14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Ağustos 2016 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Mutfak cep yakıyor ekonomi 9 Yaz olmasına rağmen tarladan sofraya sebze meyve fiyatları arasındaki fark yüzde 186’yı aşıyor. İndirim beklenen et fiyatları ise 40 TL’nin altına düşmüyor Sebze ve meyvenin en ucuza yenmesi gereken sezon olmasına rağmen marketlerdeki fahiş fiyatlar el yakıyor. Temmuz ayında market fiyatlarında 17 üründe fiyat artışı yaşanırken, 4 üründe de fiyat değişimi görülmedi. 16 ürünün fiyatı ise düştü. Temmuz ayında üretici ve market fiyatları arasındaki makas da açılmaya devam etti. 33 üründe ortalama yüzde 186.5 fiyat farkı görüldü. Hükümetin canlı hayvan ithalatılya “kırmızı et fiyatları 22 TL’ye düşecek” söylemi de hayal oldu. Kasapta kuşbaşı etin kilosu 46 liraya tüketiciyle buluşuyor. Fasulye ilk sırada Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, son bir ayda market fiyatlarında 17 üründe, üretici fiyatla Şemsi Bayraktar Ekim alanları daraldı Üretici ve market fiyatlarında domates, yeşil fasulye, sivribiber, salatalık, karpuz, havuç, kuru soğan gibi sebzelerde son bir ayda fiyat artışı olduğunu vurgulayan Bayraktar, fiyat değişimlerinin nedenlerini şu şekilde açıkladı: “Bu ürünlerin en fazla üretiminin yapıldığı Akdeniz Bölgesi’nde sera üretiminin tamamlanmasının ardından yayla üretiminde hasat başlamaktadır. Ancak sera üretiminin yoğun olduğu dönemde Rusya’ya yapılan ihracattaki kısıtlama nedeniyle fiyatların gerilemesi, domates, sivribiber ve salatalık ürünlerinin yayla ekimini azaltmıştır. Ekim alanının Akdeniz Bölgesi’nde daralması, İç Anadolu Bölgesi’nde ise hasadın henüz yeterince yoğunlaşmaması, domates, sivribiber ve salatalıkta fiyat artışına yol açtı. Yeşil fasulyedeki fiyat artışında, üretimde ilk sırada bulunan Samsun’da yaşanan sel afeti nedeniyle gerçekleşen verim kaybı etkili olurken, kuru soğanda hasat edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı arzdaki daralma nedeniyle fiyatlarda artış görüldü.” rında ise 16 üründe artış görüldüğünü belirtti. Yazın çok tüketilen yeşil fasulye ve domates, en fazla fiyat artışı gösteren ürünler oldu. Markette en fazla fiyat artışı ise yüzde 24.74 ile yeşil fasulyede görüldü. Yeşil fasulyedeki fiyat artışını, yüzde 17.69 ile salatalık, yüzde 15.93 ile domates, yüzde 9.91 ile elma, yüzde 9.77 ile fındık, yüzde 9.02 ile karpuz, yüzde 8.74 ile havuç, yüzde 8.51 ile limon, yüzde 7.50 ile kuru soğan, yüzde 5.71 ile yumurta, yüzde 5.64 ile maydanoz, yüzde 4.85 ile kuru kayısı, yüzde 2.27 ile sivribiber, yüzde 1.49 ile patates, yüzde 1.41 ile ayçiçeği yağı, yüzde 0.81 ile kuru fasulye, yüzde 0.15 kuzu eti takip etti. Et zamlanıyor Üreticide en fazla fiyat artışı yüzde 29.63 ile domateste görüldü. Bunu, yüzde 25.11 ile kuru soğan, yüzde 21.75 ile yeşil fasulye, yüzde 18.90 ile iç fındık, yüzde 16.31 ile sivribiber, yüzde 15 ile salatalık, yüzde 12.16 ile kırmızı mercimek, yüzde 11.20 ile havuç, yüzde 9.82 ile karpuz, yüzde 8.33 ile şeftali, yüzde 6.49 ile yumurta, yüzde 4.58 ile patlıcan, yüzde 3.18 ile kuzu eti, yüzde 2.03 ile yeşil mercimek, yüzde 1.25 ile marul, yüzde 0.39 ile dana eti takip etti. Büyük fark Temmuz ayında üretici ve market fiyatları arasındaki farkın devam ettiğine, TZOB tarafından izlenen 33 üründe ortalama yüzde 186.5 fiyat farkı görüldüğüne dikkat çeken Bayraktar, temmuz ayında üreticimarket fiyat farkının en fazla elma, salatalık, patates, kuru incir ve kuru kayısıda yaşandığını belirtti. Buna göre, üretici ve market arasındaki fiyat farkı yüzde 421.76 ile en fazla elmada görülürken, elmadan sonra fiyat farkı sırasıyla salatalıkta yüzde 385.91, patateste yüzde 380.67, kuru incirde 307.42, kuru kayısıda 305, patlıcanda yüzde 282.19, kabakta yüzde 258.72, karpuzda yüzde 252.68, maydanozda yüzde 241.56, sütte yüzde 231.75, yeşil fasulyede yüzde 231.47, kuru üzümde yüzde 223.42, sivribiberde yüzde 214.15, domateste yüzde 211.3’ü buldu. Üreticiden markete fiyat farkının elmada 5.2, patateste 4.8, kuru incir ve kuru kayısıda 4.1 kata çıktığı görülürken, üreticide 60 kuruş olan elma halde 1 lira 19 kuruşa, pazarda 2 lira 37 kuruşa, markette 3 lira 13 kuruşa üreticiye sunuldu. l Ekonomi Servisi Ucuz girdileri et için ucuzlatın ESK’nin gerçekleştireceği et ithalatı ile gündeme getirilen “kırmızı et fiyatları 22 TL’ye düşecek” söylemi havada kaldı. Uzmanlara göre, et fiyatlarının düşmesi mümkün görünmüyor. GAMZE BAL Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) 100 bin baş besilik ithal dana alımı için açtığı ihale 18 Temmuz’da sona erdi. Alım yapılacak ülkelerden ESK’ye toplam 6 başvuru yapıldı ancak darbe girişimi nedeniyle ithalat henüz gerçekleştirilmedi. Yeterli üretim yok Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği (TÜKETBİR) Genel Başkanı Bülent Tunç, ithalat yerine besi hayvanlarını yetiştirmek için çabalayan üreticinin maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini belirterek, “Öncelikle besicilikte maliyet hesabı yapılıp, maliyete etki eden yem, ilaç ve besi materyali gibi girdilerin ucuzlatılmasına yönelmek gerekiyor. Eğer bu girdiler 56 TL ucuzlatabilirlerse üreticiler de o zaman 2223 TL’den kesim yaptırırlar” dedi. İthalatın fiyatları düşürmeyeceğini, ancak et fiyatlarındaki yükselişi durdurabileceğini ifade eden Kasaplar Federasyonu Genel Başkanı Fazlı Yalçındağ, aynı durumun 2010’da da yaşandığını dile getirdi. Yalçındağ, “Başladığımız yere geri döndük. Aslolan Türkiye’deki üretimi, tüketime yeterli hale getirmektir. Üretimimizi 1.5 milyon tonun üzerine çıkarmadan, etçil hayvan besiciliğini arttırmadan sadece ithalata yönelinirse bu hatadır. Yine bir kısırdöngünün içerisine giriyoruz” şeklinde konuştu. Türkiye’de et ithalatıyla fiyatların düşeceği bir or tam olmadığını ifade eden Ümraniye Mustafa Kemal bölgesinde Kasap İşletmeciliği yapan Türkmen Doğan ise, “Fiyat düşecek gibi söylemler halkta karşılığını bulmuyor. Aksine sürekli zam yapılıyor. Ben birinci kaliteden et alıyorum. Benim satın aldığım fiyata 22 liradan satış yapamazsınız. Fiyatlarda kuruş değerinde bile düşüş olmuyor” ifadesini kullandı. Alım gücü düştü “22 liradan satış yapanların da birinci kaliteden et aldığını düşünmüyorum” diyen Doğan, halkın alım gücünün azlığını artık insanların kıymayı bile yarım kilogram değil 5 liralık 10 liralık şeklinde aldığını sözlerine ekledi. Halkbank binasına otel Bankanın Salıpazarı’ndaki 10 katlı binası Sapaz Otelcilik Turizm İnşaat tarafından 3 yıldızlı otele dönüştürülecek. Projenin maliyeti 7 milyon 308 bin TL olacak HAZAL OCAK Karaköy’deki tarihi Salıpazarı’nda yer alan Halkbank’a ait bina otel oluyor. AKM binasının da restorasyon projesini alan işadamı Tayyar Akkurt’un yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Sapaz Otelcilik Turizm İnşaat 10 katlı binayı 3 yıldızlı otele dönüştürecek. Sapaz İnşaat, Karaköy Meclisi Mebusan Caddesi’nde yer alan bina için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na geçen günlerde başvurarak çevresel etki değerlendirme sürecini başlattı. Proje kapsamında 1196 metrekarelik alandaki 10 katlı bina 11 kata çıkarılacak. Mevcutta bulunmayan 2. bodrum katı projeye dahil edilecek. Toplam 125 oda yapılması planlanan proje kapsamında 2. bodrum katta otopark, 1. bodrum katta sığınak, zemin katta lobi ve restoran, 1 ile 8. katlar arasında odalar yer alacak. Projenin maliyeti 7 milyon 308 bin li Halkbank Salıpazarı binası Tayyar Akkurt Recep Tayyip Erdoğan Aynı zamanda TACA İnşaat’ın da patronu olan Tayyar Akkurt, 2013’te ENR dergisinin dünyanın en iyi müteahhitleri ödülünü Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan almıştı. ra. Bina, kamuoyunda bilinen adıyla Galataport projesi alanında kalıyor. Yanda arkeolojik alan Proje dosyasında dikkat çeken unsurlardan biri ise alanın yanında Arkeolojik Park ve Sergi Alanı’nın yer alması. Konuyla alakalı Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Ko ruma Bölge Kurulu’na görüş sorulduğu belirtilen dosyada sürecin devam ettiği belirtildi. AKM binasının da restorasyon projesini alan işadamı Tayar Akkurt’un, geçen nisan ayında yaptığı “Biz bu bina yeniden güçlendirilemez dediğimiz noktadan bu yana üç yıl geçti. Bakanlıktan bize “Bekleyin karar çıkacak‘ dendi, biz de bekliyoruz. Biz iha leyi aldığımız dönemde bize “Tavandaki ahşapları muhafaza edin” dediler. Yahu yenisini sıfırdan yapalım. Bir sanat eseri olsa tutarsınız, yenisinde de aynısını kullanırsınız. Tavanda ahşap denilen bizim normal 10’a 10’luk çıtalar. Tarihi eser olmayıp da tarihi eser mantığı güdülen bir bina” açıklaması tartışmalara neden olmuştu. l İSTANBUL Ali Babacan ‘Soruşturma hassas olmalı’ Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP Ankara Milletvekili Ali Babacan, darbe girişiminin ardından kamuda görevden almalara ilişkin “Böyle bir dönemde riskli görülen ya da sıkıntılı olabileceği düşünülen konularda öncelikle kritik pozisyonda olan personelin bir miktar kenarda tutulmasında fayda var” dedi. Babacan soruşturmaların hassas yapılması gerektiğini anlatarak, “Bu iş böyle yüzde 100 hatasız bir süreç değil. Hata olabilir, alakası olmadığı halde iftira ile suçlama ile hakkında olumsuz kanaat ve tedbir alınmış kişiler de olabilir. Zaman bunları çözecektir. Öncelik devleti ve milleti bir an önce korumaya almak. Ümit ediyorum ki kimse bir haksızlığa uğramaz, hak edenler de en ağır şekilde cezalandırılır” diye konuştu. l Ekonomi Servisi Temmuzun diğer önemli konusu Kanlı bir darbe girişimi, OHAL, eğitimi, orduyu altüst eden derin tasfiyeler, insan haklarının askıya alınması, geleceğe ilişkin bir korku, temmuzun en önemli konusuydu. Ancak, bizim için yaşamsal öneme sahip olan bu gelişmeleri, çok daha kapsamlı, “küresel düzensizlik” başlıklı bir başka konunun içine koyarak düşünmek gerekiyor. Küreselleşme biterken Aslında tanıklık ettiğimiz düzensizlik, ABD liderliğinde bir kriz yönetim modeli (hegemonya refleksi) olarak 1980’lerden başlayarak dünya halklarına dayatılan küreselleşme sürecinin 2007 mali krizinden sonra tersine dönmeye başlamış olmasının bir semptomu. Uluslararası ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, ABD liderliğindeki küreselleşmenin temel bileşenleriydi. Bu süreç sermayeyi yöneten seçkinler açısından küresel bir serbest dolaşım, emekçiler için çoğu kez yasadışı göçmen dalgası olarak yaşanıyordu. Küresel sermaye hareketleri, zirve yaptıkları 2007 yılında dünya hasılasının yüzde 16’sına ulaşmıştı. Bu oran bugün yüzde 1.6 düzeyinde. Dünya ticareti büyüme hızı 19802008 döneminde yılda ortalama yüzde 6’dan, 20092016 döneminde yüzde 3 civarına geriledi. Geçen hafta yayımlanan bir rapor gerilemenin sanılandan çok daha sert olduğunu, son iki yılda “0”a yaklaştığını ortaya koyuyordu. Ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesine gelince, özellikle gelişmiş ekonomilerde korumacı uygulamalarda son yıllarda belirgin bir artış var. Küreselleşme refahı artıracak savı da, özellikle 2008’den sonra gelişmiş ülkelerde gelir dağılımı dengesizliklerinin daha da derinleşmesiyle çöktü. Şimdi, yükselen toplumsal tepkilerin siyasi sonuçları, geçen haftalarda Martin Wolf, Nuriel Roubini, Stephen Roach gibi, küreselleşme dönemini yaşamış, savunmuş birçok ekonomistin yorumlarında, kapitalizmin geleceği açısından, çözülmesi gereken çok önemli bir sorun olarak vurgulanıyor. ABD’de Bernie Sanders, İngiltere’de Jeremy Corbin’in benzer vurgular yapması doğal ama Clinton’un Transatlantik Serbest Ticaret Anlaşması’na karşı olduğunu açıklamasına, İngiltere Muhafazakâr Partisi’nin yeni lideri Theresa May’in, daha şefkatli, bir kapitalizm vaat ettiği ilk konuşmasının önemli kısmını, eşitsizliklerle mücadele etmeye yönelik devlet müdahalesine, şirketlerin yönetim kurullarına işçi ve tüketici temsilcilerinin alınmasına, dış ticaret üzerinde daha güçlü bir denetime ayırması; çok fazla rant, çok az değer üretiliyor olmasından yakınması, neoliberal küreselleşme söyleminin geç de olsa değişmeye başladığına işaret ediyordu. Ancak bu değişimin pratik sonuçları konusunda büyük bir belirsizlik olduğu da bir başka gerçek. Düzen dağılıyor... Geride kalan küreselleşme hem kapitalizmin bir sermaye birikim rejiminin (Fordizm) krizine ait bir kriz yönetim biçimiydi, hem de bu kriz içinde, siyasi kültürel düzeyde işleyen bir biçimlendirici; bir anlamda bir düzen kurucuydu. Küreselleşmeyi oluşturan eğilimler, özellikle 2008’den bu yana hızla tersine dönerken, küreselleşmeyi savunmuş olan sağ ve sol merkez partilerin zayıfladığını, ABD ve İngiltere’de olduğu gibi kendi içinde bölünmeye başladığını, küreselleşme karşıtı, sağ ve sol popülist akımların yükseldiğini, kapitalizmin tarihinin, korumacılık, milliyetçilik, ırkçılık, militarizm, terörizm gibi karanlık oyuncularının yeniden sahne almaya başladığını görüyoruz. Batı’da Brexit’in olası etkilerinin yanı sıra, “3T”, Trump, terörizm, Türkiye (rejiminin, ekonomisinin geleceği, Rusya’ya yakınlaşma manevraları) büyük kaygı yaratıyor. Rusya Batı’da NATO ile giderek daha sık karşı karşıya gelirken, Çin Denizi’nde, statüsü tartışmalı sularda Çin’in, uluslararası mahkemenin kararını hiçe sayarak düzenlediği savaş oyunlarına katılmaya hazırlanıyor. Bu düzen dağılırken, büyük bir istikrarsızlık içine düşen Türkiye’yi bekleyen riskler de artıyor. Sahte gram altına dikkat Fiyatlardaki yükselişle birlikte son dönemde tüketiciler tarafından büyük rağbet gören gram altın, kalpazanların yeni gelir kapısı oldu. İngiltere’deki referandumdan çıkan Brexit sonucunun piyasalarda neden olduğu şok etkisi ile altının gram fiyatının 130 liraya kadar çıkması gerek takı, gerek yatırım için altın alan vatandaşları çeyrekten gram altına yönlendirdi. Uzmanlara göre ağırlığı normalde 1 gram olan gram altının sahtesi teraziye konulduğu zaman 0.75 gram civarında geliyor. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle