Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cuma 30 Eylül 2016 6 haber EDİTÖR: TAMER KAYAŞ TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Yaşadığımız şu, hadi öyle diyelim, “ultramodern” çağda hiçbir şey gizli kalmıyor. Diyorlar ki, gelişme, önceki yüzyılın baş döndüren hızı insanoğlunu çaresizleştirdi. Sömürüyü katlama olanaklarının çoğaldıkça çoğalması insanoğlunu insanlıktan çıkardı. Aşılarak zenginleştirilmesi gereken değerler erozyona uğradı. Kokuyor dünya. Koku en çok da teknolojideki harikulade olduğu belirtilen kanalizasyonlardan, fiber hatlardan, bilgisayarların yanmış çiplerinden geliyor. Kokunun izini sürün. HHH Ne deseler boş. Söylenen sözler, insanın içini gösteren “hatıratlar”, günlükler bir anda kişinin mülkü olmaktan çıkıyor, insanlığın malı oluveriyor. İnkâr işe yaramıyor, tevil beş para etmiyor, söyleneni değil, söyleme biçimini yalanlamak itirafın kendisi olup çıkıyor. En fazla da gazetecilerin nasıl bir cangılda, hangi patronların, hangi CEO’ların elinde oyuncağa çevrilmek istendiği ortaya çıkınca can yakıyor. Ama bütün bunlar daha genel bir gidişin, daha genel bir kokuşmanın, çürümenin sonuçlarıdır. Kokunun izini sürün. HHH Peki, neden burnu muz birdenbire koku almaya başladı? Ne den her şey aynı an da çözülüyor. Aslında bu bir sürecin çaresi olmayan sonucu, aynı anlama gelmek üzere sonudur. Darbecilerin Kokunun İzini Sürün yenilgisi öteden beri söylediklerimizi doğruladı. İktidar olmanın şımarıklığı ile, kof gü HHH veni ile çektirilen fo Bugünlerde haklı olarak toğrafların, önü arkası düşünülme Shakespeare’in Hamlet’indeki den söylenen sözlerin, açılan kit Marcellus’un ünlü sözleri sık sık lesel davaların, ölümle sonuçlansa yazılır oldu: “Çürümüş bir şeyler da kıl kıpırdatmayan burnu büyük var Danimarka Krallığı’nda.” Ge lüğün farkına varamadılar. Parfüm çen günlerde Ahmet Cemal dos lerle örtülen koku sonunda patladı. tumuz o sözleri bu sık kullanımının Artık siz de durmayın, beklemeyin, ötesine taşıdı, aslını esasını anlat kokunun izini sürün. tı. Gördük ki, bilgili, bilinçli, duru HHH mun farkında bir Hamlet’tir anlatı “Ne yapsak da çürümenin lan. Böylece sözün daha derinlere önüne geçsek” gibi bir dertle gittiğini, kokuşan Danimarka Krallı ri yoktur. Bundan sonra bize daya ğı’ndaki çürümenin çaresi olmadı tacakları; kokuyla, çürümeyle bir ğını anladık. Ve şimdi çürüme her likte yaşamaktır. “Yeni düzen bu” yerde, iktidar sahiplerinin, kral sa diyorlar. “Bu koku o kadar da kö raylarının ötesine taşıyor, gökyü tü değil” masalındalar. Ortaçağın zündeki bulutlara bulaşıyor. Dur karanlığında zangoçların, rahiple mayın, kokunun izini sürün. rin, papazların engizisyoncuların buhurdanlıklarından yayılan dayanılmaz koku şimdi Pensilvanyalı sahte imamların, rüya tabiri şeyhlerinin, çağa meydan okuyan tarikat gericiliğinin, tekbir getirerek kafa kesenlerin yaşadığı karanlıklardan geliyor. Çürüme geniş bir coğrafyayı kapladı. Bizdeki onun önleyemediğimiz uzantısıdır. Durmak zamanı değil, kokunun izini sürün. HHH “Nereden geliyor, bu koku, çürümenin kaynağı neresidir?” diye sormanın da zamanı geçti. Şairler uyardı dinlemedik, bilgeler “duymuyor musunuz?” dediler kulaklarımızı tıkadık. Aziz Nesin “Yalnızca gülmeyin, düşünün” dedi, İlhan Selçuk “Farkında mısınız?” diye sordu tınmadık. Hayat ne de olsa sürüp gidiyordu, TV kanallarında sahte hayatların parıltılı hikâyeleriyle mutluyduk, “aşkı öğrenince rahatı kaçacak ağacı” bile göremedik. “Mek parmak mek parmak daha sonu selamet” diyeni dinledik mi? Ama işte sonunda birbiri ardı sıra patlıyor kanalizasyonlar. Koku her yeri kapladı, nereden geldiği anlaşılmaz oldu. Olsun, son şansımızdır; kokunun izini sürün. Dinç de sorgulanacak Dink davasının görüldüğü mahkeme, gelecek duruşmada, şimdiye dek hiçbir duruşmaya gelmeyen İstihbarat Daire Başkanı’nı dinleyecek Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin ka mu görevlilerinin yargılandığı da vada dönemin Trabzon İstihba rat Şube Müdürlüğü’nde görev li polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin İstanbul İstihbarat Şu be Müdürlüğü görevlisi Hamdi Egbatan’ın sorgusu yapıldı. Sanık lar çapraz sorgu sırasında birçok soruya “Hatırlamıyorum” diye ya nıt verdi. Mahkeme, 10111314 Ekim’de yapılacak bir sonraki celsede şimdiye kadar hiç bir duruşmaya gel meyen sanık İstih barat Daire Başka CANAN COŞKUN nı Engin Dinç, dönemin İstanbul İs tihbarat Şube Mü dürü Ahmet İlhan Güler ve Trab zon İstihbarat Şube Müdürü Fa ruk Sarı’nın sorgusunun yapılma sına ayrıca duruşmalara katılma yan sanıklardan Ömer Faruk Kar tan, Serkan Şahan, Mehmet Akif Yılmaz ve Yılmaz Angın hakkında HaCrueHkkmaeohztnuiiurrüiaşyynteeutle’eri ‘Laiklikten korkuyorlar’ ABİDİN YAĞMUR Mersin’de önceki gün laiklik bildirisi dağıtmak isteyen Haziran Hareketi üyesi 7 kişi ve Birgün muhabiri Gökay Başcan tartaklanarak, yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. İfadeleri alındıktan sonra ser best bırakılan Haziran Hareketi üyeleri Cumhuriyet’e konuştu. Polisin eliyle gözüne bastırarak zorla araca bindirdiği Mustafa Ergin, “Bu ülkenin bir vatandaşı olarak anayasal hakkımızı kullanmamız gerici, baskıcı bir zihniyet tarafından bir kez daha şiddet kullanarak engellendi” diye ko nuştu. Polis tarafından darp edilen Oktay Canpolat, “Ülkemizde laik bilimsel eğitim yerine dinsel içerikli piyasacı bir eğitim sisteminin yerleştirilmeye çalışılmasının her zaman karşısında duracağız” dedi. Çağdaş Oğul Arı ise “Hükümet laiklikten korkar olmuş” dedi. l MERSİN yakalama kararı çıkarılmasına karar verdi. karar verdi. İstanbul 14. Ağır Ceza Fincancı’nın ek derslerine iptalMahkemesi’ndedüngörülendu ruşmada tutuklu sanık eski İstih barat Daire Başkanı Ramazan Akyürek hazır bulundu. Tutuksuz sanıklar eski Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Sarı, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Güler, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlisi Ercan Demir, eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile polis memurları Onur Karakaya ve Mehmet Ayhan katıldı. Duruşmaya, Yasin Hayal, Hamdi Egbatan, Osman Gülbel, Ali Poyraz, Şükrü Yıldız, Mehmet Ali Özkılınç SEGBİS aracılığıy Akademisyenin işine son verildi Mersin Üniversitesi Rektörlüğü, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atan Yrd. Doç. Dr. Eylem Çamuroğlu Çığ’ın sözleşmesini yenilemedi. Çığ’a gerekçe olarak açılan idari ve adli soruşturmalar gösterildi. Çığ, “Hakkımdaki jüri raporları olumluydu, bölüm ve fakülte kurullarında alınan kararlar sözleşmenin uzatılması yönündeydi” dedi. l MERSİN / Cumhuriyet Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın Ga atan hocalara soruşturma açmayan nadir üniversiteler latasaray Üniversitesi Hu den biri. Üzerlerinde çok bas kuk Fakültesi’nde haftada kı var. Ek ders temel dersler iki saat süren Adli Tıp’ın den değil diye kolayca vaz temel bilgilerini içeren ek geçtiler. Dekanın kendini kö derslerine son verildi. tü hissettiği belliydi ama bir Fincancı, “Dekan telefonla bilgi verdi. Bi Fincancı yandan da boyun eğmemeleri lazım. İhraç edilecek 40 raz mahcuptu ancak böyle bir ka bin kişilik listeden söz ediliyor. rar alındı. Aslında ben onun adı Sistem çökmüş durumda. Kamuda na üzüldüm” dedi. Fincancı, şöy hiçbir iş yürümüyor. Aslında Tür le devam etti: “Galatasaray Üni kiye Cumhuriyeti çökmüş durum versitesi, barış bildirisine imza da.” l İSTANBUL/Cumhuriyet la görüntülü ve sesli olarak katıldı. Tutuklu sanık eski emniyet amiri Ali Fuat Yılmazer ise mazeret bildirerek duruşmaya katılmadı. Başka suçtan tutuklu bulunan Mehmet Uçar, bulunduğu cezaevinden SEGBİS aracılığıyla savunmasını yaptı ve çapraz sorgusu yapıldı. Soruşturma aşamasında ortaya çıkartılan 11 No’lu F3 adı ve MAHKEME: AZMETTİRİCİLERİ BULAMADIK Zirve’de de FETÖ aranıyor rilen istihbarat raporunun altında imzası bulunan Uçar, 2006 Mart ayında Trabzon İstihbarat Şubesinde nisan ayında ise Şubedeki C Bürosu’nda çalışmaya başladığını, yeni başladığı için aktif görevlere gitmediğini, Aralık ayı başında şubeden ayrıldığını söyledi. Detayını hatırlamıyor Uçar, savunmasında Tuncel’le görüşmeye katıldığını doğruladı. Görüşmenin araç içinde olduğunu belirten Uçar, görüşmeye dair başka ayrıntı hatırlamadığını söyledi. Mahkeme heyeti, dönemin büro amiri sanık Ercan Demir’e büroda elemanlarla görüşmek için kaç telefon kullanıldığını sordu. Demir de “Bir telefon vardı. Bu telefonun sorumlusu kimse telefon ondadır” diye konuştu. Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu’nun “Tuncel’in eleman olarak çalıştığı söylendi. Hangi konuda bilgi getirdiği söylendi mi” sorusuna Uçar, “McDonald’s bombalamasını yapan kişinin takip edilmesi için olduğu söylendi” diye cevap verdi. KEMAL GÖKTAŞ Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Zirve Yayınevi katliamı ile FETÖ arasında bağ olup olmadığının araştırılması için başsavcılığa suç duyurusunda bulunduğu anlaşıldı. Davanın sanığı Emre Günaydın’ın “Devletimizi mahcup etmedik” sözleriyle bir yere mesaj verdiği yorumu yapıldı. Malatya’da 17 Nisan 2007’de 3 Hıristiyanın misyonerlik yaptıkları gerekçesiyle boğazları kesilerek öldürülmesi ile ilgili dava, sadece tetikçilerin mahkumiyetiyle sonuçlandı. İddia edilen Ergenekon örgütüne mal edilmeye çalışılan davanın sonunda mahkeme olayın azmettiricilerini bulamadığını itiraf ederek konunun soruşturulması için Malatya Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Mahkeme, bir suç duyurusunu da cinayetle FETÖ arasında Bir gün sonra yakalama kararı Zirve Yayınevi davasının Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde geçen çarşamba günü olayın asli failleri Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir ve Hamit Çeker 3’er kez ağırlaştırılmış ömü boyu hapse mahkum edilmişti. Duruşma savcısı Burhanettin Olgun, 5 sanığın 3’er kez ağırlaştırılmış hapse mahkum edilmesine karşın tutuklama kararı çıkmamasına itiraz etti. Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi, asli failler beş kişi hakkında tutuklama kararı verdi. l SELAHATTİN GÖKATALAY bağlantı olup olmadığının araştırılması ile ilgili yaptı. Mahkeme kararında sanıklar ve avukatlarının katliamın FETÖ tarafından organize edildiğine ilişkin iddiaları olduğu hatırlatılarak “suç duyurusunda bulunulmasına (karar verilmiştir)” dendi. Şengül Hablemitoğlu Hablemitoğlu İFADE VERDİ ‘14 yıl sonra bir savcımız var’ Evinin önünde 2002 yılında silahlı sal dırı sonucu öldürü len Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu, Ankara Adliyesi’nde ifa de verdi. Hablemitoğlu, yaklaşık 6 saat sü DHoaçb.leDmr.iNtoeğcliup ren ifadesinin ardından “14 yıl sonra bir savcımız var ve bizim süreç içinde karşılaştığımız birtakım şeyleri değer lendirme fırsatı bulduk” dedi. İfadesin de FETÖ’nün de gündeme geldiğini dile getiren Hablemitoğlu, “Bir kere, soruş turmanın hiç yürümemesi yönünde ba kılıyor. Dosyada ciddi bir karartma var. Bizde de sayın savcıya yönelik güven oluştu, konuya çok ciddi bakıyor” dedi. Bir damat bir damada gel beraber Doğan’ı yeniden doğuralım demiş! RedHack tarafından Mehmet Ali Yalçındağ’ın Damat Albayrak’ı da “cc”leyerek Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’la gerçekleştirdiği iddiasıyla ortalığa saçılan elektronik posta metinlerini sonuna kadar okumayı içim kaldırmadı. Acaba “Kedidir Kedi” mi diye düşünmeye zorladım kendimi, yok, kesmedi. Sonra “FETÖ’dür FETÖ” diye daha güncel ve revaçta bir hedef üzerinden içimi ferahlatmaya, midemi bastırmaya çalıştım, o da yetmedi. Ardından Aydın Doğan’ın damadı Yalçındağ’ın iddiaları yalanlama yolunda Cumhuriyet’e verdiği beyanatı okudum. Suikast, komplo falan diyor, ama söylediklerinin bütününe bakınca ikna olmaktan çok endişeyi daha da artıran bir “titreklik” hissettim açıklamalarında. Her neyse, zamanla ne olduğu, olmadığı netleşecektir. Ama eğer doğruysa?!.. HHH Eğer doğruysa, bir: Bu, Erdoğan Demirören’in Tayyip Erdoğan’la yaptığı telefon konuşmasıyla önümüze serilenlerden sonra AKP döneminde iktidarmedya ilişkilerinin rezil seyir çizgisinin “pik” yaptığı ikinci nokta olarak değerlendirilebilir. İlk “pik” noktası, neredeyse 60 yıllık işadamlığı tecrübesine sahip sermayedar Erdoğan Demirören’in Milliyet’in patronluğuyla başlayan medya macerasının “İktidar” karşısında ağlayarak açılışına şahit olduğumuz sahneydi. Milliyet’in eski patronu, Doğan Yayın Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan ise medya sektöründe 40 yıla merdiven dayamış macerasının yakın döneminde “İktidar”la ilişkisinde yanlış ata oynadıktan sonra hanidir yaşadıkları karşısında ağlamadı, hatta direnebildiği kadar direndi. Ama denilebilir ki “İktidar”, onu da ağlamaktan beter etti. Ve bunu, yine eğer doğruysa, şimdi önümüze RedHack marifetiyle saçılmış malzemeden gayet iyi çıkarsıyoruz. Muharrem İnce’nin de doğruladığı (demek ki her şey bütünüyle uydurma değil) bir “Ziyaret”ten bahsedilen epostada Yalçındağ, İnce’nin birtakım taleplerine şöyle karşılık verdiğini belirtiyor: “Medyanın siyasete karışmasının doğru olmayacağını, siyaseti yönetmeye kalktığımız için çok prestij kaybettiğimizi söyledim.” Doğan Grubu’nun Türkiye’de özellikle AKPöncesi yürürlükteki iktidar mekanizmasına ilişik konumu hatırlandığında cümlenin (“siyaseti yönetme”yle ilgili) ikinci kısmını kimsenin yadırgayacağını sanmıyorum. Cümlenin birinci kısmının ise epostaların bütününe bakıldığında, medyanın siyasete karışmasının doğru olmadığı ifadesi ötesinde “siyasetin medyaya dibine kadar karışmasının doğru olduğu” şeklinde bir eklemeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum!.. HHH Eğer doğruysa, iki, gazetecilik te tecrübe abidesi bir dostumuzla bağlantılı olarak “elde var hüzün” deme vaktidir. Yalçındağ’a ait olduğu iddiasıyla faş edilen mesajlarda bir “Sedat” bahsidir gidiyor. Hürriyet gazetesinin bir manşeti “büyük sorumsuzluk ve düşmanlık” olarak görülüp “Kafasızlığın daniskası Sedat’ın yaptığı” yazılmış. “Vuslat”ın “Sedat”a güvendiği, ondan vazgeçmediği, “Sedat”ın da yapılan her toplantıyı gidip “Vuslat”a anlattığı yazılmış. “Aydın Bey”in yahut epostalarda sıkça kullanılan akronimle “AD”nin, “Sedat” değişecek diye düşündüğü, yerine “Ahmet”i gündeme getirdiği ve “Ahmet”e kefil olunabileceği yazılmış. “Sedat”la, daha doğrusu, en doğrusu, bu ülkede gazeteciliğin çok tecrübeli bir ismi olmanın ötesinde son derece ince, nazik ve zarif bir insan olan Sedat Ergin’le bundan yaklaşık iki ay önce bir telefon görüşmesi yaptık. O, bana bir yazımda Hürriyet için iktidar tarafından iliklerine kadar fethedilmiş yayın dediğim için eleştiri ve üzüntülerini aktardı. Ben de yazdığımın benim kanaatim olduğunu, bu kanaatin belli verilere dayandığını ve elbette bunun tartışmaya da, eleştiriye de, reddiyeye de açık olduğunu belirttim. Bunun üzerine o da “Aslında bizim gazetede sizin kanaatinizi çürütecek veri çok” dedi. Şimdi önümüze sürülmüş “veri”lere, eğer doğruysalar, baktığımda bu “çürütme” konusu üzerine de efkârlanıyorum!.. Evet, belki kabul etmem gerekir ki epostalardan yansıdığı kadarıyla benim düşüncelerimi çürütecek bir “veri” varsa o da bizatihi Ergin’in kendisi!.. Ama art arda akan epostaların hepsi okunduğunda artık benim düşüncemi çürütmekle uğraşmanın ötesine geçip hep birlikte Ergin’in de içerisinde bulunduğu yapıdaki “çürüme” üzerine kafa yormamız gerekiyor. HHH Nihayet, eğer doğruysa, üç, Türkiye’nin en göz önündeki medya kuruluşu Doğan Yayın Holding bünyesinde bir içiktidar savaşının sessiz ve derinden ama çatır da çatır sürdüğüne ilişkin bol miktarda ipucu ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Damat’la Baldız’ın Holding bünyesinde birbirine nasıl kılıç çektiklerinin izdüşümleriyle dolu epostalar. “Vuslat ile Ali”nin daha düne kadar “Ak Parti”den (“Biz”den diye ekleme de yapılarak) nefret ettiği kaydedilmiş. “Vuslat”ın, “Sana yetki verirsem sen bizi Sabah gazetesi yapmak istiyorsun” dediği kaydedilmiş. Karşılık olarak “Vuslat”a, böyle söyleyerek demagoji yaptığının anlatıldığı kaydedilmiş. HHH Eğer okuduklarımız doğruysa daha neler neler var da… Biz yine de her ne olmuşsa “Hacker”ların, “Kedi”lerin, “FETÖ”cülerin yapmış olmasını umalım, dileyelim, hayal edelim! BOMBALANAN UMUT KİTABEVİ’NİN SAHİbi Yılmaz: Ölümle tehdit edildim MAHMUT ORAL Şemdinli’de 2005’te Umut Kitabevi’nin bombalanması sonucu 1 kişinin ölümü, 1 kişinin yaralanmasıyla ilgili dava, iddianameyi hazırlayan dönemin Van Cumhuriyet Savcısı Sarıkaya’nın FETÖ ile bağlantısını itiraf eden açıklamalarının ardından yeniden görülecek. Umut Kitabevi’nin sahibi Şemdinli Belediye Başkanı Seferi Yılmaz, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada Sarıkaya’nın açıklamalarından sonra ölümle tehdit edildiğini söyledi. “Atmacaatmaca” rumuzlu bir hesaptan tehditler aldığını ifade eden Yılmaz, “Tek kelime edersem öldürüleceğim konusunda tehdit edildim. Mesajlarda Şemdinli olayını birkaç kişinin üstüne yüklediğimiz söyleniyordu. Bunun hesabını vereceğim belirtiliyordu” dedi. Davanın yeniden görülmesini eleştiren Yılmaz, “Davanın yeniden ele alınmasına neden olan açıklamalar sadece Büyükanıt ile ilgili. Büyükanıt’ın dosyası zaten bu dosyadan ayrılmıştı. Dolayısıyla Büyükanıt ile ilgili açıklamalara bakılarak dosyasın yeniden görülmesi mantıksız” dedi. Ceza alan sanıklarla ilgili yeni bir delil veya hukuki bir durum olmadığını söyleyen Yılmaz, “Dosya yeniden ele alındığında bu sanıkların şimdikinden daha çok ceza almaları lazım. Çünkü delillere rağmen hafifletici sebep uygulandı” dedi. ‘AKP destek verdi’ O dönem AKP’nin davaya siyasi destek verdiğini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: “Bu dava açılırken bu hükümet iktidarda değil miydi? Yaşar Büyükanıt’ı (Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı) bu dava içinde çete kurmakla suçlamak, sıradan bir savcının yapabileceği bir şey değildi. Siyaset destek vermese idi bu iddianame bu kadar kapsamlı yazılamazdı.” C MY B