28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 8 Ekim 2017 TASARIM: EMİNE BİLGET Yoğun bakım tecridi haber 11 Doktorlar, açlık grevindeki Nuriye Gülmen’in yoğun bakım servisinde izole edildiğini ve tuvalet esnasında bile başında jandarmanın beklediğini anlattı KHK ile mesleklerinden edilen eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, işlerine dönmek için başlattıkları açlık grevinde 213. günü geride bırakırken, iyi haberler gelmiyor. Hâkim karşısına çıkmaya hazırlanırken zorla Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’ne kaldırılan Nuriye Gülmen’i Ankara Tabip Odası’ndan hekimlerinin kontrol etmesine izin verildi. İki gün önce Gülmen’i kontrol eden hekimler, Ankara Tabip Odası’nda açıklama yaptı. Temiz kıyafet bile yok! Hekimlerin açıklamasına göre; Gülmen, yoğun bakımdaki diğer hastalardan izole, içinde tıbbi cihazla rın ve tedavi arabasının da olduğu bir odada tek kalıyor. Hekimlerin kontrol ettiği sırada kolluk kuvvetleri odadan çıkmamak için diretiyor. Tuvaletini odada bulunan ortasında delik olan bir sandalye içine yerleştirilen poşete yapmak zorunda bırakılan Gülmen, bu esnada yanında bulu nan askerler dışarı çıkmıyor. Sonrasında temizleme işlemi yapması mümkün olmayan Gülmen, bu durumun onurunu kırdığını düşünüyor ve ihtiyacı olsa bile karşılamaktan kaçınıyor. ‘Bu koşullarda bırakmam’ Getirildiği günden beri banyo yapmayan Gülmen’e yoğun bakım hastalarına uygulanan vücudun silinmesi işleminini yapılması alternatif olarak sunuluyor. Gülmen’in temiz kıyafet ihtiyacı karşılanmıyor, gazeteleri günlük gelmiyor, dışarı ile tüm ilişkisi kesiliyor. Ağır hastalar oluğu için 24 saat bir koşuşturma içinde olan yoğun bakımda uyku ritmini olumsuz etkilenen Gülmen, zorla müdahale tehdidi altında olduğu için kendini o ortamda tedirgin hissediyor. Hekimler ayrıca “Açlık grevini sonlandırmayı düşünüyor musun” sorusunu yönelttiklerini “Bu koşullarda cezaevindeyken, hakkımızda bu derece karalama kampanyası yapılmışken düşünmüyorum” diye yanıt aldıklarını aktardı. Hekimlerin durum hakkındaki tespitleri ise şöyle: l Nuriye Gülmen kaldığı koşullar içerisinde hiç hareket edememektedir. Yatağa bağımlı bir hale getirilmiştir. Daha önce refakatçisi tarafından yaptırılan eklem hareketleri artık yaptırılmamaktadır. Bu nedenle eklemlerinde kontraktür denilen hareket kısıtlılığı ve yatak yaraları oluşabilir. Kaldı ki fizik muayenesinde bası yarası dediğimiz durumun ilk bulguları oluşmaya başlamıştı. l Banyo yapamaması, tuvaletle ilgili daha önce anlattığımız sıkıntılar hem kişisel haklara saldırı hem de sağlık açısından olumsuz sonuçları olan bir kısıtlamadır. l İçeride sürekli bulunan güvenlik güçlerinin varlığı hasta mahremiyetinin ihlalinin bir göstergesidir. Bu durum enfeksiyon riskinin artmasına da sebebiyet verebilir. l Açlık grevindeki bir kişi aldığı su, şeker, bitki çayı, B1 vitamini, tuz miktarı ve bunların hazırlanmasına başka bir kişinin yardım etmesi gerekmektedir. Bu koşullar içerisinde bu mümkün olmamaktadır. l Nuriye Gülmen’in yoğun bakıma kaldırılması için tıbbi gerekçeler nelerdir? Bu koşulları yaratanlar cezaevinde kalan bir kişinin cezaevi koşullarını arar durumda olunduğunun farkındanlar mıdır? l ANKARA/Cumhuriyet 39 yıldır hesap sorulamadı 8 EKİM 1978’DE FAŞİST KATİLLERİN ÖLDÜRDÜĞÜ 7 TİP’Lİ GENÇ ETKİNLİKLERLE ANILACAK GÖZALTINA ALINAN AVUKATLAR ‘Gittiğimiz düğünü bile sordular’ ABİDİN YAĞMUR Mersin’de 3 Ekim’de düzenlenen operasyonda haklarında gözaltı kararı verilen İnsan Hakları Derneği ve KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi 7 avukat önceki gece adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. 4 gün süren Emniyet sorgusundan çıkan İHD Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Mersin Şube Sekreteri Avukat Özgür Çağlar, KHK ile kapatılan ÇHD Mersin Şube Başkanı Avukat Mehmet Altuntaş ile avukatlar Rıza Oğuz, Sebahat Gençtarih, Emrullah Şam, Ali Bozan ve Onur Kale’yi, adliye önünde meslektaşları karşıladı. Soruşturmanın tamamen keyfi olduğunu hiçbir hukuku dayanağı olmadığını belirten avukatlar, gözaltı, emniyet ve savcılık sürecinde kötü muamele gördükleri ve bununla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını söyledi. Müvekkille görüşme suç Özgür Çağlar, “Hakkımızdaki iddialar keyfi ve kötü niyetli, hiçbir dayanağı yok. Emniyette terör örgütü üyeliğinden alındığımız söylendi. Ama savcılıkta terör örgütü propagandasından ifade verdik. 6 ay boyunca bizi dinlemişler ama dinlemelerde hiçbir şey yok. Arkadaşlar Batman’a düğüne gitmiş. Düğüne kadar takip edilmişler ama sanki örgüt faaliyetine katılmışlar gibi ‘Niye Batman’a gittin? Niye Diyarbakır’a gittin’ diye soruluyor. Kendimi teslim olmamıza rağmen Emniyet’e götürülüşümüz sırasında, savcılığa çıkarılmamız sırasında kötü muameleye maruz kaldık. Bununla ilgili Emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduk. Benim müvekkilimle görüşmem, devleti alenen aşağılamak olarak gösterilmiş; böyle dayanaksız bir soruşturma ile karşı karşıyayız” diye konuştu. ‘Bu bir gözdağıydı’ Avukat Onur Kale de, “Genelde takip ettiğim dosyalardan dolayı suçlamalar yönelttiler” dedi. Avukat Mehmet Altuntaş ise “Emniyet’te sorulan soruların yüzde doksanı ile savcılıkta sorulan soruların yüzde ellisi haber yapılabilecek kadar saçma sapan, dayanaksız sorulardı. Buradaki mesele bizim politik davalarda fazla mesai yapıyor olmamız. Bizim üzerimizden avukatlara gözdağı veriliyor. Savcılığa çıkarılırken zırhlı araçlarla çıkarılmamız benim evimi 5060 polisin araması, evimin etrafının sarılması avukatlara gözdağıdır. Yurtdışına çıkış yasağıyla denetimli serbestlikle serbest bırakıldık. Bunu da utandıklarından verdiler. ‘Madem ifade aldık bir karar verelim’ dediler. Çünkü dosya bomboş” diye konuştu. l MERSİN 8Ekim 1978’de 7 TİP’li gencin faşist katiller tarafından öldürüldüğü Bahçelievler katliamının üzerinden 39 yıl geçti, hesabı sorulamadı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi 7 gencin faşistlerce katledildiği Bahçelievler katliamının üzerinden 39 yıl geçti. Ankara Bahçelievler’de 8 Ekim 1978 gecesi Türkiye İşçi Par tisi üyesi Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence adlı gençler telle boğularak öldürülmüştü. Gençlerin cenazeleri 9 Ekim sabahı bulunmuştu. Anma programı 7 TİP’li için bugün Ankara’da anma töreni düzenlenecek. Karşıya ka Mezarlığı’nın 2 No’lu kapısında 13.30’da bir araya gelinecek ardından tören 14.00’te başlayacak. Bursa’da da 11.30’da Santral Park’ta toplanılacak, 15.00’te de Şehit Ömer Halisdemir Kültür Merkezi’nde anma toplantısı düzenlenecek. Çorum Hıdırlık Mezarlığı’ndaki anma ise 13.00’te başlayacak. l ANKARA/Cumhuriyet Erdoğan ve Yücel’e Almanya’dan ödül Almanya’daki Sparkasse Leipzig Medya Vakfı tarafından yazar Aslı Erdoğan ve şu an Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel’e verilen 2017 Leipzig Medya Özgürlüğü Ödülü, önceki gün düzenlenen törenle takdim edildi. Erdoğan törene katılarak ödülünü kendisi alırken, Deniz Yücel’in ödülünü kız kardeşi İlkay Yücel aldı. Aslı Erdoğan, ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmasında cezaevi sürecini anlattı ve “Özgürlük hiç susmayan bir sözdür. Ödülümü hâlâ cezaevinde olanlara adıyorum” dedi. Deniz Yücel’in cezaevinden gönderdiği teşekkür konuşmasının metnini ise kız kardeşi İlkay Yücel okudu. “Leipzig’e gelip ödülü kendim almayı çok isterdim” diyen Yücel, Türkiye’de işini iyi yapan, iktidardakileri eleştiren, onların duymak istemediği soruları soran gazetecilerin, “zaman zaman faşist bir tutum izleyen rejimde parmaklıklar arkasına atılması tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına” dikkat çekti. ‘Adalet mezar düşmanlarına hızlı’ Cumartesi Anneleri gözaltında kaybedilen ya kınlarının akıbetini sormak için 654. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya gel di. Bu hafta Kerevan İrmez’in akıbetini soran Cumartesi An neleri “Failler belli kayıplar nerede” pankartı açarak gö zaltında kaybedilenlerin fotoğ rafları taşındı. Eylemde ilk olarak sözü CHP Milletvekili Sezgin Tanrı kulu aldı. Tanrıkulu, Tutuklu 654. buluşmada Hatun Tuğluk’un mezarına yapılan saldırı yine gündem maddelerinden biriydi. HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un cenazesine yönelik gerçekleşen ırkçı saldırının faillerinin tahliye edildiği duruşmadan bahsederek şunları söyledi: “İki hafta önce burada konuşmuştuk; mezar üzerinden nasıl bir nefret suçu işlendiğini, mezarlarımızı bile kutuplaştırıyorlar demiştik. Maalesef Türkiye’de adalet nefret suçlarına karşı çok hızlı işliyor. Dün bu berbat suçu işleyenler tahliye kararı ile aramıza katıldı. Ne zaman dava açıldı, ne zaman iddianame kabul edildi, ne zaman karar verildi. Bu kadar hızlı işleyen başka bir yargılama yok herhalde.” Eylemde kayıplardan Kerevan İrmez’in kızı Zozan İrmez’in gönderdiği mektup okundu. İrmez, mektubundaki ifadeler, dinleyenleri hüzünlendirdi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Kum fırtınası Yaklaşık 10 yıl önce Bağdat’ta ‘kum fırtınası’ denen o müthiş doğa olayını yaşama fırsatım oldu. Aslında yıllardır duyardım Bağdat’ın meşhur fırtınalarını... Iraklılar evlerin sürekli toz tuttuğundan, kum fırtınası geldiğinde göz gözü görmediğinden söz ederdi. Kâh Falih Rıfkı Atay gibi erken Cumhuriyet dönemi yazarları, kâh Gertrude Bell gibi Batılı diplomatların anılarında bu tuhaf olaya bolcana atıf vardı. Ama hiçbir şey beni tam olarak bu gerçek tecrübeye hazırlamamıştı. Bir Bağdat gezisinde, bir anda her yerden kum üfürmeye başladı, her tarafı pembe renk kapladı, bir dakika içinde göz gözü görmez oldu. Ön cama sulu kum yapışmaya başladı. Arabalar, neredeyse durdu. Alışık olmadığım için çok paniklediğimi hatırlıyorum. Türkiye’nin şu anda içinde geçtiği dönem de tam olarak bir kum fırtınası anı... Ne iç, ne de dış politikada geniş bir ‘ufuk turu’ yapmak mümkün değil. İster siyaset yorumcusu olun, ister Ankara siyasetinin göbeğinde bir ‘yetkili’... Kimsenin tam olarak ne olup bittiğini, Türkiye’nin ne yaptığını ya da ne yapmak istediğini, içeride ve dışarıda hangi dinamiklerin hâkim olduğunu tam anlayabildiğini sanmıyorum. Devletin en tepesindeki insanların bile önünü görebildiğini sanmıyorum. Dostun düşman, düşmanın dost olduğu bir dönemdeyiz. Bir kum fırtınasında sis lambalarını yakmış el yordamıyla bir yerlere gidiyoruz. Tam olarak nereye gitmek istediğimiz de belli değil. Yukarıda anlattığım durumu, dış politikada herhangi bir başlığa uyarlayabilirsiniz: Suriye’de Türkiye’nin devraldığı yeni gözlemci misyonu ve İdlib’e yönelik askeri mobilizasyon; Irak Kürdistan bölgesiyle ilişkilerin geldiği yer; Avrupa Birliği’yle neredeyse karakolluk gerilimli müzakere süreci ve kuracağımız yeni ilişki biçimi; İran’la dans; Washington’la kavga ve Rusya’yla temkinli ancak kuşku dolu bir yeni ittifak... Bunların hepsi, öngöremediğimiz ve potansiyel olarak büyük tuzak ve krizler barındıran başlıklar. İçeride ise iktidar partisinin MHP’yle yapmış olduğu ilkesel ve ideolojik ittifak ve bunun ölçemediğimiz yansımaları var. Bir yanda tetiklenen toplumsal fay hatları ve gerilim, diğer yanda herkesin kabul ettiği devlet bünyesindeki kurumsal yıpranma var. Ekonomide 2018 yılında bizi meşgul etmesi beklenen kırılganlıklar var... Hal böyleyken içinden geçtiğimiz kum fırtınası konusunda ne anlamlı bir söz, ne de mantıklı bir tahmin yapmak mümkün değil. Ben havlu atıyorum. Geleceği görmem mümkün değil; sadece karar vericilerden akılcı ve vicdanlı olmalarını talep etmem mümkün. Türkiye, yukarıda saydığım başlıkların tümünde rasyonel bir yol tutturup 2018 ortası itibarıyla kendini nispeten bugünden daha iyi bir noktada bulabilir. O senaryoda bile yine de ekonomi ve iç barışa odaklanmak zorundayız ama en azından varoluşsal kaygılar ve duygusal tepkiler azalmış olur. Nefes alırız. Bir anda birbirimize dönüp hafif tebessüm eder, ‘Nerede kalmıştık’ diyerek yerdeki kırık dökük cam parçacıklarını toparlarız. Ya da her şey ters gidebilir ve kendimizi daha uzun süreli bir bölgesel istikrarsızlık sürecinde oradan oraya savrulan bir aktör olarak bulabiliriz. Bağırmaya, çağırmaya birbirimizden ve hayattan nefret etmeye devam ederiz. Hangisi? Bu kum fırtınası bittiğinde, nerede bulacağız kendimizi? Birinci senaryoyu umuyor, ikincisinden ürküyorum. ‘Hayır’ diyen köyü susuz bıraktılar iddiası HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, Ağrı’nın Tutak ilçesine bağlı Sorguçlu köyünün referandumda “evet” oyu çıkmadığı için susuz bırakıldığını, Kaymakam Erkan İsa Erat’ın köy yetkililerine “Evet oyu verseydiniz suyunuza kavuşacaktınız” dediğini belirterek, konuyu TBMM gündemine taşıdı. HDP’li Öztürk, 16 Nisan’daki referandumda 79 “evet”, 15 “hayır” oyu çıkan Batmış köyünde sondaj çalışmalarının mayıs ayı sonunda tamamlandığını ancak referandumda 138 “hayır”, 14 “evet oyu” çıkan Sorguçlu köyünde halen sondaj çalışması yapılmadığını ifade etti. Kaymakam Erat’ın Sorguçlu köyü yetkililerine, “Köyünüz evet lehine oy kullanılmamıştır. Bu nedenle size hizmet de gelmeyecektir. Evet oyu verseydiniz suyunuza kavuşacaktınız” dediğini belirten HDP’li Öztürk, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya “Sorguçlu köyü sakinlerinin su ihtiyaçlarını karşılamaları için politik tercihlerini değiştirmeleri mi gerekmektedir?” diye sordu. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle