20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Mart 2017 6 sAeKçPimHoarlleanndasaı’nddaa Bugün yapılacak seçimler öncesi televizyonda tartışan aşırı sağcı Wilders ve Başbakan Rutte’nin gündeminde Erdoğan ve AKP vardı Avrupa’da gündem TürkiyeHollanda gerginliği. Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Türkiye’nin Hollanda’ya yönelik yaptırımlarını “çok kötü değil” ifadeleriyle nitelendirdi. Yaptırımların “yersiz” olduğunu belirten Rutte, “Diğer taraftan, hafta sonu olanlarla ilgili bizim çok öfkeli olmak için nedenlerimiz varken Türkiye’nin yaptırımlardan bahsetmesini tuhaf buluyorum” diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Lodewijk Ascher da, “Türkiye’nin yaptırımları sembolik ve geçici. Uzun vadeli olması akıllıca değil. Olursa ilişkiler çok ciddi yara alır. Soğukkanlı olmalıyız” diye konuştu. Ascher dün katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamada, “Hollanda büyükelçisi istenmiyor ve büyük ihtimalle dostluk antlaşması da iptal edilecek. Bu yaptırımlar uzun vadede akıllıca değil. Müttefikler olarak görüşmeler devam etmeli” dedi. Yemek iddiası Hollanda basınından ise Türkiye ile Hollanda arasındaki krizle ilgili bir iddia ortaya atıldı. AD gazetesi Rutte’nin, Başbakan Binali Yıldırım’a yemekte bir araya gelerek sorunları ele alma teklifinde bulunduğu, Yıldırım’ın da bunu kabul ettiğini öne sürdü. AD gazetesine göre, cumartesi gecesi Rotterdam’da yaşanan olaylar nedeniyle Yıldırım’ı telefonla arayan Hollanda Başbakanı Rutte, “Diplomatik krizin daha fazla tırmanmasını önlemek için oturup koca birer tabak yemek yiyelim” dedi. Binali Yıldırım’ın bu teklife olumlu yanıt verdiğini söyleyen Rutte, “Bunun gerçekleşeceğini umuyorum. Bu niyeti karşılıklı görüştük, yapmayı onayladık. Bunun için uygun zamana bakacağız” dedi. Rutte’nin söyleşide Alman basınında yer alan ve Türk bakanlara Hollanda seçimlerinin ardından kampanya yapma izni verileceği yönündeki haberleri de yalanladı. ‘Rehin alındın’ Hollanda’da bugünkü seçim öncesi Başbakan Mark Rutte ile aşırı sağcı Özgürlük Par ‘provokasyon yarışına girmeyecek’ Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önceki gece A Haber televizyonunda Almanya Başbakanı Angela Merkel’i “terörist destekçiliğiyle” suçlamasına Alman basını geniş yer ayırırken Berlin’den yanıt geldi. Alman hükümetinin sözcüsü Steffen Seibert, “Erdoğan’ın suçlamaları açıkça mesnetsiz. Almanya Başbakanı provokasyon yarışına katılma niyetinde değil. Kendisi bu yarışa girmiyor” dedi. Erdoğan katıldığı programda “Sayın Merkel sen teröristlere destek veriyorsun. 4 bin 500 dosya elinde ve sen bunun hesabını veremiyorsun. Senin devlet televizyonun ‘hayır’ için yayın yapıyor. İşte sen busun” demekle kalmayıp “Almanya’nın Şansölyesi de Hollanda’nın yanında yer alıyor. Sana yazıklar olsun. Demek ki sen de aynı kafadasın... Bunların yaptıklarının kesinlikle ne Avrupa Birliği müktesebatına ne Venedik, hiçbir yere uyar tarafı yoktur” ifadelerini kullanmıştı. Uyarı güncellendi Alman Dışişleri Bakanlığı Türkiye’de 16 Nisan’da yapılacak referandum nedeniyle Türkiye’ye seyahatlar konusunda daha önce yaptığı uyarıyı güncel ledi. Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Seçim kampanyaları süresince siyasi gerginliklerin ve protesto hareketlerinin artabileceği ve bunların Almanya’ya da yönelebileceği” belirtildi ve bundan “münferit durumlarda Türkiye’de seyahat etmekte olan Almanların da etkilenebileceği”ne dikkat çekildi. Bu nedenle bu kişilerin “siyasi etkinliklerden ve prensip olarak büyük insan topluluklarından uzak durmaları” tavsiye edildi. Almanya’nın Saarland eyaleti yabancı politikacıların seçim kampanyası yapmasını yasakladı. Dışişleri’nden AB açıklaması AB Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ile Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn tarafından önceki gün yapılan açıklamaya dair Dışişleri Bakanlığı’ndan dün yapılan açıklamada, “AB’nin insan hakları ile Avrupa değerlerini açıkça ihlal eden Hollanda’nın arkasında durması son derece vahimdir. Bu basiretsiz açıklama ülkemiz için değer taşımamaktadır” denildi. WashIngton’dan diplomasi mesajı ABD’den her ikisi de NATO üyesi olan Hollanda ve Türkiye’ye kelimeler savaşından vazgeçmeleri, durumu da ha da tırmandırmamaları ve diplomatik şekilde sorunu çözmeleri çağrısı geldi. AFP’ye konuşan dışişlerinden üst düzey yetkili, “Trump yönetiminin ko nuya karışmayacağını” ifade ederken, “Bence bunu kendi aralarında çözebilirler” dedi. Bir engelleme de Avusturya’dan Türk bakanların seçim kampanyalarına yönelik bir yasaklama da Avusturya’dan geldi. Avusturya Başbakanı Christian Kern, Türk bakanların referandum için Avusturya’da seçim kampanyası yapmak istemeleri durumunda bunu engellemek için çaba göstereceğini açıkladı. Gazetecilerin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Başbakan Kern, “Kamu güvenliğinden dolayı böyle bir girişimi engelemeye çalışırım” dedi. tisi lideri Geert Wilders, TV düellosunda kapıştı. Anketlere göre seçimde birincilik için başa baş yarışan Rutte ile Wilders’in önceki geceki yarım saatlik münazarasına Türkiye krizi damgasını vurdu. “Erdoğan tarafından rehin alındın. Hollanda sınırını kapat” diyerek tansiyonu yükselten Wilders’e “Bu tamamıyla yapay bir çözüm olur” yanıtını veren Rutte, “Sen Hollanda’nın AB’den çıkışını (Nexit) istiyorsun. Bunun maliyetini biliyorsun...Yapma” diye ekledi. Rutte krizin hızını azaltmanın zamanının geldiğini söylerken Wilders “Cevap vermek zorundayız. Türk elçi ve elçilik çalışanlarını sınır dışı etmeliyiz” çıkışını yaptı. Aşırı sağcı lider Başbakan’a “Hollanda’da Erdoğan’ın 5. kolunun bulunma sından senin gibi siyasiler sorumlu” diye çatarken, Hollandalıların sağlık sigortası öderken sığınmacıların bedava sağlık hizmeti alması üzerinden “Sen Hollandalıların değil, yabancıların Başbakanı’sın” dedi. Rutte ise Twitter’daki aktifliğiyle tanınan Wilders’i “Koltukta oturup tweet atmakla bir ülkeyi yönetmek arasında fark var. Eğer bir ülkeyi yönetiyorsan mantıklı kararlar almalısın” diye yanıtlayınca büyük alkış aldı. Wilders de “Eğer Hollanda’yı geri kazanmak istiyorsanız, o zaman bu adamı kovun ve beni başbakan seçin” diye meydan okurken Müslümanlara Hollanda’ya giriş yasağı, camileri kapatma, Kuran’ı yasaklama vaatlerini tekrarlamayı ihmal etmedi. l Dış Haberler ‘Krize silah karışabilirdi!’ Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Abutalip, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın cumartesi gecesi Türkiye Başkonsolosluğu’na ulaşmaya çalıştığı ancak polis tarafından engellediği sırada yaşananları anlattı. BBC’nin haberine göre Abutalip, önceki gece katıldığı bir televizyon programında, Kaya’nın 12 koruma eşliğinde Hollanda’ya gelmesini “korkutucu” olarak nitelendirdi. Abutalip, “Bir sürü koruma vardı ve biz onların silahlı olup olmadığını bilmiyorduk. Bu da bizim özel birimlerimizi getirmemize neden oldu. Böylece olası bir temasta bizim üstün olduğumuzdan emin olmak icin ateş açma izni verilmişti” dedi. ‘Aradıkları düşmanı buldular’ Dünya basınında krize yönelik yorumlarda propaganda izni vermemek doğru değil, ancak AKP ve Erdoğan’ın niyeti de sorgulanmalı Dünya basını Türkiye Hollanda krizi değerlendirmelerine devam ediyor. Britanya’nın Times gazetesi, “Erdoğan yanlısı konuşmacıları susturmak Batı değerlerine ihanettir” başlıklı başyazısında Türk bakanların mitinglerini yasaklayan Avrupa ülkelerinin ifade özgürlüğü konusunda “savunduklarını iddia ettikleri değerleri terk ettiğini” yazdı. Erdoğan’ın bir otokrat olduğu ve tüm otokratlar gibi elindeki yetkileri artırmaya çalıştığı vurgulanan yazıda gelecek ay yapılacak referandumda kendisine sadık devlet aygıtının da tam desteğini alarak İslamcı fikirlere dayalı bir cumhuriyet kurmak istediği belirtildi. Buna karşılık Avrupa kentlerinde Erdoğan yanlısı mitinglerin iptal edilmesinin doğru olmadığına dikkat çekildi. Yazıda, “Erdoğan’ın başarısız bir darbeyi kullanarak gazeteleri kapatması, gazetecileri kovdurması, muhalif öğretmenleri işten atması ve eylemlerini açıkça sorgulayan akademisyenleri görevden alması nedeniyle haklı bir şekilde eleştiriliyordu. Fakat Batılı devletler temel bir hak olan ifade özgürlüğüne sadık kalmak istiyorlarsa, tutarlı olmaları gerekir. Putin yanlısı, Putin karşıtı; Kim Jongun karşıtı, Kim Jongun yanlısı, kim olursa olsun barışçıl gösteri hakkı anayasal bir haktır ve buna saygı göstermemek diktatörlük rejimlerine cephane sağlar” ifadeleri kullanıldı. Hararetli tartışma Alman WDR kanalının “Hart aber fair” isimli tartışma programında Türkiye krizi ve Almanya’daki Türklerin durumu hararetli bir şekilde ele alındı. Alman İçişleri Bakanı Thomas de Maizière, Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir, Monheim Belediye Başkanı Daniel Zimmermann, Kürt gazeteci Düzen Tekkal, “AKP’nin Almanya’daki lobi organizasyonunun başkan yardımcısı” Fatih Zingal gibi isimlerin katıldığı programda moderatör Frank Plasberg “Almanya’da demokrasi ve özgürlüklerin tadını çıkaran Türklerin Türkiye’de özgürlük ve demokrasinin tam zıttı Erdoğan’a nasıl oy verebildiğini” sordu. İçişleri Bakanı De Maizière, bir insan, bir yurttaş olarak Erdoğan’ın Al manya ile ilgili Nazi benzetmelerine çok kızdığını, ama bir bakan olarak akıllı davranması gerektiğini söyledi. “Bizim bu duyduklarımız güç değil zayıflık işareti. Erdoğan kendine kurban rolü yaratmaya çalışıyor. Bu tür provokasyonlara gelmemeliyiz” diyen bakan, kampanya ve mitinglerde Almanya veya anayasal sisteme hakaret edilmesinin Alman yasalarına göre suç teşkil ettiği ve cezalandırılacağı uyarısı yaptı. New York Times’taki bir makalede hükümetin yurtdışında daha fazla özgürlük talep ederken Türkiye’de kısıtlamalarının ikiyüzlülük suçlamalarına neden olduğu, hükümetin destekçilerinin istediklerini sindirme imkanı yaratan bir ortam oluşturduğu kaydedildi. Erdoğan’ın Avrupa’yı dış bir tehdit olarak sunarak MHP’nin oylarını da hedeflediği The German Marshall Funds Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı’nın “Türkiye’de bulamadıkları bir düşmana ihtiyaçları var ve bu düşmanı Avrupa’da keşfettiler” sözleriyle özetlendi. l Dış Haberler haber EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ZARİFE SELÇUK Kıralım sınıfların kapısına vurulan kilitleri! Rahmetli hocamız Prof. Ünsal Oskay’ın ders yaptığı sınıfın kapısı hep açık olurdu. Çünkü sınıfın içinde, bırakın sıraları, duvar diplerinden başlayarak kürsüye doğru uzanacak şekilde beton zemine oturmuş öğrencilerden adım atacak yer kalmadığı için, dışarıda kalanlar kapının açıldığı koridordan dersi dinlerdi. Bunların hepsi elbette dersi kredili alanlar değildi. Ünsal Hoca’yı gönüllüce ve “gönülden” dinlemeye gelen öğrenciler de vardı. Öğrenci ders yoklamasının kâğıtlara değil kalplere atılan imzalarla alındığı “Üniversite”dir bu!.. HHH Tabii başka bir üniversite daha vardı. Hâlâ, üstelik daha da katmerlice var. Derse 510 dakika geç gelen öğrenciyi bile almamak için sınıfın kapısını içeriden kilitleyen “memur” hocaların istihdam edildiği üniversite o da!.. Ünsal Hoca’nın üniversitesi, kapısı bilime, düşünceye, eleştiriye açık olmaktan öte insana, topluma, millete, kısacası herkese açık üniversiteydi. Derse bir parça geciken öğrenciye bile tahammülü olmayıp sınıfın kapısını içeriden sıkı sıkıya kilitleyen “kolluk”çu hocaların, dekanların, rektörlerin üniversitesi ise güvenlik görevlilerine, polislere, “askeri ve mülki erkân”a açık en çok... HHH Türkiye’de yükseköğretimin geneli elbette hiçbir zaman Ünsal Hoca’mızın pratiğinin yaygınlaştığı bir görüntü vermemiştir. Ama böyle bir üniversite anlayışının hayata geçtiği akademik kurumları, fakülteleri, bölümleri hiç olmadı da değil bu memleketin... Onlar, “Üniversite” dendiğinde bizim namusumuzdular. HHH Türkiye’yi yönetenler bu “namus”la hep oynamıştır. Ama hiçbirisi son dönemde yaşananlarla tescillendiği üzere, şimdi başımızdakiler kadar kirletmedi üniversitenin namusunu... Dinbaztotaliter bir rejim dayatmasına korkunç ve iğrenç bir darbe girişimini bahane kılanlar, herkesin gözü önünde hak, hukuk, emek, vicdan demeden, memleketin gidişatı karşısında görüşlerini açıklayan akademisyenleri, kapıları herkese açık sınıflarına kâğıtkalemle değil kararnamelerle dalarak öğrencilerinden kopardılar. Hocaların bir barış çağrısına imza atmasının, devleti, hükümeti, Meclis’i “5. Kuvvet” olma bilinci ve sorumluluğuyla uyarmanın sonucu bu... Yasadışı güce sırtlarını dönüp yasal gücü muhatap alarak eleştirileriyle onu kendisine çekidüzen vermeye çağırmanın bedeli bu... Bir devlete en büyük kötülük olan “kraldan çok kralcılık”tan uzak durup ona en büyük iyiliği yapmanın, “Kral çıplak” demenin karşılığı bu... HHH Üniversite, “fildişi kule” değildir. O yüzden bir üniversite hocasının derslik kapısı topluma ne kadar açıksa, toplumun kapısı da ona o kadar açıktır. Namuslu, sorumlu ve yurtsever bir hoca, hayatı üniversiteye taşıdığı kadar, üniversiteyi de hayata taşır. O yüzden 30 yılı aşkın zamandır kirli mi kirli bir iç çatışmanın bu memleketin insanlarına çıkan ağır faturası karşısında tabii ki sessiz kalmaz, kalmamıştır ve kalmayacaktır. Yine o yüzden, sessiz kalmamanın sonucu dersliklerden koparılmak olsa da toplumun kapısı kendisine açık olduğu için dersini sokakta, parkta, bahçede vermeye devam edecektir. Ve yine o yüzden toplumun içinde onu bağrına basanlar, ona kapısını açanlar, onun dersine devam etmesine imkân yaratmaya çalışanlar da bulunacaktır. HHH Bu yolda mütevazı bir katkı da bizden, Cumhuriyet’ten sessiz sedasız ama kararlıca geldi. Üç hafta önce “Bilim susmaz” mottosuyla yayına başlayan haftalık ekimiz “CumhuriyetAkademi”, KHK’lerin “ev”lerinden ettiği hocalarımıza karınca kararınca açmaya çalıştığımız bir “konukevi”. Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince derslikleri sayfalarımıza sığdırmaya çalışıyoruz!.. 8 Mart tarihli 2’nci sayıya içim gurur ve mutlulukla titreyerek göz gezdiriyorum. Hemen başta sevgili Uygur Kocabaşoğlu hocamızın, dinbaz siyaset erbabının son marifeti olarak “Payitaht Abdülhamid” dizisiyle rezil edilmiş Sultan II. Abdülhamid’e dair ortalığa saçılan bir dolu tezviratı dengeleyecek mahiyetteki yazısı var. Aslına bakılırsa Sultan’a tarihsel anlamda “iadeiitibar”da bulunan bir eleştirel çözümleme bu. O kadar güzel bir yazı ve o kadar renkligüzel bir düzenleme ile sunulmuş ki tam ortada Uygur Hoca’nın yakışıklı resminin de yer aldığı iki sayfayı çerçeveletip duvara asmak geldi içimden!.. Sonraki sayfalara bakıyorum: 686 sayılı KHK ile Siyasal’dan ihraç edilmiş Murat Sevinç hocamızın anayasa değişikliği üzerine oylumlu bir yazısı... Aynı KHK ile Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden ihraç edilmiş Pelin Yalçınoğlu hocamızın bilimin “eril”liğini sorgulayan, şimşek gibi yazısı... Aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi’nden aynı KHK mağduru İlker Gökhan Şen Hocamızın yaklaşan referandumun demokratik meşruluğunu tarihten örneklerle sorgulayan sarsıcı yazısı... Ve aynı KHK ile Marmaraİletişim’den koparılmış Emre Tansu Keten hocamızın İslâmcı popüler kültür üretimine soyunanların laik “kültürel iktidar” sorgulamasına gider gibi görünürken aslında siyasi iktidarın terkisinde bir “kültürel hınç”ın peşine düştüğünü ifşa eden nefis yazısı... Ve onların yanı sıra hâlâ üniversitelerinde derslerini veren Çimen GünayErkol ile Alper Duman hocalarımızın yazıları... HHH O halde anlaşıldı: Hocaların derslik kapılarına gidip hüzünle geri dönmenin âlemi yok. Artık onlar CumhuriyetAkademi’nin elimizde açılan sayfalarından kendileri bize gelmekteler!.. Öyleyse, gençler ve bilim, düşünce, eleştiri, haksızlığa isyan, dolayısıyla “Üniversite” dendiğinde hâlâ genç kalanlar!.. Eğer bu yazı aklınıza, kalbinize, ruhunuza hitap ettiyse... Bugün hiç vakit kaybetmeden bir gazete bayisine yol tutup Cumhuriyet’i “Akademi” ekini unutmaksızın alın! Hocalarımız/hocalarınız orada sizleri bekliyor. Kapılar herkese açık!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle