05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 6 Nisan 2017 6 Sayın Başbakan Tehlikenin Farkında mısın? Anayasa değişiklik metnini, altından gidecek koltuğu pahasına büyük bir gayret ve özveri ile savunan Başbakan Binali Yıldırım’ın, “evet” çıkarsa güvencesiz kalacağından herhalde haberi vardır diye düşünüyorum. HHH Değişiklik metninde, 106’ncı maddenin kenar başlığında şöyle yazıyor: “F Cumhurbaşkanı yardımcıları, Cumhurbaşkanına vekâlet ve bakanlar.” Maddeye göre cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar da görev sırasın da görevleri ile ilgili suç işledikleri iddia edilirse, haklarında Cumhurbaşkanı için belirlenmiş olan oy sayıları ile TBMM’de karar alınabilecek. “Başbakan” ve “bakanlar kurulu” sözcükleri anayasadan temizleneceği için başbakan, başbakanlığı dönemi için ayrıcalıklı koruma ve güvence dışı kalacak. Anayasa Mahkemesi’nin Yüce Divan sıfatı ile yargılayacağı görevliler arasında sayılan “bakanlar kurulu üyeleri” bölümü de “bakanlar” olarak değişeceğinden görev sıfatı yazılı olmadığı için başbakan, Yüce Divan’da da yargılanamayacak. Yapılacak değişiklik, ceza usulü niteliğinde olduğu için 2019’da yürürlüğe gireceğinden “eskiden şöyleydi” demek olanaksızlaşacak. Sözün kısası başbakana kala kala “milletvekili dokunulmazlığı” kalıyor. O da kaldırılırsa koskoca başbakan iddia edilen suça göre ağır ceza ya da asliye ceza mahkemesinde yargılanacak. Aynı tehlike, önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu için de söz konusu. AKP’nin önceki başbakanları Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra Cumhurbaşkanı seçildikleri için doğal olarak ayrıcalıkları var. HHH Saray uzmanlarının 2019’da seçile cek Cumhur BAŞKAN’ını ve birlikte çalışacaklarını güvence altına alırken sizi ve Davutoğlu’nu dışlamalarının özel bir anlamı olabilir mi doğrusu bilemiyorum. Hadi sizi Cumhurbaşkanı yardımcısı yaptılar diyelim. Davutoğlu’nun durumu ne olacak? Şunu da ekleyeyim. Sizin ulaştırma, Davutoğlu’nun da dışişleri bakanlıkları güvence altında. HHH Ekranlarda “hayır” oyu verme gerekçelerini “Erdoğan’ı korumak için” diyenlere olasıdır ki “Yıldırım’ı” ya da “Davutoğlu’nu korumak için” diyenler de eklenebilecek. Güvencenin tek adresi: Cumhurbaşkanı yardımcılığı. Davutoğlu için o umut da yok gibi... Boşuna “her işte bir HAYIR vardır” denilmemiş... Döverek öldürmenin cezası 6 yılkha7anAlaYianCtdEiiyrZliAmeiAchLeeAzmNaspeuorçtleisilşeelmeDmEesehiyeYemAcPeiyIğLiDiI Gezi Direnişi sırasında 2 Haziran 2013 gecesi Eskişehir’de polis ve eli sopalı esnaf tarafından dövüldükten sonra beyin kanaması geçirerek yaşamını yitiren 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili davada Yargıtay’ın cezasını bozduğu 2 sanık hakkındaki dava yeniden görüldü. Ali İsmail’e tekme atarak düşüren fırıncı Ebubekir Harlar, “kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak” suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ali İsmail’e copla vuran ve görünteleri silen, ilk yargılamada beraat eden polis memuru Hüseyin Engin ise “kasten basit yaralama” suçundan verilen 9 aylık ceza önce “iyi hal” indirimiyle 7.5 aya indirildi, ardından “bir daha suç işlemeyeceğine” kanaat getirilerek ertelendi. Anne Emel Korkmaz, “Canımız bir kez daha yandı” derken, baba Şahap Korkmaz, “Adaletin düzgün işlemediği, katillerin korunduğu ve sahip çıkıldığını gördük” diye konuştu. Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanık Hüseyin Engin Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nden, Ebubekir Harlar ise Konya’nın Yunak Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) yöntemiyle katıldı.Ali İsmail Korkmaz’ın babası Şa hap Korkmaz, annesi Emel Korkmaz, ağabeyi Gürkan Korkmaz ve avukatları duruşmada hazır bulundu. Sanıklar beraat istediler Mahkemede sözleri sorulan Ebubekir Harlar, Yargıtay’ın bozma kararını kabul etmediğini belirterek, “Daha önceki kararın verilmesini istiyorum. Kararı mahkemenize bırakıyorum. Beraatımı istiyorum. Suçsuz olduğumu biliyorum” dedi. Sanık Hüseyin Engin ise, “Yargıtay’ın bozma kararını kabul etmiyorum. Mahkemenin de bu karara uymamasını talep ediyorum. Beraatımı istiyorum” dedi. Baba Şahap Korkmaz ile anne Emel Korkmaz da, Yargıtay’ın kararına uyularak sanıkların cezalandırmasını istedi. Ali İsmail’e tekme atarak düşüren, daha önce “basit yaralamadan” 3 yıl 4 ay hapis cezası alan fırıncı Ebubekir Harlar, bu kez “kasten yaralamadan ölüme neden olmak” suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ali İsmail’e copla vuran, olay görüntülerini silen ve ilk yargılamada beraat eden polis memuru Hüseyin Engin için ise “kasten basit yaralama” suçundan verilen 9 aylık ceza önce “iyi hal” indirimiyle 7.5 aya indirildi, ardından “bir daha suç işlemeyeceğine” kanaat getirilerek ertelendi. Mahkeme sonrası konuşan Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz, “Tekrar Kayseri’ye geldik. Bu acımız hep var. Canımız bir kere daha yandı” dedi. Baba Şahap Korkmaz da “Adaletin düzgün işlemediği, katillerin korunduğu ve sahip çıkıldığını gördük. Hiç denecek kadar cezalar verilerek bu insanlara sahip çıkıyorlar‘ diye konuştu. Mahkemenin kararını gazetemize değerlendiren Ali İsmail’in ağabeyi avukat Gürkan Korkmaz, “Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda yapılan yargılamada suçun yardımcı faili olan Ebubekir Harlar’a ‘kasten yaralama sonucu ölüme neden olma’ suçundan 6 yıl 8 ay ceza verildi. Asli fail Mevlüt Saldoğan ‘kasten yaralama sonucu ölüme sebep olma’ suçunden cezalandırıldığı için yardımcı failin cezası da bu suç üzerinden tesis edildi. Oysa asli fail kasten öldürme veya olası kastla öldürme suçundan ceza almalıydı. Asli fail bu suçtan ceza alsa yardımcı failler de daha ağır cezalar alacaktı. Sanıklar adil cezalar alana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. Ali İsmail Korkmaz TÜBİTAK ‘Çok yoğunuz’ Berkin’in görüntülerini incelemeyi reddetti Gezi Parkı eylemlerinde Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybeden Berkin Elvan ile ilgili görüntülerin incelen mesi için yazı gönderilen TÜBİTAK bu talebi reddetti. TÜBİTAK mahke meye gönderdiği yazıda, elinde bulu nan sözleşmeyle bağıtlanmış projele rin yoğunluğunu gerekçe gösterdi. Diken.com.tr’nin haberine gö re; Ulusal Kriminal Büro, Berkin Elvan’ın vurulma anına ilişkin TO MA kamerasından görüntüleri orta ya çıkarmış, söz konusu görüntüler de Berkin’i vuran ZET’çi (gaz fişe ği silahı) polisin kimliği belirlenmiş ti. Ailenin avukatlarının başvurusu üzerine görüntülerin tekrar incelen mesi ve yeni delillere ulaşılması için İstanbul 17’nci Ağır Ceza Mahkeme si TÜBİTAK’a yazı gönderdi. TÜBİTAK ise bu talebi elindeki sözleşmeyle bağıtlanmış proje yo ğunluğunu gerekçe göstererek red detti. TÜBİTAK, mahkemeye gönder diği olumsuz yanıtında şu ifadelere yer verdi: “Adli analiz talepleri, ku rumumuz tarafından yürütülmekte olan projelerin yoğunluğunun mü saade ettiği nispette karşılan maya çalışılmaktadır. Mevcut durumda; kurumumuzca yü rütülen sözleşmeler ile ba ğıtlanmış ve gecikmesi ha linde cezai yükümlü lükleri olan projele rin yoğunluğu sebe bi ile ilgili yazınız da belirtilen tale be olumlu cevap verilmemektedir. Söz konusu talep için Adli Tıp Ku rumu Fizik İhtisas Dairesi Ses ve Gö rüntü İnceleme Şu besi ile iletişime geçil mesi önerilmektedir.” l Haber Merkezi Berkin Elvan Tahir Elçi katledildiği yerde anıldı Diyarbakır Barosu, 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015’te basını açıklaması yaptıktan sonra öldürüldüğü merkez Sur ilçesindeki Yenikapı Sokak’ta bir basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, eski Diyarbakır Barosu Başkanı olan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve çok sayıda avukat cüppeli olarak katıldı. Baro Başkanı Ahmet Özmen, Tahir Elçi için etkin ve hızlı bir soruşturma yürütülmemesini, faillerin halen yargı önüne çıkarılmamış olmasına dikkat çekmek ve bu durumu protesto etmek için Elçi’nin öldürüldüğü yerde basın açıklaması yaptıklarını söyledi. 15 Temmuz darbe teşeb büsünde yer alanlara yönelik hukuk çerçevesinde yargısal süreçlerin yürütülmesinin ve benzer girişimlerin bir daha yaşanmaması için demokratik sistemin güçlendirilmesinin gerekliliğine her fırsatta vurgu yaptıklarını belirten Özmen, “Ancak, darbe girişiminden hemen sonra ilan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’ler ile başlatılan antide mokratik uygulamalar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. OHAL ile başlayan süreç darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı mücadelenin ötesinde, demokratik düzeni ortadan kaldırıcı, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı ve toplumun muhalif kesimlerini sindirme ve baskılama yönünde uygulamalara dönüşmüştür” dedi. Kurkut dosyasına gizlilik kararı verildi Diyarbakır’da 21 Mart gü ma kararı konulmasıyla ilgili baş nü yapılan Nevruz vurusunu değer kutlamalarında lendiren Sulh Ce arama noktasında za Hâkimliği, so polislerle tartıştık ruşturma dosyası tan sonra sinir krizi geçirdiği belir Kemal Kurkut için gizlilik kararı verdi. Hakimliğin tilen ve bir kasaptan al verdiği gizlilik kararıy dığı bıçakla üstü çıplak la Kurkut ailesi avukatla olarak arama noktasın rı dava açılıncaya kadar dan geçince polisler ta soruşturma dosyasında rafından vurulan 23 ya ki bilgi ve belgelere ula şındaki üniversite öğ şamayacak. Daha önce rencisi Kemal Kurkut’un de Diyarbakır Cumhuri ölümüyle ilgili soruştur yet Başsavcılığı’nın talebi mada Diyarbakır Cum üzerine Kurkut’un öldü huriyet Başsavcılığı’nın rülmesiyle ilgili yayın ya dosyaya gizlilik/ kısıtla sağı kararı verilmişti. Sevak Balıkçı davası sivil mahkemede Batman’da askerlik görevini yapan Ermeni kökenli er Sevak Balıkçı’nın altı yıl önce bir askerin silahından çıkan kurşunla ölmesine dair dava, 15 Temmuz darbe girişimi ardından askeri yargının kaldırılması nedeniyle Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde 2013 yılında biten davada; sanık Ağaoğlu ‘bilinçli taksirle adam öldürmek’ suçundan 4 yıl 5 ay 10 gün, Astsubay Sadrettin Ersöz ise ‘ihmal suretiyle görevi kötüye kullan mak’ suçundan beş ay hapse çarptırıldı. Ağaoğlu’nun askeri kurul ve talimatlara aykırı şekilde silahının emniyetini açık tutması, doldur boşalt yapması ve er Balıkçı’ya doğrultması ise kasıt sayılmadı. 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra çıkarılan 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile askeri yargı kaldırıldı. Bunun üzerine Sevak Balıkçı Davası’nda 2 Şubat 2017’de görevsizlik kararı verildi. Davaya Kozluk Asliye Ceza Mahkemesi’nde devam edilecek. l Haber Merkezi haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Gazetecilikten suç çıkarmaya yönelik başarısız deneme... Cumhuriyet’in yazar ve yöneticilerine yönelik suçlamaları az çok biliyorduk, ama şimdi iddianamenin açıklanmasıyla nihayet yargılama aşamasına geçiliyor. Normal hukuk koşullarında bir mahkemenin bu iddianameyi kabul etmemesi ve savcılara iade etmesi gerekir.. kardeşim şöyle adam gibi (yasalara uygun) bir suç iddiası ile gelin, yoksa iddianame yazmayın, biz şimdi suç olmayan iddiaları yargılama konusu nasıl yapalım.. diyerek. Bunu bugünkü koşullarda kimse diyemez. Yarınki koşullarda hiç diyebilirler mi doğrusu bilmiyorum. Çünkü yargı iktidarın kontrolünde... HSYK bu yapının denetçisi olduğunu, içlerinde Gülen Cemaatinin “operasyonel gazetecileri”nin de bulunduğu 21 “basın mensubu”nu tahliye eden bir mahkemenin başına gelenlerle net olarak gösterdi. Boşuna yazıp durmuyoruz, yargı asla siyasetin vesayeti altına giremez, girmemeli, yoksa ülkede demokrasiden bahsetmek mümkün değil, yargının yönetimce kumanda edilmesi sadece diktatörlüğe götürür. Suçu yok, ama suç şüphelisini aradı Cumhuriyet yazar, çizer ve yöneticilerine yapılan tek suçlama var: “Silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte, örgüte yardım etme..” 7.5 yıldan başlıyor! Peki suçlamalar ne? “Hiçbirinde ByLock yok, ama ByLock programını kullanan Cemaatçi kişilerle, şirketlerle telefon görüşmeleri var.” a) Gazetecinin ajandasında her meşrepten adam bulunur; bu hayatın olağan akışına terstir beylik lafı ile sözde özel irtibat suçlaması yapıyor, tam tersine gazetecinin olağan akışına uygundur.. telefonla hangi örgütsel işleri görüşmüşler, neyi kotarmışlar, hangi suçu birlikte işlemişler, bir şey yok! b) Şimdi FETÖ’den yargılanmakta olanların telefonlarına sahip olmak ve hatta telefon konuşması yapmış olmak, yasanın neresinde suç olarak gösterilebiliyor? c) İktidarın büyük çoğunluğunun yakasına da bu iddia ile yapışabilirsiniz... Cumhuriyet’in çizgisindeki değişiklikten savcılara ne? İddianamede uzun uzun Cumhuriyet’in kuruluş tarihi ve yönetimindeki değişiklik anlatılıyor. Şimdiki Vakıf yöneticilerinin Cumhuriyet’in siyasi çizgisinde değişiklik yaptıkları, Dündar’ın genel yayın yönetmenliğine getirilmesiyle de Atatürkçü çizgiden uzaklaştıkları anlatılıyor. Peki bu konunun “suç örgütü” olmakla ne ilgisi var? Bu çizgi değişikliği, tamamen gazete ile okur arasında bir “ilişki” olması gerekirken... Bu konu, çeşitli medya organlarında da bol bol rastlanan bir olay iken... Bu yönetim değişikliği sırasında yasal usulsüzlükler olduğu iddiası bile iddianamede var. Bu zaten bir dava konusu. Vakıf yönetiminin kötü ve usulsüzlüklerle dolu bir mali yönetim sergilediği, Vakıf kaynaklarını elde çıkardığı ve borçlandırdığı de uzun uzun anlatılıyor... Peki, Vakıflar İdaresi’ni ilgilendiren bu konunun iddianamedeki terör örgütleriyle ilişki suçlamasıyla ne işi var? Buradan yola çıkarak “bakın bunları yapanlar dolayısıyla kötü insanlardır ve terör örgütüne de yardım etmişlerdir” algısını yaratmak olduğu gözüküyor. Bunun yasalarda ne gibi bir yeri olabilir? Bu sadece bir görüştür Suçlanan yazar ve yöneticilerden bazılarının, Gülen örgütüne ait yayın organlarına yapılan baskınları “gazeteciliği sindirme” olarak görerek kınamasına ilişkin sosyal medya paylaşımları, suç unsuru olarak gösterilmiş. Bu bir düşünce açıklama, kişisel kanaat bildirme özgürlüğüdür. Çok sayıda başka medya ve siyaset mensubu da buna karşı çıkmıştır. Böyle bir suç, hangi yasa maddesinde var? Bazıları bu medyayı operasyonel kabul eder destek vermez, bazıları basın özgürlüğü kapsamında görür karşı çıkar. Aynı durum, yasal mevzuat çerçevesinde sadece gazetecilik faaliyeti olarak değerlendirilebilecek olan haberler için de söz konusudur. Bir gazete bazı haberlere ağırlık verebilir. Yasalar çerçevesinde değerlendirilir. Yazarların düşüncelerini dile getirdikleri köşe yazılarının suç delili olarak dosyaya konması da gazetecilik ve düşünce açıklama özgürlüğünü hiçe saymaktır. Kaldı ki ne haber ne de köşe yazıları hakkında, zamanında genellikle bir soruşturma açılmadığı da görülmektedir. Burada, söz konusu dönemde gazete yönetiminin icraatlarını eleştirdiği bilinen bir yazar olarak, iddianamenin tamamen gazetecilik faaliyetinden bir suç çıkarma çabası içinde olduğunu açık seçik görüyorum. Cumhuriyet çalışanlarının hepsinin serbest bırakılması ve bu ayıbın ortadan kaldırılması gerekli. İddianamenin tam metni için bakınız: http://t24.com.tr/haber/iste156gunsonragelencumhuriyetiddianamesinintammetni,397368 C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle