19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 20 Temmuz 2016 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Köşemen Tank sesiyle uyandıktan sonra... 36yıl olmuş... 12 Eylül’ün ertesi sabahına tank sesiyle uyanmıştık. Sabaha karşı dörttü. Ankara Küçükesat’ta oturuyorduk. Dörtyol meydanında bir tank, birkaç asker vardı. Ülkenin tek televizyon kanalı TRT’de darbecilerin başı Kenan Evren bildiri okuyordu. Emir ve komuta zinciri içinde ülke yönetimine el koyduk, diyordu. Kenan Evren, Genelkurmay Başkanı’ydı. Yanında da Kara, Hava ve Jandarma kuvvet komutanları vardı. 36 yıl sonra uykusuz geçen bir gecenin sonuna doğru, yine sabah dörtte alçak uçuş yapan jetlerin bomba atıyorlar düşüncesi yaratan sesiyle yataklarımızdan fırladık. Ülkenin genç nüfusu kuşkusuz 12 Eylül’ü, darbeden sonra yaşananları hatırlamıyordu. 15 Temmuz gecesi Meclis’in bombalanmasına kadar varan bir darbenin ertesinde neler yaşanacağını da tahayyül edemiyordu. En yaşlısı otuzlarında olan gençlerin bir bölümü için biz yersiz bir telaş ve korku içindeydik. “En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir” sözünü de pek anlamlı bulmuyorlardı. Kafalarında “Belki daha iyi olur...” diye bir düşünce dolanıyordu. İlerleyen saatler ve günlerde bu düşünce ifade edilmeye, sosyal medyada konu olmaya da başladı. 12 Eylül’ün ertesi sabahında önce halkı sevinç kaplamıştı. Gazetelerin darbeyi destekleyen, olumlayan manşetlerinin de etkisi ile de iyimserlik dalgası yayıldı. Ne de olsa askerin yönetime koyması ilk değildi. Asker sevinçle alkışlandı, tankların üstündeki Mehmetçiğe çiçekler sunuldu. Sevinçlerinin kursaklarında kalacağını tabii ki bilmiyorlardı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ne oldu? TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı. 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden ve 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi. 937 film, 20 bin kitap ve dergi “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken” vuruldu. 95 kişi “çatışmada” öldü. 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi. (Cumhuriyet, 12.09.2000) Bu bilgilere internet üzerinden kolayca ulaşmak mümkün. Ama anlaşılıyor ki internetle yatıp internetle kalkan genç kuşak “12 Eylül’den sonra ne oldu?” diye hiç merak etmemiş. Üniversitelerde akademisyen düzeyinde olanların, hatta tarih okutanların bile bilgisiz ve meraksız oldukları, okumadan ve araştırmadan fikir yürüttükleri görülüyor. Oysa sadece Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananları bilseler “En kötü demokrasi, en iyi darbeden daha iyidir” sözünün doğruluğuna hak verecek ve “Belki daha iyi olur...” diye düşünmeyecekler. Ezgi Atabilen’in dünkü kültür sayfasındaki “Hafıza Tazeleyecek Darbe Okumaları” başlıklı yazısında adlarını verdiğini kitaplardan birini bile okumak darbelerde hayır olmadığını anlamamıza yetecektir. 20 Temmuz 2016 SAYI: 33159 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.50 03.41 04.13 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.42 13.18 17.13 05.30 13.02 16.55 05.57 13.25 17.15 Akşam 20.40 20.22 20.40 Yatsı 22.23 22.01 22.16 Dün, bugün, yarınOlaylar ve GOrUSler EDİTÖR:ÖZGÜRMUMCUveSİNEMUSERKARA [email protected] GÜNDÜZ VASSAF Rivayet şöyle... ABD ve Çin eski dışişleri bakanları Kissinger ve Chou en Lai diplomatik bir resepsiyonda. Kissinger meslektaşına Fransız Devrimi hakkında düşüncelerini sorar. Chou en Lai’ın cevabı, “Cevap vermek için henüz erken.” Bu da Fransız devriminden. Kadınlar, ön saflarda erkeklerle birlikte ülkelerine saldıran düşmana karşı dövüşmüş. Ellerinde mızraklar, burjuvalara saldırmış, Devrimden üç yıl sonra onlara ihtiyaç kalmadığına karar veren rejim kadınları ordudan atmış. Yola koyulup evlerine dönmeleri için ellerine tutuşturulan beş on kuruş parayla sefalete sürüklenmişler. Bu örneklerle aklımda bıraktığı izi paylaşmak istedim o kadar. Yoksa yazdıktan sonra hemen farkettim ki, iki örnek de, ilk okuyuşumuzda aklımıza gelmeyecek anlamlar taşıyor. “Dış işleri Bakanları” tabirinde içselleştirdiğimiz bir saygınlık var. Oysa yargılanmamışlar olsalar bile, Kissinger, Endonezya, Şili, Kamboçya gibi ülkelerdeki kıyımların, arka plandaki mimarı olarak, insanlığa karşı suç işlemiş olduğu ithamının altından bugüne kadar kalkabilmiş değil. Aradan kırk yıla yakın zaman geçmesine rağmen, tutuklanabilirim endişesiyle yurdu dışına çıkmaktan korkmakta. Chou en Lai onlarca yıl süren bir korku rejiminin bakanı. Görevi icabı, belki 100 milyona yakın yurttaşının katledildiği bir rejimin yurtdışında sözcüsü. Kimileri için olumlu çağrışımı olan Fransız Devrimi? Her devrim ve darbe gibi vahşetin önde geleni. “Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları, silahları kapın! Yürüyün ki şu alçak “Darbelerin tetiklediği, savaşanların bizlere barış kelimesini unutturduğu şiddet ve tahammülsüzlük bana yaklaştıkça, bu kadarı da olamaz dediğim olaylar karşısında ne yapabilirimin çaresizliğine direnmek istiyorum.” ların kanlarıyla toprağımız sulansın,” sözleriyle günümüzde hâlâ Fransızların en son geçen hafta terörizme karşı sığındıkları milli marşları. Saygınlıklarıyla şiddeti kamufle eden simgelerimizin, idealler atfettiğimiz kelimelerimizin, onları kullananların tutsaklarıyız hepimiz. Bizler için kâh devrim tapılası olmuş kah devlet. Tarihimiz böyle. Bugün? Tarihin küllerinde kıvılcım arayanlar, geçmiş eylemlerin taklidinde kendilerini kuklalaştıranlar, geleceğin belirsizliğinin korkusunda cepheleştikleri siperlerinde şiddet dili ezberindeler. Geçmiş ve geleceğin kâh harmanladığı kâh birbirine teğet geçtiği bir dönemden geçiyoruz. Dünya güçlerinin çıkarlarının aymazlığında, bölgemizde geçmiş asırların feodal ve dini aidiyetlikleriyle 19. yüzyıl ulus devlet değerleri birbirleriyle çatışırken, tarihin akışına sırtlarını dönmekte. Diğer yanda ‘Arap Baharı’yla ilk kendisini duyuran 21. yüzyılın yeni genç insanına, egemen düzen çaresizliğinin şaşkınlığı ve şiddetiyle bakıyor. Bugünlerde olduğu gibi sessiz kaldığında onu görmezden gelirken, asırlık alışkanlıklarının taraflaşmasında tökezliyor. ‘Direnmek istiyorum’ Ötekileştirerek değil, yabancılaşarak bakıyorum günüme. En son, göçlerin, darbelerin tetiklediği, savaşanların bizlere barış kelimesini unutturduğu şiddet ve tahammülsüzlük bana yaklaştıkça, bu kadarı da olamaz dediğim olaylar karşısında ne yapabilirimin çaresizliğine direnmek istiyorum. Bir an için, tarihin havanda su dövmesini yansıtan acı ve şiddet dolu günlük manşetlerden uzaklaşıp günümüze mümkün en geniş perspektiften bakalım... Dünya kabuk değiştiriyor Roma’nın son günlerini çağrıştıran benden sonra tufan kapitalizminin çöküşünün, yeni bir düzeninin doğum sancılarını yaşıyoruz. Türümüzün ilk Afrika’dan yola çıktığından 70.000 küsur yıllık tarihinde ilk kez gençlerin konumu değişti. Yaşlı otoritesi sallantıda. On binlerce yıl boyunca, avcı toplayıcı döneminde, tarım düzeninde, zanaat ve sanayiinin eğitim düzeninde gençler yaşlılardan öğrendi. Şimdi onlar yeni teknolojileri gençlerden öğreniyorlar. Usta çırak ilişkisi tersyüz oldu. Demografik ilişkiler hiyerarşisi tersine dönmekte. Çağdaş kuşaklar, tepeden inmeci ideolojilerin müritleri, parti gençlik kollarının kuklaları, bildik dinlerin kulları değil. Evrensel değerler Gençlerin, kendilerini örgütleyip seferber ettiği bir dünyada yaşamaya başladık. Bu da türümüzün tarihinde ilk kez. Çıkar peşinde değiller. Kışkırtılıp nice kurban veren geçmiş kuşakların tecrübelerine duyarlılar. Siyasete değil evrensel değerlere öncelik veriyorlar. Marşlarla yürümüyor, gülmesini biliyorlar. Dikey değil yatay ilişkiler ağında örgütleniyorlar. Barış için savaş değil, savaşlara rağmen barış diyorlar. Türkiye’de, Amerika’da, Asya’da, Afrika’da ve Avrupa’da özellikle terör gündemine odaklanmamız, bizi bataklıkta döğüşenlerin âleminde sersemletiyor, duyarsızlaştırıyor, edilgenleştiriyor. Dünü teslim ettik. Bugün boyun eğiyoruz. Oyun bitiyor. Aynı dilin, aynı kelimelerin, aynı düşüncelerin sınırlarını aşmanın eşiğindeyiz. Suç bir ‘er’e yıkıldıMedeni Yıldırım davasında RÜTBELİLERE CEZA YOK Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Kayacık köyünde 28 Haziran 2013’te kalekol protestosu sırasında 18 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın öldürülmesi 8 kişinin yaralanmasıyla ilgili er 23 yaşındaki Adem Çiftçi hakkında, “Haksız tahrik altında olası kastla adam öldürme” suçundan 18 yıla kadar hapis istemiyle dava açılırken, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin, “Görevi kötüye kullanma” ve “Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçlarından soruşturma izni verdiği Kayacık Karakol Komutanı ve silah kullanma emri veren Jandarma Özel Harekât Tim Komutanı hakkında savcılık takipsizlik kararı verdi. Şüphelilerin olay anında “yasadan kaynaklı görevini ifa ettiğini” belirten savcı, “Lice’nin te rör eylemlerinin yo oluşmadığını belirten savcı, ğun yaşandığı bir coğ bu nedenle takipsizlik kara rafya olduğunu, gü rı verildiğini kaydetti. venlik güçlerinin bu Yaşanan olayda yarala rada vatanın diğer böl nan Metin Bulut’un avuka gelerine göre daha sı tı İmran Gökdere, takipsiz kıntılı ve zor şartlarda lik kararına karşı Sulh Ce görev yaptığını, bölge za Hâkimliği’ne itirazda bu nin teröre müzahir ol Medeni Yıldırım lundu. Takipsizlik kararı duğu ve her an silah nın hukuka aykırı olduğu lı terör örgütü tarafın nu savunan Gökdere şöy dan bir saldırı yapılabileceğini” le dedi: “Olay yeri incelemesin savundu. “Bölgede görev yapan de karakola yönelik silahlı bir güvenlik güçlerinin her an tetik saldırı yapıldığına dair bir tespi te olmak zorunda olduklarını” te rastlanmamıştır. İçişleri Ba savunan savcı, “kolluk güçleri kanlığı müfettişlerince hazırla nin kanun hükmü ve amirin em nan raporda ateşli silah kullanıl rini ifa hükmünün şartları çer masının hukuka aykırı ve cezai çevesinde hareket ettiklerini”ne sorumluluk gerektirdiği belirtil hükmetti. Kayacık Karakol Ko miştir. Raporda yaralananların mutanı ve JÖH Tim Komutanı karakoldan uzaklaşırken arkala hakkındaki “Görevi kötüye kul rı karakola dönükken ateş edildi lanma” suçunun unsurlarının ği tespiti yapılmıştır.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İbrahim Akın Çağdaş Tamkoç Ramazan Donat Trabzon’da saldırı: 3 şehit, 5 yaralı Trabzon’un Maçka ilçesinde yol kontrolü yapan polislere, dağlık alandan otomatik silahlarla ateş açılıp el bombası atıldı. Saldırıda 3 polis şehit oldu, 4 polis ile 1 vatandaş yaralandı. Trabzon’da, 2005’te 3 PKK’li Maçka’da aynı bölgede saldırı gerçekleştirmiş, saldırıda 3 polis yaralanmıştı. Yetkililer saldırıyı bir süredir Doğu Karadeniz Bölgesi’ne sızmaya çalışan PKK’li bir grubun yaptığının düşünüldüğünü söyledi. Maçka Gümüşhane yolu üzerinde, Gümüşhane tarafından gelen araçları kontrol amacıyla yol kenarında park halinde duran polis aracı ile minibüse, dün saat 08.45 sıralarında ormanlık alandan otomatik silahlarla ateş açıldı ve el bombası atıldı. Açılan ateşe polis memurları karşılık verdi. Hızla olay yerine takviye polis ve jandarma ekipleri sevk edildi. Yaklaşık bir saat süren çatışmanın ardından saldırganlar ormanlık alanın içlerine doğru kaçtı. Çatışmada polis memurları İbrahim Akın, Çağdaş Tamkoç, Ramazan Donat şehit oldu, 4 polis de yaralandı. Çatışma sırasında çevreden geçerken kurşunların isabet ettiği bir dükkânın kırılan cam parçaları 28 yaşındaki Duygu Şeker’in kolundan ve boynundan yaralanmasına neden oldu. Çatışma sırasında işyerlerine kurşun isabet etti. l AHMET ŞEFİK / TRABZON ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI l polisten DİHA muhabirlerine tehdit ‘Seni direğe asarım’ [email protected] Mardin’in Nusaybin ilçesinde kaymakamlığın geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada sokağa sokağa çıkma yasağının 19 Temmuz’den itibaren kısmı olarak kaldırılacağı yönünde açıklamasının ardından dün DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, HDP’li milletvekilleri Gülser Yıldırım ile Leyla Birlik ve DTK Kadın Komisyonu üyeleriyle birlikte ilçeye giden DİHA muhabirleri Özgür Paksoy ve Sedat Sur, Cumhuriyet İlk Öğretim Okulu önünde heyeti durduran polisin kadın komisyonu üyelerini GBT taramasından geçirdiğini, kendilerini ise “Bundan sonra hiçbiriniz Nusaybin’e giremeyeceksiniz. Seni bu meydanda bu direğe asarım” diyerek tehdit ettiğini belirtti. Sur ve Paksoy, çoraplarını dahi çıkartarak ince aramaya tabi tutulduklarını, fotoğraf makinaları ve kameralarının polis tarafından kontrol edildiğini söyledi. DTK Eş Başkanı Leyla Güven ise twitter hesabından “Biz zırhlı araçlar eşliğinde Nusaybin den çıkarıldık. Mardin’e geçiyoruz” diye yazdı. TBMM kimlik kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. FİLİZ KIZILER C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle