29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Arif Sağ tedavi için Küba’da Tolga Sağ, babası Arif Sağ ile ilgili spekülasyonlar üzerine Twitter hesabında sabaha karşı yazdığı tweet’te, sanatçının sağlık durumunun son derece iyi oldu ğunu vurgularken şunları yazdı: “Sevgili Arif Sağ sevenleri, şu an Küba’dayız ve otel dışında internet bulamadığımızdan bu açıklamayı ancak bu saat te yapabiliyorum. Babamın sağlığı zaten son derece iyiydi ve her şey daha garanti olsun diye Küba’ya da 5 günlük bir tedavi için geldik. Sevgilerimizle.” l DHA sRoonckk’anlersoilyl’duinPerşembe7Aralık2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] 17 FRANSA’NIN ELVIS’İ JOHNNY HALLYDAY HAYATINI KAYBETTİ En büyük özlemim: Devletime saygı! Fransa’nın ulusal ikonlarından biri olarak kabul gören, has rock’n roll müziğin son temsilcisi Johnny Hallyday önceki gece hayata veda etti. Bir süredir akciğer kanseri tedavisi gören ünlü yıldızın eşi Laeticia Hallyday önceki gece saat 02.00’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u arayarak Hallyday’in öldüğünü bildirdi. Dün basına yazılı bir açıklama yapan Laeticia Hallyday “Johnny Hallyday bizi terk etti. Bu sözleri hiç inanmadan yazıyorum ama yine de doğru. Erkeğim artık bizimle değil. Bu gece, tüm hayatını yaşadığı gibi, cesaret ve vakar içinde aramızdan ayrıldı” ifadelerini kullandı. Asıl adı JeanPhilippe Smet olan Johnny Hallyday 15 Haziran 1943’te Paris’te dünyaya geldi. 1950’li yılların rock’n roll hareketinden ve özellikle de bu müziğin en büyük beyaz yıldızı Elvis Presley’den etkilenerek müziğe başlayan ve Fransızca sözlü rock’n roll yapan Hallyday 60’lı yıllarda Fransa’da büyük bir şöhret elde etti. İlk 45’liği olan “Laisse Les Filles”i 1960 yılında kaydeden şarkıcı, böylece yaklaşık 60 yıla varan kariyerinin de ilk adımlarını atıyordu. Ertesi yıl piyasaya çıkardığı “Let’s Twist Bir süredir akciğer kanseri tedavisi gören ünlü yıldızın eşi Laeticia Hallyday önceki saat 02.00’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u arayarak Hallyday’in öldüğünü bildirdi. Again” adlı cover bir milyondan fazla satınca altın plak kazanan Hallyday, İngiltere hariç hemen hemen tüm Avrupa’da liste başı oldu. Amerikan televizyonlarının en popüler talk show programı Ed Sullivan’a konuk olduktan sonra ünü perçinlendi ve 1966 yılında Olympia’da verdiği konserde The Jimi Hendrix Experience, Hallyday’in ön grubu olarak sahne aldı. Sinemada bir kariyer Tıpkı Elvis gibi Johnny Halliday de şarkıcılığın yanı sıra oyunculuğa başladı ve 30’un üzerinde filmde rol aldı. Bu filmlerin bazılarında kendini ya da kendi personasına uygun bir karakteri canlandıran Hallyday, birçok farklı türde filmde de rol alarak Elvis’ten farklı bir oyunculuk kariyeri çizdi. Onu sadece elinde gitarıyla şarkı söylerken değil, bir western’de, bir polisiye filmde ve hatta Godard’ın (“Detective”) ya da Costa Gavras’ın (“Conseil de famille”) bir filminde de izledi seyirciler. Geçen yıl tam da hayat çizgisine denk düşen bir filmde kendini canlandıran Hallyday’in oyunculuk kariyerine nokta koyduğu yapımın adı bir hayli manidardı: “Rock’n Roll” (y: Guillaume Canet). 110 milyon albüm sattı 80’in üzerinde albüm (stüdo kaydı ve konser olmak üzere), sayısız 45’lik çıkaran Johnny Hallyday 40 altın plak, 22 platin plak, 5 elmas plak aldı. Toplam 110 milyon albüm ve 45’lik satışıyla Fransa’da bir rekora imza atan sanatçı 183 konser turnesine çıktı. Hallyday 1965’ten 1980’e kadar kendisi gibi ünlü bir şarkıcı olan Sylvie Vartan ile evli kalmış, ardından 3 ay içinde boşandığı Elisabeth Etienne ile evlenmişti. 4 yıl oyuncu Natalie Baye ile aşk yaşayan; 1990’da Adeline Blondieau, 1996 yılında ise kendinden 32 yaş küçük manken Laeticia Boudou ile evlenen Hallyday hayatının sonuna dek onunla yaşadı. Türkiye’ye gelmişti... Johnny Halliday 60’lı yıllarda ülkemize de gelmiş, gelişi gazetelere yukarıdaki şekilde yansımıştı. 14 Nisan 1966 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberde şöyle diyordu: “Dün şehrimize gelen ünlü hafif batı müziği temsilcilerinden Johnny Hallyday ile eşi Sylvie Vartan, Yeşilköy Havaalanı’nda hayranlarının hücumuna uğramışlardır. Hayranlarının arasından güçlükle kurtulan şarkıcı ve eşi hemen bir taksiye binerek alandan ayrılmıştır.” Sylvie Vartan’ın kilo aldığının görünmesi, bebek bekledikleri ihtimalinin vurgulanması gibi detayların yer aldığı haberde iki sanatçının çalışma izinlerinin henüz çıkmadığı bilgisi de verilmiş. Gazetelerle 75 yılın hikâyesi... Bu yıl kuruluşunun 75. yılını kutlayan Eczacıbaşı Topluluğu bu vesileyle “Afiyet” adında bir gazete yayınladı. Mumhane’deki ilaç imalathanesinin Dr. Nejat Eczacıbaşı tarafından kurulduğu 1942 yılından bu yana geçen her 10 yıllık dönem ve 2002’den bu yana da son 15 yıllık dönem için bir gazete biçiminde, dünya Türkiye ve Eczacıbaşı Topluluğu’ndaki önemli gelişmelerin basından derlenmesiyle hazırlanan “Afiyet”in her nüs hası farklı bir gazeteyi hatırlatacak şekilde tasarlanmış. Yedi farklı gazete halinde basılan “Afiyet”i incelerken Nobel kazanan Orhan Pamuk ve Aziz Sancar’dan ülkemize altın madalyalar kazandırmış Olimpiyat şampiyonu Naim Süleymanoğlu’na; 2. Dünya Savaşı’nın bitişinden Kennedy suikastına; Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan 15 Temmuz darbe girişimine kadar 75 yıllık döneme damgasını vurmuş kişi ve olayları görmek mümkün. Vera Chytilová’nın yönettiği ‘Papatyalar’ adlı film de Pera Film’de gösterilecek. Pera Film’den ‘Beden ve Ruh’ üzerine Pera Film, 2017 yılını, Macaristan, Polonya, Çekya ve Slovakya sinemalarına odaklanan TürkiyeVisegrad Kültür Festivali’yle sonlandırıyor. Festivalin bu yılki teması olan ‘Beden ve Ruh’, insanın iç dünyasını beden, zihin ve ruh bağlamında inceliyor. 929 Aralık tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturduğu Beden ve Ruh prog ramında; Jan Svankmajer, Vera Chytilová, Wojciech Marczewski, Martin Sulík, Ildikó Enyedi, György Pálfi, Virág Zomborácz ve Anna Zamecka imzasını taşıyan önemli yapımlar izleyicilerle buluşacak. Program kapsamında gösterilecek bazı filmler ise şöyle; Vera Chytilová’nın yönettiği “Papatyalar” (Daisies, 1966), Wojciech Marczewski’nin yö nettiği ‘Özgür’ Sinemadan Kaçış (Escape from the ‘Liberty’ Cinema, 1990), Martin Sulík yönetmenliğinde “Bahçe” (The Garden, 1995), Jan Svankmajer’in üçüncü uzun metrajlı filmi Zevk Komplocuları (Conspirators of Pleasure, 1996), “Hayattan Sonra” (Afterlife, 2014), filmin yönetmen koltuğunda Virág Zomborácz oturuyor. Nilüfer’de ‘Orhan Kemal Sempozyumu’ başlıyor Nilüfer Belediyesi’nin düzenlediği “Yılın Yazarı Orhan Kemal” etkinlikleri, yazar adına düzenlenecek bir sempozyumla sona erecek. Nâzım Hikmet Kültürevi’nde 89 Aralık’ta düzenlenecek “Sokağın Aynası Orhan Kemal edebiyatı ele alınacak. 8 Aralık’ta Atilla Birkiye’nin ha zırladığı ve Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar, Hakan Gerçek ve Vedat Sakman’ın okuyup seslendirdiği “Cebinde Birkaç Kuruş” adlı müzikli dinletiyle başlayacak olan sempozuyumun ikin Orhan Kemal’in romancılığının ve öykücülüğünün ele alınacağı sempozyumda bir oturum da yazarın eserlerinden uyarlanan filmlere ayrılacak. Sempozyum 9 Aralık Pazar günü Zeynep Göknur Yıldız yönetimindeki Nilüfer Çoksesli Korosu’nun özel olarak gerçekleştireceği konserle kapanacak. Konserde Turgay Erdener’in, Hasan Uçarsu’nun ve Nedim Yıldız’ın, yazarın şiirlerinden yaptığı bestelerin dünya prömiyeri gerçekleştirilecek. Gecede, konserin ardından Yılın Yazarı Öykü Ödülü Töreni de ger Ne zamandır içimde büyük bir acı... Önceleri bunu kişisel yorgunluk, uzun yıllar boyu çalışmak, sağlık nedenlerine vb bağlıyordum... Ya da kısa bir sürede peş peşe birçok arkadaşımızın aramızdan ayrılmasına... Ama sonra... Ülkemde yaşananlar, haksızlıklar, ahlaksızlıklar, yanlışlar, baskı yüzünden mi içim bunca acıyor? Hapse tıkılıp orada unutulanların acısı mı? Gençlerin işsizliğinden, çocukların umutsuzluğundan, eğitimin yap boz tahtasına dönmesinden? Utanç duymak Sonra dün bir fotoğraf gördüm: O an içimdeki acıya bir isim koydum. Utanç! Nicedir Türkiye Devleti’nin adı, dünyanın her yerinde rüşvet, hırsızlık, çalıp çırpma, insanın en doğal haklarını yok saymaya birlikte anılıyor. Dolandırıcılık, kalpazanlık, milyon dolarlar, hayali ihracat... Kimileri tüm bunları komplo, Siyonist oyun, FETÖ tertibi, iftira dese de (velev ki öyle olsa bile)... Yandaş gazeteler, televizyon kanalları sanki ABD’deki o duruşma yokmuş gibi, olmuyormuş gibi yapsa da... Okuyan, izleyen, gören her kesimden insanın bu rezillikten, Türkiye adının bu pisliklerle anılmasından, böyle algılanmasından utanması gerek. Biliyorum, yasalarımıza göre devletimizden utanılmaz... Ama devletim adına bu algıyı yaratanlardan utanılabilir. Bütün bu olanlar karşısında utanç bile duymayanlardan utanmaya hakkımız var! Asıl utanması gerekenlerin hiç ama hiç utanç duymaması, insana, insan doğasına yapılan en büyük zulüm. İnsan zekâsına hakaret! Dün gördüğüm fotoğrafta, ABD’deki davada rüşvet almakla suçlanan bir eski Bakan, bir düğünde sırıtarak kameraya poz veriyordu... O fotoğrafta o adam değil, ben ona bakınca utanıyordum... Olanağımız varken “Hayırsever” Sarraf’ı burada yargılayabilseydik... Rüşveti, dolandırıcılığı, soygunu ve talanı burada sorgulayabilseydik... FETÖ’ye ne istediyse vermeseydik, bugün dünya ne derse desin, bunca utancı, bunca ezici duymazdık. Vicdanutanç ilişkisi Yapsaydık... Etseydik... Bütün o tümceler yerine şunu da diyebilirim: Vicdan sahibi olsaydık... Edep sahibi olsaydık... İkisi bir elmanın iki yarısı... 272 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen’le, Şeyma Paşayiğit’in dünkü Cumhuriyet’teki röportajını okudunuzsa, bir kez daha soralım: Gelecek kuşaklar adına utanç duymadınız mı? “Çocuğum olur mu bilmiyorum” dedikten sonra direnişini miras bırakmak istediğini söylemesi... İşini mesleğini geri istediği için gördüğü onca zulümden sonra Murat Dağı’nda siyanürle altın aranmasına karşı duyduğu acıyı dile getirmesi... Türkiye Devleti’ni temsil edenler, Türkiye Devleti vatandaşları, bu röportajı okumaz mı? Okursa utanç duymaz mı?.. Vicdanla utanma duygusu arasındaki ilişkiyi görmez mi? Utanç duygusu kadar, utanmayı bilmemek, utanç yetisinden yoksun bunca vatandaşın yaşadığı bir ülkede yaşamak, geleceğe kuşkuyla, korkuyla bakmayı da beraberinde getiriyor... Mevlana Bernard Shaw Oscar Wilde Başta Mevlana olmak üzere nice tasavvuf düşünürü, utanç duymayı, “edep” denilen kavramı, insanı “insan” yapan bir özellik olarak değerlendirmiş... Atasözü diye bildiğimiz “Kişinin edebi, milyon dolardan daha hayırlıdır” lafı (Pardon: Doğrusu: “Kişinin edebi, altından daha hayırlıdır”) artık sadece atalarda kaldı, sözde bile değil... Bernard Shaw utanç duymakla, saygınlık ve onur sahibi olmak ilişkisini gösteren sayısız metne ve tümceye imza atmış. Utanç ve vicdan ilişkisi deyince: Oscar Wilde 1895’te yargılanıp suçlu bulununca, elleri kelepçeli ve yağmur altında cezaevine götürülürken şöyle demiş: “Kraliçe Victoria, suçlularına böyle davranıyorsa, onların hiçbirine layık değil...” Sahi, bizim devlet yöneticilerimiz nasıl “suçlulara” layık?.. Hiç düşündünüz mü? Sizi bilmem ama benim şu sıralar en büyük özlemim: Devletime saygı duyulması! Sempozyumu”nda usta yazar ve ci gününde oturumlara geçilecek. “Yılın Yazarı Orhan Kemal” için çekleştirilecek.  C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle