07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 11 Ekim 2017 10 dizi EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ DEVLET, 10 EKİM KATLİAMINDAN KURTULANLARIN YARALARINI SARMADI Ayrım yapıldıNeantiemperyalizmi be!..aşlık, fark edeceğiniz üzere AKP Reisi’nin üslubundan esinBlenerek kondu. Diplomasi alanında da kullanmaya başladığı bu “ince” üslubun yüzlerce örneği var. Bazen Barzani’ye, bazan Irak Başbakanı İbadi’ye, bazen “eski kardeş”, sonra “hasım”, şimdilerde galiba yeniden kardeş Beşşar Esad’a bu ince diplomatik üslupla seslendiğine çok tanık olduk: Sen kimsin yaaaa!.. Bir kere sen benim kalitemde değilsin... Şuna bak be!.. Anlaşılan şimdi AKP Reisi el yükseltiyor, bu gidişle sıra galiba Trump’a geliyor. Yakında “Eyyy Trump efendi, bir kere sen benim kalitemde değilsin” derse kim şaşırır? Ben şaşırmam... Trump, ABD’nin tepesine çöktüğünde bayram eden, umut dolu paragraflar döktüren AKP medyasındaki “gazetecimtraklar”ın şimdi birdenbire antiemperyalist kesilivermelerine de şaşırmadım. Ama görüşlerimiz arasında büyük ya da küçük farklar olsa bile “sol”da yer aldıklarını düşündüğüm kimi kalem ya da sosyalist siyaset erbabı arasında da Trump yönetiminin vize çıkışına karşı AKP’nin “Reste rest” tutumundan antiemperyalist cevher süzmeye çalışanlara şaşırdım, şaşırıyorum... AKP elebaşılarının Erbakan çizgisini terk edip “Milli Görüş gömleği”ni çıkardığı ve iktidar olduğu günden bu yana ülkemizde küresel sermaye ile tam bir bütünleşme içinde olduğu Tırmık’ta birkaç kez vurgulandı. İslami sosa bulanmış bir serbest piyasa ekonomisi (“vahşi kapitalizm” diye de okuyabilirsiniz) 15 yıldır bu ülkede tek başına iktidar. Bu iktidarın 15 yıl boyunca küresel sermayenin başkenti ABD’nin dümen suyundan ayrıldığına ilişkin ciddiye alınır bir tutumuna da rastlamadık. Kimi “eski” ya da “eskimiş” solcuların Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin İsrail karşıtı söylemlerini (=discourse) öne çıkarıp “Türkiye’de bir iktidar ilk kez ABD’ye rağmen İsrail’e karşı çıktı” cümleleri kurup AKP iktidarına alkış tutmalarına güldük geçtik (Gülüp geçmek yerine başka sözcükler de kullandık ama onları buraya yazamam). HHH Ama Trump’ın, zifiri karanlık ilişkiler içinde olduğu anlaşılan T.C. yurttaşı bir ABD konsolosluk görevlisinin tutuklanmasına karşı patlattığı vize yasağının ardından AKP iktidarının geri adım atmak bir yana yasağa yasak, lafa lafla cevap vermeyi yeğlemesinden antiemperyalist bir tutum bulup çıkarmak herhalde Lenin’in kemiklerini sızlatmıştır... Sosyalizm hedefini bir yana bırakmış bir antiemperyalizm elbette milliyetçilikten ibaret kalır. Antiemperyalizm, sosyalizm kuruculuğuna giden yolda bir ara aşamadır ve ondan ibarettir; sosyalizm hedefinden arındırılamaz. Emperyalizm, kapitalizmin “son aşaması” diye tanımlanmıştı. Şimdi ise küreselleşmiş sermaye gerçeğine kapitalizmin “en son aşaması” denebilir. Ama ne denirse densin, bu tartışma ne kadar derinleştirilirse derinleştirilsin AKP iktidarı ile Trump yönetimi arasındaki itiş kakışta antiemperyalist bir tutum aramak olsa olsa arayanları gülünç kılar. Dönün yazının başlığına: Ne antiemperyalizmi be!.. Ankara’daki barış mitingine düzenlenen saldırının üzerinden iki yıl geçti ancak ağır yaralanan 30 kişinin tedavisi hâlâ sürüyor. Devlet birçok tedavi giderini karşılamıyor. Tedavi masraflarını ceplerinden ödemek zorunda bırakılan yaralılar borçlanmaya devam ediyor. Mağdurlar, ‘devletin kimliklerine bakarak değerlendirme yaptığını’ söylüyor. BİZ GERÇEK ÖTEKİLERİZ Katilamda bacağını yitiren Gökhan Yaralı’nın tedavisi hâlâ sürüyor. Katliamdan ağır yaralar aldığı için yüzde 94 engelli kalan ve tedavisi hâlâ devam eden Gökhan Yaralı yaşadıklarını şöyle anlattı: Amacı sadece barış olan hiçbir çıkarı olmayan insanlar olarak Ankara Garı’na gittik. Yürüyüş başlamak üzereydi. Bir gürültüyle irkildik. Büyük bir sis ve peşinden gözümü açtım, yerdeydim. Hiçbir ağrı veya sızı hissetmedim. Arkadaşlarım nasıl diye düşünüp kalkmak istedim, kalkamadım. Biraz nefes alayım diye kafayı kaldırdığım sırada Ali Kitapçı’yı gördüm. Onun kafasını kaldırdığı sırada gaz bombaları atıldı. Kendimi korumak için yüzümü kapattım. İnsanlar kaçıştı sonra geri geldiler. Arkadaşım biber gazından ölmüş Astım hastası bir arkada şımı gördüm, o biber gazı nın etkisiyle hayatını kaybetmiş. Beni fark ettikten sonra biraz taşıdılar. Arkadaşım geldi. “Bu ölmek üzere” dediler, beni arabayla götürdüler. Numune Hastanesi’ne git 10 EHKKPAAİMAŞYELYRKAMMAAÇTPITAŞALŞLAAİLUYAİĞARMMİTN’İINYNUYMAIATNZRIILDŞ2İIAZM.İSYİRILI 2 mağduru sayıldı ve tazminat bağlandı. Biz de herhangi bir yaralı için bu yapılmadı. Benim raporum hastaneye gönderildi, SSK’den geri döndü. Sadece bana değil, kimseye yapılmadı. tik. Damarlarım bir 10 Ekim’de yaralananlar te birine yapışmış. Da ğiz” sözleri yalan oldu. Biz rör mağduru sayılmadı. marlar yapıştığı için koptuğunu görmüyorlar. Damar nakli yapılması gereken sü kendi cebimizden ödüyoruz, çok para harcadık. Devlet, 30 gün tedavi hakkı ta ‘Çocuklarımız çocuk olmadı’ re ortalama 46 saat arasın nıyor başka yok. Benim Biz bugünün, dünün ve ya daymış. Bana 36 saat son hâlâ tedaviye ihtiyacım var. rının gerçek ötekileriyiz. Çün ra damar nakli yapıldı. Ma Daha ağrısız yürümek gi kü biz kardeşlik, eşitlik ve ba sadan kalkamama ihtima bi derdimiz var. Sosyal gü rış istiyoruz. Bugün biz yaşa lim vardı. 90 gün hastane venliği olmayan arkadaşla dık, başkaları da yarın yaşa de kaldım, tedavim hâlâ de rımız hiç tedavi alamıyor. yabilir. Bizim yaralarımız vam ediyor, olmam gereken Biz bu ülkenin ötekileriyiz, hep kanıyor. 1915’te, ameliyatlar var. diğerleriyiz. Terör mağduru Sivas’ta, Suruç’ta, Diyarba ‘Terör mağduru sayılmadık’ yasası var. 15 Temmuz, 10 kır’da da kanadı. Bizim ço Ekim’den yaklaşık bir se cuklarımız, çocuk olmadan ne sonra oldu. Oradaki mağ büyüdüler. Çocuk olmadan “Sizi mağdur etmeyece durlara yasal olarak terör öteki oldular. HEM KATLİAM HEM OHAL MAĞDURU SÜRECEK Kimliğimize göre değerlendirdiler KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası işyeri temsilcisi olarak 10 Ekim’e çağrılar yapıp katliama tanıklık eden Sinan Ok, 679 sayılı KHK ile 13 yıl boyunca çalıştığı işinden de oldu. Ok, görevli olarak gittiği katliamı ve katliamdan geride kalanlar hakkında şu bilgileri paylaştı: ‘İnsanlarımız ölmesin’ diye ne kadar güzel insan varsa o gün alanda olalım demişti. Ben o zaman KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası’ndaydım. Nâzım Hikmet’in “Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler” şiiriyle mitinge çağrı yapmıştık. Alan çok coşkuluydu ama ilginç bir şekilde trafik akıyordu, güvenlik önlemi yoktu. Biz görevliydik; su dağıtma, kitle sıkışırsa yol açma gibi görevimiz vardı. Görevler konusunda gayet hazırdık ama böyle bir vahşeti hiç düşünmedik. Elimdeki barış afişlerini dağıtıyordum. 1520 metre uzağımda ateş topu patladı. Bir dakika içinde her yer kanlara bulandı. Biz bu yurttaş olmama halini somut olarak yaşadık. İnsanlar ne yapacağını şaşırmış haldeyken 2530 kişilik çevik polis ekibi gaz bombası attı. Ben bu katliamı yapanları anlayamadığım gibi polis ekiplerinin bu refleksini de anlamadım. Burada, o gazı sıkan ve sıkanlar da sorumludur. Hukuk arayacaksak önce buraya bakmamız lazım. Katliam sonrasında kriz masalarında görev aldık. Yaşamını yitirenlerin yakınları ziyaret edildi. Fakat sonrasında bunlar kendi yaralarıyla baş başa kaldı. Bu kişilerin terör mağduru olması gerekiyordu. Bu insanlar, trafik kazasında yaralanan nasıl tedavi ediliyorsa öyle tedavi görüyor. Genel sağlık sigortası olmayan bir çok yaralının borcu var. Destek sağlanmalı Ayağı kopmuş birinin protezinin yılda üç kez düzenlemesi lazım. Devlet birini karşılıyor. ‘Gece ayağımın kesik olduğunu unutuyorum, kalkarken düşüyorum’ diyen var. Maalesef ki bir insanın kimliğine bakıp değerlendirme yapıldı. 10 Ekim yaralıları, büyük travma yaşadı. Bu toplum vergisi, yaralıların giderlerine gitmeli. Bu yaralılar, bu toplumun yarasıdır. Bu 102 insanın çocuklarının ne olduğunu kimse bilmiyor. Maddi ve manevi her türlü desteğe ihtiyaç var. Telefonumu silmişlerchp malatya gençlik kollarından balıN: Malatya CHP Gençlik Kolları’ndan 16 kişi olarak yola çıkan ve katliamdan kurtulan 5 kişiden biri olan Ümit Balın, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Bir ay Ankara Hastanesi’nde kalan Balın’ın ortodondik tedavisi devam ediyor. Sağlığını geri kazanmak için verdiği mücadelede, devletin hiçbir katkı sağlamadığını belirten Balın, katliamı ve sonrasında yaşamının nasıl değiştiğini şöyle aktardı: “Hiçbir güvenlik önlemi alınmadığı girişte dikkatimi çekti. Halayları izlerken aklıma video çekmek geldi. Video çekmeye başladım, sonra çok şiddetli ve yankılı bir ses gelmeye başladı. Kulağım durmadan çınlıyordu. İnsanlar üst üste yığılmıştı. Kalkmaya çalıştım, kalkamadım. Kötü bir koku geldi. Daha sonra internette de gördüğüm fotoğraflardan da gördüm. Canlı bombayla benim aramda bir metre mesafe vardı. Yardım bekledim. Yarım saat veya daha fazla bekledim. Bilincimin gidip geldiğini anımsıyorum. Benim üzerime de flamalardan atmışlar. Gözlerim kararmıştı ama sesleri duyuyor dum. ‘Heval nasılsın’ sesleri geliyordu. Yanıma bir sağlıkçı geldi, elini kalbime koydu. Acıdığını söyledim, ‘Elimi çekersem ölürsün’ dedi. Sonra hastanede elbiselerimi kestiklerini hatırlıyorum. Akciğerim, çenem, sol parmağım parçalanmıştı ve ayağımda şarapnel parçaları vardı. Ankara Hastanesi’nde bir ay kaldıktan sonra Malatya’ya gittim. Bu süreçte 9 ameliyat geçirdim. O günden sonra aradan geçen 5 ayın ardından telefonumu almaya gittim. Yaralıların özel eşyaları paketlenmişti. Benim telefonumda çektiğim videoları bulamadım. Telefonumu temizlenip verdiler. Hiçbir hakkımız yok Biz o gün ülkemizin uçuruma gitmemesi için oradaydık. Ülkemiz, patlayan bombalarla uçurumdan yuvarlanır hale geldi. Bu ülkede şehit ayrımının olmaması lazım. Öyle bir hale geldik ki. Sivil şehit, asker şehit, 15 Temmuz şehidi... Biz kurtulan gaziler olarak hiçbir gazi hakkımız yok. 15 Temmuz’dan farklıyız. Biz 16 arkadaş gelmiştik. Tek isteğimiz, insanca yaşamaktı.” Fotoğraf: Gazete Duvar’dan alınmıştır 10 EKİM’E TANIKLIK ETMEK İlk değildi ama en kötüsüydü Hayatım katliamlar, genç ve masum ölümlerin tanık sız yatanlar, cansız yatanları canlandırmaya çalışanlar, bunun olmayacağını anlayıp lığı biraz da. Ne yazık ki çok fazla katliam, cinayet, kundaklama gördüm. Bazen de gazetelerin, televizyonların parçalanmış cesetlerin üzerlerinde umutlu sloganların olduğu pankartları örtenler, yaralılara yardım eden mi yazıişlerinden, haber merkezlerinden tanıklık ettim. 1 Mayıs 77’yle başladı. Ortaokul öğrencisiydim ve Taksim Mey tinge gelmiş sağlık çalışanları... Bu ana baba gününde bir de bildik misafirler, gaz atan polisler... Telaşla bir yandan danı’ndaydım. Katliamdan 10 dakika önce alandan ayrıldım, ama ne yazık ki çalıştığım kanalı aramaya çalışıyorum, bir yandan garın önüne koşuşturuyorum az ölenlerden biri olan Mustafa Elmas, hocamdı... Faruk Eren önce konuştuğum gazeteci arkadaşlarıma bir şey oldu mu diye. Ancak gördük Ama telefon çalışmı lerimin en dehşetlisi An yor. Ne kadar zaman geç kara katliamıydı. 10 Ekim ti hatırlamıyorum. Ambu 2015’te emek, barış ve de lanslar gelmeye başladı. Öf mokrasi talebiyle Anka ke ve umut dolu sloganla ra’daydık. Toplanma yeri rın yazıldığı pankartları sed ne saat 09.00 gibi gittiğimde kortej yeni yeni oluşuyor, insanlar akın akın geliyordu. Alana hiçbir arama olmadan girdim, bunda bir tuhaflık olduğunu sezemedim. Önde DİSK kortejinde tanıdığım sendikacılarla selamlaştık. Daha toplanma ye yaptık. Yaralıların (yaralıların mı?) taşındığı pankartları ben de bir ucundan tutup telaşla gelen ambulanslara koşuşturuyorum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, telefonum çaldı. Kanaldan aradılar, yayına bağlanıp gördüklerimi yeni başlıyordu ama katılım umut vericiydi. Belli ki son yıllarda Ankara’da yapılacak en kalabalık miting olacaktı. Zaten hedefimiz de buydu. Biraz ileri gidip gelip, aynı pankart altında yürüyeceğimiz gazeteci arkadaşlarımı aradım. Telefonla konuştuğum Doğan Tılıç, garın önünde olduklarını söyledi. 2030 metre Ankara’yı pek bilmem, rastladığım bir gazeteci arkadaşıma (Gökhan Biçici) anlatmaya çalıştım otosansürle. Gördüklerimi bugün bile anlatamıyorum... Arkadaşlarım yaklaşık yarım saat sonra bana bağlandıklarını söyledi. Sadece su Eşim aradı, telaşla. Soğukkanlılığımı yitirmişim, ağlamışım telefonda. Çok eski çağlarda kalmış bir muharebe sonrası savaş alanındaydım sanki. Bir ara gara girdim. Su aldım. Hafif yaralılara, ağlayanlara dağıttım. Elimden sade sordum, Gar’ın biraz ileride olduğunu öğrendim, (Ertesi gün Gökhan aradı ve “Abi ilk seni düşündüm, sen Gar’a doğru gittikten ce bu geliyordu... Sonra mitinge birlikte git tiğimiz İMC’den arkadaşım Hüseyin’le buluştuk. Bir miting aracından ısrar 5 dakika sonra patlama oldu” dedi). Yürüyüş yönünün tersine gitmeye çalışıyordum ve ka la kan anonsu yapıldı ve hastanelere gitmemiz istendi. Hüseyin’le Numune Hastanesi’ne gittik. labalıktan ilerlemekte zorluk çekiyordum. Kükürt renkli bir duman, boğuk bir patlama sesiyle önümde yükseldi. Bir de hatırladığım ha Arada kanaldan arkadaşlarımla konuşuyor, ölü sayısının sanılandan çok fazla olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Bir süre sonra ye vada uçuşan kâğıt parçaları. Çok sonra onların pankart ve elbise parçaları olduğunu anladım. Galiba 2030 met niden döndüm katliam alanına. Bu sefer, garın karşı tarafındaydım. Üzerine Halkevleri pankartı örtülmüş re önümdeydi. Zaman tuhaflaştı iki genç yatıyordu önümde. Polis esas patlama alanına bizi sokmuyordu. Ben mi düşündüm, birileri mi söyledi ikinci patlama olabileceğini hatırlamıyorum. Ama ikincisi de oldu. Hatırladığım bize doğru koşuşturulduğu. “Du Kanlı mont Akşam uçak biletim vardı, ertelemedim. Sadece bir an önce eve gidip kızıma sarılmak istiyordum. Ku run, sakin olun” diye bağırıştık. Zaman tuhaflaştı. Ben birinci patlamayla ikincisi arasında uzun bir süre zenim, Tabipler Odası’ndaki basın toplantısı sonrası beni aldı. Oturduğumuz mekânda montumdaki kan olduğunu sandım mesela. Oysa birkaç saniyeymiş. Şaşkınlığın ardından patlamanın olduğu yere doğru yaklaşmaya başladım. İlk başta hafif yaralılar gördüm ve patlamaların ses bombası olduğunu düşündüm. Daha önce de birçok izlerine baktık, yaşlı gözlerle... O montla uçağa bindim. O montla kızıma sarıldım. 10 Ekim katliamından sonra da çok katliam yaşadık, çok insan kaybettik. Hâlâ kaybediyoruz. Kan izleri, tanıdıklarımızın ölümü, felaket haberleri bitmek bil kez yakınımda/uzağımda bomba patlamıştı ama bunun sesi farklıydı sanki. Birkaç adım daha attığım miyor ne yazık ki... Ve biz gazeteciler ölü saymaya devam ediyoruz. Umarım emek, demokrasi ve barış da hayatımın en berbat olayına tanık oldum. Ağır yaralılar, yerde can kazanır bir gün. Ve umarım bir daha babalar kanlı montlarıyla kızlarına sarılmaz. Katliamda yaralananlar, pankartlardan yapılan sedyelerle taşındı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle