03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Cuma 10 Kasım 2017 İDSO’dan Atatürk ve Müzik... İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası “Atatürk ve Müzik” başlıklı 10 Kasım konserini keman virtüözü ve orkestra şefi Cihat Aşkın yönetiminde bu akşam saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezi’nde verecek. Konserde Aşkın’ın yanı sıra Dilek Türkan (Vokal) ve Aykut Çınar (tenor) solist olarak arya ve marşlar söyleyecekler. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] 21 Matemli yüzlerde asil ıstırap Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan ‘10 Kasım Yas Günü’ adlı kitap Atatürk’ü kaybettiğimiz 10 Kasım’dan onu sonsuzluğa uğurladığımız 20 Kasım’a dek geçen 11 günlük süreyi fotoğraflar ve gazete sayfalarıyla derleyen özenli bir çalışma. 10Kasım 1938... Tarihimizin en beklenmedik acılarından birini yaşadığımız bu unutulmaz gün 79 yıldır Atatürk’ü anmak, onu bir nebze olsun yanımızda hissetmek için kalbimize kazıdığımız bir takvim sayfası. Gazetemizin 17 Kasım tarihli nüshasında yer alan şu satırlar o günlerin haleti ruhiyesini ne de güzel anlatıyor aslında: “Erkenden saray civarındaki bütün yollarda münkalat durmuş, kadın, erkek on binlerce halk, sokakları doldurmuş bulunuyordu. Hıçkırıklarını saklamayan bu halk kütlesinin matemli yüzlerinde asil bir ıstırabın gölgesi vardı.” Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan “10 Kasım Yas Günü” adlı kitap Atatürk’ü kaybettiğimiz 10 Kasım’dan onu sonsuzluğa uğurladığımız 20 Kasım’a dek geçen 11 günlük süreyi fotoğraflar ve gazete sayfalarıyla derleyen özenli bir çalışma. Yapı Kredi Bankası Tarihi Arşivi ve Selahattin Giz Koleksiyonu’ndan fotoğraflarla oluşturulan kitap, 2006 yılında açılan aynı adlı serginin kataloğunun gözden geçirilerek yapılan yeni bir baskısı aslında. Cengiz Kahraman’ın editörlüğünde hazırlanan ve bir büyük liderin kaybı sonucunda tüm bir memleketin nasıl yasa büründüğünü gözler önüne seren kitap içeriği itibarıyla tarihe ilgi duyanlar kadar Atatürk’e özlem duyanların da edinmesi gereken bir çalışma. Atatürk’ün vefatından, onun için önce İstanbul ardından Ankara’da düzenlenen cenaze törenlerine dek geçen süreyi ele alan kitapta Atatürk için düzenlenen programın da ayrıntılı bir dökümü yer alıyor. “Günlerden beri ağlamaktan kızarmış olan gözlerden şimdi yeniden gözyaşları boşanıyor. Atatürk’ün yiğit Ankara’sı Ebedi Şefine bu sefer ne acı şekilde kavuştu. Sen böyle mi gelecektin?” Cumhuriyet Gazetesi, 21 Kasım 1938 10 Kasım tarihçesi Atatürk’ün Türk bayrağına sarılı tabutu 16 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda katafalk üzerine konuldu. Üç gün üç gece İstanbul halkı önünden saygı geçişi yaptı. Cenazesine dünyanın dört bir yanından dünya liderleri katıldı. Cenaze namazı 19 Kasım sabahı Prof. Şerafeddin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Aynı gün saat 08.30’da tabut, sarayın dış kapısı önündeki top arabasına konularak törenle Sarayburnu’na getirildi; Zafer Torpidosu’na alınarak Moda açıklarında duran Yavuz Zırhlısı’na nakledildi. Saat 14.00’te İstanbul’dan ayrılan zırhlı saat 18:30’da İzmit’e vardı. Gece özel bir trenle Ankara’ya gönderilen cenaze, 20 Kasım günü saat 10.00’da Ankara İstasyonu’nda Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından karşılandı. Atatürk’ün top arabasına konulan naaşı törenle TBMM’ye getirilerek katafalka konuldu. Güncel sanat yergisi ‘Kare’ gösterimde Kışkırtıcı bir kara komedi İsveç’te adı sık sık “güvenin ve iyilik etmeyle yardımseverliğin buluştuğu bir tapınaksığınak” olarak anılan, saygın bir çağdaş modern sanat müzesinde açılacak olan Arjantinli bir sanatçının hümanizm üstüne Kare adlı bir enstalasyon sergisi ve tanıtımı için kolları sıvamış, kibirli, kendini beğenmiş küratörü Christian (Claes Bang), ayırıcılığına soyunduğu bir sokak kavgasında cüzdanıyla cep telefonunu yankesicilere kaptırıp (cin fikirli yardımcısının yönlendirmesiyle de) gariban göçmenlerle (yani ‘öteki’lerle) dolu bir bölgedeki yaşayanlardan tüm şüphelendiklerine ırkçı, önyargılı bir tehdit mektubu yazma eylemine girişince görün bakın, (çoğunlukla kendini iyi hissetmek için iyilik yapan) Christian’ın başına neler gelir.. 3 yıl önce, kış ve kayak turizmi yapılan İsviçre Alpleri’ndeki sürekli çığ tehdidinin yaşandığı, 5 yıldızlık lüks bir otelde tatil yapan, iletişimi kopuk bir çifte ilişkin çektiği o ilginç “Force MajeureTurist” filmiyle tanıyıp beğendiğimiz İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un senaryosunu yazıp yönettiği ve Cannes’dan Altın Palmiye ödülüyle dönüp İsveç’in Oscar adayı da olan yeni filmi “The SquareKare”, refah toplumu İsveç’teki sınıfsal ayrımlara şöyle bir değinip durum tahlilleri yaparak günümüz sanat âlemine mizahi bakışlar atan, provokatif bir kara komedi denemesi. Önyargılı Batı lıyla da, peşin hükümlü Doğuluyla da dalgasını geçip ırkçı yaklaşımları, sosyal adaletsizliği eleştiren, vicdani bir hesaplaşma filmi, kışkırtıcı ve eğlenceli bir hiciv, keskin bir üst orta sınıf eleştirisi ya da seçkin kaymak tabaka yergisi. Son yıllardaki artan göçmen dalgası karşısında yeterli vicdani sorumluluk almaktansa ikiyüzlülüğü yeğleyen Avrupalı teşhirinden günün sorunlarına sırt çevirip dünyada olan bitenle ilgisiz, (aynalı, neonlu, yerlere dökülmüş çakıl yığınları gibi) uyduruk sanat işlerinin sergilendiği müze ve galerilerle dolu sanat dünyasına, evrensel ifade özgürlüğünün sınırlarından yoğun bireysel gösteriş ve ilgi bağımlılığına, bastırılmış içgüdülerin şiddet patlamasına dönüşmesinden sosyal medyada yer alıp gündem oluşturma histerisine, İsveç’in en zayıf azınlık grubu di lencilerden sanatla pazarlama ilişkilerini tartışmalıyız deyip ne pahasına olursa olsun medyada gündem oluşturmayı hedefleyen, sansasyon peşinde, küçük bir kız çocuğunun ‘patlatıldığı’, şiddet ağırlıklı bir videoyla tanıtım kampanyası yapan genç tanıtımcılara ve en önemlisi her göçmenin mutlaka kapağı Avrupa’ya atmak istemesine kadar daldan dala atlayıp sorundan soruna geçerek şık skeçler halinde ama biraz dağınık bir yapıda kurup oluşturduğu “Kare”de daha yolun başındaki iyi niyetli yönetmen Östlund bunca sorunu 2 saat 40 dakikalık uzunca bir bohçaya tıkayarak biraz günah çıkarıyor gibi geldi bana. Seyirciyi yeterince aydınlatmaktansa snopça zorlamayı seçen, Bunuel ustanın “Lanetleyici Melek”le “Burjuvazinin Gizli Çekiciliği” gibi başyapıtlarından da oldukça etkilenmişe benzeyen Ruben Östlund’un bundan böyle kuşkusuz izlenmesi gereken önemli bir ‘auteur’ yönetmen, hatta İsveç sinemasının yeni bir Roy Andersson’u olabileceğini de düşündürten “Kare” finaldeki o unutulmaz üstü çıplak, şiddete meyilli maymun adam Oleg kompozisyonuyla (fiziğiyle hafiften Arnold Schwarzenegger’i andıran Terry Notary öteki oyunculardan resmen rol çalıyor) iz bıraktığı, Oleg’in sonunda zincirlerinden boşanıp kadınlara sulandığı ve seçkin şık hanımlarca, smokinli beyefendilerce izlenen o vahşi ve ürkütücü özel performans sekansıyla belleğimde yer etti, bu sekans her ne kadar pek açıklığa kavuşturulmamış olsa da. Danimarkalı oyuncu Claes Bang’ın iyi niyetli ama hep rol kesen, bencil ‘erkek’ küratör Christian’ı canlandırdığı filmde son yılların “Mad Men”, “The Handmaid’s Tale” gibi bazı başarılı Amerikan dizilerinden aşina Elisabeth Moss da röportaj yapıp ateşli bir gecelik aşk yaşadığı Christian’ı bozum eden Amerikalı gazeteci Anne’ı oynuyor. Kameraman Fredrik Wenzel’in birinci sınıf görüntüleriyle bezenmiş film baştan sona. Christian’ın merdivenlerden aşağı ittiği göçmen çocuk, habire birbirleriyle didişirken, asıl yetişkinler potansiyel tehlike saptaması yapan 2 küçük kızı ya da toplantı sırasında sürekli sanatçıya sövüp sayan, arsız izleyici gibi yan karakterleri de akılda kalıyor, sanat dünyasını arka planına yerleştirip alaycı, kışkırtıcı, saldırgan bir üslupla ikiyüzlülüğü ve vicdani sorumluluğu sorgulayan, Altın Palmiye’li bu sıradışı filmden. USTALARA SAYGI’NIN KONUĞU GÜLTEKİN ÇİZGEN Çağdaş sanatın yorulmaz ‘Hezarfen’i Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği, Faruk Şüyün’ün hazırladığı Ustalara Saygı etkinliklerinin 158’incisi, çağdaş sanatın önemli temsilcilerinden Gültekin Çizgen için yapılacak. Akatlar Kültür Merkezi’ndeki etkinlik, 13 Kasım Pazartesi akşamı 20.00’de gerçekleştirilecek. “Çağdaş Sanatın Hezarfen”i olarak adlandırılan Çizgen’in ülke ve dünyayı anlatan fotoğraf, illüstrasyon ve cam yapıtları gecede izleyicilerle buluşacak. Kevin Spacey, ‘All the Money in the World’ filminden çıkarıldı Taciz suçlamalarıyla gündeme gelen Kevin Spacey’in, başrolünü oynadığı “All the Money in the World” filminin yönetmeni Ridley Scott ve Sony tarafından filmden çıkarılmasına karar verildi. Filmde Amerikalı işadamı John Paul Getty’yi canlandıran Spacey yerine ise Christopher Plummer rol alacak. Plummer’ın sahnelerinin önümüzdeki birkaç hafta içinde çekilmesi ve filmin 22 Aralık’taki vizyon tarihine yetiştirilmesi bekleniyor. 58 yaşındaki Spacey’nin filmde oldukça fazla karede yer aldığı için hızlandırılmış bir süreç olacağı bildirildi. Diğer oyuncuların da yeniden çekimlere katılması bekleniyor. Spacey’nin taciz iddialarının ardından yıldızı olduğu House of Cards’daki rolü de Netflix tarafından askıya alınmış, “Gore” adlı filmin de gösterilmeyeceği duyurulmuştu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle