23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 1 Şubat 2017 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Mutfağa ateş düştü ekonomi 9 Merkez Bankası 2017 enflasyon tahminini yüzde 6.5’ten 8’e yükseltti. Gıda enflasyonu varsayımı ise 2017 sonu için bir önceki rapordaki yüzde 7’den yüzde 9’a güncellendi Merkez Bankası (TCMB) yılın ilk enflasyon raporunda 2017 sonu enflasyon tahminini bir önceki rapordaki yüzde 6.5’ten yüzde 8’e yükseltti. Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya, “Enflasyonu düşürmeye odaklı ve temkinli bir politika duruşu altında, enflasyon yüzde 5’lik hedefe kademeli olarak yakınsayacak” dedi. Çetinkaya’ya göre enflasyon bu yıl yüzde 8 olarak gerçekleşecek, 2018 yılında ise yüzde 6’ya geriledikten sonra 2019’da yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacak. Merkez’in yüzde 70 olasılıkla gerçekleşmesini öngördüğü tahmin aralıkları ise şöyle: “2017 sonu için orta noktası yüzde 8 olmak üzere yüzde 6.6 ile yüzde 9.4 aralığı, 2018 sonu için orta noktası yüzde 6 olmak üzere yüzde 4.2 ile yüzde 7.8 aralığı.” Riskler yüksek “Enflasyon 2017 görünümü yukarı yönlü riskler yüksek; temel unsurlardan biri gıdada baz etkisi” diyen Çetinkaya, Merkez’in uyguladığı sıkı para politikası duruşunun enflasyon beklentilerini çıpalamak konusunda etkili olacağını belirtti. Raporda gıda enflasyonu varsayımı 2017 sonu için bir önceki rapordaki yüzde 7’den yüzde 9’a güncellendi. TCMB’nin 2017 için enflasyon tahmininde yaptığı revizyon bir önceki rapor dönemine göre 1.5 puan yukarı yönlü olurken bunun 1.3 puanı TL cinsinden ithalat fiyatı varsayımlarındaki yukarı yönlü güncellemeden kaynaklandı. Çıktı açığındaki aşağı yönlü güncelleme enflasyon tahminine 0.4 puan düşüş yönlü etki ederken gıda enflasyonu tahminleri yukarı yönlü 0.4 puan, 2016 yıl sonu enflasyonunun önceki tahmine göre yüksek gerçekleşmesi ve çekirdek enflasyon göstergelerindeki yükseliş ise 0.2 puan yükseltici etki yarattı. TCMB 2017 ham petrol fiyat varsayımını da 54’ten 57 dolara yükseltti. l Ekonomi Servisi ‘Sıkılaştırmaya’ devam Mevcut para politikasını ‘sıkı’ olarak tanımlayan Murat Çetinkaya, sa deleşmeden vazgeçilmediğini ancak ek sıkılaştırma da masada olmak üzere mevcut sıkılaştırmanın görünür vadede devam edeceğini belirtti. Çetinkaya, yaptığı konuşmada, “Para politikası duruşu halihazırda Murat Çetinkaya sıkı, gerekirse ilave sıkılaştırma da masada. Görünür vade için enflasyon beklentilerinde kalıcı ve ciddi bir iyileşme görülmediği sürece sıkılaştırma devam edecek görünüyor” dedi. Merkez Bankası kısa süre önce artırıma gittiği faiz koridorunun üst bandı ve geç likidite faizlerinden piyasayı fonlayarak alışılagelmişin dışında günlük likidite adımlarına dayanan bir para politikası bileşimi uyguluyor. Piyasada bazı soru işaretlerine de neden olan uygulama ile ortalama fonlama maliyeti 2012 yılından bu yana en yüksek olan yüzde 10.31 seviyesine yükseldi. Bu iki hafta önceye göre 200 baz puan artışa işaret ediyor. Likidite adımlarına dayanan politikalarının kalıcı olup olmadığı ve sadeleşmeden tamamen vazgeçilip geçilmediğine yönelik bir soruya ise Çetinkaya, “Para Politikası Kurulu’nun tercihi sade öngörülebilir bir politika çerçevesidir, bu konuda değişiklik söz konusu değildir” cevabını verdi. Çetinkaya şöyle devam etti: “Likidite dahil tüm araçlarla tepki vermeye devam ediyor olacağız. Biz doğru zamanda doğru önlemleri aldığımızı düşünüyoruz. Attığımız adımların etkileri zamanla daha net görülecektir. TCMB finansal piyasalar açısından kendi hedefleri doğrultusunda tüm araçları etkin kullanmaya devam edecek.” Enflasyon hedefi gerçekten uzak Deniz Yatırım Stratejisti Özlem Derici Şengül, Merkez Bankası’nın enflasyon hedefinin gerçekçi olmadığını söyledi. Şengül, Çetinkaya’nın açıklamalarını şöyle yorumladı: “Şu anda çok güvenli şekilde fiyat istikrarına önem verildiği söyleniyor ama sıkı duruş daha çok finansal istikrara yönelik. Fiyat istikrarı sağlandıktan sonra Merkez Bankası’nın hamleleri belirleyici olacak. Hedeften gerçekten çok uzağız ve gelecek sene için yüzde 6 pek gerçekçi değil.” Şengül, Çetinkaya’nın daha fazla sıkılaşacak silahın olduğunu söylemesine rağmen bu kadar çok faiz oranıyla birlikte işlem yapılmasının sadeleşme konusunda verdiği mesajla örtüşmediğini belirtti. Yüzde 11’e gidebilir Ekonomist Gizem Öztok Altınsaç da 2017 yıl sonu enflasyon tahminin yukarı çekilmesiyle ilgili şunları söyledi: “Yüzde 8 rakamı rasyonel ve oldukça yüklü bir yukarı yönlü revizyon olmuş. Ben, yüzde 8’i aşacağını da düşünüyorum. Bir analist olarak bundan çıkarımım Merkez Bankası’nın bundan daha fazla bir sıkılaşmaya gitmeyeceği yönünde.” Enflasyonun martnisan aylarında yüzde 11’e doğru gitmesinden endişeli olduğunu söyleyen ekonomist, Merkez Bankası’nın enflasyon raporunda kur geçişkenliğinin çok yüksek hesaplandığını ifade etti. İyimser bulundu KapitalFX Araştırma Müdür Yardımcısı Enver Erkan, “Enflasyonda 2018 ve sonrasına ilişkin tahminler fazla iyimser. Enflasyonun gelecek aylarda çift hanelere gidecek olmasından dolayı gevşeme tarafında Merkez Bankası açısından bir hareket alanı yok. Dolayısıyla bu faiz kompozisyonu gelecek dönemde de devam edecek. Merkez Bankası’nın pratikte sadeleşme patikasına geçmesi çok zor görünüyor” yorumunda bulundu. Doların fiyatı nereye? ABD Doları’nın fiyatındaki çalkantı şu anda ekonomi gündemimizin en önemli konusu. Acilen yanıtlanması arzulanan soru: Nereye kadar? Döviz kurlarında dengenin nasıl oluştuğu ve fiyatın nasıl belirlendiği konusu iktisat yazınının henüz tam olarak açıklayamadığı soruları arasında. Döviz arz ve talebini etkileyen çok sayıda etkenin varlığı yanında, bir de belirsizliklerin ve geleceğe yönelik beklentilerin işin içinde olması dövizin fiyatlanması sürecini giderek mistik bir oyuna dönüştürmekte. Bu kavram kargaşası arasında en doyurucu yöntemin, dövizin fiyatının uzun dönemde ülkeler arasındaki enflasyon farklarına bağlı olarak değişeceğini kabullenmek olduğu düşünülüyor. HHH Bir örnekle açıklayalım: Varsayalım ki Türkiye’de yıllık enflasyon yüzde 10, ABD’de ise yüzde 2 olsun. Yıl sonunda dövizin gerçek değerini koruyabilmesi için doların fiyatının iki enflasyon oranı arasındaki fark kadar artması gerekecektir; yani yüzde 8. Eğer doların fiyatı daha az oranda artarsa, dolar TL karşısında reel olarak daha ucuz gözükecektir. Bunun sonucu olarak da Türkiye’de üretilen mallar daha pahalı, ithal edilen mallar ise daha ucuz olarak değerlendirilecek ve ithalat talebi yükselecektir. Bunun yanında Türk Lirası cinsinden ifade edilen tüm ekonomik veriler dolara çevrildiğinde gerçekte olduğunun daha üstünde bir değer kazanacaktır. Tıpkı 2003 sonrasında Türkiye ekonomisinin milli gelir rakamlarının dolardaki ucuzlama sayesinde olduğundan daha fazla bir büyüklüğe (sanal olarak) kavuşturulması örneğinde olduğu gibi... İktisat yazını dövizin gerçek değerini belirlemede söz konusu ülkeler arasındaki enflasyon farkından arındırılarak belirleme yöntemini satın alma gücü paritesi olarak tanımlıyorlar. Yani doların “satın alma gücünün” zaman içinde nasıl değiştiğini takip ediyorlar. Ülke deneyimleri, uzun dönemde (kabaca 1015 yıllık sürede) döviz kurundaki değişimlerin “satın alma gücü paritesini” korumak üzere, enflasyon oranları arasındaki farkı dengelemekte olduğunu gösteriyor. Bu tanımlar ışığında sizlerle iki grafik paylaşmak arzusundayım. Bunlardan birincisi, AKP’nin iktidara geldiği 2003 ile küresel ekonomik krizin başlangıç yılı olan 2008 Eylül’ü arasında doların piyasadaki (nominal) değeri ve Türkiye ve ABD arasındaki enflasyon farkları gözetilerek hesaplanmış olan “reel” değeri. TÜİK’e göre nüfusun yüzde 18.5’i İstanbul’da ikamet ediyor. 80 milyona çok az kaldı Türkiye’nin nüfusu, 2016’da bir önceki yıla göre 1 milyon 73 bin 818 kişi artarak 79 milyon 814 bin 871 kişi oldu. 2015’te binde 13.4 olan yıllık nüfus artış hızı, 2016’da binde 13.5’e yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2016 Sonuçları”na göre İstanbul, 14 milyon 804 bin 116 kişiyle en çok nüfusa sahip il oldu. İstanbul’u sırasıyla 5 milyon 346 bin 518 kişi ile Ankara, 4 milyon 223 bin 545 kişi ile İzmir, 2 milyon 901 bin 396 kişi ile Bursa ve 2 milyon 328 bin 555 kişi ile Antalya izledi. Tunceli ise 82 bin 193 kişi ile en az nüfusa sahip il olarak kayıtlara geçti. Nüfus yaşlanıyor Sonuçlara göre 2015 yılında 31 olan ortanca yaş 2016’da 31.4’e çıktı. 1564 yaş grubunda olan çalışma çağındaki nüfusun oranı da 2016’da bir önceki yıla göre yüzde 1.6 artarak yüzde 68 oldu. Çocuk yaş grubu olan 014 yaş grubundaki nüfusun oranı yüzde 23.7’ye gerilerken, 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun oranı yüzde 8.3’e yükseldi. l Ekonomi Servisi Hatay Büyükşehir Belediyesi tarafından adaylık süreci geçen yıl başlayan ve Almanya’da yapılan tanıtımlarla süren Expo’yu Hatay’a getirme çalışmaları zaferle sonuçlandı. Expo 2021, Medeniyetler Bahçesi temasıyla düzenlenecek. Lütfü Savaş EXPO 2021’in galibi Hatay Dev fuar için Avustralya ve Çin gibi ülkelerin şehirleriyle yarışan Hatay, Antalya’nın ardından Expo’yu Türkiye’ye getiren ikinci şehir oldu. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın Almanya’da yaptığı son sunumun ardından 2021’de düzenlenecek Expo’nun Hatay’a verilmesi kararlaştırıldı. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Lütfü Savaş, Almanya’nın Dortmund kentinde Uluslararası Bahçe Bitkileri Üreticileri Birliği’ne sunum yaptı. Yatırım gelecek Biri Avustralya, diğeri Çin’den olmak üzere iki ülkenin şehirleriyle yarışan Hatay, B1 kategorisi diye adlandırılan Botanik Expo’sunu 2021’de düzenlemeye hak kazandı. Savaş, Hatay’ın marka bir kent olarak dünyaya açılmak ve gerekli tanıtımları yapmak için Expo’nun tarihi bir fırsat sunduğunu ifade etti. Savaş, Hatay’a 300 milyon liralık bir yatırım kazandırması beklenen fuarla ilgili ilk olarak turizm, ticaret, çevre, gıda güvenliği ve sanayi gibi alanlarda önemli yatırımların planlandığını söyledi. Medeniyetler Bahçesi te masıyla Expo’yu düzenlemeye hak kazanan Hatay’da fuarın yapılacağı alan için uygun yerler belirlenecek. Fuar için uygun görünen yerler Expo yetkililerine de gösterildikten sonra gerekli çalışmalar başlayacak ve 2021’de Hatay’da 300 dönümlük botanik bahçesinde 6 ay boyunca katılacak tüm ülkelerin bahçeleri sergilenecek. l Ekonomi Servisi Geçen yıl Arap sermayeli 2 bin 940 şirket kurulurken, en yüksek artış Katar’da oldu. Arap sermayesi hızla artıyor Avrupa sermayeli şirket kuruluşlarının azaldığı Türkiye’de Arap sermayesi hızlı bir artış gösterdi. İlk sırada Suriye yer alıyor. Avrupa sermayesi ortaklı (anonim ve limited) şirket kuruluşları inişte, Körfez ve Ortadoğu sermayeliler ise hızla artıyor. TOBB’un “kuruluş kapanış istatistikleri”, hangi bölge ve ülkelerden girişimcilerin Türkiye’ye daha iştahlı baktıklarını ortaya koyan önemli bir gösterge. Dünya gazetesinde yer alan habere göre, bu istatistiklerin son 3 yıllık verileri, trend olarak Avrupa sermayeli şirket kuruluşlarının azaldığını, Körfez ve Ortadoğu sermayeli kuruluşların arttığını ortaya koyuyor. Yüzde 100 yabancı sermaye veya yerli şirketlerle ortak şekilde kuruluşları içeren verilere göre 2014’te Avrupa sermayeli 1113 şirket kurulmuştu. 2014’te bu sayı 950, geçen yıl 774 oldu. 2014’e göre 2016’daki düşüş yüzde 30.5. Geçen yıl Arap ülkeleri ser mayeli 2 bin 940 şirket kuruldu. Bu rakam Avrupa sermayeli kuruluşların yaklaşık 4 katı. 2014’te bu bölge sermayeli 2 bin 185, 2015’te de 2 bin 729 şirket kurulmuştu. Sayısal bazda en yüksek artış yüzde 145.5 ile Katar, yüzde 144.2 ile Ürdün’de görüldü. Geçen yıl en yüksek sermayeli AŞ’yi 80 milyon lirayla Japonlar kurdu. AŞ’lerde sermaye büyüklüğüne göre ilk 20’de 9 Batılı, 9 da Arap ve Ortadoğu ülkesi var. l Ekonomi Servisi 2003 Ocak ayında doların fiyatı 1.68 TL imiş. 2008 Eylül’ünde piyasadaki (nominal) fiyatı 1.26 TL olmuş. Bir de Türkiye ve ABD arasındaki enflasyon farklarını gözeten reel değerine baktığımızda doların gerçek maliyetinin aynı dönemde 90 kuruşa indiğini hesaplamaktayız. Yanlış okumadınız, 2003 ile 2008 Eylül’ü arasında doların gerçek maliyeti 1.68 TL’den 90 kuruşa düşmüş. Bunun sonucunda da dolar bazında ithalat artmış, Türkiye’nin dış ticaret açığı yükselmiş, yerli mallar yerine ucuz ithalata dayalı sanayiler gelişirken, geleneksel ihracatçı sektörler gerilemiş, işsizlik yapısal olarak yükselmiş. Bu arada milli gelirimiz dolar bazında hesaplandığında gerçekte olduğundan neredeyse iki misli daha yüksek gözükmüş. Bu hormonlu büyüme masalı AKP ekonomi idaresi tarafından anlatıla anlatıla bitirilememiş. HHH Ancak bu tatlı Lale Devri’nin bir de son sahnesi var. Onu da ikinci grafikte göstermekteyiz. Son iki yıl boyunca dövizin fiyatı 1.76 TL’den, Aralık 2016’da 3.50’ye fırlamış. Enflasyon farklarını gözettiğinizde doların reel olarak hızla aşındığını ve 20032008 arasındaki reel farkı kapatmaya başladığını görüyoruz. 2003 Ocak ayına görece doların Aralık 2016 sonu itibarıyla reel fiyatı 1.50TL’ye yükselmiş. Bu mistik hesaplama öyküsünü can alıcı bir soruyla bitirelim: AKP’nin iktidara geldiği 2003 başını referans alırsak, doların reel fiyatını o günden bugüne koruyacak olan güncel piyasa kuru ne olmalıdır? Cevap: 2003’ten bu yana Türkiye’de birikimli toplam enflasyon yüzde 292; ABD’de ise yüzde 132 olmuş. Dolayısıyla, doların satın alma gücünü koruyacak olan fiyatı dengesi 3.72 TL’yi veriyor: 1.68 x (292 / 132) = 3.72. Bizden söylemesi... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle