23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 24 Mart 2017 6 haber EDİTÖR: Özgür özkü TASARIM: İLKNUR FİLİZ Taksim’deki Makine Mühendisleri Odası toplantı salonunda bir araya gelen meslek örgütlerinin temsilcileri ortak açıklama yaptı. Yaşamsal bir viraj İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu, 16 Nisan’ın hukuk ve siyaset tarihi açısından mihenk taşı olduğunu belirtip ‘hayır’ diyeceklerini açıkladı İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu, anayasa değişikliğinin Türkiye’yi ‘tek adam’ rejimine sürüklediğini belirterek, ‘Türkiye hukuk ve siyaset tarihi açısından mihenk taşı olan’ referandum için ‘hayır’ çağrısı yaptı. Taksim’deki Makine Mühendisleri Odası toplantı salonunda ‘Geleceğimiz için karar senin’ sloganıyla bir araya gelen meslek odaları temsilcileri, ‘Hayır’ı anlattılar. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Bu dönemecin yaşamsal olduğunu savunuyoruz” dedi. 16 Nisan’da sandıktan ‘Evet’ çıkarsa Türkiye’nin hukuk devleti olmayacağına dikkat çeken Durakoğlu, “Türkiye’de yargı tarafsız ve bağımsız olamayacak. Hukuk devletini yaşatma adı na pozisyonumuzu net bir şekilde açıklıyoruz” diye konuştu. İstanbul Tabip Odası Başkanı Selçuk Erez, ‘tek adam’ diktatörlüğünü, Türkiye’de yaşayan 80 milyon kişinin iradesinin teslim alınması olarak yorumladı. Erez, tek adam diktatörlüğüne kesinlikle ‘hayır’ diyeceklerini vurgulayarak, “Biz tek adamın beyninin 80 milyonun yerine ikame etmesine, ömrümüz yettikçe kabul etmeyeceğiz” dedi. ‘Baskı yapılamaz’ Diş Hekimleri Odası Başkanı Turhan Atalay, Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘iki başlı yönetim olmaz’ açıklamasını eleştirdi. Yıldırım’ın Meclis’i hiçe saydığını vurgulayan Atalay, “Bu referandum Türkiye’mizi en az yüzyıl geriye götürme riski olan bir referandumdur. Bu nedenle, sağ duyulu olan insanlar olarak ‘hayır’ demeliyiz” şeklinde konuştu. TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Cevahir Efe Akçelik, kapalı kapılar ardından kimin hazırladığı belli olmayan anayasanın OHAL koşullarında sunulduğunu hatırlattı. Meslek odalarının ciddi baskı altında olduğunu vurgulayan Akçelik, “Tarafsız olması gereken herkese ‘evet’ dedirten bu iktidar, bağımsız meslek örgütlerine baskı yapamaz. TMMOB tüm üyeleriyle ‘Tek adam’ rejimine ‘hayır’ diyor” ifadelerini kullandı. Veteriner Hekimler Odası Başkanı Necati Bozkurt ise “Ülkede bir sevgi yumağını geliştirmemiz gerekiyor” dedi. Bozkurt, herkesin uzlaşabileceği bir anayasa ile halkların haklarının güvence altına alınması gerektiğinin altını çizdi. ‘Aydın sorumluluğu’ Geleceğimiz İçin Muhasebe Yap Platformu adına söz alan Erol Demirel de “Bu toplumun diğer bileşenleri gibi en aydın kesimleri oluşturan bir yapı olarak sorumluluğumuzun farkındayız” diye konuştu. Koordinasyon adına basın metnini okuyan İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu Sekreteri Hüseyin Demirdizen, “Bizim ‘Evet’ dediklerimiz de var. Hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ‘Evet’ diyoruz. Anayasa değişikliği bunları ortadan kaldıracağı için referandumda ‘Hayır’ diyoruz” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Emekli komutanların oluşturduğu grup, il il gezip ‘hayır’ı halka anlatıyor. k‘Honayvoır’ylıAUBFŞÜYAYOKÜ’NTKAVİLEGİ yola devam FETÖ’nün kurduğu kumpas davalarının mağduru olan komutanlardan emekli Koramiral Atilla Kezek, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, emekli Tümamiral Semih Çetin, emekli Tümamiral Fikret Güneş, emekli Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen, emekli Deniz Kurmay Albay Bora Serdar, emekli Teğmen Mehmet Ali Çelebi, AKUT eski Başkanı Nasuh Mahruki ve kumpas şehidi Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar’ın da aralarında bulunduğu “Hayır’lı konvoy” dün Uşak’ın Banaz ilçesi ve Afyon’un Kızılcasöğüt ilçelerinde yurttaşlarla buluştu. 16 Nisan’da yapılacak halk oylaması için gerçekleştirdikleri yurt gezileri kapsamında anayasa değişikliğinin neler getirdiğini anlatan konvoy il ve ilçe girişlerinde yurttaşlar tarafından büyük bir coşku ile karşılandı. Çeşitli siyasi görüşteki yurttaşlarla bir araya gelen emekli komutanlar yapılacak anayasa değişikliği ile nelerin değiştirileceğini tek tek anlattı. Bunun bir parti seçimi olmadığını ve sistem değişikliğinin oylanacağını söyleyen komutanlar, 2010 yılında yapılan referandum sonrasında cemaatin iktidara nasıl ortak olduğunu ifade etti. Finansmanı cepten Oy verirken bu tehlikeleri göz önüne alarak dikkatli davranılması gerektiği konusunda uyaran komutanlar, hiçbir siyasi partiden para almadıklarını, gezinin finansını ise tamamen kendi ceplerinden karşıladıklarını belirtti. Komutanlar, kendi yaşadıkları hukuksuzluklardan da örnek vererek ülkenin içinden çıkılmaz bir duruma düşmemesi için yurttaşları bilgilendirmek istediklerini söyledi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Tezler olmuş plastik, üniversite hikâye! Dün, elimin altındaki gazete demeti içerisinden “üniversite”ye dair iki yazı dikkatimi çekti. Bunların biri, doğrudan haber metni idi. Diğeri ise esasen edebifelsefi bir “değer” taşımakla birlikte, buna ek olarak haber mahiyeti de olan bir yazı... HHH İkinciden başlayalım! Bizim Cumhuriyet’in Kitap ekinde felsefeci Yusuf Örnek, Alman varoluşçuluğunun abide ismi Karl Jaspers üzerine yazısında bu büyük düşünürün “Bütün Eserleri”nin Heidelberg ve Göttingen Bilimler Akademileri’nin ortak projesi olarak toplam elli cilt halinde yayımlanmaya başlandığını “müjdeliyor”. Ve bu elli cildin ilki olarak çıkmış “Üniversite İdesi Hakkında Yazılar”ın bir tanıtım ve değerlendirmesini sunuyor. Jaspers’in üniversite üzerine düşünceleri, kendisinin etkilendiği (Kant’tan Fichte’ye ve von Humbolt’a) düşünürlerden de hareketle satır başlarıyla şöyle: Üniversite, hükümetin emirlerinden bağımsızdır; bilim, kendi içinde kendi amacını taşır; üniversite öğretimi, bilgi kazandırmaktan çok eleştiri sanatına ve bilginin kullanımına ağırlık verir; üniversitenin vazifesi, gençlerde hakikati arama arzusu uyandırmasındadır; bu anlamda üniversite, insanın kültürel varlığının gerçekleşmesine olanak sağlayan kurumdur. HHH Jaspers üniversiteyi devletten bağımsız ve onun her türlü siyasal etkisinden uzak bir kurum olarak nitelemekle kalmaz sadece. Daha ileri giderek, üniversitenin toplumsal hayatın ve siyaset kurumunun eleştirildiği yer olması gerektiğini söyler. Ve de üniversitenin, özgür araştırma ortamı ve özerk yapısı sayesinde “milletlerüstü” ve “devletlerüstü” bir ruhtan payını aldığını ileri sürer. Ancak diğer taraftan, daha 1930’larda, adeta gelmekte olan tehlikeyi sezmişçesine, sadece pratik (isterseniz bugünden “ticari”yi ekleyin!) amaç ve hedeflere yönelik, “faydacılık” ilkesi etrafında bir yükseköğrenim kurumuna doğru gidişattan da şikâyetçidir. Böyle bir üniversitenin olsa olsa üst düzey bir lise olabileceğini kaydetmiştir. HHH Bu noktada hemen daha fazla uzatmadan diğer gazete metnine geçelim! HaberTürk’ten Yusuf Doğan’ın haberine... “Naylon tez pazarı” manşetiyle karşımıza gelen yazıdan satır başları da şöyle: Türkiye’de “akademik danışmanlık” ya da “tez danışmanlığı” adı altında oluşan “tez yazım sektörü” patlama yapmış durumda! Sürekli artan özel üniversite sayısı ve mezuniyet için tez yazma zorunluluğu “sektör”ü günden güne büyütüyor. Lisans tezi 23 bin liraya, yüksek lisans tezi 310 bin liraya, doktora (ve de do çentlik!) tezi ise 520 bin liraya “itina” ile yazılıp öğrenciye, pardon, “müşteri”ye teslim ediliyor. Tabii ki en pahalıya çıkanlar, tıp alanında “üretilen” tezler. Tahmin edilebileceği üzere “fiyat”, sosyal bilimlerde düşüyor. Elbette “anket çalışması”, “çeviri” ve “yabancı kaynak kullanımı” da fiyatı etkiliyor! “Sektör”, akademisyenlere bile istihdam imkânı sunmakta; tezyazma gruplarında üniversite hocaları da varmış!.. HHH Eğer bir “üniversiteli” olarak hayatınız Jaspers’in tanımladığı tarzda bir kurum ortamında geçip gittiyse sorun yoktur; yaşanmış ve bitmiştir. Özellikle öğrenci olarak ikinci yazıda anlatılanlarla haşir neşir durumda iseniz ve başka (Jaspers’in bahsettiği türde) bir üniversite gerçeğinden bîhaberseniz, zor da olsa yine sorun yok denilebilir. Ama eğer ilk yazıda yansıtılan üniversite ideali ve tecrübesinden geçip şimdi ikinci yazıdaki “naylonlaşma”yı da üniversite adı altında yaşıyorsanız, yandınız demektir! Durumunuz çok hazin, feci ve acıdır!.. HHH Türkiye, elbette dünyada da bir eğilim olarak kendisini gösteren, üniversitenin endüstriyelleşmesi, ticarileşmesi, sektörleşmesinden payını, hem de kendi arzusu ile fazlasıyla ve iştahlıca almış bir ülke. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında önü açılan bir süreç bu: Üniversite hem siyasileşti, daha doğrusu “Resmiyet”e ram oldu (“YÖK”), hem de ticarileşti (özel üniversiteler). Şimdi bu iki “doğrultu”, bir de “dinbazlık”la takviyeli olarak daha korkunç bir ucubeyi karşımıza çıkarmış durumda “üniversite” adına... HHH Önünüze sosyoloji “okumaya” gelmiş ama “Ben bugüne kadar hiç kitap okumadım hocam” diye, üstelik yakınarak değil gayet mağrur ve kibirlice konuşan öğrenciler çıkıyor. Ona önce “okumayazma” öğretmek durumundasınız. Gel gelelim bunu dahi öğrenmeye niyeti yok. Nasıl ödev, tez, rapor yazdıracaksınız?! İşte “naylon tez pazarı” bu ihtiyacı karşılıyor!.. Öte yandan “barış” için imza atmış akademisyenleri siyasete bulaşmış olmakla, hem de en uçta “vatan haini” suçlamasıyla gözaltına alıyor, tutukluyor ve okullarından atıyorsunuz. Onlarca tezin danışmansız kalmasına yol açarak... Üniversite içinde nitelikli ve yetkin tez danışmanlarını uzaklaştırınca tabii yine gelsin naylon tez pazarının sözüm ona “tez danışmanlıkları”!.. HHH Özetlemek gerekirse, yukarıda paylaştığımız iki yazıdan birincisi, üniversitenin ne olduğunu anlatıyor. İkincisi ise üniversitenin nasıl bittiğini... ANMA Niye gittin ki! Öyle aniden! Havada asılı kaldı gülüşün... Emek verdiğin çocukların ve sevenlerin seni hiç unutmayacak Zafer Hocam. ZAFER KOÇ’u aramızdan ayrılışının 1. yılında sevgi ve özlemle anıyoruz. ANMA PROGRAMI: 25.03.2017 Cumartesi günü saat: 12.00’de Kilyos Mezarlığı’nda Saat: 14.00’de Nurtepe Cem Evi’nde hayır yemeği verilecektir. AİLESİ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle