03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 22 Kasım 2017 [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY Piyasalar yangın yeri ekonomi 9 Dolar ve Avro’da dün yeni rekorlar gelirken Merkez Bankası’ndan örtülü faiz artışı geldi. Merkez’in adımlarına rağmen TL, en çok değer kaybeden para birimi oldu EMRE DEVECİ Türk Lirası’nın (TL), dolar, Avro ve sterlin karşısındaki değer kaybı dün de sürdü. Ocak 2017’de 3.94’ü aşan dolar, dün rekor tazeleyerek 3.9781’i gördü. Avro 4.6755, Sterlin ise 5.2752 ile rekor kırdı. 10 yıllık tahvillerin faizi de, 13 baz puan yükselerek yüzde 13.03’e ulaştı ve rekor tazeledi. İngiliz Financial Times gazetesi, Türkiye ve ABD arasında yaşanan gerilimin ve Merkez Bankası’na dair endişelerin yatırımcıları korkuttuğuna dikkat çekti. Döviz kurlarında yaşanan sert yükselişin ardından TCMB’den hamle geldi. Bu hamle sonrasında dolar 3.95, Avro 4.64, sterlin ise 5.24 seviyesine geriledi ancak bu adımlar TL’nin dün de gelişmekte olan para birimleri arasında en çok değer kaybeden para birimi olmasını engelleyemedi. Merkez’den örtülü faiz artışı TCMB, dün piyasalarda “örtülü faiz artışı” olarak da yorumlanan bir adım attı ve likidite politikasında 25 baz puan sıkılaştırmaya gitti. TCMB, bugünden itibaren, bankalara yönelik günlük fonlamanın tamamını geç likidite penceresinden (GLP) sağlayacak. Bu adımla ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti yüzde 11.99’dan yüzde 12.25’e çıkarıldı. Dolar tahmini: 4.20 Bankacılar TCMB’nin son birkaç haftada piyasaya yönelik olarak dört adım attığını belirtirken, adımların enflasyondaki yükselişe kıyasla geç kalmış olabileceğinden de endişe ediliyor. Mizuho Bank’ın Genel Müdür Yardımcısı Shigehisa Shiroki, yıl sonunda dolar/TL’de 4,20 seviyesinin çoktan hedefler içinde yer aldığını belirtti. Finansbank Başekonomisti Gökçe Çelik, “TL’de değer kaybının devam etmesi ihtimali TCMB’yi anlamlı bir faiz artırımına zorlayabilir; bu da reel faiz olarak en az yüzde 3.54’e karşılık gelecektir” dedi. Özlale: Maliyeti yüksek olacak TCMB Ekonomik Araştırmalar ve Para Politikası Genel Müdürlüğü eski danışman Özyeğin Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Özlale, dövizdeki yükseliş ve TCMB’nin kararlarını Cumhuriyet’e değerlendirdi: “Bozulan enflasyon dinamikleri, yükselen ülke risk primi, kısa vadede sıkışan özel sektör borcu gibi çok temel problemler var. Bütün bunları görmezden gelip dolambaçlı yollara sapmanın yatırımcılar nezdinde çok fazla bir değeri yok. Korkum o ki, bu sorunları günlük tedbirlerle örtmeye çalışmanın önümüzdeki dönemdeki faiz maliyeti daha da yüksek olacak.” l Ekonomi Servisi Subran: Düdüklünün basıncını azaltmalıyız Allianz Makroekonomik Araştırmalar Küresel Başkanı ve Euler Hermes Grup Baş Ekonomisti Ludovic Subran “Türkiye, fazla ısınmış bir düdüklü tencere gibi: Türk Lira’sının değerini kaybetmesi ve enflasyona neden olan baskılar, hem haneler hem de şirketler için yük haline geldi. 2018, düdüklü tencerenin basıncını almak için mükemmel bir yıl: Kredi pazarını ve finansal riskleri yumuşatmak, şirketlerin yatırım ve yurtdı şına ihracat yapmalarını kolaylaştırmak, büyüyen Avrupa pazarına daha fazla ihracat yapmak için çok doğru bir zaman” dedi. Allianz Türkiye, Euler Hermes Türkiye ve Allianz Worldwide Partners Türkiye, bu yıl Uluslararası Ticarete Global Bakış Konferansı’nda (International Trade Observatory) konuşan Subran, Türkiye’nin 2017’de sürpriz bir ekonomik performans sergilediğini kaydetti. Subran, 2018 için yüz de 9 enflasyon oranıyla birlikte yüzde 3.5 seviyesinde bir büyüme beklediğini belirtti. Subran, Türk Lirası’nın AvroDolar döviz sepetine karşı değer kaybını da 2018 için yüzde 10 seviyesinde öngördü. Euler Hermes Denetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner de eğitimden, üretim ve Sanayi 4.0’ın önceliklerine, kısaca ‘yapısal reform’ gündemine, bir an önce dönülmek zorunda olunduğunu dile getirdi. l Ekonomi Servisi Carsten Hesse: Yatırımcı faiz artışını görmek istiyor Yabancı analistlere göre, yatırımcı liradaki düşüş karşısında Merkez’den daha somut adımlar bekliyor. Bloomberg HT canlı yayınına katılan Berenberg Gelişen Piyasalar Stratejisti Carsten Hesse, dövizin TL karşısındaki üçlü rekorunu Merkez’in seçimlerine dayandırdı. Hesse, “Yatırımcılar TCMB’nin bağımsız olduğunu, daha şahin tavırlı bir para politikası izleyeceğini ve faizlerin artacağını net bir şekilde gör mek istiyor” dedi. Hesse, siyasilerden gelen her türlü müdahalenin de olumsuz etki yaptığını, doları TL karşısında daha fazla yükselttiğini söyledi. Stratejist, “Türkiye’de faiz de enflasyon da yüzde 12 seviyelerinde yani reel getiri sıfıra eşitlenmiş durumda ve bu da yatırım yapmak için çok düşük kalıyor. TCMB’den net bir mesaj gelmediği sürece TL değer kaybetmeye devam edecek” dedi. l Ekonomi Servisi Türkiye’nin risk primi yedi ayın zirvesinde TL’nin dolar karşısındaki rekor gerilemesi ve benzeri para birimlerinden negatif ayrışması risk priminin yükselişiyle paralel gerçekleşti. Türkiye’nin 5 yıllık kredi temerrüt takasları 216.9 ile Nisan 2017’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı. CDS primi yüksek ülkeler ve ülke içerisindeki kurumlar borçlanma ihtiyaçlarını karşılamak için daha yüksek maliyetlere katlanmak durumunda kalır. Bu yüzden CDS primi ülkeler için önemli bir gösterge olma özelliğini taşıyor. l Ekonomi Servisi Türk Telekom’un büyük ortağına Katarlı talip Türk Telekom’un ana hissedarı hakkında yeni bir kulis gündeme geldi. Bloomberg’e bilgi veren üç kaynağa göre Katarlı telekomünikasyon şirketi Ooredoo, Türk Telekom’un temerrütteki ana hissedarının payını almakla ilgileniyor. Ortadoğu ve Afrika’nın en büyük altıncı telekomünikasyon şirketi olan Ooredoo, kaynaklara göre Türk Telekom’un yüzde 55’ine sahip olan Otaş’a teklif vermeye karar verdi. Ooredoo yeni bir yatırımcı olarak ortaya çıkarken, Saudi Telecom’un Otaş’a 750 milyon dolar sermaye enjeksiyonu ve geri kalan 4 milyar dolar borcu yapılandırmayı öngören ve bankalara sunulan teklifi hâlâ masada. Saudi Telecom, Otaş’ın tamamına sahip olan Oger Telecom’un yüzde 35 hissedarı durumunda. l Ekonomi Servisi Birkaç Türk Akımı’na daha ihtiyaç var EDAM’ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) hazırlandığı “Türk Akım: Türkiye Ekonomisi’ne ve Enerji Güvenliği’ne Etkileri” başlıklı raporun sonuçları dün paylaşıldı. EDAM Başkanı Sinan Ülgen, EDAM Yönetim Kurulu Üyeleri Prof. Gürkan Kumbaroğlu (Boğaziçi Üniversitesi) ve Prof. Mitat Çelikpala (Kadir Has Üniversitesi) tarafından yapılan sunumda, yaklaşık 1 milyar dolarlık yatırımla gerçekleştirilecek projenin toplamda 13 bin 500 ek istihdam, 100 milyon dolarlık ek hane halkı geliri ve 546 milyon dolarlık ek ulusal gelir yaratacağı belirtildi. Raporda, 2017 yılı itibarıyla 50.7 milyar metreküp seviyesinde olan talebinin, 2035’te ise 71.8 milyar metreküp olacağına işaret edilirken, Türkiye’nin yıllık 15.75 milyar metreküp gaz tedarik edeceği Türk Akımı gibi birkaç projeye daha ihtiyacı olacağı vurgulandı. l Ekonomi Servisi Köprüye garanti var, TTK’ye niye yok MUSTAFA ÇAKIR TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin görüşmeleri sırasında CHP milletvekilleri hükümetin Türkiye Taşkömü rü Kurumu’nu (TTK) “bilerek ve kasten” yok ettiğini söyledi. CHP’li vekiller havaalanları, köprüler için ve rilen garantilerin neden TTK’ye verilmediğini sordu. TTK’nin sa tılmayacağını belirten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak kuruma yeni işçi alınıp alınmayacağı konusunda değerlendirme yapmadı. Albayrak’ın, “Niye her alanda kamu olsun ya” sözleri de yeni özelleştirmelerin işareti olarak değerlendirildi. Komisyonda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçe sinin görüşmeleri sırasında, CHP Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu TTK’yi gündeme getirdi. CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş da işçi açıkları “kasten” giderilmediği, yeterli yatırım yapılmadığı için TTK’de üretimin 1 milyon tonun altına düştüğünü söyledi. Albayrak, soruları yanıtlarken, Zonguldak havzasında 1.5 milyar ton kömür olduğunu ancak yılda 1 milyon 350 bin ton üretim yapıldığını söyledi. “Bu hızla gitsek bin senede bitmez” diyen Albayrak, “torba yasa” ile yapılan değişikliğe dikkat çekti. l ANKARA Bankaların içini boşaltma yolu Rıza Sarraf davasıyla ilişkilendirilen yeni BDDK yönetmeliği hakkında konuşan Faik Öztrak, “Bankaların malvarlığının yavru şirketlere kaçırılmasının önü açılıyor” dedi. Dün Cumhuriyet’in gündeme getirdiği ve “ABD’nin Halkbank’a vereceği cezaya hazırlık mı” sorusuna neden olan Bankacılık Düzenle me ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yeni yönetmeliği ile ilgili konuşan CHP Milletvekil Faik Öztrak, ban Faik Öztrak ka ların malvarlıklarının kurulacak yavru şirketlere devrinin önünün açıldığını söyledi. Eski BDDK başkan yardımcısı da olan Öztrak, 16 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlanan yeni yönetmeliğin, “risk algısını güçlendireceğini, saydamlığı ortadan kaldıracağını ve bankacılıkta gerekli olan güven ortamına zarar vereceğini” söyledi. BDDK Başkanı’nın yaptığı “Düzenleme yeni ticaret kanununa uyum için yapıldı, Halkbank ile ilgisi yok” açıklamasının yeterli olmadığını söyleyen Öztrak, “Yeni ticaret kanunu 2011’de çıktı, uyum yasası şimdi mi çıkarılıyor” sorusunu yöneltti. Cumhuriyet’e konuşan Öztrak, bankaların birleşme, devir, bölünme ve hisse değişimi hakkındaki yönetmelik değişikliği ile yavru şirketler kurularak bankaların malvarlıklarının bu şirketlere aktarılmasının ve bunun genel kurul ile hissedarların onayına sunulmadan gizlice yapılmasının önünün açıldığını söyledi. Düzenlemenin Rıza Sarraf davasıyla ilgili Türk bankalarına ceza verileceği söylentilerinin olduğu bir dönemde yapıldığına dikkat çeken Öztrak, son düzenleme ile banka mal varlığının devirlerinde yapılacak işlemlerin saydamlıktan ve bağımsız denetçilerin denetiminden uzaklaştırıldığını, bunun da Türk bankalarıyla ilgili risk algısını artıracağını öne sürdü. l Ekonomi Servisi Sınıf gerçeği “Var olan bütün toplumların tarihi, sınıfların tarihidir...” Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu’nda kapitalist toplum biçiminin analizini bu sözcüklerle yürütmekteydi. Böylece, sınıfsal bakış açısı sosyal değişimin ana bileşenlerini anlamak ve giderek dünyayı değiştirebilmek için en gerçekçi ve en doğru yöntem olarak kabullenildi. “Sınıftan kaçış” bilimsel bir yöntem olmaktan ziyade, sosyal bilimlerin gerçeklerinden kaçınmanın ortak niteliği oldu. Öncelikle bir uyarı yapalım, modern bir kapitalist ekonomide ve biraz da fütürist anlamda, gelecekte teknolojik ilerlemelerin alacağı devrimci dönüşümler altında, toplumsal sınıfların karakteristik özelliklerinin neler olacağı, hâkim sınıf ile emekçi kitleler arasındaki sosyal ilişkilerin nasıl şekilleneceği tartışmaya ve ampirik analizlere açık bir konudur. Ancak, toplumsal dönüşümün her evresinde hâkim sınıf ile emekçi / üretici sınıflar arasındaki dinamikleri çözümleyebilmek, toplumsal yapının değişim dinamiklerini doğru anlayabilmek için olmazsa olmaz koşul olarak değerlendirilmelidir. Sınıfsal analizin temelinde üretim sürecinde sosyal ilişkilerin nasıl şekillenmekte olduğu yatar. Marxgil sınıf analizi, sınıfların konumunu, maddi üretim sürecindeki konumlarına bağlı olarak açıklar. Buna göre sermaye ve teknoloji, soyut birer kavram değil, aslında sosyal bir ilişkidir. Sermaye, ancak kendine bağlı bir emek süreci söz konusu olduğunda sermaye özelliği taşır; emek ile artı değer üretimi ve buna dayalı sömürü söz konusu olmadan sermaye sadece hayali bir soyutlamadan ibarettir. HHH Sınıfsal analizin ana ekseninde yatan hâkim sınıf (ve koalisyonları) ile emekçi sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişki yatmaktadır. Ancak burada Marxgil yazını da çok meşgul eden “beyaz yakalı” profesyonel yöneticiler; teknikerler, çeşitli idari göreviler grubu bir “ara sınıf” olarak çözümlenmeyi beklemektedir. Çoğunlukla orta sınıflar diye geçiştirilen bu ara katmanların nereye dahil edileceği ve üretim sürecindeki konumlarının ne olduğunun açıklığa kavuşturulması önemlidir. Bu doğrultuda, “orta sınıflar” kavramını analize dahil etmek için üç yaklaşımdan söz edilebilir: Birinci yaklaşım, tüm çalışan ve kapitalist emek piyasalarında ücret ilişkisi içinde olan tüm çalışanları “emekçi” sınıfa dahil etmek ve bunun dışında tüm grupları “sermayedar” sınıfta toplamak olabilir. Bu yaklaşım bize çok küçük bir sermaye grubu (yüzde 0.1 diye anılan grup) ile çalışan kitleleri verecektir. İkinci yaklaşım ise çalışanlar arasında küçük de olsa sermayeden pay alan grupları “küçük burjuva” sınıfına dahil etmek, ancak çıkarlarını gene de emek cephesi ortaklığı içerisinde değerlendirmek olabilir. Üçüncü yaklaşım ise, söz konusu profesyonel yönetici ve tekniker grupları kendi içinde ayrı bir sınıf olarak değerlendirmek olabilir. Sanayi 4.0 ve/veya sanayisonrası robotik üreticiler tahayyüllerinin sürdürüldüğü bir ortamın ürünü olarak görülen bu kavramsallaştırma, unutmayalım ki, sınıfların ortadan kalkacağını göstermeyecektir. Bilakis, sınıfsal koalisyon dengelerinin yeni bileşenler ile şekillenmeye devam etmekte olduğunu dile getiren bu yaklaşım, toplumsal dinamikleri anlamamıza hizmet edecek yeni soruları da gündeme getirecektir. Örneğin, şu sanayi 4.0 tahayyülü içerisinde ana üretici olarak görülen robotların mülkiyeti kime ait olacaktır? Onların üretimi için “parasal kaynak ayıran kapitalistlere” mi? Onları bizzat üreten ve tasarlayan teknikerlere mi? Toplumsal fayda hedefinden yola çıkarak toplumsal mülkiyet biçimlerine mi? Sorular uzayıp gitmektedir; ancak önemli olan ana kavramsallaştırma, yani hâkim sınıf ile emekçi sınıfların karşılıklı konumunu izlemek, toplumsal dinamikleri çözümleyebilmek için olmazsa olmaz koşul kalmaya devam edecektir. HHH Geçen 10 Kasım tarihinde Türkiye İşçi Partisi (196171 dönemi) Genel Yönetim Kurulu üyesi ve Kocaeli İl Başkanı, 197880 Kocaeli Baro Başkanı ve Selülozİş, Türk Harbİş, Keramikİş, Madenİş Kocaeli bölge sendikalarının hukuk müşaviri, babam, Av. Şinasi Yeldan’ı kaybettik. Şinasi Yeldan’ı hayatını emekçilerin sınıf mücadelesine adamış, yorulmak bilmeyen bir aydın olarak hatırlayacağız. Bu yazıyı babamın yakın çalışma arkadaşı Av. Murat Özveri’nin 2016’da Evrensel gazetesinde kaleme aldığı “Sınıfsal Bakış Açısı Yitirilirse” başlıklı yazısından (*) esinlenerek kaleme aldım. Onun anısı için anlamlı olacağını düşündüm. Zira, Şinasi Yeldan’ın sözleriyle, “sınıfsal bakış açısını yitirmemek gerek, sınıfsal bakış açısını yitiren pusulasını yitirmiş demektir”. Kasım ayı zamansız kayıplar ve sert dönemeçlerle dolu geçti. Bu vesile gerek babam, gerekse kızım Selen Yeldan’ın vefatı dolayısıyla destek ve nazik taziyelerini bizlerle paylaşan siz değerli okurlarıma, dostlarımıza teşekkür borçluyum. (*) http://www.muratozveri.net/?p=508 http:// www.muratozveri.net/?p=508 Akbank AG’ye kredi Akbank’ın yüzde 100 iştiraki olan Akbank AG, toplam 14 bankanın katılımıyla 173.5 milyon Avro 1 yıl vadeli sendikasyon kredisi aldı. Akbank’tan yapılan açıklamaya göre, dış ticaretin finansmanında kullanılacak kredinin sözleşmesi Frankfurt’ta imzalandı. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle