19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 12 Temmuz 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN Denetlenmeyen bir savaş şirketi: Sadat Kontrgerilla eğitimi verdiğini duyuran şirketin ‘hizmetleri’ denetim dışı ‘SADAT A.Ş’ başlıklı yazımız, dün yoğun paylaşıldı. Gayrinizami harp, ya da yaygın deyimle kontrgerilla eğitimi verdiğini, sitesinde açıkça duyuran SADAT A.Ş. ile ilgili temel sorun, devlet aygıtı tekelinde olduğunu varsaydığımız askeri ve güvenlik “hizmetlerinin” devlet denetimi dışında olması. Nereden mi biliyoruz? Bizzat şirketin açıklamasından. SADAT AŞ, faaliyetlerinin denetlenmediği, Milli Savunma Bakanlığı’nın (MSB) şirkete “Denetleme görevimiz yok” yazısı gönderdiğini “bazı karalama kampanyası”na cevap olarak yeniakit.com.tr sitesinde yayımlanan açıklamasında ayrıntılarıyla aktarıyor. Danışman kadrosunda Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın da yer aldığı şirket, 27 Haziran tarihli açıklamasında, kurulduktan sonra devlete “gelin bizi denetleyin” dediğini belirtiyor. Nasıl yaptığını adım adım paylaşalım: l “Savunma Sanayi Hizmet Sektörü”nün denetlenmesi esaslarını oluşturacak Tesis Özel Güvenlik Belgesi (TÖGEK) hazırlayarak MSB’ye başvurmuş. l Fakat Bakanlığın Teknik Hizmetler Dairesi, şirkete gönderdiği yazılı cevapta Savunma Sanayii Hizmet Sektörünün Türkiye’de bir mevzuata tabi olmadığını, denetim görevleri bulunmadığını bildirmiş. l Şirket bunun üzerine, savunma sanayii mevzuatını düzenleyen iki yasaya (5201 ve 5201 sayılı) savunma sanayii hizmet sektörünün de dahil edilmesini istemiş. l Bu amaçla taslak yasa maddeleri hazırlamış; buraya dikkat “TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, MSB, İç İşleri Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı nezdinde çalışmalar yürütmüş.” Peki bu girişimler neden sonuçlanmamış? SADAT’a göre, bunun sorumlusu, “2013 ortasında başlayan gezi olayları süreci ve ardında devlet içinde oluşan paralel yapıların su yüzüne çıkması ile ülkenin gündeminin olağanüstü hal alması”. Tasalluttan kurtarmak Şirket, önerdiği mevzuatın Türk dış politikasını olumlu etkileyecek “devrim” niteliğinde olduğu görüşünde. Dün değindiğimiz, daha önce milletvekillerinin soru önergelerinde gündeme getirdiği (Osman Korutürk, şirketin AKP desteğiyle kurulduğunu belirten basın toplantısı yapmıştı) ancak yanıtsız kalan konulara iddialı bir cevap da var: “SADAT AŞ. kurucu üyelerin ortak iradesinden başka bir merkezden talimat, destek ve yardım almamıştır. SADAT AŞ. faaliyetlerinde şeffaf olmayı ve hukuk çizgisinde hareket etmeyi prensip edinmiştir. SADAT AŞ. Ülkemizde iç politik alanda yakıştırılmaya çalışılan hiçbir hukuk ve yasa dışı faaliyetten haberdar değildir, içinde bulunmamıştır ve bulunmayacaktır.” “Hukuk çizgisi”, “şeffaflık”, “kurucu üyelerin iradesi dışında hiçbir merkezden talimat almamak”... İnternet sayfasında gayri nizami harp KURUCUSU eski bir özel harpçi ve pusu eğitiminden söz eden ve bu eğitimleri Kızılay yararına yapmadığını düşündüğümüz bir şirket için, hakikaten kulağa iyi gelen prensipler. Peki o zaman aynı metinde yer alan ve şirketin kendisini tanımlamakta kullandığı şu bölümü nasıl yorumlayalım? “Bu gün, İslâm Coğrafyası’nı dizayn etmek isteyen küresel güçlerden sadece ABD’nin, emekli askerlerden oluşmuş, 70 Savunma Danışmanlık şirketi üçer beşer adet İslâm Ülkeleri’nde ABD menfaatlerine uygun faaliyet göstermektedirler. SADAT AŞ.’nin amacı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yetişemediği İslam Ülkeleri’ni de bu şirketlerin tasallutundan kurtarmaktır.” Sadat AŞ’nin yönetim kurulu başkanı emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, kişisel web sitesindeki özgeçmişine göre 1944 yılında Konya’nın Akşehir ilçesinde doğdu. 1964 yılında Kara Harp Okulu’na girdi. TSK’nin çok çeşitli birimlerinde görev yaptı. Dört yıl süreyle Özel Harp Dairesi’nde bulundu. 1992’de Tuğgeneralliğe yükseldi. 2. Zırhlı Tugay Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Sağlık Daire Başkanlığı görevlerinde bulunduktan sonra 30 Ağustos 1996 yılında kadrosuzluktan emekliye sevk edildi. 28 Kasım 200422 Kasım 2009 tarihleri arasında Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Başkanlığı yaptı. Adnan Tanrıverdi Çıray: Savunma bürokrasisi rahatsız TSK’nin yetişemediği İslam ülkeleri? Küresel güçlerin tasallutundan kurtarmak? CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, 21 Haziran’da tam da bu konulara değinen soru önergesi verdi. Her biri ayrı önem taşıyan 9 soru içeriyor. Görüşmemizde “Bu nasıl hedeftir? Gerilla devleti miyiz” diyen Çıray, savunma bürokrasisini, söz konusu şirketin faaliyetlerinden rahatsız olduğunu duyumunu paylaştı. Şirketin web sitesinde sıraladığı maddelerde “hizmet verilen ülke” kavramını esas aldığını vurgulayan Çıray, “hizmet verilen DEVLET” kavramından kaçınıldığını altını çiziyor ve bun önemli meseleyi şöyle sorguluyor: “Uluslararası hukuka göre devlet, daimi bir nüfusu, belirli ülkesi, bir hükümeti ve diğer devletlerle ilişkilere girme bağımsızlı olan milletlerarası hukuk tüzel kişisidir Ülke ise, bir devlet egemenliği altında bulunan toprakların tümüyle ilgili tanımlama olup uluslararası bir tüzel kişilik ifade etmemektedir.” Bu kritik tespitten sonra asıl can alıcı soru geliyor önergede: “SADAT isimli şirket, bir komşu devletin ülkesinde, o devletin hükümetine karşı olan hizmet talep edici tarafın savunma danışmanlığı isteğine olumlu bakar ve bu konuda bir faaliyete girerse, bu faaliyet, uluslararası hukuk ve iç mevzuat tarafından nasıl değerlendirilecektir?” Paralı asker durumu nedir? Meclis kayıtlarına giren önegede SADAT’’ın açıkladığı faaliyetlerin BM Şartı ile BM Paralı Askerlerle Mücadele Konvansiyonu başta olmak üzere bu konudaki uluslararası mevzuat açısından nasıl değerlendirildiği de sorgulanıyor. Çıray şirketin kendisini “TSK’nin yetişemediği ülke ve askeri sahalardaki boşluğu doldurmak üzere kurulmuş bir yasal şirkettir” ifadesi hakkında da Baş bakan Binali Yıldırım’a şunu soruyor: “Zorunlu askerlik sistemine sahip olan, 700.000 personeli ile dünya sıralamasında 6. sırada yer alan, arkasında devlet gücü ile sınırsız eğitim olanakları ve her rütbeli sınıftan mükemmel yetişmiş bir personel navuzu bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin cevap veremediği ihtiyaca cevap vereceğini iddia eden SADAT, önümüzdeki dönemde ne kadar büyümeyi ve yayılmayı hedeflemektedir?” Hangi izinle? SADAT A.Ş kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi Milliyet gazetesinde (4 Eylül 2012) yayımlanan Musa Kesler imzalı röportajda amaçlarını şöyle açıklamış: “Amacımız Türkiye’nin köklü askeri gelenekleri ve birikimini ihtiyacı olarak ülkelere aktarmak. Kendi deneyimi ve birikimi olmayan ülkelerin silahlı kuvvetlerinin eğitim, strateji gibi ihtiyaçlarını karşılayacağız. Dünyada bu tür şirketlerin örneği çok. Bu amaçlarla kurulmuş 70’ten fazla şirket var. Türkiye’de ilk olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çok genç yaşlarda emekli olan subaylar, astsubaylar var, onlardan yararlanacağız.” Tanrıverdi, aynı mülakatta MSB izin ve onay sürecini beklediklerini, onay çıkınca ihalelere katılabileceklerini söylemiş. Röportaj tarihinin 2012, yazıda aktardığımız açıklama tarihinin Haziran 2016 olduğunu dikkate alırsak “Bakanlık onayı çıkmadıysa, SADAT hangi yetki ve izinle faaliyette bulunuyor?” sorusu daha çok önem kazanıyor. Milli manevi değerler üzerine yükselen ticari müessese SADAT, iki hafta önceki açıklamasında vurguladığı gibi şeffafsa, sitesinde duyurduğu hizmetleri, nerelere ve nasıl bir bedel karşılığında sunduğunu açıklayabilir mi? Önerilen mevzuat değişikliği halen yapılmadığına göre, ordu ve güvenlik birimleri tekelinde olması gereken hizmetler, sadece denetim dışı değil, izinsiz mi sürdürülüyor? l PATLAMADA ÖLEN SURİYELİLER ÖRGÜTLE BAĞLANTILI Reyhanlı’daki patlamanın faili El Nusra çıktı AKIN BODUR Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde 6 Temmuz’da evlerinde patlayıcı yaparken meydana gelen patlamada ölen Suriyeli Usam İsa ile Rahmi Hadad’ın El Nusra Cephesi ile bağlantılı olduğu belirlendi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha önce El Nusra’ya sahip çıkarak “El Nusra, DAİŞ’e karşı savaşıyor. Ona niye kötü diyorsunuz” ifadesini kullanmıştı. Reyhanlı’daki patlamadan sonra gözaltına alınan Suriyeli kadının patlamada ölen Suriyelilerden birinin eşi olduğu, kocasının Suriye’de mekanik eğitimi aldığını söylediği belirtildi. Kadının ifade lerinin ardından 2’si kadın 5 Suriyeli daha gözaltına alındı, 6’sı tutuklandı. Emniyet, ölen 2 Suriyeli’nin El Nusra Cephesi ile bağlantılı olduğunu belirledi. Ölen 2 Suriyelinin 26 Ağustos’ta Hatay’ın merkez Antakya ilçesinde öldürülen Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Şukur ElĞap Birliği’nin komutanı Cemil Radon’un şoförü ile aynı evde yaşadığı belirlendi. 3 Nisan’da suikasttan kurtulan Radon’un Suriyeli şoförü ise saldırıdan bu yana kayıp. Ölen 2 Suriyelinin Radon suikastıyla da bağlantısının araştırıldığı belirtiliyor. Bombanın, örgütün kendi içindeki bir hesaplaşması nedeniyle hazırlanmaya çalışıldığı öne sürüldü. l HATAY l TÜRKİYE İLE ALMANYA ARASINDAKİ İNCİRLİK KRİZİ Merkel: İncirlik’i ziyaret için kolaylık sağlanmalı Türkiye’nin, NATO misyonu kapsamında İncirlik’te görev yapan Alman askelerini ziyaret etmek isteyen Alman heyete vize vermemesiyle başlayan kriz büyüyor. NATO zirvesinde bir araya gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ikili görüşmesinden de olumlu bir gelişme çıkmayınca Berlin’de tepkiler arttı. Sosyal Demokrat Parti’nin dış politika sözcüsü Niels Annen “Merkel, Varşova’da sonuç alamadı. Vekillerinin erişimini sağlamak için Erdoğan’dan bağlayıcı bir söz almak zorunda” dedi. Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) Par tisi Genel Sekreteri Andreas Scheuer ise “Erdoğan takındığı tavırla Alman Ordusu’nun ülkeden çekilmesine yol açacak” uyarısında bulundu. Merkel ise ZDF kanalında gelen İncirlik sorusu üzerine, “Federal Meclis ile Türkiye arasında Ermeni kararı konusunda görüş ayrılığı bulunduğuna” işaret etti. Erdoğan ile görüşmesiyle ilgili “Yapıcı görüşmeydi, devam ettirilmeli. Milletvekillerinin askerlerimizi ziyaret edebilmesine olanak sağlanmalı” yorumunu yapan Merkel, “İncirlik’ten çekilme söz konusu mu?” sorusuna, “Konunun üzerinde durmaya devam edeceğiz” yanıtını verdi. l Dış Haberler haber 11 Mülteci mümkün değil, vatandaşlık verelim! Tayyip Erdoğan aniden Suriyelilere vatandaşlık verileceğini ilan etti. Hem pratik açıdan hem ilkesel olarak özünde doğru olan bu fikir, hiçbir hazırlık yapılmadan, kamuoyunda belli bir ön tartışma başlatmadan, AKP devleti başkanının ağzından olmuş bitmiş, karara bağlanmış bir iş gibi sunulunca, ters tepmesi kaçınılmazdı. İnsancıl hukuk açısından gerekli olduğu gibi, pratik nedenlerle de büyük ölçüde kaçınılmaz olan, Türkiye’de uzun olmaya başlayan bir süredir kalan Suriyeli sığınmacıların misafirlikten vatandaşlığa geçmeleri olasılığı yeni bir toplumsal gerginlik konusu oluverdi. Bu sefer AKP tabanını da bölen bir gerginlik bu. Bu nedenle başkanlık sistemi için oy devşirme hesabıyla yapılmış bile olsa, getireceği oydan çok daha fazlasını kaçırma ihtimali var. Bu ihtimal, Türkiye’de Suriyeli göçmenlere karşı ırkçı, ayrımcı bir tepkinin de katlanarak artması anlamına geliyor. Kemal Vural Tarlan, Birikim dergisinin internet sitesinde yayımlanan yazısında, mültecilere yönelik ayrımcılık ve nefret suçunu kapsayan bir kampanya başlatılmasına ve bu sosyal medya lincinin sağcı ve solcuyu, seküler ve dindarı yan yana getirmesine işaret ediyor. Erdoğan’ın bu hamlesinin, biraz kolaycı bir yorumla yapıldığı gibi, gerilim siyasetine yeni bir alet eklemek olarak ele alınamayacağına dikkat çekiyor. Bunun esas olarak bir iskân politikası olarak çok eski ve çok sık başvurulmuş bir devlet politikası pratiğinin tekrarı olduğunu iddia ediyor. Bu “başkanlık kararı”nın, hangi Suriyelilere (ya da istisnasız hepsine mi?) ve ne koşullarda vatandaşlık verilebileceğinin elle tutulur bir hazırlığı yapılmadan ortaya atıldığını, hükümetten gelen son derece çelişkili beyanlar gösterdi. Erdoğan da bu karışıklığı, kalifiye olanları işaret ederek daha büyüttü. Böylece birçok kuşkuyu tetiklemek, büyük şayialara neden olmak ve sonuçta misafir etiketli mültecileri toplumsal nefret nesnesi haline getirmek için yapılması ne gerekiyorsa yapmış oldu. Varol’un ve başka birçok yorumcunun işaret ettiği gibi, ezici çoğunluğu Suriyeli olan, üç milyona yakın mülteci statüsü verilmemiş sığınmacının yaşadığı Türkiye’de, mülteci statüsünün tanınmasıyla işe başlanması gerektiği açık iken, kadim güvenlik devleti politikası bundan titizlikle kaçınmaya devam ediyor. Bunun nedeni hakkında, iktidar cephesinden kimse tek bir kelime etmiyor. Buna karşılık, “vatandaşlık vereceğiz” lafı, himmet eder gibi ortaya atılıyor. Talep eden mültecilere Türkiye vatandaşlığı verilmesinin yanında, çeşitli nedenlerle bunu talep etmek istemeyenlere mültecilik hakkının verilmesi gerekmiyor mu? Tayyip Erdoğan, Almanya vatandaşı veya artık oralı olmuş Türkiyelilere hep asimile olmadan entegre olmalarını öğütledi. Suriye kökenli müstakbel vatandaşlar da bunu talep ederlerse, “nankörlük etmeyin” mi diyecek? Üç milyona yakın Suriyeli sığınmacının takriben yarısı okul çağı veya öncesi yaştalar. Vatandaşımız olmuş Suriyelilerin bir kısmı çocukları için anadilde eğitim hakkı talep ederlerse, onlar da müstakbel bölücüler ve dahi teröristler mi olacaklar? Onlara bu hak tanınırsa, Kürtlerin talebine hangi yüzle rabia işareti yapmaya edecek fiili başkan? Türkiye’de doğmuş ama ne Türkiye ne Suriye nüfusuna kaydolmuş on binlerce çocuğun durumundan başlayarak, bir vatandaşlık politikası uygulanmasının kaçınılmaz olduğu bir gerçek. Ama bu gerçeğin, bir mezhepçietnik iskân politikasına alet edilmesi büyük bir tehlike arz ediyor. Bu tehlike, bugün çoğu ucuz işgücü olarak kullanılmak, kuma gitmek ve başka sömürülere maruz kalarak yaşamaya mecbur bırakılan Suriyeliler değildir. Tehlike, iktidarın bu sığınmacı kitlesini iç ve dış politikasının bir aracı yaparak, patlama noktasında yaşanan toplumsal gerilimlerimizin nesnesi haline getirmesidir. 55 ÖSO militanı Türkiye’de iddiası Suriye Haber Ajansı SANA, Türkiye sını rı yakınlarındaki İdlib’te El Nusra Cephesi tarafından esir tutulan 55 Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) üyesinin hapisten kaçarak Türkiye’ye sığındığını iddia etti. Haberde İdlib’teki Akab elNasravi Cezaev’inden kaçtıktan sonra Türkiye’ye sığınanlar arasında ÖSO komutanlarından Ebu Gazi’nin de bulunduğu ileri sürüldü. Hatay’ın tam karşısında bulunan İdlib, uzun süredir El Nusra ve Ahrar u Şam’ın başını çektiği 17 örgütün oluşturduğu Fetih Ordusu’nun hâkimiyetinde bulunuyor. El Nusra ile ÖSO arasında zaman zaman gerginlikler ve çatışmalar yaşanmıştı. Yetkililer ise konuyla ilgili açıklama yapmaktan kaçındı. l HATAY / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle