22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 20 Temmuz 2016 6 Suruç umudun sonu oldu Kobani’ye giderek çocuk parkı yapmak ve oyuncak götürmek isteyen ESP’nin gençlik kolu Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin de bulunduğu 300 kişinin Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde Amara Kültür Merkezi bahçesinde basın açıklaması yaptığı sırada canlı bomba saldırısında 33 genç yaşamını yitirdi, 100’den fazla kişi yaralan Suruç ilçesinde canlı bomba saldırısında 33 gencin yaşamını yitirmesi çözüm sürecinin sonu, çatışma sürecinin başlangıcı oldu. dı. Canlı bombanın IŞİD militanı Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu belirlendi. Alagöz’ün, abisi ile birlikte “terör nitelikli kayıp” olarak kaydının olduğu, 6 aydır kayıp olduğu, babasının 2 ay önce İl Emniyet Müdürlüğü’ne iki oğlu için ihbarda bulunduğu, emniyetin de canlı bomba saldırısı uyarısı yaptığı ortaya çıktı. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis, birlikte kaldıkları evde başlarından vurulmuş halde ölü bulundu. Bunun ardından TSK önce Suriye’deki bazı IŞİD mevzilerini, ardın dan Kuzey Irak’taki PKK mevzilerini bombaladı. 2128 Temmuz arasında yapılan operasyonlarda 140 kişi IŞİD üyesi olma iddiasıyla, 22 kişi “Paralel Yapı” üyesi olma iddiasıyla, diğerleri ise PKK/KCK ve diğer sol örgütlerle ilişkisi iddiasıyla olmak üzere toplam 1034 kişi gözaltına alındı. Suruç katliamı, 2009’da çözüm sürecinin sonu, çatışması sürecin başlangıcı oldu. Oyle ağır, öyle sıcakSuruç’ta ailesini kaybeden Sine Kılıç Cumhuriyet için yazdı gülümsüyoruz ki... Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde tam 1 yıl önce 33 genç IŞİD’in kanlı saldırısında katledildi. Onlarcası yaralandı. Yüreklerdeki acı hiç dinmedi. Adalet ise hiç gelmedi. Katliamda hem kardeşi Nartan’ı hem de annesi Ferdane Kılıç’ı yitiren, yaralı halde annesi ve kardeşinin tabutunu omuzlayan Sine Kılıç, o günü ve geçen kara günleri Cumhuriyet için yazdı. 20 yaşında yaşamını yitiren Hatice Saadet’in anne ve babası “Adalet ne zaman gelir” diye soruyor Nartan Kılıç Sine Kılıç “Keşke o bomba bizim burada patlasaydı. Biz Kürtler alışı ğız, ama; batıdan gelen o çocuk lar misafirimizdi.Keşke biz öl seydik. Şimdi ne diyeceğiz anne lerine?” demişti bir Kürt annesi bundan bir yıl kadar önce... Dok torlar, öğretmenler, mühendis ler, hukukçular, anneler, baba lar, sevgililer, gülümsemelerini anlatmaktan vazgeçmeyeceğim ölümsüzler... Bir yıldır birbirin den ayrı, paramparça bedenler... Hiçbir dilde anlatılamayacak acı ları yazıya dökmek bize düştü... Bomba, şiddet, kan, gözyaşı, sı cak, Temmuz, Temmuz’a gülüm semek... Bunlarla bir yıl önce ta nıştık biz. Bir de yaralılara saldı ran polislerle... Hastane sonrasın da bizi evinde misafir eden ev sa hibimize teşekkür ederken “Te şekküre gerek yok, biz Kürtler misafirperver insanlarızdır.Ne zaman ne koşulda olursa olsun bizim evimiz kalbi barışla çar pan sizin gibi gençlerin de evi” demişti.“Biz Çerkeslerde misafir perverliğimizle biliniriz ama böy le olaylar karşısında böylesine soğuk kanlı davranabilir miydik bilmiyorum” diyorum ona.“Sizi de bizi de kimse bilmez, ondan öldürüyorlar. Tanımak istemez ler.Tanısalar barış içinde beraber yaşayabilirdik” demişti. ‘Barışı haykırıyorlar’ Suruç katliamından bu yana katliamın aydınlanmasıyla ilgili en ufak bir gelişme yok. “Suruç için adalet, herkes için adalet” şiarıyla bir milyon imza ile sokaklarda “barış”ı haykırıyor gençler. 20 Temmuz günü mezar başı anmalarının yanı sıra Suruç’ta Amara Kültür Merkezi’nin bahçesinde bir yıl önce orada katledilenlerin anısına yapılan anıtın açılışında ve 23 Temmuz Bursa’da Konak Kültür Evi’nde fotoğraf sergisi açılışı, 10 Ekim Korosu, Çerkesce şarkılar ve vekillerin katılımıyla anmaya devam edeceğiz. Şanlıurfa Valiliği’nin “1525 Temmuz tarihleri arasındaki tüm etkinlikler yasaklanmıştır” kararı bu yapılacak anma programlarını engelleme düşüncesiyle almış oldukları bir karardır. Ama biz onların “su gibi gülüşlerini, vicdanlı, cesur yüreklerini, zulme karşı direnişlerini” unutmayacağız, yaşatacağız.“Bunca yüke nasıl dayanabiliyorsun?” dediklerinde Güneş ve Çağla’nın gülümsemelerini gösteriyorum. Öyle ağır, öyle sıcak gülümsüyoruz Temmuz’a.. Saldırının sembol fotoğraflarından biri, yerde yatan iki yaralı kadının el ele tutuştuğu kareydi. O kadınlardan Saldırıda yaşamını yitirenlerden Dr. Çağla Seven hayata Polen Ünlü’nün annesi Şennur tutunmaya çalışıyor. Ünlü, “Ölüm benim kızımı teğet Aileler adalet bekliyorgeçmedi”diyor. Suruç katliamının üzerinden tam 1 yıl geçti. Çoğunluğu genç 33 yurttaş yaşamını yitirdiği olayın ar Saldırıdan sonra 1 yıl boyunca her gün “Acaba gelecekler mi?” diye sevdiklerinin yolunu bekleyen aileler, gelmeyen adalete tepkili. dından adalet bir türlü gelmedi. 1 yıl boyunca her gün “Acaba gelecekler mi?” diye sevdiklerinin yo zi Direnişi’nin en hareketli günlerinde girmişti. Bölümü için, “İşsiz olacağım lunu bekleyen aileler, ben. Mutluyum” diyordu. gelmeyen adalete ise Ancak caniler Hatice’nin tepkili. Saldırıda yaşa işsiz kalmasına bile izin mını yitirenlerden Polen Ünlü’nün anne SEYHAN AVŞAR vermedi. Baba Ali Saadet, kızı ile Suruç’a gitmeden si Şennur Ünlü, “Ölüm önce oturup konuştukla benim kızımı teğet geçmedi. rını belirterek, “Kızıma Ben arkadaşımı, sırdaşımı, öğ ‘Kobane’de bir katliam var. Git retmenimi ve evladımı kaybet meniz sakıncalı’ dedim. Kızım tim. Suruç patlamasında adalet ise o kadar mutlu ve heyecanlıy bir adım ileriye gidemedi. Gi dı ki, ‘Bir şey olmaz, korkma ba den gitti bari buna sebep olan ba’ dedi. Bende 300 kişinin gitti nu açmadı. Haberi alınca yıkıldık. Ben hukuk bilgisine sahip değilim ama hukukçular aracıyla yaptığımız tüm girişimler buz dağına çarpıp geri dönüyor. Saldırının sembol fotoğraflarından biri, yerde yatan iki yaralı kadının el ele tutuşarak birbirlerine güç verdiği kareydi. O kadınlardan Dr. Çağla Seven olayın üzerinden geçen 1 yıl boyunca patlamanın ve bedenine isabet eden 100’ün üzerinde yarattığı yaralar ile hayata tutunmaya çalışıyor. Haseki Devlet lar adalet önüne çıkarılsın” di ği bir yerde devletin bir kontro Hastanesi’nde Çocuk Hastalıklayor. Ezgi Hatice Saadet’in ba lü olur, çocuklarımıza zarar ve rı ve Sağlığı Uzmanı olarak gö bası Ali Saadet de “Kızım Ko remezler diye düşündüm” diye rev yapan Dr. Seven yaşadıkları bane’deki çocuklara oyuncak rek anlatıyor. Yola çıkmadan ön nı şu sözler ile anlatıyor: götürecek diye çok heyecanlıy ce son kez kızı Hatice ile kah “Patlama sonrası ağır yara dı. Akademisyen olmayı çok is valtı yaptıklarını söyleyen baba landım. Şu an sağ bacağım ak tiyordu. Üzerinden 1 yıl geçti. Saadet, “Son kez ona balkondan sıyor. Bir daha eskisi gibi yü Adalet halen yok. Devlet suçlu baktım. Yolda olduğu gece bo rüyüp, koşamayacağım. Beni değilse gizlilik kararını kaldır yunca telefonda konuştuk. Ba bekleyen bir dizi ameliyat daha sın” diye konuşuyor. na ‘Şarkılar ile çok güzel bir yol var. Bunlar benden çalınanlar. ‘Korkma baba’ culuk geçirdiklerini söyledi.’ Kı Arkadaşlarımızın ise hayatlarızımla, patlama günü, sabah er nı çaldılar. Olayın üzerinden 1 Katliamda yaşamını yitiren 20 ken saatte yine konuştum. Bu yıl geçmesine karşın dosyada yaşındaki Hatice Ezgi Saadet, son konuşmamız oldu” diyor. bir aydınlanma olmadı, dosya Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Olayın olduğu saatlerde Hatice da gizlilik kararı var, bu karar Sanatlar Fakültesi Sanat Tarihi Ezgi’yi defalarca kez aradıkla derhal kaldırılmalı. Psikolojim Bölümü öğrencisiydi. Üniversi rını söyleyen baba Saadet, “Çal bozuk, ilaçlar kullanıyorum. te sınavına Haziran 2013’te, Ge dı, çaldı, çaldı... Kızım telefonu Tek istediğim şey adalet.” Gülüşüyle hatırlanıyor Anne Haskar “Evimin güneşiydi” diye ağlıyor Türkiye onu Adana’da bir eylemde polis tarafından ağzı yırtılırcasına yaka paça gözaltına alınırken çekilen fotoğrafıyla tanıdı. Cebrail Günebakan, henüz 23 yaşındaydı. “İnanın kendimi tanıyamadım” diyerek gülerek anlatıyordu, “Gaz, cop, tekmeler ve yumruklar. Direndik, direneceğiz de. Bu yoldan dönmeyiz” diyordu. Geçen yıl 20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde IŞİD’in canlı bomba saldırısında katledilen 33 gençten biriydi. Acı lı anne Haskar Günebakan, sesi tityerek anlattı oğlunu, acısını, kapkaranlık 365 günü. Anne Haskar Günebakan, “Cebrail aile içinde çok farklıydı. Karakteri, hayata, insanlara bakışı çok başkaydı. Daima, ‘ben dünyevi hırslarımdan arındım’ derdi. Yokluğu zaman geçtikçe daha da ağırlaşıyor, parçalıyor yüreğimizi. Bizi ondan ayırdılar, bizden dünyamızı aldılar. Evimizin güneşiydi. Şimdi karanlığın ne demek olduğunu daha iyi anlıyorum” diyor. l SAVAŞ KÜRKLÜ haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ Demokratlarsız demokrasi? Günlerdir meydanlarda adeta bir “emirkomuta” zinciri çerçevesinde tutulan kitleleri darbeye karşı “demokrasi” nişanesi olarak takdim edenleri gördükçe aklıma hep Ghassan Salamé tarafından derlenmiş önemli bir kitabın şu müthiş başlığı geliyor: “Demokratlarsız Demokrasi?” (“Democracy Without Democrats?: The Renewal of Politics in the Muslim World”, 1994). Lütfen sondaki soru işaretini “okumayı” da unutmayın!.. Aslında dinamik mi dinamik, ama aynı ölçüde de nerelere savrulacağı belirsiz kitleselliklerine başkaları ne ad koyarsa koysun, onu oluşturanların kendi yükledikleri anlam, gayet açık şekilde ağızlarından dökülen şu sloganda karşılığını buluyor: “İşte ordu, işte komutan!..” Böyle bir kitleselliğin demokratik ruha sahip olduğunu söylemek imkânsızdır. Bu kitleselliğin sahip olduğu ruhun adı başkadır ve arife tarif gerekmez. Karşılarındaki karizmatik şahsiyeti “Komutan”, yahut “Emir’ülMüminin”, kendilerini de “Ordu”, yahut “Emir’in Müminleri” sayan, böylesi bir ruh hali içindeki topluluğun darbeye karşı olmasından söz etmek mümkün müdür, evet mümkündür. Fakat birkaç gündür birilerinin sureti haktan görünüp “demokrasi” adına neden bu kitlenin arasında CHP’liler, HDP’liler, “Gezici”ler yok diye ham hum etmesine söylenecek hiçbir söz yoktur!.. Yıllardır körüklenmiş ateşli bir nefretle harlı kalabalıkların arasına bu nefretin odağı olmuş insanlar neden belirgin bir görünürlük sergileyerek katılmıyor, darbeyi gayet açık ve kesin bir dille reddedip lânetledikleri halde tepkilerini sokakta paylaşmıyorlar diyorsunuz yani, öyle mi?! Sözgelimi darbeye hayır diyen solsosyalist yurttaşlar da tıpkı AKP’liler gibi katılsın bu kalabalığın içine parti bayraklarıyla öyle mi? Rabia ve Kurt işaretlerinin yanında darbenin püskürtülmesi karşısında iki parmağını V şeklinde açarak zafer işareti yapacak Kürt yurttaşlar da katılsın bu kalabalığın içine, öyle mi?.. Darbeye karşı duran Alevi yurttaşlar da katılsın bu kalabalığın içine, öyle mi?.. Darbeye karşı çıkan ateist yurttaşlar da katılsın, öyle mi? Darbeyi reddeden LGBTİ yurttaşlar da, kendilerini temsil eden gökkuşağı renkli flamalarla katılsın bu kalabalığın içine, öyle mi?.. Darbeyi lânetleyen ama (adeta onlara inat) Taksim’e topçu kışlası inşa edileceği böyle bir zamanda bile dillendirilmekten kaçınılmayan Gezi protestocuları katılsın bu kalabalığın içine öyle mi?.. Dalga mı geçiyorsunuz, adam mı seçiyorsunuz! Bir yandan “Gün, birlik olma, kardeşçe kucaklaşma günü” derken, diğer yandan yıllardır kullanımdaki kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, çatıştırıcı dil hâlâ işlerlikte tutuluyor. Acaba gerçekten milletin tüm kesimlerinin tüm renkleri ve farklılıklarıyla “çeşitlilik içinde birlik” halinde sokaklarda olması, bu “Ordu ve Komutan” tarafından isteniyor mu, emin değilim. Buna inanmayı teşvik edecek şekilde söz, söylem ve söylev olarak hiçbir emare yok ortalıkta. Aksine sokaklarda olmayanlar, karşı oldukları, karşı durdukları ve karşı çıktıkları darbenin yarattığı fırsatla bir cadı avına kurban gidebileceklerine dair emarelerle karşı karşıyalar... Sandık, demokrasinin vazgeçilmez bir unsurudur, ama belirleyeni değildir. Demokrasi, bireyden başlar. Bireyler demokrat olmadan demokrasi mümkün olmaz. Bireyde de demokratlığın ölçüsü, düşünce ve konuşma hürriyetini kabul etme, hatta başkalarının yaşamına “tolerans” tutumunun da ötesinde, “öteki” olanı tehdit ya da düşman değil, zenginlik ve dost sayma yolunda geliştirilmesi gereken “empati”, yani “duygudaşlık”tır. Kardeşliğin ölçüsü, bizimle aynı düşünen, inanan ve yaşayanlarla “dindaşlık” olmaktan, farklı olanlarla böylesi bir “duygudaşlık”la belirlenmeye geçmedikçe bâki kalan meydanlarda, en hafifinden söylenecek olursa bir “demokratlarsız demokrasi”dir. Her an oğlumu hissediyorum... Suruç katliamının 33 kurbanından biriydi 17 yaşındaki lise öğrencisi Okan Pirinç. Yaşasa bu yıl liseyi bitirecekti, izin vermediler. Okan’ı da umudu da sevgiyi de katlettiler. Şimdi geride kalan iki çocuğuna sarılarak hayatta tutunmaya çalışıyor anne Nuray Pirinç. Hatay’ın Defne ilçesindeki evde sessiz bir acı var. “Her an, her saniye Okan’ı hissediyorum. Odasına giriyor, fotoğraflarına, eşyalarına bakıyor, onlara sarılıyor ve teselli olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki hayat devam ediyor ama acısı ve burukluğu içimde..” diyor. Dürüst ve mert bir çocuk yetiştirdiğini belirten Nuray Pirinç, şunları söylüyor: “Hayalleri olan Okan, bu düzeni be 17 yaşındaydı lise öğrencisi Okan Pirinç. Yaşasa bu yıl Karaçay Bedi Sabuncu Lisesi’ni bitirecekti. ğenmiyordu, ‘değiştirilmesi lazım’ diyordu. Ben de ‘Sen mi değiştireceksin?’ diyordum. O da ‘Anne herkes senin gibi düşünürse, bu dünyanın hali ne olacak? Ben görmesem bile çocuklarım adil bir düzeni görecek’ diyordu.” l AKIR BODUR Nusaybin’de anne ve kızı tuzaklanmış bomba kurbanı Mardin’in Nusaybin ilçesinde 13 Mart’ta başlatılan operasyonlar sırasında şiddetli çatışmaların yaşandığı Yenişehir mahallesinde bulunan evlerini önceki gün saat 14.00’de görmeye giden Heyhat Müjde (43) ile evli ve 7 aylık bir bebeği olan kızı Saadet Müjde (17), evlerinin kapısını açarken tuzaklanmış bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Ailesinden haber alamadığını bildirmek için emniyete giden Casım Müjde, eşi ve kızının evlerine bakmak isterken tuzaklanmış bombanın patlaması sonucu hayatlarını kaybettiğini öğrendi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle