuyordu. Birden Kemal Hoca bana inadıyla, inanılmaz gözlemleriyle o rahibi anımsatıyor. İnsanlar için ölümü göze alan bir inanmış. Olay şöyle gelişiyor: 7 Kasım 2016 günü Tunceli Hozat bölgesi Çet Vadisi’nde iki sığınak bombalanıyor. Haberlerde önce herhangi bir ölü sayısı verilmiyor ama bombalamadan kurtulan ve daha sonra ölen bir yaralı kadın, Leyla Arınç sığınakta insanlar olduğunu söylüyor. Kemal Hoca’nın ve Halkın Hukukçularının talepleriyle bombalanan sığınakların aranmasına başlanıyor. Bu aranmaya jandarma, özel harekât ve belediye işçileri eşlik ediyor. Aramalar sırasında küller ve küllerin içinde kemik parçaları bulunuyor, bir de kanlı bir bez parçası, bunlar bir çuvala konuyor ve devlete teslim ediliyor. Kemikler, bombalamadan sonra atılan ne olduğu henüz bilinmeyen bir yakıcı maddeyle yakıldığından kemik iliklerine ulaşmak çok zorlaşıyor. Yani DNA testi yapılması oldukça güç. Ancak iki kişinin DNA testi yapılıyor ve onlar kimsesizler mezarına gömülüyor. Bütün bu işlemler sırasında ikinci bir sığınak bulunuyor ve bu sığınağın çok kısa bir zaman önce bombalandığı meydana çıkıyor. Bölgede bir de bir kuyu var, Kemal Hoca kuyuda donmuş ceset parçalarının olduğunu iddia ediyor, bu durum devletin temsilcilerini kızdırıyor ve kuyuda sadece bok olduğu söylenip konu kapatılıyor. Kemal Hoca hayatı boyunca toprakla haşır neşir olmuş biri, toprağın ve suların dilinden anlıyor ama kimselere kabul ettiremiyor. O kuyuda cesetler var! Bütün bunlar Halkın Hukukçuları tarafından tespit ediliyor. Sonuçta kül ve kemik parçaları dolu çuvallar Ankara’ya gidiyor, kemikleri talep eden kişilerden kan örnekleri alınıyor. Sığınakta 11 kişi olduğu ve öldükleri resmi olarak kabul ediliyor ve haberlere geçiyor. Şimdi Kemal Hoca, DNA testi yapılamayan bu kemikleri ve külleri talep ediyor. Çok net şunu söylüyor: “O 11 ÇOCUK BENİM ÇOCUKLARIM, KÜLLERİNİ VE KEMİKLERİNİ İSTİYORUM! 13 çocuğu var Kemal Hoca’nın gerçekte 13 çocuğu var. Kızı Beyhan işinden çıkmış, babasıyla annesine şefkatle bakıyor, çünkü baba ölüm orucunda, annesi kemik kanseri, terapi görüyor. Sadece Beyhan mı? Kemal Hoca’nın çevresinde öyle yiğit, şefkatli kadınlar var ki… Onlardan biri ayakları ıslanan Kemal Hoca’nın çoraplarını değiştirirken artık ben gözyaşlarımı tutamıyorum. Pek çok soru var aklımda, “Neden bu kemiklerin ve küllerin bir mezara gömülmesi bu kadar önem taşıyor, dağlarda kalabilirler” sorularımdan biri bu ama Tunceli coğrafyasını düşündüğümde bu sorunun yanıtı kendiliğinden geliyor. Tunceli bölgesi Alevi geleneğinin en yoğun yaşandığı bir coğrafya, Türkiye’nin hiçbir yerinde bu kadar çok yatır ve ziyaret yeri yok. Ölüler onlar için kutsal! Hele de çocuklar ve gençler. Onların mutlaka bir mezarları olmalı, sessizce dua edilen ve fısıltıyla konuşulan bir mezar! Üstelik Kemal Hoca, onlar için bir anıt yaptırmayı düşünüyor. Gelip geçenin birbirine göstereceği ve “orada 11 genç insan sessizce yatıyor ve bize bir şeyler söylüyor” diyeceği bir anıt. Kemal Hoca bunu istiyor! Çarşamba umudu Şimdi durum ne? Hukukçular, verilen sözün yerine getirilmesi ve Ankara’ya giden küllerin ve kemiklerin en geç çarşamba günü Kemal Hoca’ya teslim edilmesini bekliyorlar. Kemal Hoca da bekliyor, ayakları tutmasa da, bilekliklerle dolu bilekleri gün geçtikçe erise de o inatla 11 çocuğun babası olmaya devam ediyor. Ben usuldan ayrılıyorum, benim Tunceli’nin cesur ve kendine güvenli kadınlarının yanına gitmem gerek. Duyduğuma göre bir kadın dayanışmasını sergileyen “Uzakta Arama” filmini sevmişler, “Yaşasın Kadın Dayanışması” diye hem kendilerini hem de filmdeki dayanışmayı alkışlamışlar. Teşekkürler Uçak Süpürge, Teşekkürler KAMER ve teşekkürler Tunceli, her zaman dimdik ayaktasınız! Kemal Hoca da sizlere selam söyledi. l TUNCELİ Kemal Gün bugün itibarıyla tam 88 gündür açlık grevinde. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle