03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 22 Kasım 2017 10 52 saniyede adaleti de, hukuku da biçmek Anlaşıldı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı ya da bu ülkenin yargısı bana şöyle ağız tadıyla bir, hatta üst üste birkaç “Saraylar titreten adam: Rıza Sarraf” başlıklı Tırmık’lar yazdırmayacaklar. O konuda topu topu tek yazı yazabildim. İkincisine otururken Cumhurumun Başkanı konuştu, “… Gazete köşelerini tutmuş...... bir avuç millet düşmanının ülkemizin ortak değerlerini sömürmesine sessiz kalmayacağız…” buyurdu. Gel de korkma. Öyle ya, “millet düşmanı”nın kim olacağına, ne yaparsa ona “millet düşmanı” deneceğine milleti tek başına temsil eden tam yetkili AKP Başkanı karar veriyor. Eğer AKP Reis’i bizlere karşı sessiz kalmayacaksa bunun anlamı bizler sessiz bırakılacağız demektir. Gel de tırmıklama... Böyle düşündüm ve yarısına kadar geldiğim “Sarraf tefrikası”nı yarım bırakıp önceki gün okuduğunuz yazıyı yazdım. Hani “Bi korktum, bi korktum ki...” başlıklı Tırmık’ı... O günü öyle kapattım ve dün kaldığım yerden “Sarraf tefrikası”na devam etmeye başladım. Daha üç satır yazmıştım ki haber geldi: Bağımsız (Efendim?) yargımızın seçkin temsilcilerinden 28. Ağır Ceza Mahkemesi bizim internet haber portalımızın komutanı Oğuz Güven arkadaşıma 3 yıl 1 ay 2 gün hüküm kesti. 1 yıl 10 ay 15 günü FETÖ propagandası yapmaktan; 1 yıl 2 ay 17 günü de terör örgütlerinin açıklamalarını yayımlamaktan... Oğuz Güven ve FETÖ’cülük... Oğuz Güven ve terör örgütlerinin açıklamalarına alet olmak... Gel de şey.... Eeee... şey, evet şey yapma... Yapmıyorum. Siz “Bu senin arkadaşın Oğuz Güven bu suçları nasıl işlemiş, ne yapmış” diye soracak olursanız... Bence sormayın. Ya katıla katıla gülecek; ya “Vay benim güzel ülkem, vay benim yargı erkim” diye ağlayıp dizinizi dövecek ya da... Ya da kendinizi tutamayacaksınız, ağzınızdan “suç oluşturabilecek” cümleler dökülecek... İyisi mi siz sormayın, ben kısaca özetleyeyim. Belki hatırlarsınız. Geçen mayıs ayında FETÖ iddianamelerinden birini yazan savcı Mustafa Alper bir trafik kazasında bir kamyonun altında kaldı ve yaşamını yitirdi. Bizim haber portalında, hani 2 lira verip basılı Cumhuriyet almak yerine beleşten okuduğunuz cumhuriyet.com. tr’de çalışan genç bir editör, bizim portal adına, TRT’nin, AKP medyasının sık sık kullandığı bir meslek klişesini içeren bir tweet attı: “İlk FETÖ iddianamesini hazırlayan Başsavcı Mustafa Alper’i kamyon biçti”. “Kamyon biçti” hem çoktan aşınmış, yalama olmuş bir meslek klişesiydi hem de yakışıksız bir anlatımdı. Deneyimli gazeteci Oğuz Güven 52 saniye sonra bu kusuru gördü ve o tweet’i sildi. Yani o tweet ekranlarda sadece 52 (Yazıyla: Elli iki) saniye kaldı. 28. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı da bu ağır (ağır?) suçu (suçu?) işlediği için Oğuz Güven’i hapis cezasına çarptırdıkları kararı 52 (Yazıyla: Elli iki) saniyede okuyup duruşmayı sonlandırdı. HHH Ey okur! Bu mantığa, adalete hizmet etmesi gereken yargı erkinin bu kararına karşı ne diyeyim? Aslında ben ne diyeceğimi biliyorum ama sonucunu da biliyorum. İyisi mi sözü CHP milletvekili arkadaşımız Barış Yarkadaş’a bırakayım. Bana ne, Barış’ın dokunulmazlığı var, benim yok... Yazının noktasını Barış Yarkadaş koysun, sözü de o söylesin. Duruşma sonrası sıcağı sıcağına yaptığı konuşmadan aynen aktarıyorum: “Bugün Çağlayan Adliyesi’nde tam 52 saniyede adalet yerle bir edilmiş, hukuk biçilmiştir...” Ermeni Patriği Aram Ateşyan’dan Sur tepkisi Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan, Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde hasar gören Surp Giragos Ermeni Kilisesi’ni 2 yıl aradan sonra ziyaret etti. Ateşyan, “Bugün bırakın mahalleyi, Tanrı’nın dua evi olan kiliseler, camiler harabe halinde. 2 yıl önce buraya geldim. İçlerini sadece kirletmişlerdi. Ama bugün gelip gördüm her tarafını balyozla kırmışlar. O el işlemeleri 3 yıl sürdü. Horan dediğimiz yerler hepsi paramparça oldu” dedi. 1376 yılında yapılan kilise 1915’e kadar Ermeniler tarafından kullanıldı. 1960 yılından itibaren tekrar ibadete açılan kilise 1980’li yıllarda kullanılamaz hale geldi. Restorasyonun ardından 2011 yılında yeniden ibadete açılan kiliseye 2013 yılında Moskova’da özel yaptırılan çan takıldı. Sur’daki operasyonlar sırasında kilise de hasar gördü. Kilisenin bulunduğu bölgede sokağa çıkma yasağı devam ediyor. l DHA haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Akademi adliye yolunda 3 AKADEMİSYEN 3 YORUM barış bildirisini imzalayan akademisyenlerin Davaları 5 aralık’ta BAŞLIYOR. AkademisYENLEr, 10 DAKİKA ARALIKLARLA HâKİM KARŞISINA ÇIKACAK Güneydoğu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması için hazırlanan ve Ocak va açılanlar arasında yalnızca İstanbul’daki üniversitelerden ihraç edilmiş ya da İstanbul’da çalış 2016’da yayımlanan “Bu suça or maya devam eden akademisyen tak olmayacağız” bildirisine imza ler bulunmuyor. Hâkim karşısı atan akademisyenlerden yaklaşık 120’si hakkında dava açıldı. Akademisyenler, 5 Aralık’tan itiba CANAN COŞKUN na çıkacak akademisyenler arasında, kendilerine yargı çevresi dışında dava açılan Batman ve Kırıkka ren Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde le Üniversitesi’nden iki kişi de yer alı hâkim karşısına çıkmaya başlayacak. yor. İstanbul dışındaki diğer imzacı aka İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Te demisyenler için de aynı yolun izlenip rör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bü izlenmeyeceği henüz bilinmiyor. rosu, imzacı akademisyenler hakkında matbu iddianameler hazırlamıştı. İddia 10 dakikada bir dava namede, imzacı akademisyenlerin terör Yargılamaların başlayacağı 5 Ara örgütü propagandası yaptıkları savıy lık 2017 günü İstanbul 35. Ağır Ceza la 7.5 yıl hapis cezası ile cezalandırıl Mahkemesi’nde İstanbul Üniversitesi ve maları talep edilmişti. Akademisyenle Galatasaray Üniversitesi’nden 10 aka rin, yabancı devletlerin dikkatini çeke demisyen 10 dakika aralıklarla hâkim rek Türkiye’nin iç işlerine müdahale et karşısına çıkacak. 7 Aralık 2017 günü tirmeyi amaçladıkları kaydedilerek, yar İstanbul 32, 33, 34. ve 36’ncı ağır ce gı organlarını ulusal ve uluslararası ka za mahkemelerinde 32 akademisyen; muoyunun hedefi haline getirmeye yö 21 Aralık 2017 günü ise İstanbul 33 ve nelik iftira kampanyası başlattıkları id 36’ıncı ağır ceza mahkemelerinde 12 dia edilmişti. “Düşünce ve ifade özgür akademisyen yargılanacak. Hakkında lüğü” ve “eleştiri hakkı” temalı eylem dava açılan akademisyenler arasında ler yapan akademisyenlerin, bunu işle Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Ra nen suç için paravan olarak kullandık şit Tükel, Prof. Dr. Şebnem Korur Fin ları savunulmuştu. cancı, Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve Prof. Diğer imzacılar ne olacak? Savcılığın hazırladığı kopya iddia Dr. Nuray Mert de yer alıyor. Komisyonun karar haftası nameler İstanbul 32, 33, 34, 35, 36 ve OHAL KHK’leriyle ihraç edilen akade 37’nci ağır ceza mahkemeleri tarafın misyenlerin, rütbeleri alınan askerlerin, dan kabul edildi. Akademisyenlere du kapatılan kurum ve kuruluşların başvu ruşma gününü bildiren çağrı kâğıtları rularını incelemesi amacıyla Olağanüs yollandı. Şimdiye kadar gönderilen çağ tü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu ku rı kağıtları, akademisyenlerin 5 Ara rulmuştu. 102 bin başvurunun yapıldığı lık 20175 Nisan 2018 tarihleri arasın komisyonun ilk kararlarını akademisyen da belirlenen günlerde hâkim karşısı yargılamalarının başlayacağı aralık ayı na çıkacağını gösteriyor. Hakkında da nın ilk haftasında açıklaması bekleniyor. KURTULUŞ ARI İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki işlerinden ihraç edilen ve 3 ay süreyle uzaklaştırma kararı verilen idari personele destek için düzenlenen eyleme öğrenci ve akademisyenler de katıldı. İTÜ’de ihraç edilen emekçilere destek EğitimSen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) önünde KHK ile görevlerinden ihraç edilen ve 3 ay süreyle uzaklaştırma kararı verilen idari personele destek için bir araya geldi. Eğitim emekçilerine öğrenciler ve akademisyenler de destek verdi. İTÜ öğrencileri adına söz alan Can Gürünlü, “İTÜ rektörü Mehmet Karaca, AKP’nin uygulamalarını hayata geçirmekte üstüne düşeni tereddüt etmeden yerine getiriyor” diye konuştu. KESK Eş Genel Başkanı ve Ankara Üniversitesinde ihraç edilen akademisyen Aysun Gezen ise “Bizler Ankara Üniversitesi’nde karşımıza İbiş (rektör) olarak çıkanları, İTÜ de Kanun hükmünde Karaca (rektör) olarak çıkanları çok iyi tanıyoruz. Ne İbiş’lere ne de Karaca’lara teslim olmayacağız” dedi. Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ise “AKP darbe bir lütfü diyerek saldırmaya devam ediyor. Eğitim ve bi lim emekçilerine yoğun bir saldırı söz konusu” dedi. Basın açıklamasını ihraç edilen idari personel EğitimSen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Yürütme Kurulu Üyesi Arzu Acar gerçekleştirdi. Acar, “İTÜ yönetimi tarafından 667 sayılı KHK kapsamında 2016 yılının Aralık ayında açılan ve sekiz üyemizin de dahil edildiği bir soruşturma sonucunda İTÜ idari personeli ve aynı zamanda sendikamız şube yürütme kurulu üyeleri Arzu Acar ve Cihan Koca ile bir önceki yürütme kurulu üyemiz ve işyeri temsilcimiz Ekin Demirkan hakkında kamu görevinden çıkarma, akademisyen üyelerimiz Hüseyin Mercan ve İlke Kızmaz için ise 3 ay süreyle açığa alma kararı verilmiştir. İnanıyoruz ki OHAL koşullarında da olsa üyelerimiz uğramış olduğu hukuksuzluk en yakın zamanda mahkeme kararı ile tescil edilecek ve görevlerine döneceklerdir” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Kaboğlu Dinçer Toprak Bildiriyi imzalayan ve haklarında dava açılan İbrahim Kaboğlu ve Hülya Dinçer ile metni imzalamayan akademisyen Binnaz Toprak, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Akademisyenlerin “Bu davaları nasıl değerlerlendiriyorsunuz” ve “Bildirinin hemen ardından Erdoğan, imzacı akademisyenlere yönelik hakaret niteliğinde sözler sarf etmişti. AKP Milletvekili Şahap Kavcıoğlu da “Bu bildiriye imza atan hiçbir akademisyene, siyasetçiye, gazeteciye hiçbir ülkede bırakın hapishaneyi yaşama hakkı bile vermezler” açıklamasında bulundu. Bu açıklamalar davalara etki eder mi?” sorularına verdiği yanıtlar şöyle: Başlı başına skandal PROF. DR. İBRAHİM KABOĞLU: Barış bildirisi, adından belli olduğu üzere, “barış istemli ve şiddete karşı” bir metin olarak, bir görüş ve talebin dışavurumudur. Düşüncelerin ifadesi, anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınmıştır. Barış talebi, anayasanın değişmez hükümleri tarafından koruma altındadır. Bu düzenlemelere karşın, barış bildirisine onay verenlere karşı davalar açılması başlı başına bir skandaldır. Anayasa’nın ihlali söz konusudur. Yargı eliyle ‘düşünce suçu’ yaratılmaktadır. Eğer barış talep etmek suçsa, neden iki yıl beklendi dava açmak için? Eğer dava konusu toplu dilekçe ise, davalar neden tekil hale getirildi? Ağır cezalık bir suç söz konusuysa, böyle bir suçun cezasına, 10 dakikalık duruşmada nasıl hükmedilir? Yaşam hakkı karşısında devlet organlarının, yurttaşların yaşamına kıymamak ve yurttaşları başkalarının öldürmemesi için gerekli önlemleri almak olmak üzere, ikili yükümlülüğü var. Aktarılan sözler, her iki yükümlülüğün ihlalini teşkil ettiği gibi, üçüncü bir ihlal halkasını da yaratmakta: Hedef göstermek suretiyle öldürmeye azmettirme. Bu nedenle, tehdit edici, nefret ve kin kusucu sözler, barış talep eden kişileri, özellikle kendi siyasal taraftarlarına hedef göstermekte. Bu da açıkça suç oluşturmakta. Bu nedenle, devlet organları barış bildirisine onay verenlere yönelik olası saldırı ve suikastların azmettiricisi durumunda. Yargının, durumdan vazife çıkarması da, başta anayasanın 138. maddesinin ihlali anlamına geliyor. OHAL’in, kendilerine biat etmeyen üniversite mensuplarının katli vesilesi olarak kullanılması ise demokrasiye inançsızlık olduğu kadar, ahlaki bir zaaftır. Düpedüz niyet okuma ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ HÜLYA DİNÇER: Barış bildirisi söyledikleriyle değil, söylemedikleriyle yargılanıyor. İçeriğinde yer almayan ifadeler nedeniyle... Bu yüzden adli soruşturmanın başından beri, yöneltilen terör örgütü propagandası suçlamasının tümüyle dayanaktan yoksun olduğunda ısrar ediyoruz. Bildirinin içeriği Türkiye’nin uymayı taahhüt ettiği uluslararası insan hakları normlarına, dahası kendi Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına göre tereddütsüz bir biçimde ifade özgürlüğü kapsamındadır. Eleştirel bir düşünce açıklamasının, bu açıklama içeriğinde hiçbir suç unsuru yer almamasına rağmen terör örgütü propa gandası suçlamasıyla yargılama konusu yapılması çok vahim. İddianamenin, somut bir isnat yerine düpedüz niyet okuma üzerine kurulduğunu görüyoruz. İmzacılara yönelik adli soruşturma, siyasilerin açıklamalarının hemen ardından, neredeyse eşzamanlı olarak başlatıldı. İddianamenin, imzacıları neredeyse ‘toplum düşmanı’ ilan eden tonuna, dilindeki şiddete baktığımızda da siyasi iklimin etkisini görmek mümkün. Bugünlerde imzacılara yaşam hakkı bile tanınmaması gerektiğini söylemekten çekinmeyen ve böylece aslında açıkça nefret suçu işleyen ifadelerin de yargılamayı etkilememesi için hiçbir sebep yok. Kabahat üstü kabahat PROF: DR: BİNNAZ TOPRAK: Bu davalar düşünce özgürlüğü sorunu ile ilgili. İnsanların istedikleri şekilde düşüncelerini dile getirme hakları vardır. Düşünce özgürlüğü yoksa akademi de yoktur. Televizyonlarda çıkıp “bilimde ilerleyemedik” diyorlar. İlerlenemez tabii ki. İlerleyen ülkelerde sonsuz düşünce özgürlüğü var. İstedikleri konuyu araştırıyorlar. Bunlar olmazsa, akademisyenler düşüncelerini dile getirmek için iki kez düşünürse, orada akademiden bahsedilemez. İnsanları çok uzun süreler hapiste tutarak, ciddi sonuçlar doğuracak suçlarla suçluyorsunuz, sonra 10 da kika savunma hakkı tanıyorsunuz. Bu mümkün değil. Hukuk kuralları bu davalarda çiğneniyor. Bu davalar kabahat üzerine kabahattir. En başında suçlanmaları da yanlıştı. AKP’li Kavcıoğlu’nun açıklamaları uyduruk açıklamalar. İnsanlara söylediği sözler nedeniyle ancak demokrasinin olmadığı ülkelerde yaşama hakkı tanımazlar. Gidip araştırsınlar, demokrasinin olduğu ülkelerde insanları fikirlerinden dolayı hapse atmazlar. Bu ABD’de Soğuk Savaş’ın en yoğun olduğu dönemde oldu. Ama onda da kıyamet koptu. O dönem kimsenin savunmadığı bir dönem. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle