20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 10 Nisan 2017 10 ‘Yok artık’ dedim, ‘Var artık’mış... Hafta sonu tembellik tanrıçası ile ateşli bir aşk yaşama kararındaydım. Öyle de yaptım. Gazete okumadım, TV izlemedim, siyasal sohbetlerden uzak durdum. Dün öğleden sonra tanrıça ayrıldı; ben de olağan günüme döndüm. Dönmez olaydım. Cumartesi İstanbul Yenikapı’da miting düzenleyip “evet” dilendiler ya, orada Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını önce gazete haberi olarak baştan sona okumak zorunda kaldım. Kalmaz olaydım. Konuşma esas olarak önceden “Burada toplananlar eğitim düzeyleri düşük, benim şeyimin kılına bile vurgun kişiler. Onlara derin konulardan söz etmeyeyim. Hava civa, hamaset, adavet, duble yol, köprü, tünel, TOKİ, moki üstüne filan üstüne konuşayım” kararı verilmiş gibiydi. Ama yine de şu cümleleri okuyunca içtenlikle “Yok artık” dedim. Besbelli ki kötü kalpli, habis ruhlu, hınzır muhalif bir haberci bu cümleleri konuşma haberinin içine sıkıştırmıştı. Telefon edip bizim yazıişlerine sordum. “Yok artık. Böyle dememiştir. Değil mi” diye sordum. “Var artık abi, var artık” dediler. Adamcağız aynen öyle konuşmuş. Sabrınıza sığınarak aktarıyorum: “... Biz Yavuz Sultan Köprüsü’den şunlar geçer, bunlar geçemez diyor muyuz?  Biz Çanakkale Köprüsü’nden şunlar geçer, bunlar geçemez diyor muyuz? Bizde tarafsızlığın daniskası var be!..” Vay be!.. Tarafsızlık, hem de tarafsızlığın daniskası böyle de tanımlanabilir ve “be” ünlemi eşliğinde vurgulanabilirmiş demek. Partili cumhurbaşkanının tarafsız olamayacağına itiraz edenlerin ağzının payı işte böyle verilirmiş demek. Bir daha: Vay be!.. HHH Yok artık’ıma okkalı bir “var artık” cevabı alınca, çaresiz konuşmanın tam metnini önüme aldım ve sabırla okudum. Aaaaaa!.. Şu cümle de ondan: “Kılıçdaroğlu ‘Partili cumhurbaşkanlığı olur mu? Böyle olan bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi?’ diyor. Gazi Mustafa Kemal de hem cumhurbaşkanı hem de CHP’in genel başkanı değil miydi? İsmet İnönü keza, öyle değil miydi? Az biraz geçmişini oku, tarihini öğren ya.” Boş bulundum, yine “yok artık” dedim. Öyle ya bu demagoji bile değil, düpedüz dinleyeni, okuyanı salak saymak. Doğru. Atatürk de, İnönü de hem parti başkanı hem cumhurbaşkanı idiler. Ama rejim de tek parti rejimi idi. Yoksa Tayyip Erdoğan nam zat da AKP iktidarında somutlaşan bir tek parti rejimi mi düşlüyor? “Yok artık” demeyin. Bakarsınız “var artık” olur. HHH Reis’i yapar da tayfası boş durur mu? Demokrat Parti Genel Başkanlığı’nı bırakıp AKP üyeliğine fit olan Süleyman Soylu İçişleri Bakanlığı ile ödüllendirildi ya, çok “soylu” bir İçişleri bakanı oldu. Hukuka saygı, yasalarla çizilmiş görev sınırlarını aşmama titizliği filan hep onda ve bu tutumunu pek “soylu” dile getiriyor. Kendi ağzından aktarıyorum: “...Geçen gün HDP bir şarkı çıkarmış, ‘tek devlete hayır, tek millete hayır, tek bayrağa hayır’... Hemen ilgili valiyi aradım; ‘bu şarkı yasaklanacak’ dedim. HDP’nin temsilcileri beni telefonla aradılar. Bu şarkıyı Türkiye’nin hiçbir yerinde çaldırmam ben kardeşim, dedim. Bu kadar basit...” Evet, bu kadar basit. Bu ülkede bir şarkının yasak olup olmayacağına içişleri bakanları karar verir ve kararlarını valilere telefonla tebliğ ederler. Sakın “Yok artık” demeyin. Var artık. Artık var. Çalışanlarımız hâlâ gözaltında Gazetemizin muhasebe çalışanı Emre İper ve ulaştırma görevlilerimizden Yavuz Yapışkan hâlâ gözal tında. Vatan Caddesi’ndeki Te rörle Mücadele Şube Mü Emre İper dürlüğü’ndeki işlemleri sürün Yakışkan’ın, gözaltında ki beşinci günü, İper’in ise üçüncü günü geride kaldı. Çalışanlarımızın ne kadar gözaltında tutalacağı ise belirsiz. İper ve Yapışkan yan yana koğuşlarda kalı yor ve sağlık durumları iyi. Y.Yakışkan İper’in ve Yakışkan’ın neyle suçlandığı gazetemiz avu katlarına bile söylenmedi. Savcıların ifade almaya ne zaman başlayacağı ise bilinmi yor. l İSTANBUL \ Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 5 Nisan Avukatlar Günü, 6 Nisan? Başsavcı talimat vermeden önce avukatlar Başsavcı talimat verdikten sonraki görüntü TORA PEKİN Av. Gökmen Yeşil ve Av. Erkan Sab 6ri Ünüvar’a Nisan 2017, bir grup avukat, tutuklu meslektaşları Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Akın Atalay için İstanbul Adliyesi’nde adalet tanrıçalarının önünde iki saatlik bir sessiz eyleme başlıyorlar. Eylem görünüşte üç avukat için ama gerçekte sadece onlar için değil, tüm Cumhuriyet tutuklularından başlayarak Türkiye’nin haksızlığa uğrayan bütün yurttaşlarına, avukatların “ayakta olduğunu” anımsatmak için. Ya da bugünün adliye saraylarında adalet değil haksızlık dağıtıldığını göstermek için. Ya da tahliyelerin birkaç saat içinde başlatılan yeni “gece yarısı” soruşturmalarıyla hükümsüz kılındığı bir yargı düzeninin olamayacağını haykırmak için. Ya da bu gece yarısı soruşturmasını incelemek yerine, tahliye kararı veren yargıçları görevden alan HSYK’nin varlığını sorgulamak için. Ya da savcıların düzeltmesi için adalet bakanına iddianame “sunduğu” bir yargının bağım sızlığından söz edilemeyeceğini bağırmak için. Siz de bizim gibi bir s¸ekildebir sebeple Tu¨rkiye’de adliyenin adaletinin can c¸ekis¸tigˆini mi du¨s¸u¨nu¨yorsunuz? İs¸te onun ic¸in toplandı avukatlar. Barışçıl eylem Oturmak ya da durmak da bir eylemdir. 6 Nisan’da avukatlar, sessiz biçimde slogansızpankartsız “durmayı veya oturmayı” yeğlediler. Merdiven geçişini engelledikleri söylendiğinde kenara çekilip yolu açtılar. Ama bu, başsavcıdan emir alan polisi durdurmadı. Bu sessiz, barışçıl eylemin adliyedeki işleyişi engellediği, adliyede böyle bir eylem yapılamayacağını söyleyerek, sona erdirilmezse 10 dakika içinde müdahale edeceklerini söylediler. (Aynı adliyenin koridorlarını halılarla kapladıktan sonra, hafız çağırıp, savcılar ve yargıçlar için cuma namazı öncesi “tilavet etkinliği” düzenlemek adliyenin işleyişine dair ama!) Bahri Belen’in sözleri Eylemi sona erdirin “talimat”ına cevap, Avukat Bahri Bayram Belen’den geldi: “Biz avukatız, nerede duracağımıza, nerede cüppe giyeceğimize, nerede konuşma yapacağımıza biz karar veririz.” Bunlar tarihsel ve evrensel degˆeri olan so¨zler. Tarihin c¸o¨plu¨gˆu¨nde yerini alacaklar ic¸in bir anlam ifade etmeyebilir. Etmedi. Polis insanlık onuruna aykırı biçimde avukatlara saldırdı. İnternette görüntüler var, saldırının vahşi niteliğini herkes görebilir. Yumruklar, tekmeler, kalkan darbeleri, göz yaşartıcı gaz kapsülleri vs. Bu yazının ithaf edildiği avukatlardan birisinin burnu kırıldı, birisinin ayak bileği. Sayısız yara bere ve sekiz gözaltı. Neye karşı? Avukatların çalışma mekânı adliyede, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı çıkmak için gerçekleştirdikleri, polis müdahale edene dek tam bir sükunetin sürdüğü barışçıl protestoya karşı. Ne için? Şiddetin dilinden başka hiçbir dil bilmedikleri, konuşamadıkları için. 5 Nisan, Dünya Avukatlar Günü’ydü. Avukatlara saldırdıkları için 6 Nisan da öyle. Zorbalık var oldukça ona karşı duranlar da olacak. Zorbalığa karşı, işkenceye karşı, bugün ve yarın, yeryüzünün her yerindeki haksızlığa karşı, avukatlar ayakta. Silivri’den mesaj Haklı olanlar kazanacak Adaletin tecelli etmesi umulan adliye binası içinde yasal, demokratik bir talebi hukuka uygun biçimde, kimseye en ufak bir zarar vermeden dile getiren meslektaşlarımıza karşı gösterilen zorbalığı şiddetle kınıyorum. Bu zorbalık ve şiddet haksız ve hukuksuz olduklarını bilenlerin uygulamaya alışık oldukları tanıdık bir sindirme çabasıdır. Bu çabanın sahiplerinin bilemedikleri, güçlü olanların değil, haklı olanların sonunda daima kazandıklarıdır. Gördükleri şiddet sonunda burnu kırılan Av. Gökmen Yeşil ile ayağı kırılan Av. Erkan Ünüvar’a ve adalet nöbetine katılan tüm meslektaşlarıma Silivri Cezaevi’nden geçmiş olsun dileklerimle birlikte sevgilerimi, saygılarımı yolluyorum. Bülent Utku Göreceğiz, duyacağız Gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’ın tutukluluğunun 100. günü nedeniyle bir araya gelen arkadaşları, “100 adım yürüyüşü” gerçekleştirildi. Cezaevindeki tutuklu gazetecilerin durumuna dikkat çeken Ahmet Şık’ın arkadaşları, meslektaşlarının serbest bırakılmasını istedi. Ahmet Şık’ın arkadaşlarının çağrısıyla dün kalabalık bir gazeteci grubu tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istemiyle Taksim Tünel’de bir araya geldi. Polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı yürüyüşe aralarında CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Barış Yarkadaş, HDP milletvekilleri Garo Paylan, Filiz Kerestecioğlu, Pervin Buldan, eski milletvekilleri Hasip Kaplan, Melda Onur, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basınİş yöneticisi Murat İnceoğlu ve çok sayıda gazeteci katıldı. “100 gündür tutuklu Ahmet Şık’a özgürlük”,“ Gazetecilere özgürlük”, “Kumpas sürüyor. Susmadık susmayacaız” yazılı pankart ve dövizler taşıyan grup, “Ahmet çıkacak yine yazacak”, “Özgür basın susturulamaz”, “Susma haykır, özgür basın vardır” sloganları atarak 100 adım yürüdü. BirGün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat’in kızı Eylül de “Mahir Kanaat’e özgürlük. Gazetecilik suç değildir” yazılı döviz ile grubun önünde yürüdü. Baskı hiç değişmedi Yürüyüşün ardından Ahmet’in arkadaşları adına açıklamayı okuyan gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, Türkiye’de değişmeyen tek şeyin gazetecilere uygulanan baskı, şiddet ve özgürlüklerinin kısıtlanması olduğunu söyledi. Mavioğlu, “Ahmet, gazeteci olduğundan, kimilerine inat gazetecilikte ve hakikat arayışında ısrar ettiğinden tutuklu. Sanmayın ki bunu biz gazeteci meslektaşları söylüyor. Hayır bilakis biz değil, geçen hafta açıklanan Cumhuriyet iddi Gazetemiz muhabiri Ahmet Şık’ın tutukluluğunun 100. gününde bir araya gelen arkadaşları, 100 adım attı, bütün tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi, “Haber alma hakkına sahip çıkacağız” dedi anamesi söylüyor. Suçlamaların tümü gazetecilik faaliyeti ile ilgili. Öyle ki iddianamede 664 kez haber kelimesi geçiyor” dedi. Bağımsız gazetecilerin hazırlamış olduğu haberlerin bugün Türkiye’de savcılar ve mahkemeler tarafından “Suç delili” kabul edildiğini kaydeden Mavioğlu, “Yalnız Ahmet Ahmet Şık için düzenlenen yürüyüşe Şık’ın arkadaşları ve çok sayıda siyasetçi katıldı. Şık değil, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Güray Öz, Tunca Öğreten, Deniz Yücel, Musa Kart, İnan Kızılkaya ve daha onlarca gazeteci bugün tutuklu. Aslında meslektaşlarımızı tutuklayarak, tecrit altında tutarak, mektup almasına ve yazmasına engel olarak hepimize görmeyin, duymayın ve konuşmayın denilerek üç maymunu oynamamız isteniyor. Ama herkes bilsin ki Sabahattin Ali’lerin, Uğur Mumcu’ların, Ape Musa’ların, Metin Göktepe’lerin, Hrant Dink’lerin ve Yaşar Kemal’lerin geleneğinden üç maymun çıkmaz. Göreceğiz, duyacağız, konu şacağız ve halkın haber alma hakkına sahip çıkacağız” diye konuştu. Rehin tutuluyorlar Barış Yarkadaş da iktidarın gazetecileri rehin tutarak “Hayır”cılara gözdağı verdiğini söyledi. Yarkadaş, “Bu iktidar, gazetecileri Organize Şube Müdürlüğü’ne gözaltına aldırtıyor. Çünkü gazeteciliği örgütlü suç kapsamında görüyor. Gazeteciler referandumdan dolayı serbest kalamıyor. Çünkü bu kişiler cezaevinden çıkarsa, ‘Hayır’ propagandası yapacak. İktidar ‘Hayır’ oyu verecek aydın, yazar, sanatçılar ve topluma gözdağı veriyor” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Akademik Kıyım Sergisi açıldı Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği’nin (ÜNİVDER), iktidarların dünden bugüne üniversite üzerinde kurmak istedikleri baskıyı ve kıyımı tarihsel akış içinde göstermek için düzenlediği “Dünden Bugüne Üniversite Tasfiyeleri: Akademik Kıyım” sergisi açıldı. Beyoğlu’ndaki Karşı Sanat Çalışmaları’nda önceki gün açılışı yapılan ve 23 Nisan’a dek ziyaret edilebilecek sergide, 1933’ten bugüne üniversite tasfiyeleri, belgeler, basından derlenen haberler, gazete kupürleri, karikatürler, video gibi çeşitli görsellerle sunuldu. ÜNİVDER Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, “Türkiye’de akademide yapılan kıyımları sunmak üzüntü verici. Keşke olmasa da sunmasak. Ama ne yazık ki Türkiye üniver sitede evrensel kuralları uygulayabilecek duruma gelmiş değil. Zaten bu sergiyi evrensel değerleri hatırlatmak adına yapıyoruz” dedi. “Üniversite her yerde yapılır. Önemli olan akademik özgürlüktür, ifade özgürlüğüdür” diyen Yeşildere, “Barış bildirisinde olduğu gibi kimsenin hoşuna da gitmeyebilir fakat akademisyen düşüncesini de açıklar. Bunun için de bedel ödeyecekse öder, ödüyor da. Ama ödememesi gereken bedelleri ödüyor. Bu sergi o amaçla, yani yaşananları gün güzüne çıkarmak maksadıyla yapıldı. Yaşanan kıyımlara umarız tez zamanda son verilir” diye konuştu. Prof. Gençay Gürsoy ise “Bu devlet hiçbir zaman üniversite ile barışmadı” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle