07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 11 Ekim 2017 sağlık 2 [email protected] EDİTÖR: SİBEL BAHÇETEPE TASARIM: ZARİFE SELÇUK Ruh sağlığımız bozuk Psikiyatrist Kuzeymen Balıkçı: Koruyucu ve rehabilite edici hizmetler ülke genelinde henüz istenilen düzeyde değil. Ruh sağlığı ciddi anlamda bozuk her 4 kişiden 3’ü hiçbir tedavi almıyor. Acilen Ruh Sağlığı Yasası çıkmalı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre tüm dünyada ruhsal rahatsızlığı olan 500 milyona yakın kişi bulunuyor. Bu, her 7 kişiden birinin tedavi ge rektirecek derecede ruhsal sorunu olduğu anlamına geliyor. Ülkemiz de ise nüfusun yüz de 18’i yaşam boyu bir ruhsal hastalık ge çiriyor. Toplumda en sık karşılaşılan has SİBEL BAHÇETEPE talıklardan olan kalpdamar rahatsızlıklarından sonra, ikinci sı rada psikiyatrik has talıkların geldiği belirtiliyor. Psi kiyatrist Kuzeymen Balıkçı, araş tırmalara göre ruh sağlığı ciddi an lamda bozuk olan her 4 kişiden 3’ünün hiçbir tedavi almadığına dikkat çekerek, “Dünya genelinde ruhsal sağlık sorunları olan milyon larca kişi ise önyargı, ayrımcılık, damgalanma ve marjinalleştirmey le mücadele etmek zorunda kalıyor. Ülkemizde ruh sağlığı hizmetleri çoğunlukla tedavi ağırlıklı yürütü lüyor. Koruyucu ve rehabilite edici hizmetler ülke genelinde henüz is tenilen düzeyde değil” diyor. En sık depresyon 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü nedeniyle sorularımızı yanıtlayan Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Kuzeymen Balıkçı, her 4 kişiden birinin yaşamının bir döneminde ruhsal rahatsızlıklardan etkilendiğini söylüyor. Balıkçı “Yetişkinlerde en çok fobiler, madde bağımlılığı, depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk görülürken, çocuklarda ise yaygın olarak dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ile karşılaşılıyor” diyor. Depresyonun günümüzde en sık karşılaşılan ruhsal hastalık olduğunu vurgulayan Balıkçı “Mutsuzluk, güçsüzlük ve aktivasyonda azalma ile seyreden bu hastalıkta, insanların duygu durumları ciddi olarak değişiyor ve süreğenleştiğinde de bu yakınma, belirtiler kalıcı hale geçiyor” değerlendirmesini yapıyor. Çevresel etkenlere dikkat Balıkçı, son yıllarda psikiyatrik hastalık sıklığının artması ko ‘Kamu kaynakları yeterli değil’ Dr. Balıkçı, DSÖ raporunda yer alan ülkelerin üçte birinde, ulusal sağlık bütçeleri içinde ruh sağlığına ayrılan payın yüzde 1’den daha az olduğunun saptandığını belirterek, şöyle devam ediyor: “Bütün dünyada yaygın olan utanç ve korku, yardıma muhtaç kişilerin profesyonel yardım almalarını engelleyebiliyor. Ruh sağlığı hastanelerinde insan haklarına gösterilen özensizlik, şiddet kullanımı, akıl sağlığı hizmetleri vermekte yetersiz olan halk sağlığı servisleri, sağlık sigortasındaki bu hastalığa ayrılan miktardaki haksızlık bu hastalıkla yüz yüze olan kişilerin karşılaştıkları zorluklar arasında. Ülkemizde ruh sağlığı hizmetleri çoğunlukla tedavi ağırlıklı yürütülüyor. Koruyucu ve rehabilite edici hizmet ler ülke genelinde henüz istenilen düzeyde değil. Türkiye, her 100 bin kişiye 8 akut psikiyatri yatağı düşen İtalya’dan sonra 100 bin kişiye 10 psikiyatri yatağı ile Avrupa’da ikinci en az yatak sayısına sahip ülke. Ülkemizde temel bir ruh sağlığı eylem planı olmakla birlikte bu planın pratik uygulamada çok işlemediği de açık. Son olarak tüm bu sorunların yanında ülkemizde bir ruh sağlığı yasası olmaması, kargaşanın daha da büyümesine yol açmaktadır. Hastalarımızın hakları, sağlık sisteminin işleyişi ve gelişimi ve de biz psikiyatristlerin ve çalışma arkadaşlarımız ruh sağlığı alanı çalışanlarını için günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir ruh sağlığı yasasının zorun luluğu aşikârdır.” nusunda ise “Birincisi, psikiyatrik hastalık sıklığında artış olmasından çok, farkındalığın artması nedeniyle hastalık sıklığında artış olduğunu düşündüğümüz yönündedir. Diğeri ise değişen yaşam biçimlerinin insanlarda psikiyatrik hastalık sıklığını artırdığı yönündedir” diyor. Psikiyatrik hastalıkların oluşmasında genetik ve çevresel birçok faktörün bulunduğunu anımsatan Balıkçı, “Ancak genetik yatkınlığımız olsa bile tüm çalışmalar hastalığın ortaya çıkmasında çevresel etkenlerin önemli olduğunu göstermiştir. En önemli çevresel etmenler; ülke ve dünya ekonomisindeki bozukluklar, politik hayatın belirsizlik içinde olması, yaşanılan kentlerin çevresel ve ulaşımsal problemlerinin olması, teknolojik gelişim hızının insanın adaptasyon hızından fazla olması, hızla değişen sosyal ve kültürel şartlar ne deniyle kuşak çatışmasının yan etkileri çoktur. artması sayılabilir” ifadele 1980’lerden sonra rini kullanıyor. sinir sistemi ilaçla ‘İlaçlar bağımlılık yapmaz’ rı bilimsel gelişmelerle birlikte yan et Araştırmaların ruh sağlığı kileri çok aza indi ciddi anlamda bozuk olan her Dr. Kuzeymen rildi. Temelde bu ina 4 kişiden 3’ünün ise hiçbir teda Balıkçı nış psikiyatrik hasta vi almadığını gösterdiğini dile geti lıkların doğal seyrini bil ren Balıkçı, dünya genelinde bu so memekten ve ilaçların etkilerini runları yaşayan insanların önyar yanlış yorumlamaktan kaynakla gı, ayrımcılık, damgalanma ve mar nır. Psikiyatrik hastalıklarda da jinalleştirmeyle mücadele etmek sık yapılan bir yanlış var ki o da zorunda kaldıklarını da vurgulu şikâyetlerdeki düzelmeler başlar yor. Ruh sağlığı tedavisinde kul başlamaz ilacın kesilmesidir. Oysa lanılan ilaçların halk arasında ba her şey düzeldikten sonra bile bir ğımlılık yaptığına dair yanlış ina süre ilaç kullanmak zorundayız. nışın olduğunu kaydeden Balık Bu süre depresyonda tam düzel çı, özetle şu bilgileri paylaşıyor: meden sonra hiçbir belirti yokken “Bu inanış eski nesil ilaçlara aittir. bile 6 aydır. Psikiyatrik hastalık 1950’lere kadar sinir ilaçları ba larda hekimin önerdiği uygun doz ğımlılık yaratan bir tür uyuşturu ve uygun sürede kullanılan ilaçla cu etki yaparak hastaları sakinleş rın bağımlılık yapma ihtimali ne tirici işlevi vardı ve gerçekten de redeyse yoktur.” ‘Embriyo Hyaövunztleammi a’ Prof. Tavmergen, 2016’da ülkemizde 82 bin çifte tüp bebek uygulaması yapıldığını söyledi Pazarda bağımlılıkla MÜCADELE Giderek artan uyuşturucu ve madde bağımlılığı ile mücadelede halkın bilgilendirilmesi ve farkındalık yaratmak amacıyla Avcılar’da farklı yöntem denendi. Avcılar Kaymakamı Hulusi Doğan’ın talimatı ile kurulan Bağımlılığı Önleme ve Bağımlılıkla Mücadele Merkezi, bağımlılığa karşı halkı bilgilendirmek amacıyla geçen aylarda cami, cemevi ve kahvehanede bulunanlara yönelik eğitici çalışmalarda bulundu. Daha fazla kişiye ulaşabilmek ve uyuşturucu ile madde bağımlılığına karşı toplumsal duyarlılığı arttırabilmek amacıyla bu kez de halkın yoğun olduğu semt pazarlarında da çalışma yapılmasına karar verildi. Görevliler, Mustafakemal Paşa Mahallesi’ndeki semt pazarında kaymakamlığın standını kurarken, esnaftan da bu çalışmaya destek vermesi istendi. Pazarcı esnafı da bağımlılığa karşı farkındalık oluşturmaya destek vererek, “Maddeye bağlanma, hayata bağlan”, “Uyuşturucu öldürür, sebzemeyve can verir” gibi sloganların yer aldığı dövizleri tezgâhtaki yumurta veya sebzemeyvelerin üzerine koydu. Pazarcılar, ayrıca uyuşturucuya karşı hazırlanan dövizlerdeki sloganları da sık sık tekrarladı. Kaymakam Doğan ise “Eğitim uyuşturucu ve bağımlılıkla mücadelenin en önemli aşaması. Bağımlı önleme merkezinde de her türlü tedavi, takibi sürdürüyoruz” dedi. l DHA Tüp bebekte bu yöntemle annelik şansı daha da artıyor Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erol Tavmergen, tüp bebekte “embriyo havuzlama” yöntemi ile annelik şansının arttığını belirterek, 40 yaşındaki bir kadının 25 yaşındaki bir kadın gibi üreme şansına sahip olduğunu söyledi. Antalya’da düzenlenen Dünya Tüp Bebek Kongresi’ne katılan Prof. Tavmergen, tüp bebekte kişilerin ve çiftlerin tek tek ele alınması gerektiğini söyledi. Tavmergen “Standart bir uygulamanın, standart bir ilaç tedavi protokolünün herkese uygulanmaması gerekir” dedi. Havuzlama yöntemi Tüp bebekte embriyo havuzlama yöntemi hakkında ise Prof. Tavmergen, özetle şu bilgileri paylaştı: “Yaşla ilgili ortaya çıkan bazı olumsuzluklar var. Birincisi elde ettiğimiz yumurta hücresinin sayısında azalma, ikincisi elde ettiğimiz yumurta hücrelerinin genetik kalitesinde bozulma, üçüncüsü de yaptığımız bu yumurtlatma tedavilerinde kullanılan ilaçların rahim içi tabakasında oluşturduğu olumsuzluklar. Bu üç olumsuz etkiyi bertaraf etmenin yolu havuzlama yöntemidir. Kadınlardan ayda birkaç kez yumurta toplayabiliyoruz. Eğer bu mümkün değilse ay aşırı ya da birer ay arayla yumurtalar toplanıp, döllendirilip, dondurulup saklanabilir. 67 embriyo elde ettikten sonra bunun genetik analizi yapıldığı takdirde, genetik yönden problemli olmayan embriyo belirlenip bu rahim içine çözülüp yerleştirilir. O zaman gebe kalma başarısı, kadının daha genç yaştaki gebe kalma başarısına çok yakın oluyor.” lİHA Ellerimizdeki tehlikeye dikkat Ellerde yaşayan 40 bin ile 5 milyon arasındaki mikroorganizmalar, basit bir soğuk algınlığından ciddi hastalıklara kadar birçok istenmeyen duruma neden olurken, doğru el yıkama tekniği ile 20 saniyede bulaşıcı ve salgın birçok hastalığa karşı önlem alınabileceği belirtildi. Özellikle kış mevsiminde yaygın olarak görülen grip, ishal, solunum yolu enfeksiyonu gibi hastalıklardan korunmak için doğru el yıkama teknikleri ile korunmak mümkün. Gelişmekte olan ülkelerde, solunum yolu hastalıkları ve ishalli hastalıklara bağlı çocuk ölüm oranlarının sabunla el yıkama gibi basit davranış değişikliği ile azaltılabileceğini belirten Aile Hekimi Dr. Füsun Ayser, günlük yaşamda ellerin çevre ile sürekli temas halinde olduğu için en fazla mikroorganizma barındıran organ olduğunu kaydetti. Ayser, eller yoluyla her yere taşınan mikroorganizmaların basit bir soğuk algınlığından, ciddi hastalıklara kadar birçok istenmeyen duruma neden olabildiğini ve grip, sarılık, ishal yapan etkenlerin eller aracılığı ile ağza, oradan da vücuda yayılabildiğini söyledi. Ayser, “Hastalıkların korunmasında en iyi, en etkili ve en ucuz yöntem el yıkamadır. Sadece 20 saniyede uygulanabilecek doğru el yıkama tekniği ile bulaşıcı ve salgın pek çok hastalığa karşı önlem alınabilir” diye konuştu. l ANKARA/İHA Vitamin eksikliğinin 10 işareti Görme problemleri, yorgunluk, cansız saçlar ve tırnaklar, kansızlık vitamin eksikliğinin belirtileri olabilir. Vücuttaki tüm organ ve sistemleri etki leyen vitaminlerin yeter siz alımı farklı belirtiler le kendini gösterebiliyor. Genellikle doğal yollar la alınabilen vitaminlerin takviyesi için ise mutlaka konu ile ilgili bir uzman doktora başvurulması ge rekiyor. Dahiliye Uzmanı Prof. Dr. Birsel Kavaklı Dr. Birsel Kavaklı, vitamin eksikliğinin be lirtileri hakkında bilgi verdi. Bu belirtileri önemseyin! 4 Görme problemleri: Görme problemlerinin yaşanması vücudunuzda A vitamini eksikliğini işaret edebilir. 4 Uzun süreli yorgunluk: Vücutta uzun süreli yorgunluk, zihin bulanıklığı ve fiziksel koordinasyon bozukluğu hissedilmesi, B1 vitamini eksikliğini ifade edebilir. 4 Dil ve deride çatlaklar: Bazı deri hastalıkları ve sinir sistemi bozuklukları B6 vitamini eksikliğinden kaynaklanabilir. Özellikle dudak ve dil çatlaması ya da egzama gibi belirtiler buna işarettir. 4 Kansızlık: Kansızlık kimi zaman vitamin eksikliğinin bir işareti olabilir. 4 Zihinsel yorgunluk: Uzun süreli olarak yaşanan zihinsel yorgunluk, B12 vitamini eksikliği işaret edebilmektedir. Eğer kişinin uzun süreli olarak unutkanlık, hafıza kaybı, konsantre olamama gibi problemleri varsa mutlaka incelenmelidir. 4 Ciltte kolayca oluşan çürük ve morarmalar: Vücutta kolayca morlukların oluşması ya da ciltte kırmızımavi renkte morarmalar ve noktaların görülmesi C vitamini eksikliğini ifade edebilir. 4 Kemik ağrıları: Vücutta D vitamini eksikliği kendini kemik ağrısı, kemik erimesi olarak gösterebilmektedir. 4 Kas kaybı: Kaslarda oluşan zayıflık ve güçsüzlük E vitamini eksikliğinden kaynaklanabilmektedir. 4 Aşırı kanamalar: Vücutta meydana gelen aşırı kanamalar K vitamini eksikliğinden kaynaklanabilmektedir. 4 Cansız tırnak ve saçlar: Saç ve tırnak bölgelerinde yaşanan problemler, H vitamini diğer adıyla biotin ya da B7 vitamini eksikliğini işaret edebilir. Saçlarda kepeklenme, dökülme, cansızlık, kırılmalar; tırnaklarda çabuk kırılma, yumuşama, beyaz lekeler ve yavaş uzama gibi belirtilere dikkat etmek gerekir. Ağız kokusu neyin habercisi? Ağız kokusu birçok insan için içinden çıkılmaz korkulu bir rüya. Bazen bu durumun altında zararsız zannettiğimiz ciddi problemler yatabileceğini söyleyen İç Hastalıkları Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Alev Özsarı, ağız kokusunun nedenlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı: Ağız hijyeninin kötülüğü: Düzenli diş fırçalama, hafifçe dil fırçalama ve şikâyet olmasa da yılda bir diş hekimi kontrolü önerilir. Sigara kullanımı: Sigara ve benzeri solunum ile alınan maddeler birçok hastalığa neden olduğu gibi ağız kokusu da yapar. Dişte çürük ya da apse: Ağız içinde oluşan enfeksiyonlar bakteri üretimi artırır ve kokuya neden olur. Bademcik iltihabı, sinüzit: Üst solunum yolları enfeksiyonları ağız içinde akıntı da yaparak kötü koku oluşturur. Reflü: Mide sıvısının yemek borusu ağzına gelmesi halidir. Ağız kokusu ve öksürük nedeni olur. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle