15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 5 Ağustos 2016 NECATİ SAVAŞ EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: İLKNUR FİLİZ ‘OHAL de olsa Meclis işlemeli’ AK Genel Sekreteri Jagland, Türkiye’de yeniden artan işkence iddialarından çok endişeli olduğunu belirtti. Jagland, Türkiye’nin OHAL sürecinde de taahhütleri olduğunu anımsattı DUYGU GÜVENÇ Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi (AK) Genel Sekreteri Thornbjorn Jagland, Fethullah Gülen Cemaati mensuplarına dair devam eden operasyonlar ve alınan kararlar için Erdoğan’a “Eğer bu işin ucunu açık tutarsanız, bu Tür rını ve haberlerini gördüm. Çok endişeliyim... n Yargı; Yargıtay veya HSYK, yeniden yapılandırılırken de AK ile işbirliği olacak mı? Bu noktaya henüz gelmedik, bekliyoruz. Söylediğim gibi yeniden yapılandırmaya ihtiyaç var. Çünkü Türkiye’de olan bir başka yerde olsa, ordudaki in rada yanlış bir şeylerin olduğunu inkâr edemem. Askerlerin düzenlediği bir darbe... Erdoğan’a da söyledim n Sadece asker değildi; yargı ve polis de var... Bu paralel devlet mi? Bunu uzun zamandır duyuyoruz. Bir şeyin içinde bir şey ama ‘Bu ne?’, ‘Ne öl Toplum için kötü olabilir kiye toplumu için çok kötü olur. Bir sanlar devlet mallarını insanlara ateş çüde?’, ‘Arkasında kim var?’ bunu söyle noktada durmalı ve gerçekten bunun sorumluların peşinden gitmelisiniz” dediğini söyledi. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre gözaltı sürecinden başlayarak OHAL sürecinde de yükümlülükleri olduğunu anımsatan Jagland, işkence iddialarından çok endişeli olduğunu söyledi. Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Genel Sekreter, Türkiye için ‘tek adam’ tehlikesi görmediğini de ifade etti. Jagland’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: n Türkiye AK ile işbirliği yapacağını duyurdu. Bu nasıl bir işbirliği olacak? Sorgulamalarda kanunları doğru uygulama üzerine olacak. Çünkü bu süreçte net koruyucu tedbirler oluşturulmalı. Tüm bunlar AİHS’ne ve içtihatlara uygun olmalı. Gözaltına alındığı zaman, soruşturma başlarken kişilerin haklarıyla ilgili sözleşmede tanımlanan çok detaylı bir içtihatımız var. Bunlar çok çok önemli çünkü bu içtihatlar OHAL sürecinde de, soruşturma başlarken de geçerlidir. Bu kararnamelerin bizim standartlarımızla uyum içinde olup olmadığını görmek için çıkartılan tüm KHK’leri inceliyoruz. n Ölüm cezasının kaldırılması da AK üyeliği için bir koşuldur. Size bu konuda bir güvence verildi mi? Ölüm cezası benim için bir konu değil. Çünkü eğer ölüm cezasını getirirseniz AK’ye üye olamazsınız. Ölüm cezasını kabul etmek için aynı zamanda Meclis’te anayasal çoğunluk olmalı. İki protokolün, (idam cezasıyla ilgili 6 ve 13) feshedildiğini duyurmak zorundalar. Ki bu da anayasal çoğunlukla yapılmalı. Dolayısıyla sanırım bunu geçebiliriz. n Yani görüşmelerinizde gündeme getirmediniz mi? Hayır çünkü bu bizi çok daha acil konulardan uzaklaştırabilir. Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı tüm kurallar hala, OHAL’de de geçerli. Eğer kesin kanıtlar yoksa, AYM, Strasburg mahkemesinin içtihatlarına göre karar verebilir ve günün sonunda da Strasburg mahkemesi bu davalara bakar... n Bu tutuklamaların bir cadı avına döndüğünü düşünüyor musunuz? Bunu bilmiyorum ama bilinmeli ki kesin kanıt sunma ilkesi geçerli olmalı; masumiyet karinesi aksi kanıtlanana kadar korunmalı; bunlar hukuk devleti olan her ülke için temel prensiptir. n İşkence iddiaları yeniden gündemde... Gözaltındakilere dair işkence fotola açmak için kullansa, Avrupa ülkesinde olsa, elbette bazı şeyler değişirdi... Kimse, ‘Tamam oldu ama yolumuza devam edelim’ diyemezdi... n OHAL ilan edilmesi şart mıydı? Bu konvansiyonda da öngörülüyor; bunun için hakkınız var. Psikoloji çok değişti n O zaman Avrupa niye anlamıyor? Biz Avrupalılar öncelikle burada çok emsalsiz bir şeyin olduğunu anlamalıyız. Bu başka bir Avrupa ülkesinde olmadı; askerler savaş uçağını alıp insanlara saldırmaya başlıyor, parlamentoya saldırıyor. Önce bunu anlamalıyız; ondan sonra da Türkiye ile konuşmalıyız. Çünkü burada psikoloji çok değişti ve ben bunu çok iyi anlıyorum. n Peki nasıl tanımlıyorsunuz bu yapılanmayı? Bir örgüt mü? Bunun için yeterli bilgim yok ama burada söylenenleri duyduğum zaman, bu yemem ama burada yanlış şeyler olduğunu inkâr da edemem. Benim için çok önemli bir şeyi daha söylemem lazım; bunu Erdoğan’a ve diğerlerine de söyledim. Bunun kapsamını çok geniş tutmamalısınız. Geniş tutarsanız bununla hiç ilgisi olmayan insanları da içine alma tehlikesi var. Örneğin Gülen’in okullarında çalışan insanlar, öğretmenler, akademisyenler, onların kurumlarında çalışan gazeteciler... Oralarda çalışıyor olmanız sizin bir suça ortaklık ettiğiniz anlamına gelmez. n Şu an AK’de en çok gazeteci tutuklayan ülke Türkiye mi? Evet ama bu gazetecilerin çoğu Gülen’in medya kurumlarında çalışıyordu ve bu bir suç değildir. Benim için bu bir etik meselesi, bir gazeteci insanların bilmediği gizli bir ağın parçası olmamalı. Gazeteci özgür olmalı. Ancak o zaman insanlar sizin yazdıklarınıza inanır. l ANKARA Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. ‘Çözüm şimdi değil’ dediler n Çözüm sürecine geri dönülmesini ele aldınız mı? Görüşmelerimde bir noktada Kürtlerle diyaloğu açmanın mümkün olup olmadığını sordum. Olumlu bir yanıt almadım. ‘Olabilir ama şimdi bu ortamda değil’ gibi bir yanıt... n Dün Erdoğan da günah çıkardı bu örgüte yardım ettiği için... Hımmm öyle mi... Çok geç mi kaldı? n Sizce Ergenekon/Balyoz sürecinde hukuksuzluklara göz yumduğu için Avrupalılar da günah çıkartmalı mı? Evet sanırım... Yeterli bilgimiz yoktu ve neler olduğu konusunda net tutum belirlemek zordu. Biraz sürece müdahil olmaya çalıştık. Anımsayacaksınız; Ahmet Şık ve Nedim Şener’i ziyaret için izin aldım. Onlar sayesinde birçok bilgi aldık ve yanlış şeyler olduğunu anlamaya başladık. n Sizce bu yeniden yapılanma süreci başarılı olmazsa çokça yazıldığı gibi bir iç savaş tehlikesi var mı? Eğer bu süreç oluşmuş Avrupa standartlarına uygun olarak, kuvvetler ayrılığı ilkesine göre, tüm yargı garantileri sağlanarak yapılmazsa bu toplum için çok kötü bir sürece dönüşebilir. Eğer kapsamı çok geniş tutulursa, masum insanlar hiçbir bağı olmadan bu süreçte yargılanırsa bu çok kötü olur. Bir noktada durmalısınız ve bunun gerçek sorumluların peşinden gitmelisiniz. Sağlıklı bir devlette, ordudaki insanlar dışardan emir alamaz; asker seçilmişlerden emir almak zorundadır. Bir hâkim gizli bir ağın mensubu olamaz; hâkim tamamen bağımsız olmalı, ancak o zaman insanlar hâkimin tarafsız karar verdiğine inanır. Tarafsızlık hukukun üs tünlüğünün sağlanması için temel prensiptir. Türkiye de temel prensiplere bağlı kalmalı ve devleti ona göre düzenlemeli. n Siz 15 Temmuz’dan önce de bu noktada mıydınız? Evet bunu duymuştuk. Ama bu kadar ileriye gidebileceklerine dair bilgim yoktu. Kimse onların devletin tanklarını alıp insanlara, uçakları alıp parlamentoya saldırabileceğini düşünemezdi. Ama durum bu ve bu Türkiye için büyük bir sorun. n Yeni siyasi ortamla ilgili, diğer parti liderleriyle buluşmadan önce ne söylemek istersiniz? Umarım bu sürece HDP de dahil edilir. HDP bu ortak deklarasyonun bir parçasıydı ki bu çok olumluydu, ortak bir duruş vardı. Ama er ya da geç (siyaset) normale dönmek zorunda. Bu da mutlaka bir muhalefet olacak demektir. n Türkiye’nin bir ‘tek adam’ yönetimine dönüşeceği endişesini taşıyor musunuz? Hayır; taşımıyorum. Hâlâ canlı bir parlamento var; muhalefet partileri var; sizinki gibi muhalif gazeteler var... ‘Avrupa sesimizi duymuyordu’ Hükümet AİHS’yi askıya aldığını açıkladı ancak Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi temel kararları yürürlüktedir’ uyarısında bulundu İKLİM ÖNGEL CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’la Meclis’teki makamında bir araya geldi. Görüşmede Jagland’ın OHAL uygulamaları sırasında hukukun üstünlüğünün terk edilmemesi gerektiğine dikkat çektiği, sürecin Avrupa standartlarına uygun yürütülmesi gerektiğini belirterek, “AİHM’nin önüne binlerce dava gelebilir, AİHM içtihatları önemli. OHAL’de hukukun üstünlüğü ilkesi terk edilmemeli. AİHS’nin temel kuralları yürürlükte” uyarısında bulunduğu öğrenildi. Görüşmede Kılıçdaroğlu ise Gülen cemaatine ilişkin CHP’nin defalarca uyarıda bulunduğunu belirterek, “Avrupa destek verdi. Avrupa o dönem buna demokrasi diyordu, sesimiz du yulmuyordu” eleştirisinde bulundu. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk davaları ile kurumlardaki laik kesimin tasfiye edildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Türkiye bu noktaya adım adım getirildi” diye konuştu. Kılıçdaroğlu yargının tarafsız ve bağımsızlığının sağlanması konusunu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’la paylaştığını ileterek, “Sözlerinden dönmezlerse anayasa değişikliğiyle bunu sağlayabiliriz” dedi. HDP’nin dışlanmasının da gündeme geldiği görüşmede, Kılıçdaroğlu Erdoğan’a “Gerçek bir uzlaşı isteniyorsa HDP dahil edilmeli” dediğini iletti. Jagland ise “Umarım Cumhurbaşkanı Meclis içindeki diyaloğa daha fazla önem verir. Kendisiyle görüşmemde bu yönde bir izlenim edindim, umarım gerçekleşir” diye konuştu. l ANKARA ‘Türkiye halklarına yapılan bir saldırı’ Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve beraberindeki heyet daha sonra HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile TBMM’deki makamında görüştü. Görüşmede Yüksekdağ, Avrupa Konseyi’nin 15 Temmuz darbe girişimine karşı dayanışmasını ifade etmesinin çok anlamlı ve değerli olduğunu dile getirdi. Parlamentonun 15 Temmuz’da çok ciddi bir saldırıyla karşı karşıya kaldığını ifade eden Yüksekdağ, bütün Türkiye siyasetine ve halklarına, Türkiye’de demokratik siyasetin gelişme olanaklarına karşı geliştirilmiş bir saldırı olduğunu dile getirdi. Rodrik: Erdoğan’ı savunasım geliyor Balyoz Davası’nda yargılandıktan sonra beraat eden komutanlarından Çetin Doğan’ın da madı, ekonomist Dani Rodrik, Batı ba sının Türkiye’de Dani Rodrik ki Fethullah Gülen Cemaati’nin dar be girişimine tek yanlı yaklaştığını söyledi. Rodrik, sosyal medya üze rinden yaptığı açıklamada, “Batı bası nının Türkiye ile ilgili haberleri şu an da o kadar tek yanlı ki, neredeyse Erdoğan’ı savunasım geliyor” ifadele rini kullandı. İSTANBUL/Cumhuriyet haber 5 Çıkış yolu ve ‘zehirli atmosfer’ Aslında bugünlerde ya çok şey yazmak lazım ya da hiçbir şey, zira her şey fazlasıyla birbirine karışmış vaziyette, nereden başlamalı, nerede bitirmeli? Maalesef, uzun, derinlikli muhasebelere yer yok, sabır yok, niyet yok ve nihayet biraz da vakit yok. İster istemez, “zor bir dönemden geçiyoruz, önce bu badireyi atlatalım” deyip, “şimdi”ye yoğunlaşmak durumundayız. Bu nedenle aklı başında herkes, özetle, “bir felaketin ardından önce ortak çıkış yolu bulmaya kafa yoralım” diyor, “bu darboğazdan çıkış siyasi uzlaşma ve daha az değil, fazla demokrasi” diyor. İktidar partisi ve lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yönde umut vaat eden işaretler verdi, ama diğer yandan OHAL kararnameleri ve FETÖ ile mücadele çerçevesi şimdiden toplumsal barışı tehlikeye sürükleyecek bir hatta savruluyor. Halihazırda, Gülen grubuna gönül vermiş sıradan insanlar, onların gazetelerinde yazmış, savunmuş, desteklemiş olanlar ile “darbeci” olan arasındaki ayrım silinmiş vaziyette. Gülen grubuna yakınlık duyan gariban öğretmen ile karanlık işler çevirenler arasında hiç mi ayrım yapılmayacak, kamudan kovulanlar, toplumdan dışlananlar bu ülkede nasıl yaşayacak, düşünen yok gibi. Mesela, kamu görevlisi alım sınavlarında hile yapıldı ise, asıl sorumlusu o dönemde iktidar mevkiinde olanlar değil de, toptan o sınavlardan geçen herkes mi? Bedelini, bu dönemlerde o sınavlardan geçen herkes mi ödeyecek? Mağdur oldukları kesin ama Diğer taraftan, bir uçtan diğerine savrulup zamanında Ergenekon kumpasının mağduru olmuş insanların hakkı hukuku görmezden gelinirken, şimdi onları baş tacı yapmanın ne anlamı var? Bir haksızlığa uğradıkları kesin, ama dünya görüşleri demokratik bir Türkiye geleceğinin kurucuları olmaktan uzak insanları parlatıp öne çıkararak mı bu badireleri atlatacağız? Bir diğer taraftan, bunca felaketin ardından, öfkeleri, intikam duygularını habire canlı tutup toplumsal barış adına köprü kurma imkânlarını mayınlamakla meşgul bazı iktidar yanlılarının yarattığı zehirli atmosferle nasıl baş edilecek? Olanlara “devrim” diyenler ile yol almak imkânsız, sol siyasetin yüklediği tüm olumlu anlamlara karşın, unutmayalım, devrimler yıkıcıdır, intikamcıdır, çoğu zaman onarılması imkânsız veya çok uzun zaman ve bedele mal olan altüst oluşlardır. Bu zor dönemden çıkışın yolu, olsa olsa, “müzakereli değişim” denilen toplumsal barışı ve demokratik uzlaşmayı merkeze alan süreçlerdir. Halihazırda ikisi arasında ilerleyen sürecin bu istikamete evrilmesi hayati önem taşıyor. Önümüzdeki süreçte, iktidar çevresi ya öfke ve intikam duygusunu “devrim” diye parlatanlardan, önünü görmeden acizken tarihin seyrini tayin etmek gibi hezeyanlara kapılanlardan uzak duracak, asıl tehlikenin burada olduğunu fark edecek ya da bu kafada olanların “ev ev, sokak sokak mücadele” diye kışkırttığı iç savaş senaryolarına yenik düşeceğiz. Uzlaşma nedir, ne değildir Böylesi zor zamanlardan, ne bu tür kışkırtıcılar ile ne kendi çıkarlarını öncelediği ölçüde iktidar partisine yaranmak dışında bir kaygısı olmayanlar ile ve dahi ne de “Erdoğan nefreti” ile ateşe körükle gidenler ile çıkmak mümkün değildir. Uzlaşma dediğimiz de, elbette, eleştiriyi, itirazı bir yana bırakıp Erdoğan ve iktidarı yanında hizalanmak değildir, olayı bu mecraya akıtmaya çalışanlar, bir başka çıkmaz sokağın taşlarını döşemiş olacaklar ve halihazırda böylesi bir havayı solumaya başladık. Koşulsuz destek, uzlaşma değildir, eleştirisiz, muhalefetsiz, itirazsız bir siyasi alan yaratmak hiç değildir. Son olarak, “zehirli ortam” deyince, böylesi ortamlarda kimler, kimlerin böyle ortamlara, ne yollardan su taşıdığını görmek beni gerçekten irkiltiyor. Eski bir dostum olan bir kadın yazarın, fikri zikri ne olursa olsun, ileri yaşında cezaevine düşmüş bir diğer kadın yazar (Nazlı Ilıcak) üzerinde tepinme yazısı ruhumu bulandırdı. Kimse, zamanında başörtüsü, din ve vicdan özgürlüğü savunduğu için Ilıcak’a diyet ödesin demiyorum, siyasi tavır diyet ödeme üstüne kurulmamalı. Ama insanlık diye bir şey var ya da olmalı; savunmak, dayanışma göstermek zorunda değilsiniz, yeter ki mağdur insan üzerinde tepinmeyin. Hele hele, psikolojik analizlerle belden aşağı vurmaya hiç tevessül etmeyin, siyaset bir yana benim edepten anladığım budur. Dahası, psikolojik analizlere girersek, bu işten o analizlere girişenler zararlı çıkabilir, Allah’tan benim adabım buna müsaade etmiyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle