22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 1 Şubat 2017 10 HDP’siz referandum bahçesi... Bir halk deyişidir: Dikensiz gül bahçesi... Bu da bir AKP deyişi: HDP’siz referandum bahçesi... AKP elebaşıları nisandaki anayasa referandumunun çantada keklik olmadığını fark ettiler. Külliyede soğuk ter döken “adam”ı ve adamlarını uyku tutmadığından söz ediliyor. Haberciliğine güvendiğim bir meslektaşım; bir “Ankara gazetecisi” söyledi. Adını sormayın, söylemem. Patronu hiç duraksamadan üstüne bir çarpı çeker. Bugünlerde de bizim meslekte ekmek aslanın ağzında... Soğuk ter döken zat’ın “Eh n’apalım milletim böyle diyorsa milletin dediği olur” diyeceğini sanmıyoruz değil mi? O zaman Osmanlı’nın son döneminde dillere pelesenk olmuş bir deyiş devreye girer: “Kanun bir çalgıdır, çalanın elinde, çalanın istediği sesi verir...” Mesela kanun hem de “Anakanun”, henüz değişmediği için geçerli olması gereken ve çiğnenmesinin ağır suç oluşturduğu Anakanun “Cumhurbaşkanı tarafsızdır. Bir parti adına ya da çıkarına propaganda yapamaz” mı diyor? Ne gam!.. Alırsın Anakanun’u eline, çalarsın istediğince ve referandum için meydanlara iner AKPMHP anayasası için “evet” dilenmek üzere 30 miting düzenlersin. İyi de o mitinglere zaten evet diyeceği belli militan yığınları gelecek. Yani miting naralarına kapılıp keklik kendiliğinden çantaya girmeyecek. O zaman “keklik”i içeri tıkmak, öteki keklikleri ses çıkaramaz hale getirmek, yine de ses çıkaranları polis, olmadı tetikçilerle önlemek gerek. Yani referandum sonrasında bir karabasan (“mantara basan” da denebilir) yaşamak istemeyenlerin yapacağı belli: Keklik avına çıkmak... Çıktılar, çıkıyorlar, çıkacaklar da... HHH İlk av besbelli ki HDP. 6 milyonluk çok sağlam bir seçmen kitlesinin gönül bağladığı Halkların Demokratik Partisi... Onu çökertmeden; seçmenine “Sandığa gitmeyeyim başım belaya girecek” ya da “Bizim köyden yine silme HDP çıkarsa bunlar köyü Cizre’ye, Nusaybin’e, Sur’a benzetecekler. En iyisi...” dedirtebilirlerse keklik avının en önemli kazanımını av torbasına dolduracaklar. 59 milletvekili ile TBMM’nin üçüncü partisi olan HDP’den kaç milletvekilinin tutuklu, kaçının gözaltında olduğunu; partinin halka değdiği kılcal damarlarında kaç belediye başkanının içeri tıkıldığını, kaç HDP’li belediyenin kayyım denen devlet memurlarına teslim edildiğini hiç hesapladınız mı? Referandum kampanyası sırasında bir Selahattin Demirtaş’ın Türk, Kürt, Ezidi, Süryani kaç seçmeni derinden etkileyebileceğini bilmeyen kaldı mı? Aydınlık yüzüyle alanlara çıkacak bir Meral Danış Beştaş’ın referandum sırasında AKP elebaşılarının uykularını kaçıracağını AKP’lilerden daha iyi bilen olabilir mi? Hiç bağırıp çağırmadan konuşan Ayhan Bilgen’in parti sözcüsü olarak etkisi “devre dışı” bırakılmazsa referandumda AKP’ye batacak nasıl bir diken olduğunu AKP iktidarı gözardı edebilir mi? OHAL koşullarında HDP’nin bırakınız mitinglerini, salon toplantılarının bile engelleneceğini bilmek için ille de kâhin olmak mı gerekiyor? Referandum kampanyası sırasında ülkeyi “dikensiz gül bahçesine” çevirmek; alanları, sokakları “Hayır” diyecek, diyebilecek partilere, hareketlere, devlet zorunu kullanarak kapatmak AKP’nin görünen referandum stratejisi... Ama bu “strateji” iflah olmaz bir siyasal körlükten fışkırmış. Farkında değiller ki içeri “tıktıkları” her HDP milletvekili bırakınız Kürtleri, Türk seçmende bile “Bu kadırı da olmaz ama” dedirtiyor. İnanmayan klavye başından kalkıp bir kahvede (Cafe’de değil kahve’de) otursun; vapurda, otobüste, metrobüste konuşulanlara kulak kabartsın... Ataol Behramoğlu beraat etti Gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu, 22 Ağustos 2015 tarihli “Ortaçağdan sesleniş” başlıklı yazısıyla cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davadan beraat etti. Behramoğlu, yazısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bir şehit cenazesinde “İnanıyoruz ki şehadet makamına ulaşmış olan bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına” sözlerini eleştirmişti. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada savunma yapan Behramoğlu, “Ölen birinin yakınına ‘sen mutlu ol’ şeklinde telkinde bulunmak bugün ulaştığımız laik, demokratik, çağdaş toplum düzeyinde bana göre kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Açıklamalarımda hakaret kastı ya da unsuru taşımamaktadır” dedi. Mahkeme, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığını belirterek, Behramoğlu’nun beraatına hükmetti. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Sevgili Turhan Abi, geçmiş olsun. Anjiyo olmuşsun. Canım sıkıldı çok. Umarım sonuçlar korkutucu değildir. Aklımız sende. Kadri, kadim dostum, sana mahsus selam ederim. Ve diğer Cumhuriyet tutsakları, sizleri şahsen tanımıyorum ama hepinize ayrı ayrı sevgilerimi gönderiyorum. İnsanın kamuya açık alanda mektup yazması zor bir durum. Ama daha zoru, cevabının gelmeyeceğini bildiğin bir durumda mektup yazmak. Nasılsınız diye bile soramam, bir isteğiniz var mı diyemem. Mektuplaşmanızdan bile niye bu kadar korkuyorlar anlamıyorum. Bizler 12 Eylül’de hapis yatarken ve cezaevleri en berbat koşullardayken bile mektuplaşabilirdik. Neyse ki Cumhuriyet var, buraya yazabiliyoruz, yayınlıyorlar. İyi ki var. Sordum ama öğrenemedim. Niye içerdesiniz bilmiyorum. FETÖ diyorlar, terör diyorlar ama en azından şahsen tanıdıklarımın bunlarla yakından uzaktan ilgisinin olmadığını, bilakis temelden karşı olduğunu gayet iyi biliyorum. Gözaltına alınmanızdan bu yana üç aydan fazla zaman geçti. Hâlâ iddianameler ortaya çıkmadı. Halbuki sizi gözaltına alırken, sabahın köründe kapınıza dayanırken, hipster polisler eşliğinde Emniyet’e götürürken, hop Mektupla göz kırpma diye tutuklama kararı verirken her şeyden çok emin gibi davranıyorlardı. E, o zaman hiç olmazsa suçlamaları öğrenebilsek, iddianameyi bir zahmet yazsalar da bu eziyete niye katlanıyormuşsunuz aydınlansak. Aydınlanma deyince... Fransız Devrimi’nden beri dünyanın pek sevdiği, baş tacı ettiği bu kavram artık unutulmak üzere. Yeni Amerikan başkanı da dahil hiçbir lider, aydınlık yarınlardan, umutlu günlerden filan söz etmiyor. Ne yapıyorlar? Tehdit ediyorlar, parmak sallıyorlar ve istediklerini yapmazsak daha da kötü günlerin bizi beklediğini söylüyorlar. Topyekun dünyanın karanlık yarısında yaşamaya başladık sanki. Memleket haline gelince... Biliyorsunuz, olağanüstü hal koşullarında sistem değişikliği için referanduma götürülmek isteniyoruz. Sizin tutuklanmanızın bu referandumla ilgisi var mı, bilmiyorum. Siz içer de olursanız hayır oylarının biraz daha az çıkacağını düşünüyor olabilirler. Ama bu ülke tuhaf bir yerdir. Hatırlarsınız, 1983’te 12 Eylül’den sonraki ilk seçimlerde, Milli Güvenlik Konseyi’nin izin verdiği üç parti seçime katılmıştı. En büyük desteği de emekli Orgeneral Turgut Sunalp’in liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne vermişlerdi. Hatta Kenan Evren seçimlerden birkaç gün önce isim vermemekle birlikte Anavatan Partisi ve lideri Turgut Özal’ı eleştiren bir konuşma bile yapmıştı. Herkes MDP’nin iktidar olacağını sanıyordu. Ama ne oldu? Her şey ters tepti. Baskı rejiminden bunalan halk tepki olarak ezici çoğunlukla ANAP’ı birinci, MDP’yi sonuncu parti yaptı. Neyse lafı uzattım. Diyeceğim şu, sizin içerde olmanız zannettiklerinin aksine hayır oylarını artıran bir faktör de olabilir, onu diyecektim. Şu siyasi tutsaklık acayip bir iş. Bunu niye yapıyorlar anlamıyorum. İnsan hapis yatıyorum diye fikirlerinden vazgeçmez ki, düzenle uzlaşmaz ki. Kadri mesela. Dört yıl içerde yattı. Bilmem kaç sene sürgünde kaldı. Ne oldu? Aradan otuz sene geçmesine rağmen Türkiye’nin muhalif kanadının simgelerinden biri. İnsan kendisine acı çektirene biat eder mi? Bilakis daha çok bilenir, meselesi daha da derinleşir. İçeriye gazete alıyorlar mı, almıyorlar mı, gazete giriyorsa da aralarında Cumhuriyet var mı, bilmiyorum. Dolayısıyla mektubumu okuyup okuyamayacağınızı da kestiremiyorum. Şimdi okuyamazsanız da dert yok, nasılsa günün birinde okuyacaksınız. Bundan eminim. Şu aralar elimden bırakamadığım Hoşbeş adlı kitabında John Berger kendi yetimlik hallerinden bahsettikten sonra şöyle bir öneride bulunuyor: “Gizli bir yetimler ittifakı öneriyorum. Birbirimize göz kırparız. Hiyerarşiyi reddederiz. Her türlü hiyerarşiyi. Dünyanın pisliğini olduğu gibi kabullenir, buna rağmen nasıl hayatta kalacağımıza dair hikâyeleri paylaşırız.” Hepinize buradan göz kırpıyorum. Hoşbeş edeceğimiz günlerin yakın olmasını diliyorum. Turhan Abi sana acil şifalar diliyorum. Kadri, sen de ayaklarını sıcak tut. Sevgi ve özlemle... derslerin‘Ai vteılarmnlearmın’BAAKRAIDŞEİMMZİSAYCEINSIİSİKTİİFAETTİ Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mine Gencel Bek ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İle tişim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Esra Arsan, üniversitelerin den ayrıldı. Gencel Bek ve Arsan, Ba rış İçin Akademisyenler’in “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisi nin imzacılarındandı. İstifasını açıkladığı Facebook pay laşımında son bir yıldır her türlü ida ri görevinden ayrıldığını kaydeden Prof. Gencel Bek, “Eylül başında ilk KHK’lerle barış imzacısı arkadaşlarım işten atıldığında düşündüm ilk kez is tifa etmeyi. Sonrakilerle koridorun so lunda ve sağında bir bir odalar boşal dı. Atılan arkadaş larımın isimleri ay nı gün söküldü ka pılardan, web sitele rinden de adları, öz geçmişleri. Geçmiş olsun bile demeyen ler vardı. Bizlere se lam vermeyenlerin sayısı her gün artı yordu. Bana ek so Mine Gencel Bek ruşturma açılması nı talep edenler de oldu ve hatta belden alta vuran oldu ki bu konudaki sessiz liği bir türlü affede miyorum. Böyle bir ortamda fakültede bulunmam çok zor laştı. Her gün atıl mayı beklemek ye Esra Arsan rine okuma ve yaz manın o hiç de nan körlük etmeyen dünyasına dönmek is tiyorum artık. Tek üzüntüm, arkamda bıraktığım ve bitişe çok yakın üç pı rıl pırıl doktora tezi öğrencisi başta ol mak üzere, tüm öğrencilerim” dedi. Bir süre önce ücretsiz izin istediğini ancak “atılan akademisyenlerin ders lerine dair planlamadan sonra kendi sine yanıt verileceğinin” bildirildiği ni anlatan Gencel Bek, “Hiçbir atılan arkadaşımın dersini veremeyeceği mi dilekçeyi yazdığım ‘amirim’e ilet tim. Cevaben bana ‘kurum içi görev ve sorumluluklar’ hatırlatıldı. 7 ya şından beri çalışmak dışında ne yapı lacağını bilmeyen bir kişi olarak bun dan o kadar incindim ki halen rektör lükte bekleyen ücretsiz izin başvuru mun sonucunu beklememeye karar verdim” ifadelerini kullandı. ‘Bilim yapmak zor’ Doç. Dr. Esra Arsan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Bugün itibarıyla 18 yıldır çalışmakta olduğum Bilgi Üniversitesi’nden kendi isteğimle ayrıldım” dedi. Arsan istifasını “Bugünkü şartlarda kurumsal akademide bilim yapmak zor. Geride kalalım biraz” sözleriyle açıkladı. Arsan 18 yıldır Bilgi Üniversitesi’nde bilimsel çalışmalarını sürdürüyordu. Arsan aynı zamanda Evrensel gazetesinde medya yazıları yazıyor. Prof. Dr. Mine Gencel Bek, 30 Ocak Pazartesi günü Ankara Üniversitesi İLEF’e istifa dilekçesini verdiğini belirterek, “Henüz umduğum gibi bir rahatlık ve hafiflik hissi yaşayamadım. Çok gecikmiş bir karar bence” dedi. l Haber Merkezi Anmaya katılanlar, Prof. Dr. Aksoy’un Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütüne karanfiller bıraktı. Muammer Aksoy Onlar da ‘Hayır’ derdi Prof. Dr. Muammer Aksoy, katledilişinin 27. yıldönümünde anıldı Bahçelievler’deki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucusu, Ankara Üniversitesi öğretim üyesi ve gazetemiz yazarı Prof. Dr. Muammer Aksoy, katledilişinin 27. yılında anıldı. Hıfzı Velvet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi aydınlarla birlikte 1989 yılında Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuran Ankara Üniversitesi öğretim üyesi ve gazetemiz yazarı Prof. Dr. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990’da, Bahçelievler’deki evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti. Aksoy, 100. doğum yılı ve katledilişinin 27. yılında Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki gömütü başında anıldı. Anmaya Aksoy ailesi, CHP milletvekili Şenal Sarıhan, Eğitimİş Genel Başkanı Mehmet Balık, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Yaşar Çatak, Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Güneş Gürseler, Ankara Baro Başkan Yardımcısı Erinç Sağkan, ADD üyeleri ve sevenleri katıldı. Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy ve diğer katledilen aydınlar anısına düzenlenen Adalet ve Demokrasi haftasının son gününe gelindiğini belirten Sarıhan, “Önümüzde uzun bir mücadele çizgisi var. Aksoy’a borcumuz bugün içinde bulunduğumuz koşullarda, yeniden cumhuriyet değerleri ve devrimlerine sahip çıkmak, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisini daha çağdaş ve ileri bir noktaya çalışmaktır. Bize padişahlığı yeniden getirmek isteyen bu iktidara karşı parlamentoda alınamayan sonucu halk olarak almak zorundayız. Aksoy ve Mumcu bu günleri yaşasaydı onlar da bizimle ‘hayır’ için mücadele ederlerdi” dedi. Kılıçdaroğlu’ndan mesaj CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Aksoy için Twitter üzerinden, “Atatürk ilkelerinin ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yılmaz savunucusu Muammer Aksoy’u katledilişinin 27. yılında saygı ve özlemle anıyorum” mesajını paylaştı. l ANKARA/ Cumhuriyet Abdi İpekçi Abdi İpekçi anılıyor Uğradığı silahlı saldırı sonucu 1 Şubat 1979’da yaşamını yitiren Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve Başyazarı Abdi İpekçi, ölümünün 38. yılında bugün Zincirlikuyu’daki mezarı başında düzenlenecek törenle anılacak. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu’nun konuyla ilgili açıklamasında gazeteci cinayetlerinin demokrasi ve siyaset ayıbı olduğuna vurgu yapıldı. “Abdi İpekçi mesleğimize basın ilkelerini sokan, bu ilkeleri yazılı hale getiren, muhabirliğin önemini ortaya çıkaran çok değerli bir gazeteciydi” denilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Abdi İpekçi gazeteciliği okura saygı gazeteciliğidir. İlk ekonomi ve spor sayfaları onun fikriydi. Türk basınının evren sel ölçüde temsil edilmesinde öncülük etti. Abdi İpekçi gazeteciliğinin eskidiğini öne süren kimi gazetecilerin Abdi İpekçi’den sonra gazeteciliğin bugün geldiği durumdan herhalde kendilerine önemli dersler çıkarması gerekiyor. Abdi İpekçi cinayetinde tetiği çektiren karanlık güçlerin hâlâ ortaya çıkarılmamış olması ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılamaması günümüzde de gazetecilere yönelen tehditlerin sürmesinde önemli rol oynamaktadır. Gazeteci cinayetleri demokrasi ve siyaset ayıbıdır. Abdi İpekçi’yi bir kez daha sevgi ve saygıyla anarken gazetecilere yönelik saldırı ve cinayetlerdeki ‘cezasızlık’ uygulamasından vazgeçilmesi için çağrımızı yineliyoruz.” l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle