22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Perşembe 1 Eylül 2016 EDİTÖR: EVRİM ALTUĞ EDİTÖR: ZARİFE SELÇUK Tiyatrolarda son perdeyi AntiPop açtı Çeşitli sosyal ve politik gelişmelere getirdiği alternatif ve tepkisel bakışla sosyal medyada öne çıkan anonim güncel sanat girişimi AntiPop, ‘Devlet Tiyatroları’, ile ‘Şehir Tiyatroları’nda olanlar ve buralarda haksız yere çıkarılan sanatçılarla dayanışma adına, 2012 tarihli bir eserini yeniden paylaştı. Dijital çalışma, ‘Şehir ve Devlet Tiyatrolarında Son Perde’ adını taşıyor. Bilgi: antipop.com kultur@cumhuriyet.com.tr 15 TÜRKALİ’NİN cenazesi, KIZIL KARANFİLLERLE İstanbul’a GELDİ Tedavi gördüğü Yalova Devlet Hastanesi’nde geçen günlerde yaşamını yitiren ve bugün İstanbul Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazıyla Zincirlikuyu Mezarlığı’na eşi Merih Hanım’ın yanına defnedilecek olan 97 yaşındaki Vedat Türkali’nin cenazesi dün Yalova Devlet Hastanesi’nden alınarak İstanbul’a uğurlandı. Bu uğurlama öncesinde, Yalova Devlet Hastanesi bahçesinde bir tören düzenlendi. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Türkali’nin yakın arkadaşı ŞairYazar Hasan Kıyafet’in omuzlarından devlet hasta nesi morgundan alınan Türkali’nin cenazesine, CHP İl Başkanı Özcan Özel, ADD Şube Başkanı Taner Ozan, Yalova Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı Nuri Taner, Birleşik Haziran Hareketi, ÖDP, HDP üyeleri ile Türkali’nin sevenleri refakat etti. Yazarın tabutu önünde bir konuşma yapan yakın arkadaşı şair yazar Hasan Kıyafet, “Türkiye, yerini dolduramayacağı aydın, duyarlı bir sosyalist değerini kaybetti. Türkali’yi yitirmedik, onun yazıları, filmleri, romanları, gelecek kuşakları aydınlatmaya devam edecek” dedi. l FARUK KIRTAYYALOVA Bir kent romancısı ‘Halkın savaşçısı’ydı Vedat Türkali geride edebiyat, sinema ve siyaset ti Bitti Bitmedi”... Adlarını bir çırpıda saydığım romanları... alanlarında dev bir miras bıra “Bir Gün Tek Başına”dan karak yaşama veda etti. sonra aynı tatları alarak oku Asıl adı Abdülkadir Pirha duğum “Kayıp Romanlar” için san olduğundan biz yakınları yazdığım “Vedat Türkali’den için o Kadir ağabeyimizdi. 85. Yaş Armağanı” başlıklı ya Bunu yazarken bizlerden gençlere, çok daha gençlere haksızlık ettiğimi düşündüm. ABetahoral moğlu zımı çok sevdiğini söylemişti. Ama orada da durmadı, ardından iki roman daha yayım Örneğin kızım Barış için o landı. Vedat dedesiydi. Vedat Türkali bir kent romancısıdır. Zihni, yüreği, belleği, ilgisi, mera Konuları kentlerde geçer ve kahraman kı herkese, her şeye, her yaşa böylesi ları kentlidir. Bu alanın ve bu roman ne açık bir başka kişi tanımadım diye türünün son elli yıllık edebiyatımız bilirim. daki en büyük temsilcisi olduğun Onunla (ve sevgili Merih ablamızla) dan kuşkum yok. Gerek bu özel 1970’lerin ikinci yarısında tanıştık. likleri gerekse 90’lı yaşlarında Yazarlar Sendikası yönetim kurulun da değerli ürünler vermiş bir da olduğumuz süreçlerde ise aramızda yazar oluşuyla bütün bir dün kopmaz bağlar oluştu. ya edebiyatının da büyük ve Vedat Türkali çok az sayıda şiiriyle ender bir olgusudur. Tıpkı de olsa iyi bir şair, daha da önemlisi bir geçen yıl yitirdiğimiz sevgi şiir sevdalısı ve bilgesiydi... li Yaşar Kemal gibi bu gerçek Ona bir şiir beğendirmek çok zor işti. anlamda büyük yazarımı Öncelikle divan şiirimiz konusunda zı da günümüzde engin bilgi sahibiydi. ki ve gelecekte Tanışıklığımızdan nice yıllar sonra ki okurlarının odasının duvarlarında “Yeni Aşka Ga kalplerinde zel” ve “Ölüme Gazel”adlı şiirlerimin ki sonsuzluğa asılı olduğunu gördüğümde, büyük bir uğurluyoruz. ödül kazanmışçasına sevinmiştim. “Bir Gün Tek Başına”yı okuduğumda sanıyorum ki henüz tanışmıyorduk. Romanın genç kız kahramanı Günsel hepimizin sevgilisiydi. Bizim kuşağa yakışırken kendisin den hem yaşlı hem dünya görüşü ve ya şam anlayışıyla da farklı birine sevda lanması çok da anlaşılır bir şey değildi. Kenan tipini şu anda da soğuk ve iti ci bulurum. Fakat romanı önemli kılan da yazarın sanırım bu güç olanı, toplumdaki çe lişkileri de daha iyi sergilemesine ola nak sağlayan bu çelişkili ilişkiyi ro manının eksenine oturtmuş olma sıydı... “Mavi Karanlık”, “Yeşilçam Dedikleri Türkiye”, “Tek Kişilik Ölüm”, bir dev roman olan “Gü ven”, “Kayıp Romanlar”, “Ya lancı Tanıklar Kahvesi”, “Bit Komşunuz Türk edebiyatının yılmaz kalemi bir in iyi biliyordu. Ona bir iki soru sorduktan sonra onun doyul san olursa ve babanızla ilgili maz anlatımını dinlemek bü anılarla doluysa sık sık yük bir dersti. görüşmeniz kaçınılmaz olur. Zaman zaman onda babamı Vedat Türkali ile yani Vedat görürdüm.Yaşasaydı herhal Ağabey ile sık sık görüşürdük. de böyle tatlı tatlı sohbet eder Hatta gitmediğim zamanlar kızardı. Kızardı de dim. Kızdığı çok şey vardı. Si IÖşığkütçü ve hayranlıkla onu dinlerdim. Vedat Ağabey de beni alıp eski günlere götürüyordu. yaseten kızardı, TV dizileri için Hatta “Üç Tekerlekli Bisik Orhan Kemal’in let” filminin anısını büyük bir eserleri üzerine sıkı sıkı pazarlık yap keyifle anlatırdı. madığıma kızardı. Ama her seferinde Filmin hikâyesini ona verdiklerinde evinden ayrılırken, şakalaşır, güler üzerinde “Orhan Kemal” ismini görün ve mutlu ayrılırdım. ce, “ben bunun senaryosunu yazarım” Çünkü babamla çok geniş deyişini gözleri parlayarak anlatıyordu. bir yelpazede sohbet etme Orhan Kemal’i çok sevdiğini ve hakkı imkânım olamamıştı. Ama nın devamlı yendiğini söylerdi. Söylerken Vedat Ağabey bir deryay gözlerinin dolduğuna tanıklık ederdim. dı. Yaşanmışlıkları bir ro Vedat Ağabey de yaşamında farklı bir man bir sinema tadında hayat mı sürdü? anlatmasını çok Hapislikler, sırt dönmeler, yurtdışın da yaşama zorlukları. Yeni kitabı çıkar ken tüm dostlarını evine çağırıp, ye mek sofrasında bol anılı sohbetlerin anısı hâlâ bugün gibi taze. Şiirleriyle, romanları ve senaryo larıyla Türk edebiyatına ve kültürü ne büyük katkısı olan bu ölümsüz dev rimci edebiyatçıya Yılmaz Güney’in Or han Kemal için yazdığı bir yazıyla ses lenmek istiyorum. Çünkü tüm gerçek sanatçılar için ya zılmış bu satırlar, Vedat Ağabey için de geçerlidir, onun adını da yazmak müm kündür, “Halkın sanatçısı, halkın sa vaşçısı demektir. Savaşçılar ölür, fakat onların yarat tığı birikimler, onların bıraktığı sağ lıklı miras, çok sonralara ulaşacak tır.” Evet, Vedat Türkali yaşayacaktır. Onun yaşamasını hiçbir kuvvet, hiçbir güç önleyemeyecektir. Bekle bizi Türkiye, gerçek sanatçı larının eserlerinin özgürlük türküsü gibi söyleneceği günler mutlaka ama mutlaka gelecektir. Bu eserlerinizin büyüklüğünün gü cü bugünde, yarında direnme arzusu nu ve umudumuzu güçlendirecektir. Gerçek devrimci sanatçılara selam olsun. Huzurla uyu... ‘Çizgi ötesi’ bir festival geliyor Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem ve M. Kutlukhan Perker gibi tanınmış çizerlerin yer alacağı ve çizgi ile çizgi romana dair tüm yaratıcı sanatları buluşturan ICAF festivali, 23 25 Eylül arasında düzenlenecek. İstanbul Kadıköy Moda’daki Club Quartier’da yer alacak etkinlik bünyesinde, yaratıcı workshop çalışmaları, yerli ve yabancı animasyonlardan oluşan özel seçki animasyon gösterimleri, galerilerin özel sergileri, sanatçı söyleşileri, graffiti performansları, ICAF sahnesinde konserler, yeni deneyimler ve marka işbirlikleriyle festival katılımcıları için çeşitli yaratıcı etkinlikler gerçekleştirilecek. Festival biletleri Biletix’te satışa sunulmuş bulunuyor. Eğlendirici ama tedirgin73. Venedik Festivali’den notlar açılış Geçen yıl yaptığımız söyleşide, La Mostra’nın sanat yönetmenliği görevinin ikinci dönemi bitmek üzere olan Alberto Barbera, geleceğinden kaygılı gözükmüyordu. “Berlusconi dönemi geride kaldı, hiçbir baskı söz konusu değil” sözleriyle, özgür çalışma koşullarından duyduğu hoşnutluğunu dile getiriyordu. Geleceğe güvenle bakmakta haklıydı. Birkaç ay sonra, La Biennale’nin başkanı Paolo Baratta ile birlikte kendisinin görevi de yeni bir dört yıllık dönem için uzatılıyordu. Böylece, son kırk yıl içinde festivalin en uzun süreli yöneticisi konumuna gelen Barbera, Venedik’in zor dengeler kurmaya yönelik politikasını sağlamlaştırmak konusunda önemli bir zaman kazanmış bulunuyor. Aranan dengelerin başında, yaratıcı sinemasının özgün örneklerini geniş kitlelere seslenen filmleri dışlamadan öne çıkarmak ve Amerikan sinemasının Venedik’te yeniden geniş biçimde temsil edilmesini sağlamak, geliyordu. Bu iki hedefte de başarı kazanılmış durumda. Ayrıca, Oscar ödüllerinde öne çıkan filmlerin son yıllarda ilk kez Venedik’te gösterilmiş olması, La Mostra daha bitmeden başlayan ve giderek büyüyen Toronto Festivali’nin artan rekabetine direnmek anlamına da geliyor. Bu bağlamda, Damien Chazelle’in “La La Land” müzikaliyle yapılan açılış, simgesel bir anlam içermekte. Hollywood sinemasının gözde adlarından Sam Mendes’in başkanlık edeceği jürinin vereceği kararlar, gelecek Oscar’lar açısından da ilgiyle izlenecek. Hemen altını çizelim: Damien Chazelle, yer yer yepyeni bir soluk ge Damien Chazelle ve Emma Stone. riren, zarif estetiği ve kusursuz koreografisiyle farklı bir müzikal deneme olan “La La Land” ile belki yeni Oscar’lar kazanabilir ama, Alberto Babera’nın, kuşkusuz basının ilgisini körüklemek için abartarak söylediği gibi, müzikal türüne yeni bir soluk getirerek çığır açacak özgünlükte bir film değil. Jaz müziği tutkunu piyanistle (Ryan Gosling) önemli bir rol bulmakta zorlanan genç oyuncu adayı (Emma Stone) arasındaki inişli çıkışlı ilişkileri anlatan “La La Land”, yer yer melodramatik reçetelerin kolaylığına kaçsa da, zevkle izlenen, eğlendirici, hoş bir film. Ancak, içtenlikle alkışlanan giriş sekansı gibi iz bırakacak başarılı bölümlerine karşın, mutlaka izlenmesi gerekecek kadar yenilikçi, dahiyane bir başyapıt değil... Polonya sinemasının ustalarından Jerzy Skolimowski’nin (1938) Onur Aslan’ı aldığı açılış gecesinin bu dinlendirici ve eğlendirici havası, genel tedirginliği örtmeye yetmiyordu. Açılış törenine gidebilmek için kademe kademe arttırılmış güvenlik denetiminden geçen davetliler, açılış filmlerinden hemen sonra, Hotel Excelsior’un plajında verilen, görkemli açılış yemeğine gidemiyorlardı. Geleneksel gala gecesi, geçen hafta İtalya’da 300’e yakın kişinin ölümüne yol açan deprem felaketi nedeniyle iptal edilmişti. Festival, gecenin masrafını depremzedelere bağışlarken, kişisel yardımlar için de çağrıda bulunuyordu. Jüri başkanlarının katıldığı ilk basın toplantısında, “La La Land” filminin yapımcısının da yüksek miktarda bağış yaptığı duyuruluyordu. Bu arada, gala gecesinin iptalini göstermelik, temelde tasarruf amaçlı bulan bazı gazeteciler, devletlerin sorumlu olduğu birçok felaketin mağdurlarına, örneğin İtalyan adalarına ulaşmaya çalışırken boğulan mültecilere, aynı duyarlıkla, bu dayanışma ruhu içinde yardım eli uzatılmadığının altını çiziyorlardı... l VENEDİK Türkali’ye söz: Haramilerin saltanatını yıkacağız Günlerdir Vedat Türkali’yi konuşuyoruz, onunla yaşıyor, onunla direniyor, onunla ölüyoruz. Türkiye solunun ve edebiyatının simgesi... “Mürekkebi Türkiye’ydi” diye başlık atmıştı Cumhuriyet... Kalbine, dünya görüşüne, dirence banarak yazdı tüm eserlerini. Eleştiriyi, hiç ötelemeden... Demokrasi, özgürlük, barış ve emeğe saygıyı hep en öne sürerek... Günlerdir iki sözcük vurgulanıyor hep: Onurlu duruş! O kadar az, o kadar yoksul ve yoksun, o kadar zavallıyız ki bu konuda, en olağan olması gerekeni bulunca yanı başımızda, adeta şaşırıveriyoruz. Size teşekkür ediyorum Sevgili Vedat Türkali: Ölümünüzle bile bizlere kimi ilkeleri anımsattığınız için. Yaşam boyu onurlu duruşunuzla eşsiz bir örnek oluşturduğunuz için... Aydın sorumluluğuna ilişkin verdiğiniz ders için... Edebiyatın ve sanatın muhalifliğine inandığınız için... Zulme karşı direnişin kaçınılmazlığını savunduğunuz için... Son güne dek Türk Kürt kardeşliğine ve barışın kaçınılmazlığına yönelik verdiğiniz mücadele için... Yüreğimdeki fotoğraflar: Türkiye’nin toplumsal tarihinde olduğu kadar, kişisel küçük tarihimde de yeriniz çok önemli. Önce iki değerli insan, dost Deniz’in ve Barış’ın babası mıydınız yoksa Vedat Türkali mi, doğrusu pek ayırt edemiyorum. Sinematek günlerinde sizi tanıdığımda 60’ların sonuydu. “Bir Gün Tek Başına” romanıyla Milliyet Sanat dergimizin yıldızıydınız... İstanbul, Ankara, Sinema Sanatçılarının yürüyüşünde en ön saftaydınız... 70’lerin sonu yaklaşıyordu: Oyununuz Şehir Tiyatrosu’nda yasaklandığında birlikte verdik mücadeleyi... Sonra faşist askeri darbe... 80’ler... (Tanrım aynı işkenceleri yeniden yeniden yaşamak, aynı şeyleri yazmak nasıl bir ölümdür! Şu anda gözyaşlarım, bu son tümceden mi yoksa sizli günler gözümde yeniden canlandığından mı, inanın bilemiyorum.) 80 sonrası sahneler geçiyor gözlerimin önünden: TYS davaları, Barış Derneği Davaları, Aydınlar Dilekçesi hazırlıkları ve davaları... “Karanlığa karşı aydınlık için imzaladım, aydınlık günlere kavuşuncaya dek bin kez imzalarım” diye haykıran sesiniz kulağımda... (Şimdi akademisyenler, gazeteciler aynı durumda ve siz yine onların yanındasınız!) Bütün bu olaylarda gözleriniz hep onda, o hep omuz başınızda: Sizden önce aramızdan ayrılan eşiniz Merih Baykal Pirhasan... Yıl 2006 Antalya Altın Portakal Festivali: Ertem Göreç’in elinden Onur Ödülü’nü alırken binlerce kişi coşmuş sizi ayakta alkışlıyoruz. “Karanlıkta Uyananlar”ın hakkı yenmiş, büyük ödül esirgenmişti emeğe sahip çıkan filmden. Bu coşku onun intikamı! Kıvılcım Sizden Yıl 2011: Pınar Selek için bir toplantıdayız. Sizi dinlerken yine gözyaşlarımı tutamıyorum. “Her gecenin mutlak bir gündüzü vardır” diyorsunuz. “İşte biz bu gündüzün peşindeyiz. O günleri ben...” (Sandım ki “ben göremeyeceğim”  diyeceksiniz... ) Ama şöyle sürdürdünüz: “... O günleri ben de göreceğim, siz de göreceksiniz! Onun için mücadeleye devam...” İşte kıvılcım sizden: Adil, özgür ve aydınlık bir Türkiye için size söz veriyoruz. İstanbul şiirinde dediğiniz gibi “Boşuna çekilmedi bunca acılar”... Bu haramiler saltanatını elbet bir gün yıkacağız... Sözü genç arkadaşım Ali Erenus’a bırakıyorum. Aramızdan ayrıldığınız gün yazdığı dizelere: “Bekle bizi İstanbul” dediğinde,/ Bekledi İstanbul./ Bekledi bağrına basmaya./ “Kayıp Romanlar” bir bir çıkıverdi saklandıkları yerden./ “Mavi Karanlık” sarmıştı etrafımızı/, “Yeşilçam Dedikleri Türkiye’de”/ “Üç Film Birden” oynanıyordu yine.../ Ama sen,/ “Dallar Yeşil Olmalı” dedin hep.../ Doğruların ardı sıra giderken,/ “Bir Gün Tekbaşına” kalmaktan korkmadın./ Binler “Güven”di sana/ yüz binler “Güven”di.../ “Bu Ölü Kalkacak” dediklerinde,/ “Yalancı Tanıklar Kahvesi”nin/ önünden de geçirelim diye mırıldandı bir “Komünist” ./ “Tek Kişilik Ölüm” yakışmadı sana./ “Bitti Bitti Bitmedi” dedin ya Vedat amca,/ bitmeyecek senin türkün, dolanacak ağızdan ağıza.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle