27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 13 Ekim 2017 10 l ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ: Derhal bırakın Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’yi tutukluluklarının 100’üncü gününe girilen 11 insan hakları savunucularını derhal serbest bırakmaya çağırdı. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser ve Alman vatandaşı Peter Steudtner de dahil 10 kişi 5 Temmuz’da İstanbul Büyükada’da düzenlenen bir seminer sırasında gözaltına alınmış, daha sonra ise tutuklanmıştı. İnsan hakları savunucularının “Silahlı terör örgütüne yardım etme” ve “Silahlı terör örgütüne üye olma” suçlarından 15’er yıla kadar hapsi isteniyor. Örgütün Avrupa Direktörü John Dalhuisen yaptığı açıklamada, “100 gün önce meslektaşlarımız insan haklarını savundukları için hapsedildiler. Darbe sonrası uygulanan baskılar Türkiye’deki adalet sisteminin kusurlarını daha da ortaya çıkarıyor” dedi. Muhalefete müsamaha gösterilmeyeceği mesajı vermeyi amaçladığını belirten Dalhuisen, ancak İdil Eser ve arkadaşlarının cesaretinin daha aydınlık bir mesaj verdiğini, eleştirel seslerin susturulamayacağını ifade etti. Doğum günü kutlanacak Açıklamada, İdil Eser’in doğum günü için 25 ülkede etkinlikler düzenleneceği belirtilirken bu kapsamda Avrupa Parlamentosu’nda bir doğum günü partisi düzenleneceği, Madrid’de kurulacak sembolik bir hapishanede basın toplantısı düzenleneceği duyuruldu. l Haber Merkezi l HRW’DEN ÇARPICI İDDİALAR ‘Türkiye’de işkence var’ ABD merkezli insan hakları kuruluşu İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) yayımladığı “Gözaltında: Türkiye’de Polis İşkencesi ve İnsan Kaçırma” başlıklı raporda, “polis gözetimi altında işkence vakalarının Türkiye’ye geri dönmüş olduğuna ilişkin delilleri arttırdığı” öne sürüldü. BBC Türkçe’nin haberine göre, HRW’nin 43 sayfalık raporunda 11 işkence ve 5 kaçırma vakasına değiniliyor. İşkenceye uğrayan kişiler, yakınları ve avukatlarıyla görüşen HRW’nin raporunda, “işkence ve kötü muamele iddialarının savcılıklar veya mahkemeler tarafından etkin bir şekilde soruşturulmadığı çok sayıda vaka tespit edildiği” belirtiliyor. İşkence tanıklıklarının detaylı olarak aktarıldığı raporda, “çırılçıplak soyulduğunu, gözlerinin bağlandığını, ağzına bez tıkıldığını, ellerinin kelepçelendiğini, bu şekilde banyoya götürüldüğünü anlatan” 37 yaşındaki Hasan Kobalay adlı kişinin anlatımlarına yer veriliyor. Raporda, tutuklu yargılanan bazı kişilerin, “cezaevinden alınarak ailelerine haber verilmeden emniyete götürüldükleri, 6 haftaya kadar varan sürelerde buralarda tutuldukları ve itirafa zorlanarak darp edildikleri” iddialarına yer verildi. Bakandan yanıt yok İnsan kaçırma ve zorla kaybetme iddialarına da yer verilen raporda, konuyla ilgili olarak geçen ağustos ayında Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e gönderilen mektuba halen yanıt verilmediği belirtiliyor. Çeşitli kaçırılma iddialarına yer verilen raporda, “FETÖ bağlantısı gerekçesiyle gözaltına alınan öğretmen Önder Aslan’ın 31 Mart 2017’de kaçırılarak gizli bir gözaltı merkezinde tutulduğu, bu süreçte aç bırakıldığı, işkenceye maruz bırakıldığı, doktor kontrolünden geçirilmediği” iddiaları da yer alıyor. Raporda 4 kaçırma olayına daha yer veriliyor. l Haber Merkezi l ANNELERİYLE KALIYORLAR CEZAEVLERİ BEBEK DOLU ALİCAN ULUDAĞ Adalet Bakanlığı, cezaevlerinde tutuklu veya hükümlü olarak annesinin yanında kalan çocuk sayısının 668 olduğunu bildirdi. Bakanlık, bu çocukların kronik bir rahatsızlığı olup olmadığını ise bilmediğini kaydetti. CHP Milletvekili Murat Emir’in bilgi edinme talebini yanıtlayan Adalet Bakanlığı, cezaevlerindeki çocuklarla ilgili istatistikleri açıkladı. Buna göre, cezaevlerinde annesinin yanında kalan 06 yaş arası çocuk sayısı 668. Bu çocukların 344’ü erkek, 324’ü ise kız. 149 çocuk ise yalnızca 012 aylık. Bu çocukların 140’ı bir, 124’ü iki, 117’si üç, 77’si dört, 44’ü beş, 6’sı ise altı yaşında. 11 çocuğun yaşı ise bilinmiyor. Bakanlık: Bilmiyoruz Murat Emir, bu çocuklardan kronik bir hastalığı bulunan olup olmadığını sordu. Bakanlık, bu soruya, “Anneleri tutuklu ya da hükümlü olduğu için ceza infaz kurumunda bulunan çocuklardan kronik hastalığı olanlara dair herhangi bir veri bulunmamaktadır” yanıtını verdi. Adalet Bakanlığı ayrıca, cezaevlerinde 2 bin 886 çocuk tutuklu ve hükümlünün bulunduğunu bildirdi. Bu çocukların 1133’ü hükümlü, yani cezası kesinleşmiş. 1587 çocuk ise tutuklu. l ANKARA haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Eskiden Cumartesi Anneleri fotoğraflarını tararken o günün öyküsünü hatırlar, birbirimize anlatır ve kimi zaman yaptıklarımıza ya ağlar ya da gülerdik. Şimdilerde her fotoğraf taramanın ardından günlerce kendime gelemediğim oluyor. Fotoğraflarda fotoğraf tutanların ellerinden, gözlerinden uzağa düşmenin ağrısı çoktan eklendi hayatımıza. Önce fotoğraflarda fotoğraf tutanların bazılarının cenazelerini kaldırdık. Geride kalanlarla ve birbirimizin gözyaşlarını silerek yine fotoğraf taşımaya devam ettik birlikte. Eksilmemek için sıkıca tuttuk ellerimizden. Tutmaya da devam edeceğiz. Hak ihlallerinin çevirdiği on yıllarımızda, birbirimizi yürekten kucakladığımız için umut hiç eksilmedi. Şimdilerdeyse on yıllardır ellerimizden sıkıca tutan, birlikte hak mücadelesi yürüttüğümüz dostlarımız birer birer tutuklanıyor. Fotoğraflarda fotoğraf tutanlara taş duvarların ardından Özlem’e… uzanıyor ellerimiz. Her fotoğraf taradığımda “Oyy çok özledim Özlem’im” cümlesi düşüyor ellerime. İnsanların yaslandıklarında soluk aldıkları omuzlar vardır. Gördüğünde sarılmadan duramadıkları, kendilerinden bir parça olarak bildikleri insanları vardır. Hem geçmiştir hem de gelecektir o insanlar. Böyle insanların hayatınızda olması bir şanstır aslında. Fotoğraflarda fotoğraf tutuşuna değil, “Bizim niye birlikte fotoğrafımız yok” deyip Özlem Dalkıran’la çektiğimiz fotoğrafa bakıyorum yeniden. 1998 sonbaharında Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray’da toplanmasına yasak konulduğunda, Af Örgütü’nün oluşturduğu “Gözaltında Kayıplar Ormanı”na, farklı ülkelerden gelen kayıp yakınlarıyla ağaçları diktikten sonra, öylece yere oturup hiçbir şey konuşamadan bir fidanlara, bir fidanların yanına çakılan kayıpların isminin olduğu tabelalara bakışımız hala içimde sakladığım soluktur. 2014’te Hrant Dink’in doğum gününde yapılan ödül töreni sırasında Cumartesi Annneleri’nin 500. Haftası hazırlıkları içindeydik. Ayaküstü kucaklaşırken Özlem’in “İhtiyacınız olursa arayın” cümlesi soluktur hâlâ. Tören sonrası ömrümüzün en zor zamanlarını birlikte yaşadığımız Ahmet Şık’la vedalaşırken ‘hazırlıklarla ilgili neler yapılabilir’i konuşurken, “Bekle geliyorum” diyerek gitti ve geldiğinde yanında Murat Sabuncu vardı. Murat Sabuncu’ya benim söylediklerimi anlattı. O gün ve sonraki günler de olacağı gibi Murat Sabuncu’nun “Tabii canım kardeşim, elimden ne gelirse seve seve yaparım” cevabı hâlâ içimde sakladığım soluktur. İşte böyle soluklardır bizi 22 yıldır ayakta tutan. Yaşamı ve insan haklarını savunmak suç olur mu hiç? Yaşadığımız bu hukuksuzluklar bir gün mutlaka bitecek biliyorum. Yaşamı birlikte savunduğumuz ve insan hakları ihlallerine birlikte direndiğimiz hapishanelerdeki dostlarımızla yine yan yana olacağız. Biz bu umutla sana/size sarılmaya devam edeceğiz. Bugüne kadar yaşanan tüm hak ihlallerinin tanığıyız. Fotoğraflarda bizlerin tanığıdır ve tarihin belleğini oluştururlar. Herkes için adalet sağlanıncaya kadar, biz o fotoğraflarda her zaman birlikte olacağız. Cumartesi Annelerinden Maside Ocak’ın kardeşi Hasan Ocak, 1995 yılında gözaltına alındıktan sonra ölü bulunmuştu. HDP’Lİ SÜLEYMAN BAŞER, CEZAEVİNDE GEÇEN 9 AYI ANLATTI 65 yaşındaki annem çıplak aramadan geçti HDP Basın Komisyonu üyesi Süleyman Başer, “örgüt üyeliği” ve “terör örgütü propa gandası” iddiasıyla tutuklu olduğu Si livri Cezaevi’nden ge çen hafta tahliye edil di. Yaklaşık 9 ay son ra özgürlüğüne kavu şan Başer, ‘aklı ve kalbi SEYHAN AVŞAR koğuş arkadaşı gazeteci Ömer Çelik ve tutuklu diğer arkadaşlarında kaldığı için’ tahliye kararına sevine memiş. Cezaevinde zaman zaman zor anlar yaşadığını söyleyen Başer, “Tey zem vefat etti. Cenazesine dahi gide medim. 65 yaşındaki annem beni gör mek için çıplak aramaya, göz tarama sına maruz kaldı” dedi. Mahkemede verilen tahliye kararını cezaevine gittikten sonra öğrendiğini anlatan Başer, “Hâkim adliyede tahliye kararı vermiş. Biz duruşma salonunun alt katında bekliyoruz. Bu karar bize iletilmedi. Cezaevine geri götürüldüğü müzde bekleyenleri gördük. Adli kont rolle serbest kalması talebinde bulunu lan arkadaşlarımız vardı. Onların tahli ye edildiğini düşündüm. Gardiyan tah liye edildiğimi söyleyince, ‘yanlışınız var. O diğer Süleyman’dır’ dedim. Me ğer tahliye edilen benmişim” dedi. CUMHURİYET’İ İLANLARINA KADAR OKUYORDUM S.Başer Başer, cezaevinde yaşadıklarını ise şu sözlerle anlattı: “Cezaevine sazım alınmadığı için bir arkadaşımın sazına el koydum. İçeride tespih kullanma alışkanlığı edindim. Daha önceleri Cumhuriyet gazetesinin köşe yazarlarını düzenli olarak takip ederdim. Ama cezaevinde Cumhuriyet’e verilen ilanları dahi okuyordum. Cezaevinde mektuplarım verilmiyordu. Onlarca mektup arasından birkaç tanesi sadece elime geçiyordu. Tutuklandığım ilk günlerde annem çok üzgündü. Duygusal bir deprem yaşadı. Ama zaman geçtikçe alıştı. Hatta son zamanlarda tutuklu arkadaşlarıma moral veriyordu. Beni görmek için 50 tane dayatmadan geçiyor ancak yarım saat görebiliyordu. Yeğenlerimi ve arkadaşlarımı çok özlemiştim.” Sadece siyaset yaptık Tutuklandıktan 5 ay sonra iddianemenin hazırlandığını ve bir o kadar da duruşma günü beklediklerini kaydeden Başer, “Türkiye atmosferi ortada. Derdimizi anlatıp, suçsuzuz, demokratik siyaset hakkımızı kullandık. ‘Niçin burdayız?’ diye sormak için en az 1 sene beklemek gerekiyor” diye konuştu. HDP olarak sadece siyaset yaptıklarını, hukukun üstünlüğüne ve yargının bağımsızlığına inanmak istediklerinin altını çizen Başer, “Türkiye’nin 3. büyük muhalefet partisinin yapmış olduğu basın açıklamaları, kullanılan cümleler suç olarak gösterildi. O zaman biz iktidarı nasıl eleştireceğiz? Toplumun bizden talebini nasıl yerine getireceğiz?” dedi. Hazırlanan iddianameyi ‘yamalı bohçaya’ benzeten ve Gaziantep katliamı sonrası katıldığı basın açıklamasının aleyhinde delil olarak gösterildiğine değinen Başer, “IŞİD’in eylemlerine karşı bir önlem alınmadığını söylemişim. Bunu benim aleyhime kullanıyorlar. Kaldı ki ben, Suruç katliamında hayatta kalanlardan biriyim. Bu patlamayada diğer patlamalar gibi, tepki göstermeyeceksem, insan olmamın ne anlamı var?” diye konuştu. ‘Acılarımıza acı katıyorlar’ Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 302 hafta geçti. Roboskili aileler her hafta olduğu gibi bu hafta da kaybettikleri yakınlarının mezarları başında yaptıkları açıklamada adalet talep etti. Aileler adına açıklamayı okuyan Cahide Encü, “Devlet yaşadığımız katliamları ve acıları hafızalarda sürekli diri tutmak için her defasında başka bir saldırı ile karşımıza çıkıyor. Acımızı, kederimizi, mazlumluğumuzu her defasında başka bir vesile ile yaşatıyor bize. Roboski katliamının yıldönümünde anma yapılmasın diye yakınlarını kaybeden bizleri 6 gün alıkoyan devlet, 10 Ekim Ankara Gar katliamının yıldönümü anmasını gerçekleştirmek isteyenleri biber gazı ve joplu saldırıyla cevap vermiştir. Bu tutum ve politikalar acılara ancak acı katar, öfkenin büyümesine de neden olur. Ankara katliamı anmasında yaşanan polis saldırısını kınıyoruz. 10 Ekim Ankara Gar katliamını anmaya engel olan zihniyeti de unutmayacağız. Roboski, Ankara, Suruç katliamlarının dava dosyalarında aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen iğne ucu kadar ilerleme olmadığı gibi anmaya ve adalet arayışına baskı ve engellemelerin devam etmesi asla kabul edilemez. Baskı ve engellemeleriniz bizleri mücadelemizden alıkoyamaz” diye konuştu. l Yurt Haberleri Zırhlının çarptığı kadını suçladılar Jandarma, zırhlı aracın çarparak ölümüne neden olduğu 85 yaşındaki Pakize Hazar’ın kazada kusurlu olduğunu savundu Yaşlılık maaşını almak için gittiği Diyarbakır’ın Lice ilçesinde trafiğe kapalı Muminağa Caddesi PTT binası önünde jandarma zırhlı aracın çarpması sonucu yaşamını yitiren 85 yaşındaki Pakize Hazar’ın ölümüne ilişkin soruşturma sürüyor.  Jinnews’in haberine göre Hazar’a çarparak ölümüne neden olan zırhlı araç sürücüsü Jandarma Uzman Çavuş S.K’nin görev yaptığı Lice Jandarma Komutanlığı’nın hazırladığı raporda, kazanın Pakize Hazar’ın dikkatsiz ve tedbirsiz olması nedeniyle gerçekleştiği ileri sürüldü. Raporda, olayın yaşandığı caddenin trafiğe kapalı olduğu belirtilmezken, zırhlı aracın sürücüsünde kusur olmadığı savunuldu. Adli Tıp Kurumu (ATK) ise olaya ilişkin hazırladığı raporda zırhlı araç şoförü Uzman Çavuş S.K’nin kusurlu olduğunu belirtti. Zırhlı aracın görüş alanını ve Pakize Hazar’ın geçtiği alanı inceleyen Adli Tıp Kurumu, Hazar’ın araç şoförü Uzman Çavuş S.K’nin görüş alanına girdiğini belirtti. Caddenin trafiğe kapalı olduğuna dikkat çekilen ATK raporunda, zırhlı araç sürücüsü S.K’nin “yüzde 100 kusurlu olduğu” ifadeleri yer aldı. l Yurt Halerleri Pakize Hazar Kulp davasında tutuklAma yok Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 1993 yılında 11 sivilin gözaltında kaybedilmesine ilişkin dönemin Bolu Dağ Komando Tugayı Komutanı Yavuz Ertürk’ün yargılandığı davada yine karar çıkmadı. Ankara 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 17. duruşmasında Avukat Muhterem Süren, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube arşivinden maktullere ait sağladıkları delilleri CD halinde mahkemeye sundu. Avukatlar, Yavuz Ertürk’ün tutuklanması talebini yineledi. Mahkeme, sanık Ertürk’ün tutuklanması talebini reddederek, bir sonraki duruşmayı 8 Şubat 2018’e ertele di. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle