15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 30 Ağustos 2016 EDİTÖR: ALPER İZBUL Bir hınç ve şiddet tarihi Kıbrıs’ta Rum ve Türk kesimleri arasındaki müzakereler 23 Ağustos’ta yeniden başladı. Yoğunlaştırılmış görüşmeler olarak tanımlanan bu sürecin ilk turu 29 Temmuz’da tamamlanmıştı. İkinci turda Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı arasında 14 Eylül’e kadar yedi görüşme yapılacak. Bunların ikincisi dün yapıldı. Amaç, bu ayın ikinci yarısında Birleşmiş Milletler çatısı altında New York’ta yapılacak 5’li toplantıya, garantiler, güven ve toprak konularındaki görüş ayrılıklarının en aza indirilerek gidilmesi. İki tarafın sözcüleri, farklı ifadelerle, bu görüşmelerin Kıbrıs sorununun federal bir çerçevede çözülmesini sağlayacak son nesil görüşmeler olduğunu dile getiriyor. Konu Kıbrıs sorunu olunca, elle tutulur mesafede gibi gözüken çözümün, bir serap gibi hep ufuk çizgisinde kaldığını 1977’den beri çeşitli defalar görmüş biri olarak, son derece temkinli konuşmayı zaman içinde öğrendim. Bu kez de birleşik federal bir Kıbrıs devleti kurulması yönünde çözüm kısa zamanda mümkünmüş gibi gözüküyor. Ama “gibi gözüküyor”un ötesinde bir kesinlikle konuşmak, mümkün değil. Yakın tarihin karşılıklı olarak biriktirdiği öfkenin, mağduriyetlerin, kinlerin ve öç alma arzularının oluşturduğu çetrefilli ruh halinin, tarafların akılcı çözümlere ulaşmasını nasıl engellediğini birçok kez gördük. Niyazi Kızılyürek’in, Bir Hınç ve Şiddet Tarihi başlıklı, Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından geçen hafta yayımlanan hacimli çalışması, Kıbrıslılıkla özdeşleşen bu çetrefilli ruh halinin tezahürlerini, statü kavgası ve etnik çatışma ekseninde ele alıp tarihsel kökenlerinden bugüne kadar inceliyor. Kızılyürek’in çalışmasının merkezinde hınç (“ressentiment”) kavramı var. Belleğin yapılan kötülükleri hatırlama ve intikam almaya yönelmesini ifade eden, “belleğin kötülüğü” anlamına gelen Yunanca kelimeyi hatırlatan yazar, hıncın modern dünyada siyaseten veya formel olarak eşit sayılan ama toplumsal eşitsizliklere mahkum edilenlerin duygu durumu nu ifade ettiğini belirtiyor. Bu duygu, “aşağıda kalan”ın ruh hali olduğu gibi, kendini üstün gören grubun, aşağı gördüğü grupla eşitlenmeye itiraz etmesinden de beslenebiliyor ve iki durumda da genellikle şiddete dönüşüyor. Kızılyürek, Kıbrıs’ın son altmış yılına damgasını vuran şiddet ve hınç olgularını irdelerken bunların esas kaynaklarını kültürel farklar veya tarihi düşmanlıklarda değil, toplumlar arasında ortaya çıkan amaç uyuşmazlıkları ve statü kavgasında arıyor. Kitabı okurken modernleşme ve kolonyal müdahalenin yol açtığı iki toplumun eşitsiz gelişimi ve birbirini izleyen statü kayıplarının yarattığı “hınç ve şiddet silsilesi”nin milliyetçi elitlerin ve anavatanların karşılıklı müdahaleleriyle nasıl araçlaştığını ve keskinleştiğini adım adım izliyoruz. Böylece, “nefret dolu ölümcül kimlikler edinen Kıbrıslılar”ın hınç mobilizasyonu, hem grup içi şiddet hem de gruplar arası şiddet için verimli bir zemin oluşturuyor. Kitap, hınçtan kaynaklanan şiddetin tarihsel sosyolojisini yapan temel bir kaynak niteliğinde. Öfke, kızgınlık, nefret ve hınç şiddete dönerken milliyetçi elitlerin müdahalesiyle “sosyal olanın nasyonal olan içinde erimesi” kitapta son derece başarılı biçimde inceleniyor. Ama aynı zamanda bu asabiyyenin zaman içinde tükenişi de izliyoruz. Bugün AkıncıAnastasiadis görüşmeleri hakkında oluşan iyimser hava, büyük ölçüde, bu tükenişin bir sonucu. Ama TalatHıristofyas görüşmeleri başlarken de aynı iyimser havanın var olduğunu elbette unutmuyoruz. Zaten Kızılyürek de, Kıbrıs’ta amaç birliğini kalıcılaştıracak ortak değerlerin halen oluşmadığının altını çiziyor. Kitabın sonuç bölümünde bazı iyimser güncel saptamalara yer verilmiş. Kıbrıs’ta taraflar arasında şiddetin hiçbir zaman, örneğin BosnaHersek’teki “öldürücü etnik temizlik” boyutuna ulaşmamış olması bunlardan biri. Enosis’in tarihe karışmış olması, iki toplumun eşit siyasal statülere sahip olmaları gereğinin giderek kabul edilmesi, federal devlet çözümü konusunda oluşmaya başlayan görüş birliği… Bütün bunlar, etnik çatışma ve şiddetin ebesi olan amaç uyuşmazlığını zayıflattıkça, çözümün önünü açıyor. Yeni önemli belgelere de dayanan, Kıbrıs sorunu konusundaki bu kapsamlı ve aydınlatıcı çalışmanın bir başka özelliği, mükemmel bir editörlük çalışması sayesinde, son derece rahat okunan, zevk ve merakla sayfaları karıştırılan bir kitap olarak bize sunulmuş olması. Umarız, Kıbrıs’ta hınç ve şiddetin sönümlenip nasıl barışa ve çözüme dönüştüğünü ele alan kitapları da çok uzak olmayan bir gelecekte okuma mutluluğunu yaşarız. haber 5 ‘Saray’da açılış’a güvenlik kılıfı Meclis’teki resepsiyonu şehitler nedeniyle iptal eden Yargıtay, adli yıl açılış töre ninin Saray’da yapılma gerekçesi olarak salon kapasitesini ve güvenliği gösterdi Yargıtay Başkanlığı, Adli Yıl Açılış Töreni’nin 1 Eylül’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılmasının nedenini, “ülkenin içinden geçtiği mevcut durum ve katılımcı sayısının artacağı göz önüne alınarak açılış töreninin 2 bin 30 kişi kapasiteli ve güvenliğin daha rahat bir şekilde sağlanabileceği milletin kendisine ait bir kamu tesisi niteliği taşıyan Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılması uygun görülmüştür” şeklinde açıkladı. Yargıtay ayrıca, şehitler nedeniyle Meclis’teki resepsiyonu da iptal etti. Yargıtay Başkanlığı, bu yıl 1 Eylül’de yapılacak Adli Yıl Açılış Töreni’ni Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapacak. Törende, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Ci rit birer konuşma yapacak. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve TBB Başkanı Metin Feyzioğlu ise törene katılmayacaklarını açıklamışlardı. Açılışın Saray’da yapılmasının tartışma yaratması üzerine Yargıtay Başkanlığı, dün yazılı bir açıklama yaptı. ‘Özlenen tablo’ Tören hazırlıklarının nisan ayında başladığı, tören salonu olarak Ankara’da bir otelin salonunun tercih edildiği belirtilen açıklamada, “15 Temmuz’da darbe girişiminden sonra ülke ve milletçe sergilediğimiz birlik, beraberlik ve birlikte yaşama arzusu özlenen bir tablo olarak ortaya çıkmıştır” denildi. Açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: “Kurumumuz tarafından yapılan değerlendirme so nucunda eksi ikinci katta ve sınırlı sayıda kapasitesi bulunan otel salonunun yetersizliği, ülkenin içinden geçtiği mevcut durum ve katılımcı sayısının artacağı göz önüne alınarak açılış töreninin 2030 kişi kapasiteli ve güvenliğin daha rahat bir şekilde sağlanabileceği milletin kendisine ait bir kamu tesisi niteliği taşıyan Millet Kongre ve Kültür Merkezinde yapılması uygun görülmüştür. Bu doğrultuda davetiyeler yenilenerek davetlilere gönderilmiştir.” Açıklamada törene katılmayacağını açıklayan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’na ise “Türkiye Barolar Birliği Başkanlığının Adli Yıl Açılış Törenine katılmama kararını yeniden gözden geçirerek törene katılacağını umuyoruz” denildi. l ANKARA/ Cumhuriyet AKP’ye destek CHP’ye eleştiri MHP lideri Devlet Bahçeli, “Fırat Kalkanı” operasyonu için hükü mete destek verirken, siyasi uzlaşı konusunda da uyarılarda bulundu. Bahçeli, “Şu anda her türlü siyasi ve ideolojik beklenti ikinci plandadır. Yenikapı uzlaşması, TBMM’de teza hür eden müşterek irade süreklilik kazanmalıdır. Türkiye’nin derhal, çok acil milli huzur ve iç barış ortamını temin etmesi şarttır” dedi. Adli yıl açılışına da katılacağını açıklayan Bahçeli, “katılmayacağını” açıklayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu da “Beştepe’deki açılışa gitmekte hangi sakın cayı görüyor, anlamak zor” sözleriyle eleştirdi. Bahçeli milli mutabakat hükümeti önerisine de “Çok geniş desteğe sahip bir hükümet var” Bahçeli diyerek karşı çıktı. Küba: Endişeli ve üzgünüz‘CHE DENEN EŞKIYA BENİM GENCİMİN YAKASINDA OLAMAZ’ DİYEN KAHRAMAN’A TEPKİLER ARTIYOR Küba Cumhuriyeti Büyükelçiliği, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Küba devriminin lideri ve simgesi Che Guevara hakkında, “Che denen eşkıya benim gencimin yakasında, göğsünde olamaz” şeklinde ifadeler kullanmasına tepki gösterdi. Gazetemize açıklama yapan Büyükelçilik, Guevara’nın kişiliğine yönelik söylenen sözler için endişe ve üzüntü duyduklarını belirtti. Büyükelçilik, ifadelerin ka bul edilemez olduğunu belirterek, “Sarfedilen kelimeler, Küba ve Türkiye halkları arasındaki kardeşlik, dayanışma ve saygı ruhunu yansıtmamaktadır. Che tüm dünyanın siyasi, tarihsel ve kültürel mirasının bir parçasıdır” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba da, Che’yi dünyada sadece emperyalistler ve ABD’nin sevmediğini dile getirdi. Ağbaba, “Che bizim de kahramanımız Che gözaltısı TBMM Başkanı Kahraman’ın Che ile ilgili sözlerini protesto etmek için, Ankara Kuğulu Park’taki Gezi duvarına Che resmi yapıştırmak isteyen 5 kişi gözaltına alındı. DİHA’nın haberine göre, polis 5 kişiyi gözaltına alırken darp etti. dır” dedi. CHP”i Musa Çam da “Ona ‘katil’ diyenler adını İstanbul’da 3. köprüye verdikleri Yavuz Sultan Selim’in yaptıklarına baksınlar” dedi. ‘Rol model’ önermiş! Tepkilerin ardından TBMM Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Kahraman’ın, gençlere, Küba sosyalist devriminde yer alan bir şahsın değil, tarihteki binlerce kahramanın rol model olarak örnek alınabileceğini tavsiye ettiği ileri sürüldü. Açıklamada, Kahraman’ın ‘eşkıya’ ve ‘katil’ ifadelerine ise hiç değinilmedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle