15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Bir ‘Gabriel Garcia Marquez Westerni’ Yönetmenliğini Meksikalı Arturo Ripstein’ın yaptığı ‘Ölmek için Bir Zaman’ isimli, 1966 tarihli eski bir Western sinema filminin senaryosuna, ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ isim li klasiğiyle bilinen Nobel Edebiyat ödüllü dünyaca ünlü Kolombiyalı gazeteci ve yazar Gabriel Garcia Marquez’in katkıda bulunduğu anlaşıldı. LA Times gazetesinde önceki gün Carolina Miranda’nın ver 16 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] diği özel habere bakılırsa, Marquez, senaryo için gereken hikâyeyi de, yönetmenin talebi üzerine, daha sonradan adını duyuracak Meksikalı meslektaşı Carlos Fuentes’in yardımını alarak yazmış. Cuma 5 Ağustos 2016 SANAT ÖRGÜTLERİNDEN ‘Ne darbe, ne OHAL’TEPKİBİLDİRİSİ Çok sayıdaki kültür sanat örgütü, 15 Temmuz gecesi darbe girişimi ve ardından başlayan “temizlik operasyonu” ile ilgili bir açıklama yaptı. Sanat örgütleri, açıklamasında bir “cadı avı” başladığını belirterek bu kapsamda darbe ya da FETÖ ile hiçbir ilişkisi olmayan aydınların, gazetecilerin ve sanatçıların hukuk dışı, kuralsız bir savrulmanın içine alındığını belirtti. Açıklamada, Şehir Tiyatroları’nda açığa alınan sanatçılar ve memurlarla dayanışma içinde olduklarını belirterek şu ifadelere yer verildi: “Elbetteki darbe girişiminde bulunan herkes yargı karşısına çıkarılmalı ve yasaların öngördüğü biçimde cezalandırılmalıdır. Ancak bu durumu fırsat bilen iktidar, muhalif gördüğü herkesi tasfiye etmek için adımlar atmakta, darbenin savuşturulmasını politik güce dönüştürmektedir. Darbeye karşı olduğumuz kadar sıkıyönetim koşullarına ‘Tehlikeli güzellik’ ve OHAL’e de karşıyız.” Açıklamada imzası olan sanat ör gütleri ise şöyle: “Oyuncular Sendikası, Kültür Sanat Sen, Türkiye Yazarlar Sendikası, Sinema Emekçileri Sendikası (Sine – Sen), İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği (İŞTİSAN), Devlet Tiyatroları Opera ve Bale Çalışanları Vakfı (TOBAV), Opera Bale Vakfı (OBAV), Devlet Tiyatro ları Sanatçıları Derneği (DETİS), Opera Solistleri Derneği (OPSOD), Sanatçılar Girişimi, Kültürlerarası İletişim Disiplinlerarası Sanat Derneği (KİDS), Uluslararası PEN Türkiye Merkezi, Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği (UPSD), Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB), Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), Piramid Sanat, Leman, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB).” l Kültür Servisi Danimarkalı yönetmen Nicolas Winding Refn’in Cannes festivalinde skandal yaratan ‘Neon Şeytan’ gösterime giriyor Daha 16 yaşındaki Georgia’lı, genç bakire, sarışın bebek Jesse’in (Elle Fanning), olanca toyluğu, saflığı ve acemiliği içinde, kıskançlık, intikam, hırs ve sonsuz bir rekabetin neon ışıkları altında, ölümcül boyutlara eriştiği, güzelliğe odaklı (ama aynı zamanda tehlikeli) moda dünyasında yoluna kırmızı halılar serilen, ünlü bir süper model olmak hayalleriyle Los Angeles’a gelişiyle başlıyor “The Neon DemonNeon Şeytan”. Danimarka sinemasının Lars von Trier’den sonra dünyaya sunduğu yeni ‘yıldız’ yönetmen Nicolas Winding Refn’in bu yıl gösterildiği Cannes festivalinde olay yaratan bu son eseri, güzelliğe ve güzelleşmeye kilitlenmiş moda âleminde yer alan, genellikle erkeklerin birbirine düşürdüğü kadınların aralarındaki mücadeleye yönelik, erotizm ve dehşet soslu, epeyce kafa karıştırıcı bir film. Gerçeküstü son... Hikâyesi özetle ‘tehlikeli güzellik’ teması çevresinde şekillenen filmde makyajını yapan (daha sonra makyajladığı ölü bedenlerle mastürbasyon bile yaptığını da göreceğimiz) makyöz Ruby (Jena Malone), yakınlaştığı güzel taşralı Jesse’yi, ruj tazelerken ufak ufak sorgulandığı karanlık bir partiye götürüp Gigi (Bella Heathcote) ve Sarah (Abbey Lee) gibi deneyimli, hatta anasının gözü öteki modellerle tanıştırıyor. Kaydolduğu model ajansının kaşarlı patroniçesi (Christina Hendricks), sorduklarında 19 yaşındayım de diyor Jesse’ye. Herhangi bir sanat becerisi olmayıp onu gördüğünde burnundan kıl aldırmaz, ünlü moda kreatöründe (Charles Baker) çarpıcı bir etki yaratan duru güzelliğine güveniyor Jesse sadece. Sonsuz ekranlı stüdyo çekimlerin deki kasıntı fotoğrafçı (Desmond Harrington) da Gigi ya da Sarah’ı değil, herkesi dışarı çıkarıp soyun dediği Jesse’i seçiyor. Yan odada bir saldırıya uğramış bir başka kızın canhıraş çığlıklarını duyup kendi odasını da bir kara pumanın (!) dağıttığını aksi motel yöneticisine (Keanu Reeves) söyleyen Jesse’le, kavgada kesilen elini yıkayıp saran, amatör fotoğrafçı bir delikanlı (Karl Glusman) da yakından ilgileniyor. Akla ziyan final... Derken tamamen değişerek Ruby’ye saldıran Jesse’yi Gigi’nin kovalaması ve itilerek boş havuza çakılmasıyla bıçakların çekildiği, gerçeküstücü (!) bir sona bağlanan filmin kadın cinsel organından boşanan kanlar içinde, yerlerde yuvarlanan bir gözün yendiği ve her tarafın kan gölüne döndüğü, akla ziyan finali, ufak çapta bir şok dalgasına uğratarak uğurluyor meraklısını salondan. Kopenhag yeraltı dünyasında geçen, kara film tarzındaki “Pusher” üçlemesiyle 2000’lerin başında tanıyıp “Fear X”,“Bronson”,“Valhalla Rising” gibi görmediğim sonraki filmlerinin ardından Cannes’da en iyi yönetmen seçildiği, Ryan Gosling’i de üne kavuşturan, 2011 ABD yapımı “Sürücü”süyle mimlediğim ama Tayland’da 2013’te çektiği o stilize biçimciliğiyle egzotik estetizminin doruğa çıktığı, kitsch bir şiddetvahşet güzellemesi niteliğindeki “Sadece Tanrı Affeder”ine burun kıvırdığım, tıpkı Tarantino gibi Uzakdoğu kültürüne ve dövüş sanatlarına tutkun, Amerikan kültürüyle de iç içe büyüyüp yetişmiş, yılların deneyim li yönetmeni ve montajcısı olan bir babadan (Von Trier ekürisinden Anders Refn) olma, kameraman bir anne den (Vibeke Winding) 1970’te doğma, Danimarkalı yetenekli yönetmen, senarist, yapımcı Nicolas Winding Refn’in yine ABD’de çektiği onuncu filmi “Neon Şeytan”, yamyam, lezbiyen ve ölüsevici süper modellerin karıştığı, modern bir vampirdehşet hikâyesi çeşitlemesi, ‘şok sineması’ tarzı, epey cilalı, erotik bir görsel şölen, sonuçta mantığı pek iplemeyen hikâyesinden çok görsel stiliyle iz bırakan, şık şıkırdım, albenili ama fantastik dozun biraz aşırı kaçtığı bir seyirlik. Ödüllü müzikler... Karakterlerine pop nesnesi gibi yaklaşıp, moda endüstrisindeki çıplak kadın teşhirine vurgu yapan, klipvari bir anlatım tutturarak sonuçta türler çorbası gibi bir hal alan filmde, kameracı Natasha Braier’in çoğunlukla cırtlak renklerin patladığı görüntülerine, gözalıcı psikedelik defile çekimlerine Cliff Martinez imzalı susmak bilmeyen, ödüllü elektronik müzikler eşlik ediyor. Daha yaşlı rakibelerinin kıskançlığını çekerek defileyi kapatacak model olacağı açıklanan Jesse rolündeki Elle Fanning’in başı çektiği oyuncu kadrosunda öteki modelleri canlandıran Abbey Lee ve Bella Heathcote’la nekrofil ve lezbiyen makyözü oynayan Jena Malone da öne çıkıyor. Hollywood’a transfer olmuş gibi görünen yönetmenin kariyerinde bence daha çok bir önceki filmi “Sadece Tanrı Affeder”in yanına eklenecek bir yarım başarı bu “Neon Şeytan”, yine de sıkı sinefillerin es geçmeyeceği cinsten bir film. Aşk şarkılarının sevilen ismi Buika Bodrum’da İspanyol aşk şarkılarının sevilen ismi Buika son albümü “Vıvır Sın Miedo”nun dünya turnesi kapsamında bu akşam Bodrum Antik Tiyatro’da sahne alacak. Kerki ve Solfej tarafından düzenlenen ve geleneksel hale gelen Ege Konserleri için Türkiye’ye gelecek olan Buika en güzel aşk şarkılarını sevenleri için söyleyecek. l Kültür Servisi 69. LOCARNO FİLM FESTİVALİ’NDEN NOTLAR Zombilerin dehşetinden şiirin hüzünlü duyarlığına... MEHMET BASUTÇU Yaşayan ölülerin saldığı dehşetten kaçıp kurtulduktan hemen sonra; artık dünyamızda olmayan bir şairin dolu dolu soluk almayı sürdüren duygu ve düşüncelerinin derinliğine dalarak hüzünlü ama umut dolu bir yolculuğa çıkmak... İşte, Locarno’nun temel özelliği burada: Sıradan bir korku filminin karanlık gecesi ardından, ışıklı bir sabahın şiirselliğine uyanabilmek. Açılış gecesi, Piazza Grande alışıldığı kadar dolu değil. İskoç yönetmen Colm McCarthy’nin zombilerin saldığı dehşeti anlatan filmi “The Girl With All The Gifts” değil bu göreceli tenhalığın nedeni. Avrupa ülkelerinde yaşanan terör olaylarının İsviçre ve İtalya’ya da sıçraması olasılığın getirdiği tedirginlik duyumsanıyor. Ciddi güvenlik önlemleri alınsa da, IŞİD terörünün, yaşayan ölüler gibi dehşet saçan uyurgezer neferleri, ne yazık ki bir korku filminin beyazperdede kalan figüranları değiller... Televizyon filmleri yönetmeni McCarthy, korkularımızın temelini sorgulayan kimi metaforlara karşın, klasik reçetelerle kotarılmış bir korku filmi gerçekleştirmenin ötesine gidemiyor... ‘Mektuplar’ Altın Leopar adayı Portekizli kadın yönetmen Rita Azevedo Gomes (1952) sinemayı şiirle bütünleştirmeyi başarıyor. “Correspondencias” (Mektuplar) adlı filminde, Brezilya’da sürgün yaşamak zorunda kalan Portekizli şair Jorge de Sena’nın (19191978) yaşamını anlatıyor. Hiçbir partinin üyelik kartını almayan “özgür solcu” şairin duygusal gelgitlerini, şiirinin yoğun düşünsel derinliğini, incelikli bir estetik eşliğinde klasik bir sinema diliyle damıtıyor. Jorge de Sena’yı okumak isteğini uyandırıyor izleyicisinde... Festivalin ikinci gecesi onur ödülü alacak olan Jane Birkin (1946) en özgün yönetmenlik denemesi olan “Sandıklar”ın (Boxes, 2007) gösteriminden önce izleyicilerine kısa bir sunum yapıyor. Michel Piccoli ve Geraldine Chaplin yanında kendisinin de başrolde olduğu filmin tümüyle özyaşamsal olduğunu; her şeyin, bacağı kırık komşu kadının bile gerçek olduğunu vurguluyor... Fransız “Yeni Dalga” akımınının izlerini taşıyan, alabildiğine dalgacı diliyle gerçeküstü izlenimi veren bu denemenin başka bir ilginç yanı da, altı yıl sonra Cannes’da ödül alacak olan Adèle Exarchopoulos’a (1993) daha çocukken sinemadaki ilk rolünü vermiş olması... Ve yelpazenin öte ucunda, büyük komedyen Annie Girardot (19312011) son kez “Boxes”ta kamera karşısına geçmiş oluyor... Jane Birkin filminden söz ederken, 200 metre ötede bulunan açık toplantı merkezinde, festivalin onurlandırdığı bir başka tanınmış oyuncu, Valeria BruniTedeschi (1964) sinemaseverlerle söyleşiyor... l LOCARNO Bowie’ye Mercury ödülüyle saygı duruşu Dünya müzik endüstrisinin çeyrek asırlık ödül kurumu Mercury Müzik Ödülleri’nin 2016 adayları dün belli oldu. Yapılan açıklamada, ilgili aday listesinde hayatını bu yıl son albümü ‘Blackstar’ piyasaya verildikten iki gün sonra yitiren David Bowie’nin de yer alması dikkat çekiyor. İçindeki ‘Lazarus’ parçasında Bowie’nin ‘Buraya, yukarıya bakın; Cennetteyim’ sözlerinin de yer aldığı albüm, Avrupa ve ABD’de 25. Mercury Müzik Ödülü Adayları Anohni Hopelessness Bat For Lashes The Bride David Bowie Blackstar Jamie Woon Making Time Kano Made In The Manor Laura Mvula The Dreaming Room Michael Kiwanuka Love and Hate Radiohead A Moon Shaped Pool Savages Adore Life Skepta Konnichiwa The 1975 I Like It When You Sleep... The Comet Is Coming Channel The Spirits bir numara ya yükselmiş ti. Listede ayrıca özgün sesiyle dikkat çeken ve yakın zaman önce kurucu su ve üyesi olduğu grubu ‘Anthony and the Johnsons’dan ayrılan Anohni’nin ‘Umutsuzluk/Hopelessness’ isimli ça lışması da bulunuyor. Beraberinde 25 bin sterlinlik para ödülünü de getiren Mercury listesinde, beşinci adaylığı ile, ‘A Moon Shaped Pool’ albümüyle çıkış yapan İngiliz grup Radiohead da bulunuyor. l Kültür Servisi ‘Bağımsız’ ödüllere adaylar da belli Diğer taraftan, Sony, Warner ve Universal gibi ‘küresel’ markalar haricinde, Uluslararası Bağımsız Müzik üreticilerinin emeklerini taçlandıran AIM Bağımsız Müzik Topluluğu da bu yılın 47 ayrı isimlik listesini ilan etmiş bulunuyor. Buna göre, Brian Eno’nun ‘The Ship’, Skepta’nın ‘Konnichiwa’ ve Radiohead’ın ‘A Moon Shaped Pool’ isimli albümleri, 6 Eylül’de Londra’da verilecek ödüllerde başa güreşirken, Adele’in ‘Hello’ ve kendisiyle aynı plakevi olan XL’den son albümünü çıkaran Radiohead’in de ‘Burn The Witch’ adlı ‘single’ parçaları, AIM ödülleri için yarışacak. Pek çok kategori içeren ödüllerde bu yıl Rock topluluğu Alice, Fransız pop grubu Christine and the Queens ve Avustralyalı dans imzası Flume da bulunuyor. l Kültür Servisi 35. İSTANBUL KİTAP FUARI KASIM’DA Fuarın onur konuğu Prof. Ioanna Kuçuradi TÜYAP (Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş.) imzasıyla bu yıl 12 20 Kasım arasında 35’incisi yapılacak olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Onur Yazarı, filozof ve akademisyen Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi oldu. 800’ü aşkın yayınevi ve STK’nın katılacağı fuarın bu yılki teması ise, ‘Felsefe ve İnsan’ olarak duyuruldu. 26. İstanbul Sanat FuarıARTİST 2016 ise fuarla eşzamanlı olarak yapılacak. Girişin öğrenci, öğretmen, emekli ve engellilere ücretsiz olduğu fuar, hafta içi 10.0019.00, hafta sonu ise 10.0020.00 saatleri arasında gezilecek. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle