03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 26 Şubat 2017 haber 11EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Nefretiniz batsın ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza atan ve sözleşmesi uzatılmayan Çukurova Üniversitesi akademisyeni Mehmet Fatih Traş yaşamına son verdi Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışırken doktorası bitince işten çıkarılan Mehmet Fatih Traş yaşamına son verdi. Eğitim Sen, Traş’ın Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için görev süresinin uzatılmadığını belirterek, “Mehmet Fatih Traş’ın aramızdan ayrılmasının sorumluları, Cumhurbaşkanı’ndan hükümete, YÖK’ten üniversite yönetimlerine kadar her fırsatta barış imzacılarına karşı kin ve nefret söylemiyle yaklaşanlardır. Ayrıca, üyemizin dışarıdan ders görevlendirmesiyle bölümünde iki ders vermesini dahi kabul etmeyen, insanlıktan nasibini almamış kişiler de bu üzücü olayın diğer sorumlularıdır!” denildi. YÖK’ün 2015’te kaldırdığı Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) kapsamında 33/a ile kadroları yapılan tüm araştırma görevlileri, 674 sayılı KHK’yle 50/D’ye geçirilerek iş güvenceleri ellerinden alındı. Buna göre, üniversite yönetimi 50/D maddesinden kadroya geçirilen öğretim görevlisini istediği zaman işten çıkarabiliyor. Akademisyenlerin ise yargıya başvuru hakkı bulunmuyor. Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza atan ve Çukurova Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü’nde 2010–2016 yılları arasında sözleşmeli olarak asistanlık yapan Traş, doktorası bitince işten çıkarıldı. Traş, geçirdiği bunalım sonucu önceki gece yaşamına son verdi. Traş’ın cenazesi dün Kabasakal Mezarlığı’nda ailesi, yakınları, EğitimSen yöneticileri, CHP Adana Milletvekilleri İbrahim Özdiş ve Elif Doğan Türkmen ile bazı akademisyenlerin katıldığı törenle toprağa verildi. ‘Bu son olsun’ Traş’ın İktisat ve İdari Bilimler Fakültesi’nden hocası Doç. Dr. Kenan Lopcu, mezarı başında yaptığı konuşmada Traş’ın birikimli, iyi ingilizce bilen ve bir kaç dili de anlayan, çok okuyan, Çukurova Üniversitesi’nin sağladığı olanakların ötesinde kendisini yetiştirmiş bir akademisyen olduğunu ifade etti. Traş’ın sadece demokratik görüş hakkını kullandığı için hak etmediği uygulamalara maruz kaldığını dile getiren Lopcu, “Başvurduğu yerlerden önce olumlu yanıt geldi. Sonra kapılar yüzüne kapandı. Üzgünüz böyle bitmemeliydi. Umarım bu son olur” dedi. Taraf olmayınca... Gazetemize konuşan EğitimSen Başkanı Ahmet Karagöz, “Öğrencilik ve doktorası döneminde demokrasi ve özgürlüklerden yana ilkeli duruşuyla, hep yanımızda oldu. Sözleşmeli olarak Ç.Ü.’de asistanlık yapıyordu. Ancak doktorası biter bitmez atama için başvurusunu kabul etmediler. Birçok üniversiteye daha başvuru yaptı ama, başta Cumhurbaşkanı ve hükümetin siyasi tutumu, ‘taraf’ olmayana karşı tutumu bunu engelledi. Yandaşlar dururken Traş’a atama yapma cesaretini hiçbir üniversite gösteremedi. Psikolojisinin son dönemde bozulduğunu duyduk. Üzgünüz. Sorumlu, ‘taraf’ olmayana hak tanımayanlardır” dedi. Ders vermesi engellendi Eğitim Sen Genel Merkezi’nden yapılan açıklamada ise Traş’ın dışarıdan ders vermesinin bile engellendiği belirtilerek, “Doktorasını başarıyla bitiren üyemiz, doktor unvanını alır almaz imzacı olması nedeniyle işten atılmıştır. Üstelik bölümde akademisyen ihtiyacı bulunmasına rağmen kendisine kadro verilmemiş ve işine son verilmiştir. Üyemiz Traş’ın işten atılmasının ardından, bölümdeki hocaları kendisine sahip çıkarak dijital ekonomi ve tarım ekonomisi gibi dersleri vermesi sağlanmıştır. Ancak ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza atmış olmasını, barış talep etmesini ‘suç’ olarak görenler, Fakülte Yönetim Kurulu ve Üniversite Senatosu’na baskı yaparak bu dersleri vermesini de engellemiş, üyemizin üniversiteyle tüm bağlarını kesmişlerdir. Farklı üniversitelere başvurular yapan üyemiz, imzacı olması nedeniyle makbul görülmeyerek iş başvuruları reddedilmiştir” denildi. Traş’ın barış talep ettiği için işsizliğe mahkum edildiği vurgulanan açıklamada, şöyle denildi: “Doktorasını başarıyla bitirmiş gencecik bir bilim insanı, başarısının karşılığını işten atılmakla almış, barış talep ettiği için işsizliğe mahkum edilmiş ve içimizi yakan bu acı sona sürüklenmesi sağlanmıştır. Sorumlular, Cumhurbaşkanı’ndan hükümete, YÖK’ten üniversite yönetimlerine kadar her fırsatta barış imzacılarına karşı kin ve nefret söylemiyle yaklaşanlardır. Dışarıdan görevlendirmeyle iki ders vermesini dahi kabul etmeyen, insanlıktan nasibini almamış kişiler de olayın diğer sorumlularıdır!” l ADANA / Cumhuriyet 27 gündür eylemde Aydın’da emekçiye polis müdahalesi GÖ1Z4ALTI Aydın’da kanun hükmünde kararname (KHK) ile meslekten ihraç edilen ve Kent Meydanı’nda toplanarak basın açıklaması yapmak isteyen KESK üyelerine polis ekipleri, eylemin valilik tarafından ya saklandığını belirtti. Kısa süren tartışmanın ardından gruba sert müdahalede bulunan polis, 14 kişiyi gözaltına aldı. 43. kez gözaltındalar Malatya’da KHK ile ihraç edilen KESK üyesi öğretmenler Umut Sertaç Ökdemir, Özkan Karataş ve Erdoğan Canpolat ile sağlıkçı Cengiz Uğurlu dün de Yüzüncü Yıl Kavşağında eylem yapmak istedi. Polisin dağılmaları yönünde anons yaptığı eylemciler basın açıklaması yapmaya devam edince polis 4 KESK’liyi gözaltına aldı. İhraç edildikleri günden bu yana 43’üncü kez gözaltına alınan 4 kişi yeniden emniyete götürüldü. l Haber Merkezi Çevre ve Şehircilik Düzce İl Müdürlüğü’nde mimar olarak çalışan Alev Şahin, 6 Ocak’ta KHK ile ihraç edildi. Şahin, 30 Ocak’tan bu yana kentin en işlek noktalarından Spor Sokak girişindeki meydanda oturma eylemi başlattı. Elinde, “İşimi, ekmeğimi geri istiyorum” yazılı dövizle her gün 13.0017.00 saatleri arasında oturma eylemi yapan Alev Şahin’e TMMOB İstanbul İl Temsilciliği üyeleri de destek verdi. Katılımcılar, “Alev Şahin yalnız değildir‘ sloganları attı. Açıklama yapan Burçin Kuz, “Hiçbir ön soruşturma açma ihtiyacı dahi gütmeden, alelacele ihraç edilen çalışanlar, özlük hakları ellerinden alınarak ve hukuk yolu kapatılmış bir şekilde adeta toplumun önüne linç edilmeleri için atılıyor. Gece yarıları açıklanan listelerle sürdürülen tasfiye operasyonunda artık konunun muhatabına tebligat yapmaya dahi ihtiyaç duyulmuyor. KHK’lere darbecileri uzaklaştırma gibi bir kılıf giydirilmiş olsa da, asıl amacın muhalif unsurların tasfiyesi olduğu ortada. Tüm KHK’ler bize gösterdi ki hedefte darbecilerden çok barış talebini dillendiren akademisyenler, üstlerinin baskılarına boyun eğmeyen kamu emekçileri, hakları için örgütlenen öğretmenler, emekçiler var” diye konuştu. l DÜZCE / DHA ‘Barışa attığımız imzayı kullandılar’ Akademisyen ve milletvekilleri, ‘İhraç ve Fazlası’ panelinde buluştu Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından düzenlenen ‘İhraç ve Fazlası’ başlıklı panele çok sayıda akademisyen, milletvekili, gazeteci ve öğrenci katıldı. Üniversitelerde yaşanan ihraçlar ve Türkiye’nin geleceğinin masaya yatırıldığı panelde CHP Ankara milletvekili Şenal Sarıhan, akademisyenlere yapılan saldırıların halkta sarsıntı yarattığını ve yapılacak referandumda halkın kendiliğinden ‘Hayır’ oyuna örgütlendiğini söyledi. HDP Mardin milletvekili Mithat Sancar 35 yılının Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusu’nda geçtiğini söyleyerek “Korkutularak, sindirilerek sandığa gidilmesi için çalışıyorlar. Tarihte de otoriter sistem kurmak isteyenlerin hepsi önce akademisyenlere saldırmıştır. Durum çok ciddi ama umutsuz değil tam tersi ciddi değil ve umutsuz olsaydı o zaman korkmalıydık” diye konuştu. Gazetemizin tutuklu muhabiri Ah met Şık’ın kardeşi Bülent Şık da Akdeniz Üniversitesi’nde görevinden KHK ile ihraç edilenler arasında. Barış Bildirisi’ne imza atan akademisyen olduğunu söyleyen Şık, “Geçen yıl Barış Bildirisi’ne attığımız imza iktidar tarafından kullanıldı” dedi. Üniversitede muhalif olarak kodlanan insanların muhalif olma gibi bir dertlerinin olmadığını belirten Şık, “Gündelik hayata sinen agresiflik eninde sonunna insanların hayatını kirletir. Bizim derdimiz iktidarın yakıcı diline karşı dilimizi nasıl dolaşıma sokmalıyız olmalı” ifadelerini kullandı. Her yer akademi Milletvekillerinin ardından Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Funda Başaran “Dayanışma Akademisi, son KHK ile oluşmadı. 1 Eylül’den bu yana başlayan bir pratikti” diyerek bu akademiyle atölyeler ve sokak derslerinin başladığını bildirdi. ‘Hayır gitmiyoruz’ söyleminin anlamını açıklayan Başaran “Hayır gitmiyoruz demek bizi akademiden dışlayamazsınız, biz her yeri akademiye çevireceğiz demektir” ifadelerini kullandı. Dr. Cenk Yiğiter de Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş tarafından ihraç edildikten sonra kınama cezası aldığı söyleyerek, “Erkan İbiş, AKP’nin siyaset akademisinde ders anlatıyordu. BİMER üzerinden şikâyet ettim. Ankara Üniversitesi mailine de bunu gönderdim. Bunun üzerine Rektör’ü itibarsızlaştırdığım gerekçesiyle soruşturuldum. Madem AKP’nin siyaset akademisinde ders anlatmak itibarsızlaştırıyor, anlatma” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet F OTURUMU EYLEMİ Çelebi için tahliye talebi Devleti yönetenler susuyor Cumartesi Anneleri, kayıpları için Galatasaray Meydanı’nda dün 622. kez bir araya geldi. 23 Şubat 1995’te kaybedilen Murat Yıldız’ın dosyasının açılmasını isteyen Cumartesi Anneleri, 2 Nisan 1948 günü faili meçhul cinayete kurban giden Sabahattin Ali’nin doğum gününü de andı. Eyleme, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP milletvekili Pervin Buldan da destek verdi. Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, “22 yıldır ben den aldığınız evladımı isteyecek bir hükümet bulamıyorum. Bizden aldığınız canların akıbetini istiyoruz. Bir ara yeni Türkiye diyorlardı, şimdi yeni anayasa diyorlar. Durmadan önümüze bir seçim sandığı koyuyorlar. Aynı deli kızın çeyiz sandığı gibi” dedi. Ortak basın açıklamasını okuyan Mine Nazari “Biz taleplerimizi dile getirirken devleti yönetenler sustular; çünkü bize hakla, hukukla ve adaletle verecekleri cevap yok” dedi. İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek için düzenlediği “F Oturumu” eyleminin 257’nci haftasında WernickeKorsokoff ve ağır şizofreni hastası olan Mehmet Ali Çelebi’nin serbest bırakılmasını istedi. İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’ndan Mehmet Acettin “İlerleyen hastalığı sebebiyle herkesi ajan, provokatör ve polis olarak görüyor. Günlük yaşantısında toz ve mikrop takıntısı var. Hava tozlu olur diye havalandırmaya çıkmıyor, çamaşırlarını dışarıya asmıyor, mikrop geçer diye başkalarından uzak duruyor. 20 yaşından sonrasını hatırlamıyor” diye konuştu. İnfaz erteleme talebine Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Cezasının ertelenmesi toplum güvenliği bakımından tehlikeli” yanıtını verdiğini dile getiren Acettin, bu durumu trajikomik olarak nitelendirdi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Karşıdevrime karşı şemsiye taşıyın Kanadalı tarihçi Michael Ignatieff, dünyanın her yerinde popülist milliyetçileri iktidara getiren isyan hareketine “karşıdevrim” diyor. Devrim, son 1520 yıldır insan hakları, çoğulcu demokrasi ve nispeten enternasyonalist bir düzenin hâkim olduğu dünya konjonktürüydü. Yaşadığımız son 10 yıl, muhtemelen insan ırkının gezegendeki yüz binlerce yıllık tarihinde görüp göreceği en müreffeh ve özgür dönemdi. Birkaç istisna dışında her ülke, doğruluğu tartışılmayan ‘insan haklarına’ riayet etmek ve demokrasi yolunda ilerlemek zorunda hissetti. İyi kötü bir egemenlik paylaşımı vardı. Birey, tarihte olmadığı kadar güçlü bir yere geldi. Ve sonra karşıdevrim oldu... Çok hızlı ve öfkeli geldi bu karşıdevrim dalgası. Hazır değildik doğrusu... Mesele sadece Filipinler’de Rodrigo Duterte, Türkiye’de Tayyip Erdoğan, Rusya’da Vladimir Putin, ABD’de Donald Trump meselesi değil... Demokratik düzen dünyanın her yerinde geriliyor. (Demokratik düzene dış politika literatüründe çoğu zaman ‘liberal düzen’ deniyor. Buradaki liberal sözü, Türkiye’deki ‘liberal’ kullanımından farklı olarak, serbest piyasadan ziyade ‘özgürlükçü’ anlamında kullanılıyor.) Avrupa da bu karşıdevrimden nasibini alıyor. Brexit, mülteciler, göçmenler ve Avrupa Birliği’ne karşı çok kirli bir kampanyanın zaferi oldu. Hollanda’da Geert Wilders, önümüzdeki ayki seçimlerden birinci parti olarak çıkacak. Fransa’da Marine Le Pen, durdurulabilirse sağ ve solun kutsal ittifakı sayesinde durdurulacak; ancak muhalefette büyümeye devam edecek. Almanya’da popülist ve mülteci karşıtı dalga büyüyor. Macaristan, Polonya zaten o yola girdi... Bütün bu ülkelerde ‘çoğunluk’ fikrini temsil eden beyaz, orta sınıf, kızgın yereller, yeni gelen ve farklı renkleri temsil edenlere kızıyor. Çoğunluk, ‘Biz niye azınlık gibi her şeyi bu insanlarla eşit paylaşmak zorundayız?’ diyor. Birkaç yıl önce Türkiye’de ‘çoğunluk diktası’ diye bir kavramı tartışmıştık. Ne güzel, ne özgür günlermiş onlar! Bu kavram ortaya atıldığında, iktidar partisi çıkıp endişeli modernleri “Efendim ne alakası var; biz hiç kendi tercihlerimizi dayatır mıyız? Biz de çoğulculuk, AB standartları istiyoruz” diye teselli etmeye çalışıyordu. Şimdi ise ‘Beğenmeyen defolup gitsin!’ demedikleri kaldı. ‘Türk, Sünni, muhafazakâr, devletçi’ olarak tanımlanan ‘çoğunluk kimliği’ dışındaki herkes tedirgin artık. Geçmişte çoğulculuğu ve hoşgörüyü emreden ‘liberal dünya düzeni’ vardı; Türkiye’de buna ayak uydurmaya çalışıyordu. Artık o da yok. ‘Ya sev ya terk et’ diyen bir devlet var. Bu yüzden de çevremizdeki birçok kişinin, özellikle de gençlerin, Türkiye’den gitme planlarına şaşırmamak lazım. Baskı olan yerden kaçmak isteyen ruhların olması, normal. 80’li yıllarda da bir göç vardı. Şimdilerde ise maddi imkânı olan ya da olmayan, siyasi ya da mesleki sebeplerle benzer planlar yapıyor. Hazin; ama böyle. Gel gör ki, dünya da gidenlerin çok rahat edebileceği bir yer olmaktan çıkıyor. ABD, Kanada ve Avrupa’nın bir bölümü karşıdevrim dalgasından fazla etkilenmeyecek kadar güçlü demokratik sistemlere sahip. Ama Avrupa’nın her köşesi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Otoriter eğilimler yükseliyor. Michael Ignatieff, Mark Leonard’la Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) için yaptığı söyleşide, bu dalganın 10 yıl sürebileceği uyarısında bulunuyor. Karşıdevrimin, insan hakları, LGBT hakları, feminizm gibi konuları geriletebileceğini, önümüzdeki 10 yılın mücadeleyle geçeceğini söylüyor. Ignatieff insan haklarına yönelik en büyük tehdidin demokrasiyle gelen ‘çoğunluk’ tahakkümü olduğunu söylüyor. Türkiye olarak en azından bu konuda trend yaratmış sayılabiliriz! Türkiye evelallah bu karşıdevrim dalgasında Avrupalı ülkelerin birkaç yıl önünde. Umarım günün birinde demokrasi ve özgürlüğe dönüş yolunda da maharet gösterir... KHK ile atılan Cihangir İslam: İfade özgürlüğünü firavunlar engeller Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, AKP’ye katılmadan önce Genel Başkanlığı’nı yaptığı HAS Parti’de birlikte siyaset yaptığı Prof. Cihangir İslam, katıldığı televizyon programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Son 686 sayılı KHK ile Kafkas Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen İslam, anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak “Bu anayasanın bizi otoriterleşmeye götüreceğini, yarın öbür gün hukuk cambazlarının elinde totaliterleşmeye yol açacağını düşünüyorum” dedi. İslam, kanun hükmünde kararnameler (KHK) kapsamında yapılan ihraçlara ilişkin olarak da “Sözün engellenmesi peygamberlerin değil, firavunların politikasıdır. İfade özgürlüğünün engellenmesi peygamberlerin değil, baskıcı unsurların, despotların politikasıdır” ifadesini kullandı. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle