20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Eylül 2016 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Özgür toplum ve hukuk devleti şart TÜSİAD AB Temsilcisi Kaleağası: Hakarete itibar etmeyen çoğulcu bir toplumsal tartışma ortamı ve düşünce suçundan arınmış bir hukuk sistemi Türkiye’yi güçlü yapar ŞEHRİBAN KIRAÇ Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Uluslararası Koordinatörü ve Avrupa Birliği (AB) Temsilcisi ve aynı zamanda Paris Bosphorus Enstitüsü ve Brüksel Enerji Kulübü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, OHAL nedeniyle yabancı yatırımcıların Türkiye ile ilgili temkinli ama iyimser olduklarına işaret ederek, “Uluslararası iş dünyası Türkiye’nin hukuk devleti, sosyal kalkınma ve dijital ekonomi gibi önceliklere sahip bir siyasal gündeme dönüşünü gözetiyor” dedi. Her açıdan özgür insanların, hukukun ve toplumsal sorumluluğun güçlü olduğu milletlerin daha yaratıcı, yenilikçi, girişimci ve müreffeh olduklarına vurgu yapan Kaleağası, bu niteliklerin Türkiye gibi petrol, nükleer silah, finans ve ileri teknoloji gibi en temel küresel güç kaynaklarından mahrum ülkeler için daha da belirleyici olduğunu söyledi. Medyada, sosyal medyada, meydanlarda ve günlük hayatta birbirine karşı hakaret, nefret, nifak dilinin kullanılmaması, karşılıklı vatan hainli sSeüfreüryboerrlik n TÜSİAD darbe girişimi sürecinde uluslararası arenada nasıl hareket etti, şu anda neler yapıyorsunuz? Her alanda olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de TÜSİAD’ın en büyük enerji kaynağı üyeleridir. Şirketlerimizin uluslararası iş ortakları, müşterileri, tedarikçileri, finansal ve teknolojik işbirlikleri Türkiye’nin küresel rekabet gücünün hizmetindeler. Gönüllü üyeliğe dayalı, dolayısı ile bir sivil toplum kuruluşu olarak TÜSİAD hem devletimiz, hem de sivil toplum ile düzenli bir etkileşim içinde. TÜSİAD genel sekreterliği geniş bir uzmanlık birikimine sahip; temsilcilikler yüksek bir uluslararası ilişkiler yeteneği ile hareket ediyor. Avrupa özel sektörünün temsil kuruluşu BusinessEurope ve B20 Coalition başta olmak üzere birçok uluslararası üyelik ve işbirliği ile sayesinde Türkiye için seferberlik devam ediyor. Siyaset değil siyasa Çağdaş ülkelerdeki eşdeğerleri gibi, TÜSİAD partizan anlamda “siyaset” değil, uygulanan siyasetler, yani “siyasa” odaklı bir kurumdur. 70’li yıllarda Gırgır dergisinin kapağında “siyasetle değil, siyasetçilerle ilgilenir” yazardı; Demirel, Ecevit, Erbakan hicvedilirdi. TÜSİAD için ise, “siyasetle değil, siyasa ile ilgilenir” diyebiliriz: hukuk, eğitim, mali disiplin, çevre, dijital dönüşüm, yatırım ortamı… Her biri küresel ortamda rekabet gücü yükselen bir Türkiye’nin temel direkleri olan siyasa alanları. ği gibi suçlamalara tenezzül edilmemesi gerektiğine dikkat çeken Bahadır Kaleağası ile 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışı ve dünyadaki son gelişmeleri konuştuk. İşte Kaleağası’nın sorularımıza verdiği yanıtlar: n Uluslararası iş dünyası darbe girişimini nasıl algıladı, Türkiye’ye bakışları şu anda nasıl? KALEAĞASI: Cani bir silahlı kalkışmayı 15 Temmuz’da Türk halkı, siyaseti ve devleti büyük bir kahramanlıkla yendi. Uluslararası muhataplarımız bu tarihsel başarıyı gecikerek de olsa anladılar. Devlete sızmış bu karanlık çetenin tasfiyesinden memnunlar. Doğal olarak “olağanüstü halin (OHAL)” bitmesini bekliyorlar. Ülkenin sosyal kalkınma ve dijital ekonomi gibi somut gündem odaklı olağan bir siyasal ortama dönüşünü gözetiyorlar. Temkinli bir iyimserlik içindeler. Sonuçta yıllardır sürünen dünya ekonomik ortamında Türkiye yıldız bir ülke. Türk Lirası üzerinden tahvil ihracatında Türkiye 15 Temmuz sonrasında uluslararası piyasalarda ilgi görmeye devam ediyor. Tabii uluslararası iletişim sadece ekonomik veriler değil: her ülkenin doğa hazinesi, topraklarında yaşamış gelmiş geçmiş tüm uygarlıklara sahip çıkması, çağdaş kültürel yaratıcılığı, yeni teknoloji girişimleri ve de insan sermayesi hep ön planda olmalı. Nefret dili olmamalı n Bu saydıklarınız oluşmaya başladı mı, Türkiye’ye dönük olumsuz algı değişti mi? Dünyada saygın bir ülke olmanın koşullarından biri toplumun farklı siyasal kesimleri arasındaki karşılıklı saygıdır. Medyada, sosyal medyada, meydanlarda ve günlük hayatta birbirine karşı hakaret, nefret, nifak dili kullanmamalı, karşılıklı vatan hainliği gibi suçlamalara tenezzül etmemeli. Türk kültürüne yakışan vakur ve hoşgörülü bir toplum olmak dünyadaki etkimiz açısından da çok önemli. Hakarete itibar etmeyen çoğulcu bir toplumsal tartışma ortamı ve düşünce suçundan arınmış bir hukuk sistemi aynı zamanda Türkiye’nin her türlü terör musibetini yenmesinde güç kaynağı olur. Türkiye’ye düşmanlık besleyen bazı dış çevrelerin de en büyük korkusu tüm özgürlüklerin güvence altında olduğu, dünyaya açık, demokrat bir Türkiye’dir. Çünkü böyle bir Türkiye dünyada çok güçlü olur. TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü Bahadır Kaleağası arkadaşımız Şehriban Kıraç’ın sorularını yanıtladı. Demokrasi bocalıyor n Son kitabınızın ismi ‘Dünya Nasıl Değişiyor? Türkiye Nereye Gidiyor?’ Küresel gelişmeler ne yönde ilerliyor? Kuantum fiziğini anlamaya çalışırken, Einstein evrendeki her şeyin; madde, enerji, atomlar, protonlar ve fotonların birbiri ile etkileşim denklemleri arayışındaydı. Dünyadaki siyasal, ekonomik ve sosyal olayları oluşturan etkenler de kuantum mekaniğine sahipler. Mekânzaman göreceliği içinde sürekli karşılıklı etkileşimdeler. Kitaplarımda öngördüğüm gelişmeler devam etmekte; haklı çıkmaktan memnunum doğal olarak. Ne var ki, bu gelişmelerin ba zıları olumsuz konular. Örneğin iklim değişikliği, uluslararası finans sisteminin zafiyetleri, demokrasilerin merkez karşıtı tepkiler karşısında kendilerini yenileme sancıları… Dünyada sanayi 4.0 dönüşümü ivme kazanıyorken, her sanayi devriminde olduğu gibi toplumsal dönüşüm ve demokrasi bocalama aşamalarından geçiyor. Bu süreçte seçmensiyaset ilişkisi de farklı olmaya başladı. Dijital ekonomi çağında, tasnif edilmemiş bir bilgi tufanına maruz kalan seçmenlerin tepkileri popülizme yükselme fırsatı yaratırken, merkez siyaset, siyasetçi ve siyasa kötü bir sınav vermekte. AB için bilgi bulanıklığı var n Türkiye’nin AB süreci darbe girişimiyle tamamen bitti mi? Hayır, tam tersine Avrupa’daki değişimi iyi değerlendirirsek zaman lehimize işler. Maalesef AB konusunda Türkiye’de bilgi bulanıklığı var. AB’yi abartılı öven veya yeren dengesiz analizler ulusal menfaatlarımızla çelişiyor. Dünyayı doğru okuyamazsak, iç tribünlere yönelik hamasi sloganlarla ülkeye kötülük yapılır. Maalesef bu tür eğilimler tüm siyasi kesimlerde kısmen de olsa var. Fakat akılcılık sonunda baskın çıkıyor. AB bütünlük sahibi bir siyasal nesne değil. Sağcı sı, solcusu, liberali, yeşili, aşırı uçları ile; çeşit çeşit ülkesi, bölgesi, top lumsal kesimi ile renkli bir uluslararası aktör. Zaten esas sloganı da “çeşitlilikte birlik”. Simetrik olarak Türkiye Rusya’dan Çin’e dünya nın diğer ülkeleri ile ilişkilerde başarılı oldukça, AB açısından da değeri artıyor. Uluslararası ilişkiler gerçeği buyken, “AB mi? Rusya mı? Orta doğu mu?” gibi tek tercihlere dayalı tartışmalar gülünç. n Türkiye’nin Suriye’ye askeri harekât başlatmasını nasıl okumak gerekiyor, Ortadoğu ülkesi mi oluyor Türkiye? Türkiye Ortadoğu’da barışın inşası için önemli bir aktör. Sadece askeri anlamda değil, örneğin insani yardım alanında da çok etkin bir ülke. Önemli olan Ortadoğulu olmadan Ortadoğu’da etkili ülke olmaktır. Çoğulculuk erdemdir n Türkiye AB yolunda kısa vadede neler yapmalı? Türkiye zamanı iyi kullanırsa, AB yeniden şekilleniyorken, daha esnek ve hızlı bir yöntem ile geniş AB çemberi içinde yer alacak. Çoğulcu bir toplum erdemdir. Özgür, yaratıcı, eğitimli, girişimci bir toplum ve ileri sosyal haklar çok önemli. Bu yönde ilerleyen bir Türkiye Cumhuriyeti 100. yılını bir başarı şölenine dönüştürecek. ekonomi 9 GWOT bitti ‘büyük savaş’ verelim 11Eylül saldırısından sonra, ABD’nin savunma paradigmasını “GWOT” (Terörizme karşı küresel savaş) kavramı belirledi. IŞİD saldırılarından sonra, Avrupa’nın da o trene bindiği söylenebilir. Ancak, Prof. Klare’ye göre bir süredir, ABD ve NATO askeri liderlerinin gündemini GWOT değil, “büyük güçler arası savaş” paradigması şekillendiriyor. Bir ‘altın çağ’dan öbürüne Bu yeni paradigmayı üreten sürece bakınca da, karşımıza büyük silah şirketleri çıkmaya başlıyor. Örneğin “Soğuk Savaş” bittikten sonra Batı ülkelerinin hükümetleri askeri harcamaları kısmaya başlamışlardı. Bu dönemde silah sanayiinde önde gelen şirketlerin hisse senetlerinin fiyatlarında bir durgunluk gelişiyordu. En azından, Raytheon, Lockheed, BAE Systems, General Dynamics, Nortron Grumman gibi büyük beş ABD şirketinin hisse senetlerinin fiyatlarına bakınca, bu dönemde duraklama, 1997 Asya krizinin ardından da ani bir düşme görülebiliyor. Ancak 11 Eylül saldırısından sonra, bu beş şirketin hisse senetlerinin fiyatları artmaya başlıyor. Mali krizle birlikte yine bir gerileme söz konusu. Gerçekten de o Ağustos 2011’de yayımlanan bir Associated Press araştırması, “Savunma sanayisi şirketlerinin hisselerinin 10 yıllık altın dönemi bitiyor” diyordu. 11 Eylül’den sonra ABD savunma harcamaları iki kat, savunma sanayi yıllık kârları dört kat artmış. O on yılda ABD, El Kaide peşinde Afganistan ve Irak savaşlarında 1.3 triyon dolar, temel savunma bütçesine ek 4 trilyon dolar harcamış. AP’nin araştırması (2011), son altı ayda, ABD Afganistan ve Irak’tan çekilirken savunma şirketlerinin hisselerinin yüzde 20 gerilediğini, bir altın dönemin kapanmakta olduğunu savunuyordu. 2012’de bu gerileme yerini, en azından yukardaki üç büyük şirketin hisse senetlerinin fiyatları bağlamında bir önceki “altın çağ”dan çok daha hızlı bir artışa bırakmış. Diğer bir deyişle mali kriz içinde bir “şeyler” silah şirketlerine yeni bir dinamizm getirmiş. Bir ‘yeni dönem’ “Bir şeyler” derken aslında iki gelişmeyi düşünüyorum. Birincisi Suriye’de başlayan protesto eylemlerini, dış güçler provoke ederek iç savaşa dönüştürdüler. Bu iç savaş bir taraftan ŞiiSünni, İranSuudi, giderek Batı Rusya vekâlet savaşına dönüştü. Körfez ülkelerinin silah alımları hızlandı. Yalnızca Suudiler, ABD’den 20092016 arasında 115 milyar dolarlık silah aldılar. Bu kaosa Türkiye’nin de, AKP yönetiminin radikal gruplara verdiği destekle katılması, IŞİD olgusunun patlak vermesine katkıda bulundu. İkincisi, Çin’in yeni büyük güç olarak yükselmesi hızlandı. Çin dış ticarette, sanayi üretiminde dünyada birinci sıraya yerleşti; ekonomisi de, Satın Alma Gücü Paritesi (PPP) ölçüsüyle ABD’yi geçti. Ekonomik gelişme teknolojik gelişmeye, askeri güce tahvil edilirken Çin, Güney Asya Denizi’nde ABD egemenliğine karşı açıkça tutum almaya başladı. Bu sırada 2013’te Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhak etmesi, NATO’nun doğu kanadıyla Rusya’yı karşı karşıya getirdi. ABD Savunma Bakanı Ash Carter’e göre de artık “yeni bir büyük güçler arası rekabet dönemine girildi”. Geçen hafta The National Interest”te “Rusya yeni bir savaşa mı hazırlanıyor?”, Yale Global’de, Çin “Güney Çin Denizi’nde bir darbe vurmak için en uygun zamanı bekliyor olabilir” yorumları yapılıyordu. Bir taraftan, ABD yönetici seçkinleri, küresel üstünlüğün aşındığını, askeri açıdan diğer büyük güçlerin arayı kapatmakta olduğunu düşünerek savaş harcamalarını artırıyor, yeni silah teknolojileri geliştirmeye yöneliyorlar. Diğer taraftan silah endüstrisi, terörizme karşı savaş paradigması sönerken, mali olarak desteklediği düşünce kuruluşlarının da katkısıyla, “büyük güçler arası savaş” paradigmasını canlandırıyor. Silahlanmanın hızlanması da “büyük savaş” olasılığını artırıyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle