20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 23 Eylül 2016 yorum 13 Vedat ARIK Hrant Dink Ödülü’nün verildiği gecenin sonunda jüri üyeleri ve Tahir Elçi’yi temsilen Türkan Elçi, Rakel Dink ve ödül sahipleri sahneye çıktı. Dink ödülü Diyarbakır Barosu’na 2016 Hrant Dink Ödülü, Tahir Elçi’yi anarak Türkiye’den Diyarbakır Barosu’na, Malavi’den çocukların insan hakları ve eğitim hakları üzerine çalışan kadın kabile reisi Theresa Kaçindamoto’ya verildi Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nün sekizincisi, Dink’in doğum günü olan 15 Eylül’ün bu yıl Kurban Bayramı’na denk gelmesi nedeniyle, dün akşam yapılan törenle sahiplerini buldu. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirilen tören Mehmet Erdem’in Âşık Mahzuni Şerif’in “Han Sarhoş Hancı Sarhoş” adlı eserini seslendirmesiyle başladı. Ardından Uluslararası Hrant Dink Ödülü Komitesi Başkanı Ahmet İnsel “şiddetten arınmış, özgür bir dünya ve Türkiye için uğraşanları selamladığı” açılış konuşmasını yaptı. Ece Dizdar’ın sunduğu gece Bajar grubu ve İstanbul Oryan tal Mozaik Korosu’nun performansıyla devam etti. Ödülün sahipleri ise gecenin sonunda açıklandı. Birçok hayatı değiştirdi Ülkesi Malavi’de erken yaşta evliliklere neden olan ekonomik sıkıntıları aşmak için çabalayarak yoksul ailelerin kız çocuklarının okul masrafları içinden fon yaratılmasını sağlayan, çocukların okul hayatıyla bağlarını güçlendirmeye dönük girişimleri teşvik edene verdiği güçlü mücadeleyle birçok gencin hayatını değiştiren Theresa Kaçindamoto, ödülünü jüri üyelerinden düşünür Michel Marian ve KAOS GL adına Yıldız Tar’in elinden aldı. 2016 Hrant Dink Ödülleri’nin diğer kazananı, tarafsızlığı, insan hakları konusundaki duyarlılığı, her türlü şiddet yöntemine karşı duruşuyla bölgede bir rol modeli oluşturan, insan hakları ihlallerinin etkili bir şekilde soruşturulması için çabalayan, davaların zamanaşımına uğramaması ve suçların cezasız kalmaması için kararlılıkla mücadele eden, ödediği onca bedele rağmen savaş zamanında barış dilini kurmayı başardığı ve barış ısrarından hiç vazgeçmediği için Diyarbakır Barosu oldu. Ödülü Diyarbakır Barosu adına Ahmet Özmen, jüri üyeleri Murathan Mungan ve Rakel Dink’ten aldı. Özmen konuşmasında bir buçuk yıldır Şırnak, Sur, Silvan, Cizre, İdil, Yüksekova ve Nusaybin’de yaşanan çatışma sürecinde temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL ilan edilerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alındığını belirtti. Özmen, 28 Kasım 2015’te Sur ilçesindeki tarihi dört ayaklı minare önünde yaptığı basın açıklamasının ardından çıkan çatışmada öldürülen Tahir Elçi’yi anarak sürdürdüğü konuşmasını, Tahir Elçi ve Hrant Dink’in bizlere bıraktığı mirası korumanın tek yolunun barış istemek ve barışın tesisi için ses yükseltmek olduğunu vurgulayarak sonlandırdı. l Kültür Servisi Reel sektörün kâbusuOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:ÖZGÜRMUMCUveSİNEMUSERKARA [email protected] Dr. MİTHAT BÜLENT ÖZMEN Okan Üniversitesi Bankacılık ve Finans Hem finans sektöründe hem de akademide çalışan biri olarak, reel sektörden gelen “Ekonomi ne olacak?” sorusunu ben hep “Döviz kurları ne olacak?” diye okur, ilk önce bu soruya cevap vermeye çalışırım. Keza, Türkiye ekonomisinin artık kronik hale gelmiş yüksek cari açık sorunu nedeniyle, çok önemli ölçüde dış kaynak bağımlısı olduğu ve bu bağımlılık halinin artan bir eğilim gösterdiği sır değil. Nitekim Merkez Bankası’nın kısa vadeli dış borç gelişmelerine ilişkin son açıklamasına göre, 2016 Temmuz sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2015 yıl sonuna göre yüzde 2.5 oranında artışla 104.9 milyar ABD Doları olarak gerçekleşti. Yine, IMF’nin Türkiye’ye ilişkin öngörülerine göre, 2016 yılı için brüt dış borç stoğunun milli gelire oranının geçen yıla göre 1.3 puan artarak yüzde 56’dan yüzde 57.3’e; net dış borç stoğunun milli gelire oranının ise 1.6 puan artmak suretiyle yüzde 35.9’dan yüzde 37.5’e çıkması beklenmekte. Öte taraftan, tüketim esaslı büyüme modelinin hem bireysel hem kurum Türkiye ekonomisinin kronik hale gelmiş yüksek cari açık sorunu nedeniyle, çok önemli ölçüde dış kaynak bağımlısı olduğu ve bu bağımlılık halinin artan bir eğilim gösterdiği artık bir sır değil. sal ölçekte borçla finanse edilmesine dayalı ekonomik sistemin bir sonucu olarak, bir taraftan bireyler kredi kartı ve bireysel kredi bağımlısı haline gelirken; öte taraftan özel sektörün dış borç stoğu içindeki payı her geçen gün daha da artmakta. Kamunun yükü Nitekim Merkez Bankası açıklamasına göre, tamamı kamu bankalarından oluşan kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2015 yıl sonuna göre yüzde14.0 oranında artarak 16.6 milyar ABD Doları olurken, özel sektörün kısa vadeli dış borcu yüzde 535 milyon ABD Doları artarak 88.2 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş. Yani kamunun kısa vadeli dış borç stoğu içindeki yükü kabaca yüzde 16 iken, özel sektörün yükü yüzde 84’tür. Diğer taraftan, özel sektör içinde de, reel sektörün kısa vadeli dış borç stoku önemli artış yüzdeleri göstermek suretiyle finans sektörüyle yarışacak seviyeye gelmiştir. Nitekim Temmuz 2016 itibarıyla 88.2 milyar Amerikan Doları olarak gerçekleşen özel sektör dış borcunun yüzde 57’si (50.8 milyar ABD Doları) finans kesiminin borcuyken, yüzde 43’ü (37.4 milyar ABD Doları) finans dışı kuruluşlara aittir. Çok ciddi bir risk Esas itibarıyla, turpun büyüğü de buradadır. Keza, bu yazıda yer verilmeyen ve öngörü yeteneğini daha da zayıflatan uzun vadeli döviz borçları da dikkate alındığında; 1 yıl ve daha kısa sürede ödenmesi gereken kısa vadeli döviz borçlarındaki söz konusu yüksek pay nedeniyle, finansal kuruluşlar dışındaki reel sektör kuruluşlarının, yetkin koruma yöntemlerinin olmaması halinde çok ciddi kur riskiyle karşı karşıya olduklarına işaret etmektedir. Gerçekten de, derecelendirme kuruluşu Fitch’in 27 Nisan 2016 tarihli raporuna göre, aralarında Brezilya, Çin, Hindistan, Endonezya, Meksika, Rusya ve Güney Afrika’nın da bulunduğu gelişmekte olan sekiz piyasa içerisinde, milli gelire oranının yüksekliği açısından özel sektörün kı sa vadeli dış borç stoğunun en yüksek olduğu ve dolayısıyla bu açıdan özel sektörü en fazla riske açık ülke Türkiye’dir. Nihayet, söz konusu rapora göre, sadece Haziran 2015Mart 2016 aralığında TL’de yaşanan değer kaybı, özel sektörün yabancı para borç yükünü yüzde 2 civarında artırmıştır. Yani özel sektörün akşam 100 TL borçla uyuyup, sabah bunun çok üzerinde bir TL borçla uyanması ihtimal dahilindedir. Kurlar ne olacak? Öte yandan, yine Merkez Bankası açıklamalarına göre, 104.9 milyar ABD Doları dış borcun yüzde 51.9’u ABD Doları, yüzde 28.7’si Avro, yüzde 16.6’sı TL ve yüzde 2.8’i diğer döviz cinsindendir. Bu da bizi bu yazının giriş cümlesine geri götürüyor ve nihayet “Ekonomi ne olacak?” sorusunu cevaplarken, başta reel sektör olmak üzere, tüm özel sektörün ABD Doları ve Avro’daki hareketlenmeleri yüreği ağzında takip ettiğini neden akılda tutmak gerektiğini ortaya koyuyor. Hele, FED’in Aralık 2016’da faiz artırımı olasılığı ve Moodys’in en geç Ekim 2016 içerisinde açıklayacağını duyurduğu Türkiye’nin kredi notunu düşürme olasılığı suyu daha da bulandırıyorken. Tarık Akan ve ‘13 Aralık’ Geçen hafta cuma günü çok erken saatlerde tüm Türkiye’ye yayılmıştı “Tarık Akan”ın bedensel olarak aramızdan ayrılışı; bu üzücü duyuruyu “TV”de izlerken, “Ergenekon Kumpas Davası”na karşı Cumhuriyet’in bahçesinde okuyucularla birlikte (5.3.2009) başlattığımız eyleme Tarık Akan’ın daha ilk günlerde katılmasını anımsadım. Bu destek bizim için çok önemliydi, çünkü henüz kırk, elli kişiydik; gazetenin yazarlarının bile hemen hemen hiç dikkatini çekmemiştik. Tarık Akan’ın zaman zaman da olsa aramızda oluşuyla bir kıpırdanış başladı; gittikçe çoğaldık; bahçeye sığmaz olunca da, henüz başlamış olan “Silivri Çadır Mahkemesi”ndeki duruşmalara katılmaya karar verdik; “Simgesel Eylem Grubu”muzun düzenlemesiyle kesintisiz gidiyorduk. Tarık Akan da duruşmalara katılırdı, sessiz, ama kararlı, dimdik bir duruşla; onun katılışı basının ilgisini artırıyordu kuşkusuz; ne ki basına, “TV” kameralarına öyle uzun uzun demeçler verdiğine, konuşmalar yaptığına duruşmaların sıkı bir izleyicisi olarak hiç tanık olmadım desem yeridir. Anımsanacağı gibi, bir süre sonra, duruşmalara halkın katılımının engellenmesi, “13 Aralık 2012” günkü “Barikat Savaşımı”nı yarattı; duruşmayı izlemeye gelenlerin yolu, mahkeme binasından iki ya da üç yüz metre uzaklıkta ve aşağıda kalan bir alanda, yoğun jandarma erleriyle korunan, çelik tel örgü engellerle kesilmişti. Engellere yüklenen on binlerin attığı sloganlar mahkeme salonuna dek ulaşıyor, yoğun önlemlere karşın sesler kesilemiyordu. Oysa mahkemede de benzer bir durum yaşanıyordu, üstelik duruşma salonunu savaş alanına çeviren bu durum daha mahkeme binasının bahçe kapısında başlıyordu; demir parmaklıklı giriş kapısı, jandarma erlerince tutulmuştu, giriş izni onlara bağlıydı; kapıdan geçip bahçeye girince de yine bir jandarma taburunu aşmak gerekiyordu, binanın kapısına varıp içeri girince, durum daha da çetinleşirdi, çünkü çelik zırhlar içinde çelikten yapılmış insanlara benzeyen eli silahlı “robokop”lar arasından onlara değmeden salona girip oturmak oldukça ustalık isterdi... Aslında bu düzenlemeye alışmıştık, ama “o”, “13 Aralık” günü silahlı robokoplar göze batacak kertede çoğalmıştı, nedenini duruşma sırasında anlayacaktık. Duruşma başladığında, “yargıç heyeti”nin, altı aydır, artık iyice çığrından çıkan tutumlarını, “savunma hakkı”nı tanımamayı sürdürmeleri karşısında, iyice bunalan bir “savunman”, bu temel haklarını yüksekçe bir sesle dile getirince, “Başkan”, bu savunmanı “dışarı atmak” için robokopları çağırıp üzerine yolladı; çelikten oluşan bu kuşatmaya karşı tüm savunmanlar da bu arkadaşlarının çevresinde toplanıp onu koruyan bir duvar oluşturdular. Kuşkusuz salonu dolduran izleyiciler ile “40”ı aşkın (CHP) milletvekili de hep birlikte ayağa kalktı; ne ki anında robokoplar iki sıra oluşturarak, halka ve halkın vekillerine karşı kürsüyü dolaysiyle yargıçları, savcıları korumaya aldılar; hemen ardından da izleyicileri jandarmalar sarıverdi; ayrıca sanıkların bulunduğu bölüm de, yine jandarma erlerince kuşatıldı; yetmedi, mahkeme salonunun her iki kapısı da kapatılıp içten ve dışarıdan yığınla jandarma eri tarafından tutuldu... Duruşmaları ve bu duruşmayı izleyen bizler, dışarıdakilerden nasıl kesintisiz haber alabiliyorsak, onlar da duruşmada olan biteni anında öğrendiklerinden, salondaki bu son durumu duyar duymaz, vargüçleriyle çelik engellere yüklenmeye başlamışlar. İşte bu inanılmaz kasırganın en önünde olan, öncülerden biriydi Tarık Akan. Üstelik engelleri devirmekle iş bitmiyordu mahkeme binasına doğru yola çıkabilmek için; anlaşılacağı gibi bu engelleri koruyan silahlı, coplu görevlilerle de çatışmak gerekiyordu, dolaysiyle neredeyseboğaz boğaza bir dövüş başlamıştı ve Tarık Akan yine en öndeydi... Bütün bunları, geçen pazar günkü, Tarık Akan’ı uğurlama töreninde bir kez daha yaşadım; cami avlusunda başucuna ulaşınca da, “bir kez daha yazacağım” diye söz verdim!.. Umarım çok eksik yazmamışımdır... 23 EYLÜL 2016 SAYI: 33224 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.19 05.05 05.29 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.46 13.04 16.26 06.30 12.48 16.11 06.53 13.11 16.34 Akşam 19.09 18.53 19.17 Yatsı 20.28 20.11 20.33 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] İnsanı, ülkeni, güzeli sevdiğin için; doğrudan, haktan, haklıdan yana başkaldıran bir yüreğe sahip olduğun için; kokuşmuş düzeni sarsacak bir başkaldırının gençlik içinde filizlenip örgütlenen ülkeye yayılmasından korktukları için TAYLAN ÖZGÜR Bundan tam 47 yıl önce ilk tetiği Beyazıt Meydanı’nda sana çektiler, seni sırtından kurşunladılar. 47 yıl içinde aynı nedenle kaç güzel, kaç yiğit insan daha faili meçhul ya da katili bilinen cinayetlerin kurbanı oldu, tam bilemiyoruz. Ancak haklı ile haksızın, doğru ile yanlışın savaşı hiç bitmeyecek. Haklıların, doğrudan yana savaşan yiğitlerin öldürülmesi, hakkı, doğruyu ortadan kaldırmayacak. Bedeli çok ağır da olsa sonunda hep hak ve doğru, insanlık geçerli olacak. Seni sevgi, özlem ve onurla kucaklıyoruz. Annen NECLA ÖZGÜR C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle