16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 21 Haziran 2016 6 haber EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ / ELİF TOKBAY Şimdi iki grubuz: Sınır çizgisi vicdan olan iki Türkiye… Biri, “başkomutanı”nın öncülüğünde çığırından çıkmış halde, yasaklıyor, tehdit ediyor, şiddet uyguluyor, yargılıyor, tutukluyor, kelepçeliyor. Diğeri, sıkıştırıldığı köşede hakkını, hürriyetini, hayat tarzını savunmaya çalışıyor. Biri sınır tanımadan, vicdan çizgisini aşarak saldırganlaşıyor. Diğeri günbegün geriliyor, mevzi kaybediyor. HHH Sınır Tanımayan Gazeteciler, dünyanın her köşesinde iktidarların medya üzerine baskısına direnmek amacıyla kurulmuş bir uluslararası dayanışma örgütü… Erol Önderoğlu, o örgütün temsilcisi… Yıllardır izlediği, karşı çıktığı, tavır aldığı, rapor ettiği zulümle şimdi kendisi karşı karşıya… Ahmet Nesin ve Şebnem Korur Fincancı ile birlikte, bir muhalif gazeteye omuz verdi diye tutuklandı. Baskıda sınır tanımayan hükümet, Gün dayanışma günü dünyaya, “Bana karşı çıkanı sevmem, karşı çıkana sahip çıkanı hiç sevmem” mesajı veriyor. Ve dünkü kararıyla özgür dünyayla son ipleri de koparıyor. Aşağılanan kadınlar, kurşunla, hapisle tehdit edilen liderler, yasaklanan yürüyüşler, kapatılan meydanlar, basılan plakçılar, yeniden gündeme sürülen kışlalar, “cesur olalım” davetiyeleriyle zulmü günbegün tırmandırıyor, polis devleti kışkırtılıyor. Stratejik bir karar var; belli. “Korku salalım. Yeni düşmanlar yaratalım. Baskıyı artıralım. Kaos içinde ülke yi seçime/referanduma götürelim. Korku oylarını alıp tek partili bir rejimin temellerini atalım.” HHH Sıcak yaz kapıda… Herkesin bir seçim hazırlığı var. Kimi kurultay topluyor, kimi lider arıyor, kimi ittifak kuruyor. Hükümetin seçim kampanyası ise basıncı artırmak... Seçmene bir tek adam diktası vaat ediyor. Kartlarını da gayet açık oynuyor. Geçen yılki “Barışı göm, savaşı başlat” stratejisinin kendisine 5 ayda 4.5 milyon oy getirmesinin iştahıyla ve sınır tanımayan bir baskıyla, sandıktan bir Sultan çıkarmayı planlıyor. HHH Olur mu? Bize bağlı… Vicdandan bir sınır çizgisinin bu tarafında olanlar, cesaretle birlikte duramazsa, kendi yaşam biçimini, özgürlük alanını, söz söyleme hürriyetini savunamazsa, hepsini birlikte çok uzun süreliğine kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Ne Avrupa’nın bir yandan eleştirirken bir yandan işbirliği yapan ikiyüzlülüğü işe yarar, ne sıradanlaşan izleme raporları, ne ABD’nin “kopyalayapıştır” kınama mesajları… Kendi hakkına, hukukuna, hayatına, aydınına sahip çıkmayan bir halkı hiç kimse kurtaramaz. Gün, vicdan çizgisinin bu yanında, bir demokrasi ittifakında yan yana durma, birlik olma günüdür. NOT: Bugün tutuklananların “suç”una ortak olmak ve baskı altındaki meslektaşlarımla dayanışmak üzere, Özgür Gündem’in nöbetçi yayın yönetmeni koltuğunda olacağım. Dayanışmaya kelepçe Özgür Gündem gazetesine destek veren Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve Erol Önderoğlu terör örgütü propagandası iddiasıyla tutuklandı Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışmak için başlatılan “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyasına katılarak gazetenin bir günlük yayın yönetmenliği görevini üstlenen isimler hakkında “Terör örgütü propagandası yapmak” suçundan başlatılan soruşturmada mahkemeye sevk edilen Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı (TİHV) ve adli tıp uzmanı Prof. Dr. Rasime Şebnem Korur Fincancı, gazeteciyazar Ahmet Aziz Nesin ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisigazeteci Erol Önderoğlu tutuklandı. Fincancı Bakırköy Cezaevi’ne, Önderoğlu ve Nesin de Metris Cezaevi’ne gönderildi. Kampanyaya katılan 44 kişiden 37’si hakkında başlatılan soruşturma kapsamında Fincancı, Nesin, Önderoğlu, Cengiz Boysoy, Kemal Can, yazar İhsan Eliaçık ve akademisyen Beyza Üstün dün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde savcılığa ifade verdi. Beyza Üstün, halkın haber alma hakkı kapsamında tüm haber içeriklerine katıldığını belirterek gazetecilik dayanışmasına her zaman katılacağını ifade etti. Eliaçık ve Boysoy, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında nöbete katıldıklarını kaydetti. ‘Borcumuz var’ Fincancı ifadesinde “Bizim olanlardan haberdar olma hakkımız vardır. Bunu sağlayan basına da borcumuz vardır. Ben de bu amaçla arkadaşlara destek olmuştum” dedi. Nesin ise suç konusu yazılarda herhangi bir terör örgütü propagandası görmediğini belirtti. Önderoğlu da 21 yıldır gazetecilik yaptığını belirterek “10 binin üzerinde habere imza attım. Bugüne kadar hakkımda açılmış ilk soruşturma budur. AİHM, Anayasa Mahkemesi ve yerel içtihatlar ışığında yaptığımızın mesleki bir dayanışma ve medya özgürlüğüne sahip çıkma olması itibariyle tutuklanmamayı istiyorum” dedi. 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edilen 3 isim öğleden sonra tutuklandı. Hâkimlik kararında, “silahlı terör örgütü PKK/ KCK veya bu örgüte bağlı alt yapılanmaların propagandası mahiyetinde yazılar yazıldığı, örgüt adına suç işleyen, güvenlik güçleriyle çatışan kişilerin övüldüğünün anlaşıldığı”nı iddia etti. Kararda, Fincancı 30 Mayıs tarihli gazetede 4 haberyazı ve içerikleri ve görselleri nedeniyle, 7 Haziran tarihli gazetede Nesin, 4 haberyazı ve görsellerinden sorumlu tutuldu. Önderoğlu da 18 Mayıs tarihli gazetenin 2 haberyazı ve görsel nedeniyle sorumlu tutuldu. l Haber Merkezi Erol Önderoğlu AHMET NESİN Ahmet Nesin, 1957 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Aziz Nesin, abisi Ali Nesin’dir. Oya Nesin ve Ateş Nesin adında babasının ilk eşinden kardeşleri var. İstanbul ve Paris’te yaşamını sürdüren Ahmet Nesin, Nesin Vakfı’nın yöneticiliğini yapıyor. 1999 yılında ÖDP’den milletvekili aday adaylığı başvurusu yapan Ahmet Nesin sicilden dolayı seçimlere giremedi. 2015 genel seçimlerinde Antalya milletvekili aday adayı olduğu HDP’den aday gösterilmedi. Ahmet Nesin Şebnem K. Fincancı Ahmet Nesin ve Erol Önderoğlu tutuklama kararının ardından kelepçelendiler. Nesin ve Önderoğlu’nun kelepçesi adliyedeki polis merkezinden cezaevine götürülürken çıkarıldı. BASININ KARA GÜNÜ EROL ÖNDEROĞLU İstanbul Üniversitesi Fransız Filolojisi Bölümü’nü bitirdi. 1996’dan beri uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü Türkiye muhabiri ve temsilcisi olarak çalışıyor. 1999’dan beri İPS İletişim Vakfı’nın projesi olan bianet sitesinde, Hukuki Destek Masası koordinatörü, ifade özgürlüğü editörü ve yayın yönetmeni olarak çalıştı. Halen bianet’te Medya Gözlem Raporları’nı hazırlıyor. l Türkiye Gazeteciler Cemiyeti: Gazeteciliği terör örgütü propagandası ile örtüştüren zihniyetin yayın organlarını iş yapamaz duruma getirdiği, özgür haberciliği yok etmek istediği ortadadır. Bu kararla gazetecilik ve dayanışma hapsedilmiştir. l Türkiye Gazeteciler Sendikası: Türkiye basın tarihinde yine kara bir gün yaşıyoruz. Bu tutuklama kararının siyasi olduğu çok açıktır. Tüm gazetecilere dayanışma çağırıyoruz. l DİSK Basınİş: İktidarın siyasi baskıları karşısında düşünce ve ifade özgürlüğünü savunanların, medyada barışın dilini korumak isteyenlerin, basın özgürlüğü ve hal kın haber alma hakkına sahip çıkanların dayanışması suç sayılamaz. lAHMET BİRSİN (Özgür Gündem Haber Koordinatörü): Tutuklamalar ile korku measjları veriliyor. lÖZTÜRK TÜRKDOĞAN: (İnsan Hakları Derneği): Türkdoğan’ın hazırladığı insan hakları raporu Türkiye’nin canını sıkmaya başlamıştı. Erdoğan bizzat insan hakları savucularının üzerine gidilmesi gerektiğini söylemişti. Bir fırsatını buldular. lYUSUF ALATAŞ (Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu): Anayasa rafa, kuvvetler ayrılığı ilkesi tamamen ortadan kaldırılmış, yargı iktidarın kontrolüne girmiş durumda. ŞEBNEM KORUR FİNCANCI İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, dünyaca tanınmış bir uzman. Adli tıp, insan hakları, barış çalışmaları, işkencenin önlenmesi, kadına yönelik şiddet alanlarında birçok çalışması ve katkısı bulunan Fincancı, Evrensel gazetesinde haftalık yazılar da yazıyor. AB’DEN MÜZAKERE UYARISI l AB Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komiseri Johannes Hahn: AB birçok defa Türkiye’ye aday ülke olarak demokratik standartlar ve uygulamaların en üst düzeyine talip olması gerektiğini vurgulamıştır. AB ile müzakere eden her ülke insan haklarını AİHS’ya göre sağlamalıdır. Özgür, farklı ve bağımsız medya demokratik her toplum için vazgeçilmezdir. l Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Doğu Avrupa ve Merkez Asya Temsilcisi Johann Bihr: Antiterör yasaları bağımsız gazeteciliği baskılamak amacıyla kötüye kullanılıyor. l Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI): Absürt, hükümetin güneydoğudaki operasyonlarına eleştiri ya da muhalefet eden herkesi susturmak için her yola başvuracağını gösteriyor. Yabancı ortaklarından talep ediyoruz ki, uzun vadede Türkiye’nin insan hakları ihlallerini görmezden gelmenin kimseye güvenlik sağlamayacağı gerçeğine uyansınlar. l Avrupa ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonları (EFJIFJ): Türk yetkililer, eleştiri yapanları ve insan hakları savunucularını susturmak için yasaları kötüye kullanıyor. Türkiye kendi kendine zarar veriyor. l Freedom House Başkan Yardımcısı Daniel Calingaert: Kanunların ne kadar muğlak ve aşırı yorumlandığının göstergesi. Bu karar AB’nin, vize serbestisine yönelik Türkiye ile müzakerelerde kendi değerlerinden taviz vermemesi gerektiğini göstermektedir. l Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Medya Özgürlüğü Temsilcisi Dunja Mijatoviç: Dehşete kapıldım. Hapis cezasını bir araç olarak kullanmaktan vazgeçmeliler. l Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks: Dehşete düştüm, yetkililere ileteceğim. Çağlayan Adliyesi’nin 6. katı son aylarda aşina olduğu insanlarla dolu. Akademisyenler, avukatlar, gazeteciler, sendikalar ve sivil toplum örgütleri temsilcileri... Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma amacıyla başlatılan nöbetçi eş genel yayın yönetmenliği yapan 7 kişi daha savcılığa ifadesini vermiş ama ne hikmetse aralarından üç isim tutuklanma istemiyle 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderilmiş... Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ve Aziz Nesin’in oğlu gazeteciyazar Ahmet Nesin... Herkes üç ismin de özellikle seçildiği konusunda hemfikir. Üçü de uluslararası alanda ses getirecek isimler. Anlaşılan AKP iktidarı, dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan kaosu daha da derinleştirecek yorumları yapılıyor. Şebnem Hoca’nın ardından Erol Önderoğlu ifadesini veriyor. En son Ahmet Nesin hâkim karşısına çıkıyor. Alışkın olduğumuz üzere hâkimlik kapısının önüne çekilen demir bariyerlerin gerisinde bekliyoruz. Bir tık karar onlara kalmış” diyor. Sulh ce za hâkimliklerinin asli görevi aklımızın bir kenarında duruyor zaten. Nitekim ifade lerin ardından yaklaşık yarım saat geçi yor ve üçü de kararın açıklanması için içeriye çağrılıyorlar. Sadece üç avukatın girişine izin verilen kilitli kapılar ardında hakimliğin verdiği “tutuklama” kararını duyuyoruz. Savcının “terör örgütü pro Sonun başlangıcı pagandası yapmak” suçlamasını hâkim kabul ediyor. Ve ‘katalog’ suçlarda yer almamasına ve delilleri karartma riski ol yandan da beş kat aşağıda süren Hrant Dink davasındaki gelişmeleri öğrenmeye çalışıyoruz. Sorgusu yapılan nöbetçi eş genel yayın yönetmenleri yanımıza gelince tutuklanmayabilirler umudu do mamasına rağmen (nöbetçi yayın yönetmenliği yaptıkları Özgür Gündem gazetesinin nüshaları dosyada zaten) tıpkı barış bildirisine imza atan akademisyenlerde olduğu gibi üç ismi de tutukluyor. Adliye koridorları bir kez daha “Özgür ğuyor. Şebnem Hoca, kızını soruyor. Bi basın susturulamaz” sloganları ve alkışraz ileride gördüğü kızına öpücük gön larla inliyor. Adliyede bulunan polis mer deriyor. Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin, kezine götürülen nöbetçi genel yayın yösavcıdaki sorgularını anlatıyorlar. İmza netmenlerinin yanına iniyoruz. Duruşma attığı binlerce haberde terör örgütü pro salonuna kimse alınmadığı için yakınlarına pagandası yapmayı başaramayan “ace ve destek için gelen gruptakilerin bir kıs mi bir şüpheli” olduğunu söylüyor Erol mına görüş için izin veriliyor. Son grupla Önderoğlu. “Ben gerekeni söyledim, ar içeriye giriyorum. Hepsine tek tek sarılıp öpüyorum. “Bir ihtiyacınız var mı” diyorum, benden önce herkesin sorduğu gibi. Hayatını işkenceye karşı mücadeleyle geçirmiş, en son Cizre bodrumlarında yakılmış çocuk çenesi kemiği bulmuş Şebnem Hoca, gülümsüyor: “İnsan Hakları Vakfı Başkanı’nı tutukladılar. Umarım bu sonun başlangıcı olur” diyor. Ahmet Nesin, “Ben sabah gelirken bekliyordum zaten bu kararı” diyor. Üçü de dik duruşunu korurken Erol Önderoğlu, “Biz dik duruyoruz. Siz de dik durun. Herkese selamlar” diyor. Çıkarken bir mesajınız var mı diyorum üçüne de. Şebnem Hoca, “Biz iyiyiz, merak etmeyin” diyor. “Ama biz iyi değiliz” diyorum ve polis merkezinden çıkıyorum. Tam o anda Can Dündar arıyor. “Yarın Özgür Gündem’de nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapmak istiyorum” diyor. Evet yine başaramadılar. Baskılara, zulme, tehditlere, davalara karşı başlatılan özgürlük dayanışmasını daha da büyüttüler. Onlar korkutup susturmaya çalıştıkça biz daha çok yazacak ve daha yüksek sesle bağıracağız: Gazetecilik suç değildir. Gül’ün ağır sorumluluğu ve kendini yitirmiş bir iktidar Tabii ki ilgiyle okudum Fehmi Koru’nun Selin Ongun’a söylediklerini... İmzalayıp gönderdiği “Ben Böyle Gördüm” kitabı da okuduklarım arasında. Önemli bir dönemin ayrıntıları arasında dolaşıyorsunuz. Kaçırmayın kitabı. Ortak konumuz Abdullah Gül. Koru, Gül’e yakın bir isim. Gül ile RTE arasındaki ilişkileri 2010’dan beri izlerim. Çatışmanın Anatomisi’nde ayrıntılarına fazla girmedim, ama GülRTE arasındaki çatışmaları izleyen, hepsi de gerçek çıkan 30’a yakın analizim çıktı. Bu analizlerin temel nirengi noktası, RTE’nin eninde sonunda Gül’ü tasfiye edeceği, onu ne parti başında ne de hükümette görmek istediği idi. Öyle oldu! Tek adamlık öyküsü 10 yıla yakın RTE’nin “tek adamlık”, kendisiyle iktidarı şu veya bu şekilde paylaşabilecek tüm “yoldaş rakiplerini” elimine etme öyküsü 2010’larda başladı. Bunu daha da eskiye götürebilirsiniz, belki de 2007’de Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildikten hemen sonrasına... Gül, arkasından Davutoğlu... RTE hepsiyle yüz yüze “kardeşlik” görüşmeleri yaparken, arkada AK troller, Gül’ü de Davutoğlu’nu da yerden yere vuruyor, hakaret ediyor, itibarsızlaştırıyordu. Arınç’ları falan hiç saymıyorum. Fakat şu tuhaflığı hiçbir zaman anlamadım: Bütün bu tasfiyeler gerçekleşirken, mesela Cumhurbaşkanlığı devir teslim töreni karşılıklı övgüler, teşekkürler, dava söylemleri ile geçiyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi! Davutoğlu, Pelikan dosyasıyla yerden yere yere vurulurken, Saray’da Cumhurbaşkanı’na bağlılıkla ayrılıyordu! Bunları normal bir ilişkiler bütünlüğü ile açıklamak zor. İsteseydi başka türlü olur muydu? Koru, Gül için diyor ki, isteseydi bugünkü durumu engelleyebilirdi, başbakan da olurdu, parti başkanı da... Gül şunu gördü anladığım kadar: İsteseydim bunları, büyük bir olasılıkla Erdoğan ile çatışırdım, bu çatışma partiye de zarar verirdi. Selin doğru soru soruyor: Ama Türkiye’ye zarar veriyor... Tek adamlık, tüm partinin susta durması, farklı düşünenin tasfiyesi, büyük bir biat edeceksin politikası, ülkenin dış politikada tam itibarsızlaştırılması, ekonomik darboğazların gelip kapıya dayanması... RTE ile birlikte giderek daha fazla kaybeden bir ülke ve millet. Gül, önceden bu durumu gördü mü görmedi mi? Çirkef politika zordur Gül, bence siyasetin içinde olmayı hep istedi, ama olması gerektiği yerde. İtibarsızlaştırma kampanyasının neden ve kimler tarafından sürdürüldüğünü bilmeyecek bir insan değil. Odakta kimin oturduğunu... Böyle bir “çirkef politika”nın adamı olmadığını kabul ederim, ama?! Olması gerektiği yer için ileriye atılsaydı, neler olurdu, bilemem, ama kestirebilirim. Belki de kapışmanın ötesinde bir uzlaşma ve RTE’nin tek adamlığını dizginleme gibi, Türkiye’nin yararına, herkesin yararına bir sonuç ürerdi! Her şey parti için mi? (RTE, otoriter rejimi, yol arkadaşlarının tamamen tasfiyesi, kamplaşmış, savaşan ve batan ülke...) Yoksa her şey öncelikle ülke için mi? (Demokrasi, insan hakları, Meclis, itibar, millet olma hali, hukuk, güvence, anayasa, yasalar...) Sadece tehdit var Gül, aklı başında, ılımlı bir politika ile çok şey kazandırırdı ülkeye... Ben bunu umdum. Arada sırada, kendi konumunu, yerini, düşüncelerini gazetecilerle geniş bir şekilde paylaşmasını bildi, ama o kadar. Sessiz ve arka planda kalması, hem partisi için, hem iktidarı için, hem RTE için, hele hele ülke için çok kötü sonuç üretti. Tarih bunu böyle yazacak ve Gül’e bunun sorumluluğunu yükleyecek. Geldiğimiz noktaya bakın, RTE tüm dünyanın yanı sıra, ülkesine de, Gezi ve Taksim olayı ile adeta iç savaş çağrısı yapıyor. Hukuk iğdiş... Anayasa yok. Sadece tehdit var. Ama iktidarınpartinin içinden Reis’e sadece destek, onay var. Kendini yitirmiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Bilgi Üniversitesi’nde özgürlük istifası Bilgi Üniversitesi akademisyenle rinden Prof. Christoph Neumann, Prof. Zeynep Sayın Balıkçıoğlu’nun derste gizlice yapılan bir ses kaydında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Neumann eleştirdiği gerekçesiyle işine son verilmesine tepki göstererek istifa etti. Üniversite rektörü Mehmet Durman’a mektup yazarak istifa eden Neumann, “Hürriyetlerin var olmadığı bir yer üniversite olarak nitelendirilemez” dedi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle