27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 Pazar 10 Temmuz 2016 EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: FUNDA YAŞAR ERDOĞDU Göçebe mekânlarAlemvlaenrcı 31 Temmuz’a kadar SALT Galata’da sürecek olan sergi üzerine sanatçı Stefanie Bürkle ile görüştük... Gurbetçilerin Almanya’daki konut mimarisi ile yerel Yapılan binalar geleneği eşit şekilde bir araya getirdikleri Türkiye’deki zamanla evriliyor yaşam yuvaları ‘Göçebe Mekânlar’ sergisinde buluştu Almanya’dan yurda ‘kesin dönüş’ yapmış ya da yılın belli bölümünü memleketlerinde geçirmeye mayı orada öğreniyor ve Türkiye’ye gelince uygulamaya kalkışıyorlar. Misal; Türkiye’ye dikilen evlerin hemen hepsin meyilli son iki, hatta üç kuşaktan misa de merkezi ısıtma görürsünüz. Enerjiye fir işçilerin Türkiye’de bireysel niyet ve de kayıtsız kalmaz ve güneş panellerini estetik anlayışları dahilinde inşa ettiği veya etmekte oldukları ‘özgün’ evlerde EVRİM ALTUĞ çatılarına kondururlar. Bunun gibi, bahçeye de düşkünlerdir. ki Alman konut mimarisi öğelerini inceleyen ‘Göçebe Mekânlar’ sergisi, 31 Temmuz’a 'Bu bir fantezi değil, hakikat' dek SALT Galata’da izleniyor. Kaotik bir mimar n Bu insanlar iki gerçeklik arasında var ol lık laboratuvarı olarak Türkiye’nin çoklu ‘özçe maya ve kendi yaşam biçimlerini tarifleme kim’ portresini ortaya koyan sergi, sanatçı Ste ye çalışıyor... fanie Bürkle, ekibi ve TU Berlin Mimarlık Ensti Evet bu tümüyle yeni bir durum; bu insanlar tüsü’ndeki öğrencileri eşliğinde, Türkiye’ye dö ‘Oba’da / Orada’ ayrımının da ötesindeler. Bu nüş yapmış ailelerin inşa ettiği veya yenilediği tümüyle yeni bir duruma ve kimliğe bizi sevk ev ve apartman dairelerinden oluşan ediyor. Evvelâ, bu insanlara ulusaşı 132 örneğin belgelenip, katalog rılığın / transnasyonalitenin ön lanmasına dayanıyor. cüleri gözüyle bakabiliyoruz. Video, harita Kendi ömürleri, coğrafyaları üzerinden bu duru Sponsorluğunu Volk mun her türlü olumlu ve swagen Vakfı’nın yaptı olumsuzluğunu tecrü ğı ve Almanya’da da bir be ediyorlar. Sürekli ile dizi oturum ve sergiye ri ve geri hareket ede konu olan araştırmanın rek, bunun gerilimini sonunda, konut inşasın günlük yaşamlarına ta da belirgin üç tip tanım şıyorlar. lanmış. Örnek ev, çifte ev n Bu sergi bir bakıma ve katmanlı ev olarak ay gündelik gerçekliğin ya rıştırılan ve SALT’taki ser ratıcı potansiyelini de işa gide de incelenen, ev sahiple retliyor. Yani bu gördükleri ri üzerinden görsel ve işitsel ola miz birer çağdaş sanat eseri ka rak tanışılan bu evler arasında, araştır dar yoğun da, üstelik gerçekler ve ‘sa maya göre, ‘Örnek Ev’ yoruma kapalı, ideal bir nat olsun’ diye de yapılmıyorlar... Kuzey Avrupa evi imgesine dayanırken, ‘Çif Evet. İşte harika olan da bu; bu bir fante te Ev’, Almanya’daki konut mimarisi ile Türki zi değil! Hakikat. Sanat, gerçekliğe üstün gele ye’deki yerel geleneği eşit şekilde bir araya ge miyor. Neticede, bir şeyler yaratabilmek uğru tiriyor; ‘Katmanlı Ev’ ise, bir başlangıç birimi na birtakım araştırmalar yapmanıza gerek ol üzerine çeşitli üslup ve malzemelerde yapılan muyor. Günlük yaşamda olup biteni iyi analiz eklerle uzun dönemde inşa edilen yapılara atıf edin; gerisi geliyor. Gerçekliğin ne kadar sıra ta bulunuyor. Üç yıllık araştırmanın so dışı olabildiğini hepimiz biliyoruz ama, nuçları, Türkiye’ye dönüş yapan sanatın bunu belli bir kavramsal ların yaşamlarıyla ürettikleri lıkla veya göreceli banallik ile mekânlar hakkında ipuçları nasıl işlediği de ortada. So veren video, harita ve gör nuçta buradaki vaka/kim selleri içeren bir ensta seler, hiç de öyle büyük lasyon olarak sergide bir araştırma projelerine araya getiriliyor. Sergi kalkışmıyorlar. üzerine, Stefanie Bürkle ile görüştük... Anonimlik n Günümüzde büyük ilgi gören küresel ‘mimarlık/ev/yaşam marketleri’ eleştiriye muhtaç mı? Evet. Bu örneklere sergideki ailelerde de rastlıyoruz; onlar bunu bilmeksizin çeşitli materyalleri alıp, örnekleri Türkiye’de de bulunan küresel marketlerden evlerine taşımışlar. Burada benim endişem, bu tür marketlerin giderek daha küresel, birbirine eş bir yaşam tarzını herkese aktarması. n Çağdaş mimaride yapılar, onu talep edenlerin isimlerini alırlar. “Ali Gül Evi” vb... Burada ise mimar aradan çıkıyor. Adam zaten kendi evini yapmış oluyor. Bu tespit harika! Evet, zaten ben eğitimimi de geleceğin tasarımı üzerine veriyorum. Öğrencilerime, insanların neye ihtiyaç duyduğunu ve nasıl çözüm geliştirdiklerini gösteriyorum. Bu konuda yazmış bulunduğum kitapta da bu tür mimariyi, ‘Anonim Mimari’ tabiriyle niteliyorum. Bu insanlar, olup olabilecek en bireysel mimari örneklerini ortaya koymaktalar ki, bu da ilginç ve delice biçimde, anonim mimari eğilimiyle zıtlık arz ediyor. Bu eğilim de akademik manâda ‘Vernacular Mimari’ olarak tariflenmiş. Antropolojik kökeni olan bu tabirin anlamı şu: Daha önceleri Afrikalılar, yaşadıkları evlerle içlerinden geldiğince ‘oynarmış’. Bugün ise insanlar, ellerindeki malzemeye başvurup, hayallerindeki evleri çizip, tasarlıyor ve inşa ile dekore yoluna gidiyorlar. Bu evler gibi örneklere Almanya’da rastlayamazsınız, önünüze bir çok yasal ve teknik kısıtlama da çıkması cabası. Bu durum aslında Türkiye kültüründeki ‘Gecekondu’ eğilimiyle de benzerlik gösteriyor. Yapılan binalar zaman içinde evriliyor. Aynı kuşak n Serginin ileri sürdüğü türden, Türkiye’de yaşamaya karar vermiş ve ev yaptırmış Almanlar da bulunuyor mu? Aslında serginin kentlere odaklı örnek vakaları arasında çalışırken, Almanya’daki ekonomik ve sosyal yaşam koşullarına daha fazla dayanamayarak Türkiye’ye, ancak görece turistik coğrafyalara yerleşmiş Almanların da bulunduğunu gördük! Türkiye’ye kesin dönüş yapmış ve yerleşmiş TürkAlmanlarla komşu olmuşlardı. Bu çok iyiydi, çünkü zaten neredeyse aynı kuşağa mensuptular. n Proje yapıları ve isimleri saklı, hikâyeleri açık ailelerden, Türklerin Almanya ile adeta ikili bir yaşam sürdürdüğü anlaşılıyor... Bu son derece ilginç, hemen tümü mayıs sonu Türkiye’ye giriş yapıyor, evet. Ekime dek burada kalıyorlar; ardından Almanya’ya dönüyorlar, oradaki konfor ve aile düzenini özlüyorlar. Hemen hepsi yılbaşını da çok seviyor ayrıca. Gerisingeri Almanya’ya gidiyorlar. n Türkiye’de inşa olunan ‘Almancı’ evleri genellikle yazlık niyetiyle temellenmiş... Ama?... İşin bu kısmı da ilginç: Almanya’daki Türklerin çoğu yapı ve inşaat alanında çalışıyor. Yap n Sergiye konu olan insanlar ve evlerinin neredeyse tamamının kafasında belli bir ‘huzur’ manzarası var ve bunu hayata geçirmeye çalışmış gibiler; peki bu kişilerin kimliklerini niçin ifşa etmediniz? Çünkü burada anonimliği vurgulamak istedik. Onlara, görüştüğümüz ev sahiplerine başka isimler verdik. Anlattıkları hikâyelere odaklanılsın istedik. Onlara tüm saygımızla ziyarete gittik. Bize kapılarını açtılar. Bu yönüyle ilgili evlerde ikinci, üçüncü nesillerin varlığıyla neyin, nasıl dönüşeceği de bizi ilgilendirdi. n Projeye başladığınız sırada kafanızdaki ‘Türk olmak’ hali ile bugünkü arasında bir değişim yaşadınız mı? Evet ve bu değişimin nesiller ve zamana endeksli olduğunu gördük. Salon unsuru ve bunun dönüşümü, buna bir örnek. Erken 20’nci yüzyılda sıkça kullanılan, bugün ihtiyaç duyulmayan salonlar, vaktiyle ve halen kimi yerlerde ailelerin bir nevi minyatür müzesi, protokol odası gibi kullanılır. Düğün, bayram ve cenazelerin ziyaretleri buna diğer örneklerdir. Bu da hayli güldürücü gelebilir bize; çünkü salon aslen bir burjuva alışkanlığıdır. Buradan, küçük burjuvazi onu devralmıştır. Bilgi: saltonline.org Dıştan Alman, içten Türk evi mi? n Bu serginin profesyonel mimarlık dünyasına en kati mesajı ne olabilir? Bir defa profesyoneller adına oldukça eleştirel bir proje bu, çünkü insanların üst düzey tasarıma ihtiyaç duymaksızın, kendilerini huzur ve güven içinde bulmak istedikleri evleri nasıl ortaya koyduklarını gösteriyor. Bu evlerin iç ve dış görünümü de, araştırmaya katılan genç bir kızın dediği gibi, ilk bakışta dıştan Alman, içten Türk evi gibi görünmekle birlikte, bu da gerçeği yansıtmıyor. Eve yakından baktığınız vakit, Alman kültürüne özgü oturma odası sehpasını, çoğunlukla Almanya’dan getirilme mobilya ve elektronik eşyaları da ayırt edebiliyorsunuz. Bu evlerde görüştüğümüz Türklerden biri, salon mantığını reddediyor ayrıca, “İnsanlar gelip benim nasıl yaşadığımı görebilirler, oturma odam ve salonum, burası” diyebiliyor. Bu da aynı zamanda oldukça Al man bir zihniyet. Artık kullanmayacağım ve sürekli temizlemem gereken bir alana, neden ihtiyaç duyayım diyorlar... n Günümüz dünyasında ulusal mimarlık tabirini eleştirmeniz gerekse... Burada gördüğümüz zaten hepimizin geleceği, zira artık ulusal mimari diye bir şeyden söz edemiyoruz. Buna çok dikkat etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yani bu proje Alman veya Türk mimarisi üzerine düşünmemize yönelik değil. Daha çok küresel ulusaşırı taşıma eğilimi, insanların göçerler iken beraberinde neyi taşıdıklarıyla ve etkiledikleriyle ilgili. Burada, bu insanların ‘yeni’ ne ortaya koyduğuna bakmalı ve bugün Türkiye’de neyin, Almanya’da neyin inşa edildiğini sorgulamalıyız. Bu sergide ortaya koyduğumuz özgün örnekler, zaman içerisinde yaşadıkları dönüşüm ile dikkat çekiyorlar. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle