20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 27 Mart 2017 6 eğitim EDİTÖR: FİGEN ATALAY TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU HapisteCezaevlerinde binlerce öğrenci tutuklu ve hükümlü olarak tutuluyor Batı ülkelerinde hapishanedeki gençlerin eğitime devam etmeleri için çok çeşitli Öğrencilerin, zaten zor uygulamalar bulunuyor. olan sınav haklarının OHAL nedeniyle Amerika’da San Quentin Devlet Hapishanesi’nde ellerinden alınması, cezaevine kitap ‘’İnsanlık Madalyası’’ ödüllü kabulünün yasaklanması ya da çok sınırlandırılması ‘’Hapishane Üniversitesi Projesi’’ gibi nedenlerle cezaevi içinde bile eğitime devam öğrenci var!etmeleri imkânsız hale geldi yürütülüyor Herkes cezaevlerinde gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, milletvekilleri, sanatçılar olduğunu biliyor. Ama çok az kişi cezaevlerinde binlerce öğ rencinin de bulunduğundan haberdar. Bu öğrenciler cezaevinde kaldıkları süre için de eğitime devam etmek istiyor. Ancak, bu eğitim hakkının önünde birçok engel var. Cezaevinde ki üç öğrencinin vasisi olan öğretim görevlisi İpek Özel, ‘’Bu gençler etraflıca araştı FİGEN ATALAY rılıp, soruşturulmadan onlarca yıl F tipi cezaevlerinde tutuluyor. Ceza almadan okul dan uzaklaştırılıyorlar, hüküm giydiklerin de ise tamamen üniversiteden atılmaları gibi geri dönüşü olmayan kayıplarla karşı laşıyoruz. Onlar için özel düzenlemeler ya pılmalı, öğrenci ya da gençlik kanunu çık malı. Sınavlara girmeleri için bu kadar en gel yerine daha da kolaylaştırıp eğitimden kopmamaları sağlanmalı’’ diyor. 20 yıldan uzun süredir üniversite hoca sı olan İpek Özel’in yolu, hükümlü ve tu tuklu öğrencilerle dört yıl önce bir dergide okuduğu kitap kampanyasıyla kesişmiş. Türkiye’nin her yerindeki onlarca öğ rencinin davasını takip eden, üç öğrenciye vasilik yapan, öğrencilerin sınavlara gir mesi için okul yönetimlerini ikna etmeye çalışan İpek Özel, “Cezaevlerindeki öğren ciler için ne yapılmalı’’ sorusunu şöyle ya nıtlıyor: Tutuksuz yargılansınlar “Cezaevine konulmamaları için her şey yapılmalı bir kere, adil yargılamadan tutun da tutuksuz yargılamaya kadar. İlk amaç öğrencileri hapsetmemek olmalı. Öğrencilerin cezaevinde de eğitimlerine devam edebilmeleri için; n Cezaevinde bulunan eğitim biriminin: Öğrenciler hangi üniversitedeler? Kayıt ları yapılabildi mi? (Pek çok öğrencinin maddi desteği yok, aile pek ilgilenemeyebiliyor, tutuklanınca bursları kesiliyor ve harçlarını ödeyemiyorlar.) Ders materyallerine ulaşabildiler mi? Üniversiteye sınav başvuruları yapıldı mı? Zamanında sınava nakledilmeleri için Adalet Bakanlığı’ndan ring istendi ve ayarlandı mı? (Bu ringin ücretsiz olması da çok önemli pek çok öğrenci ring ücretini ödeyemediği için sınava gidemiyor.) Bunları kontrol etmesi, gerekli düzenlemeleri yapması, ihtiyaçları gidermesi gerekiyor. n Üniversitelerin: Öğrenci işlerinin dönem başında tutuklu öğrencileri tespit etmesi ve cezaevleriyle temas halinde olması, öğrencilerin sınavlara kabulü önündeki engelleri kaldırması, (Kimi üniversite güvenlik sebebiyle öğrencileri sınava kabul etmek istemiyor.) Devam mecburiyeti olan derslerde mazeretli kabul edilmeleri, sınava rencide edilmeden alınmalarının sağlanması, (Sınav tarihleri ayrı ayrı zamanlarda olduğunda öğrenciyi cezaevi defalarca transfer etmiyor.) Mümkün olduğunca cezaevinde de sınav yapılmasının yolunun açılması, üniversite rektör, dekan ve hocalarının, öğrenci işlerinin bu konularda özel olarak bilgilendirilmesi gerekiyor. n Yasa koruyucuların: Cezaevinde eğitim ve öğretimle bağın güçlü bir şekilde korunabilmesi için gerekli düzenlemeleri yapması gerekiyor. ‘Herkesin gündemi olmalı’ Cezaevindeki üç öğrencinin vasisi olan İpek Özel, “İlk amaç öğrenciyi hapsetmemek olmalı’’ diyor. İpek Özel’in, cezaevlerindeki öğrencilerin durumuna yönelik tespitleri, önerileri, istekleri şöyle: Cezaevlerinde binlerce öğrenci tutuklu ve hükümlü olarak tutuluyor. Cezaevinde binlerce öğrencinin olması sadece hukukun değil üniversitelerin, hocaların ve herkesin en önemli gündemi olmalı, bu konuyla herkes yakınen ilgilenmeli çünkü öğrencilik insan hayatının son derece özel bir dönemi ve bu dönemde alınan yaraların iyileşmesi, yaşanan kayıpların sonradan telafi edilmesi pek mümkün değil. Gelişmiş dünya gençlerin kimi adli suçlara karışsalar dahi onlarca yıl cezaevinde tutulmamaları için tüm sosyal mekanizmaları çalıştırırken, bizim ülkemizde olan maalesef gençlerin siyasi sebeplerle, adil bir şekilde yargılanmadan, Terörle Mücadele Kanunu gibi ağır bir kanunla, ağır ceza mahkemelerinde yargılanmalarıyla sıkça karşılaşıyoruz. Bu gençler etraflıca araştırılıp, soruşturulmadan onlarca yıl F tipi cezaevlerinde tutuluyor. Bu soruşturmaların yılla ra yayılması ve tutukluluk halinde olarak sürmesi onları sadece üniversiteden değil ailelerinden, sosyal çevrelerinden, hayattan da koparıyor. Henüz ceza almadan üniversiteden uzaklaştırılıyorlar, hüküm giydiklerinde ise tamamen üniversiteden atılmaları gibi geri dönüşü olmayan kayıplarla karşılaşıyoruz. Üniversitelerin bunca öğrenci neden tutuklanıyor ve hapsediliyor diye yakın ilgi göstermesi, her bir davanın takipçisi olması, hangi öğrencisi hangi cezaevinde bunu bilmesi ve öğrenciler hüküm giyse bile eğitimle bağlarının kopmaması için çalışması gerekir. Tüm toplumsal aktörlerin de bu konunun takipçisi olması son derece önemlidir. Gençler sadece yargılama aşamasında değil, cezaevinde ve yıllar sonra dışarı çıktıklarında da son derece zor koşullarla karşı karşıya kalıyor. Bu konuda toplumun her kesimine sorumluluk düşer ve maalesef biz henüz bu gençlere karşı sorumluluklarımızı yerine getirmiş değiliz. Üniversite öğrencisi Naif Taşalan, 2016 yılının kasım ayında tahliye oldu. Denetimli serbestlik uygulamasıyla cezaevinden çıkan Naif, ocak Devamsızlıktanayından bu yana Kartal Adliyesi’nde görev yapıyor. sınıfta bırakmasınlar Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Türkiye Hapishane Çalışma Merkezi (TCPS) tarafından düzenlenen ‘’Türkiye Hapishanelerinde Öğrenci Olmak ve Öğrenim Hakkı’ başlıklı rapordaki öğrenci görüşlerinden: “Sınavlarımıza katılmaya yönelik dilekçe yazdık. Üniversite taleplerimizin reddedildiğine yönelik dilekçe yolladı. Eğitim öğretim hakkımız ihlal edilmektedir.’’ sınava alınmaz ve sınav hakları saklı tutulmaz’ şeklindeki cevaptan dolayı sınavlara giremediğim için dönem uzatmak zorunda kaldım.” “Bahar dönemi için vermiş olduğum dilekçeme herhangi bir cevap gelmediği için cezaevinin eğitim biriminden telefonla bölüm sekreterliğini aramalarını istedim. Yapılan arama sonucunda almış olduğum sözlü cevapta ise devamsızlık sorunundan dolayı sınavlara alamayacaklarını bildirmişler.” “Tutuklandığım gün vize haftasına giriyorduk. Cezaevindeki eğitim birimi bizle görüşerek okuldaki sınavlara girmemiz için dilekçe yazmamızı söyledi. Ben de üniversiteye vizelerime girebilmek için dilekçe gönderdim. Okul sınavlara giremeyeceğimi dilekçe ile bildirdi.” “Her dönem 750 TL eğitim ücreti ödemem gerekiyor. İmkânlarım sınırlı olduğundan okul ücretimi ödeyemiyorum.’’ “Tutuklandığım tarih final sınavlarına denk geldiği için birçok final sınavına giremedim. Cezaevine geldiğimde ise bütünleme sınavlarına girebilmek için verdiğim dilekçeye, devam sorunum olmadığı halde üniversite yönetiminin bana göndermiş olduğu ‘tutuklu ve hükümlü bulunan öğrenciler, “2010 yılında tutuklandım. Okul öncesi öğretmenliği 3. sınıf öğrencisiydim. Tutuklandıktan sonra vizelere girmiştim final zamanı devamsızlıktan bıraktılar. Öğrencilik hakkım o noktada durdu. Cezaevindeki en büyük engel örgün eğitimde okuyup da tutuklanan öğrencilerin devamsızlıktan bırakılması. Bu sorunun kaynağı cezaevi değil üniversitenin kendisi. Oysa üniversitelerin daha teşvik edici, ön açıcı olması beklenir.” Hapishanede üniversite Gelişmiş ülkelerde, mahkumların eğitimlerini sürdürebilmeleri için çok kaynak ayrılıyor, çok sayıda çalışma yapılıyor. Bunlardan en dikkat çekeni ise ABD’deki ‘’Hapishane Üniversitesi Projesi’’. ABD’de San Quentin Devlet Hapishanesi’nde yürütülen ‘’Hapishane Üniversitesi Projesi’’ geçen yıl ‘’Ulusal İnsanlık Madalyası’’na layık görüldü. Madalyayı, üniversitenin direktörü Jody Lewen Beyaz Saray’da düzenlenen törende önceki ABD Başkanı Obama’nın elinden almıştı. Halen 350 mahkum öğrencisi olan üniversitede 100’den fazla gönüllü hoca var. Proje, hapishanedeki ‘’Yüksek Okul Programı’’nı temel almış. 1996’dan beri yürütülen bu programda, her dönem sosyal bilimler, matematik, fen, uygarlık tarihi gibi 20 ders seçeneği bulunuyor. Hapishane yetkilileri de mahkumlar da, bu programın hapishane ortamını daha güvenli hale getirdiğini söylüyor. Mahkumlar ve aileleri, programın aynı zamanda hapistekilerin çocuklarına kendilerini daha iyi eğitmeleri ve nesiller arasında süren suç ve hapse girme döngüsünü kırmak için teşvik ettiğini belirtiyor. Öğrencilerin Kaliforniya Devlet Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi’ne geçiş yapabilmeleri için de fırsat sunuluyor. Program ücretsiz. Ders kitap ve materyalleri de öğrencilere ücretsiz olarak veriliyor. Devlet ya da federal otoritelerden destek almayan proje, özel kişi ve kurumlar tarafından destekleniyor. Projede, Stanford, UC Berkeley, San Fransisko Üniversitesi gibi kurumların öğrenci ve mezunları gönüllü olarak çalışıyor. Bu millet aptal mı ki Avrupa’ya kızıp evet desin!? Biliyorsunuz, Almanya’nın MİT’i BND’nin şefi Bruno Kahl, Türkiye, darbe ile “Gülen Hareketi” arasında bir kanıt gösteremiyor, dedi. “Gülen’in darbenin arkasında olduğuna ilişkin hiç bir işaret yok” diyor bu kişi. “Türkiye çeşitli düzeylerde bizi inandırmaya çalıştı ama başaramadı!” Kocaman bir yuh çekmenin anlamı yok. Çünkü konu inanmak meselesi olunca, keyfi durum ortaya çıkar. “İnanmıyorum kardeşim” der çıkarsın, sen istediğin kadar yırtın. Ama darbeye nesnel olarak bakarsan Gülen’i görürsün. Ama istemiyorsun! Peki, neden? Kahl, istihbaratın başına siyasal olarak atanmış kişi. Ama sözlerindeki yanlışlık, “meslekten istihbaratçı” olmamasından kaynaklanmıyor. Bu Almanya’nın politikası, BND şefi de bu politikaya uygun ötüyor. Ayrıca medyası da, mesela Der Spiegel’in haberleri de genellikle bu telden çalıyor. En son İngiltere de aynı koroya katıldı. Gülencilerin Avrupa’da en güçlü olduğu yer Almanya. Şimdi düşünün, Gülen’in darbe işinde olduğunu gördükleri zaman işler karışacak, başlarına bir ton iş açılacak! Bu birincisi. Sizi niye kabul etsinler! İkincisi ise, Türkiye’deki iktidarın burnu büyük, tüm dünyaya meydan okuyucu, yalanlarla bezeli, Avrupa’nın siyasal ve hukuk değerleriyle ilişkisi sıfır, basın özgürlüğünü yok etmekte kararlı, yargıyı kendine bağlayan, üstüne üstlük şimdi de anayasa değişikliği ile bir diktaya hazırlanan bir iktidarı asla kabul etmemeleri. Adaylık görüşmelerini sürdüren, ben AB’ye üye olacağım diyen bir iktidarsınız. AB’nin değerleri belli, tam bir uyuşmazlık içindesiniz, neredeyse 180 derece, sizi sert eleştirecek tabii ki. Hoşunuza gitmiyorsa, üyelik görüşmelerini iptal edersiniz. Nerede o cesaret. Bu iktidarın yaptığı ise bol keseden saldırı. Yok Nazi imiş yok bilmem ne. Türkiye’de şu anda yaptığınız uygulamaların hiçbirinin Avrupa’da yeri yurdu yok. Ama AB ilişkileri askıya almaya hazırlanıyor. Referandum sonrası gider yalvarırsınız, aman biz ettik siz etmeyin! AB ile ilişkiler kesildiğinde, iktidarda kalma olasılıklarınız hızla azalır. Ancak büyük şiddete dayanarak orada oturursunuz, ki buna da hazırlıklısınız! Kapılar açılsa, millet Batı’ya koşar! Avrupa’dan mı çıkacaksınız! Kapılar açılsa millet nereye koşar, Körfez ülkelerine mi, Suudilere mi, yoksa Batı’ya mı? Niye bunu anketçiler millete sormaz! Yüzde 99 Batı’ya! Göç Batı’yadır! Kör değilsiniz, kasıtlısınız... Bir sürü palavra: AB batıyormuş! Batırdığınız bu ülke! Her ay yüz binleri işsiz bırakıyorsunuz. Şu sözlere bakın: “Buradan bize parmak sallayan Avrupalılara sesleniyorum. Türkiye itilecek, kakılacak, bakanları kapılardan kovulacak.. bir ülke değildir.. Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir Avrupalı, hiçbir Batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz. Bu tehlikeli yolu açarsanız en büyük zararı siz görürsünüz..” Kendilerine bu tehdidi yapan iktidarıCumhurbaşkanı’nı ciddiye alıp konuşacak kimse olur mu AB’de? Yüzde 2 oy kazanmışlarmış AB’ye yüksek perdeden atıp tutmak, her seçim dönemindeki “düşman yaratma” politikası uygulaması. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, “Almanlara Hollandalılara kızmayalım, belki azıcık teşekkür de etmeliyiz.. yurtdışında ve yurtiçindeki ‘Evet’ oylarının 2 puan arttığını görüyorum” diyor. Ömer Çelik de benzer konuşmuştu. AB ile atışmak, neden bir diktatörlük projesine oy verecekleri çoğaltsın?! AB’ye kızmak ile anayasa değişikliğinin içeriği arasında somut ne ilişki olabilir? Hiç.. Bu, şu anlama gelir: “Ey Avrupa, sana kızdım ülkeyi diktatörlere teslim ediyorum..” Bu aptalca bir beklenti tabii ki! Bu denklem içinde hareket edecek ve oyunun rengini değiştirecek yüzde 2 seçmen olacağını varsaymak, iktidar ve mensuplarının bu ülke seçmenini aptal yerine koyması anlamına gelir. AKP seçmene “göbeğini kaşıyan adam” gözüyle bakıyor. İlgisiz şeyleri ileri sürer oyu kaparım, ensesine vurur ekmeğini ağzından alırım, diyor. Bu millet aptal mı ki bu oyuna gelsin! Avrupa’ya kızıp yorganını yaksın, diktayı başına getirsin.. Üstüne üstlük Avrupa’dan kovulsun! Kapılar yüzüne kapansın.. İçeride ekonomik zorluklar altında daha da ezilsin.. Çifte vatandaşlar da bu hakkını kaybetsin.. Almanya bunu kararlaştırma peşinde! AKP bu milleti aptal mı sanıyor? Sadece merak ettim de.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle