19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 4 Mayıs 2016 6 Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Can Dündar’a Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla madalya verdi haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Deloire Dündar Basın kahramanlarının anıldığı gecede Can Dündar’ın ödülünü eşi Dilek Dündar aldı. Gecede RSF Genel Sekreteri Deloire konuşma yaptı. Dündar: Gerçek mahkeme tarihtir SÜLEYMAN TOSUNOĞLU Merkezi Paris’te bulunan Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü dolayısıyla düzenlenen gecede basın kahramanlarını andı. Paris Ront Point Tiyatrosu’nda düzenlenen dayanışma gecesinde, Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a, “Paris Şehir Madalyası” verildi. Yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle Paris’e gidemeyen Dündar, gönderdiği mektupta Türkiye’de gazeteciliğin yargılan dığını belirterek “Gerçek temyiz mahkemesi tarihtir” dedi. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun elinden Can Dündar adına madalyayı alan eşi Dilek Dündar, gösterdikleri dayanışma nedeniyle Paris Belediyesi’ne teşekkür etti. RSF Genel Sekreteri Christophe Deloire, yaptığı konuşmada, “Can Dündar, gazeteciliğin vücut bulmuş hali. Cesareti ve karakteriyle bu mesleğin tanımı” ifadelerini kullandı. Ödül töreninin ardından Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu üzerine konuşuldu. Gazeteci Kadri Gür sel, Türkiye’de gazeteciliğin öldüğünü ve hâlâ direnen gazeteciler olmasına rağmen ümitsiz olduğunu söyledi. Ünlü Fransız gazeteci Ali Baddou’nun, “Türkiye’de gazeteciliğin geleceğinden endişe duyuyor musunuz?” sorusuna ise “Endişe ifadesi yaşadığımız durumu anlatmakta yetersiz kalıyor” yanıtını verdi. RSF Genel Sekreteri Deloire, “Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya 2 yıl mahkumiyet aldı. İMC TV’nin haber müdürü bir tweet’ten dolayı hâkim karşısına çıktı. Türkiye’de her gün gazeteciler işten atılıyor, Erdoğan’a haka retten yargılanıyor. Sadece gazeteciler değil, medya kurumları da baskı altında” dedi. Prestijli ödül Dündar’a verilen madalya, Paris’in en prestijli ödülü olarak kabul ediliyor. 1911 yılında verilmeye başlanan ödüle layık görülen isimler arasında Dalay Lama, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, oyuncu Jane Fonda, tenisçi Rafael Nadal, şarkıcı Paolo Conte, yönetmen Ettore Scola, Orhan Pamuk, Ara Güler, Paul Auster gibi isimlere verilmişti. l PARİS ETbörüadrzkosgiğyıaeün’nde:r Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisi, Erdoğan’ın söyleşisinin yer aldığı ilk sayısıyla yayın hayatına başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan haksız eleştirilere maruz kaldığını öne sürerek, “Türkiye’de basın özgürdür. Aksini iddia edenlerin basın özgürlüğünden anladıkları, eskisi gibi hükümet kurup hükümet yıkan bir medya gücüne sahip olmaksa, bunun olmayacağı bir Türkiye’de yaşıyoruz. O günler geçti artık” ifadesini kullandı. Erdoğan söyleşide “Türkiye’de basın özgürlüğü meselesi, siyasi bir kalkana dönüşmüş durumdadır” ifadelerini kullandı. 3H3AgaPzİeStTecEi Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Türkiye’de karanlık bir tablo var. 33 gazeteci basın özgürlüğü gününü hapiste karşılarken dün DİHA’ya (Dicle Haber Ajansı) 36. kez erişim engeli getirildi. DİHA’nın 9 muhabiri ise hâlâ tutuklu. DİHA’dan önce Rus haber ajansı Sputnik, erişime engellenerek sansürlendi. Dünyanın ilk kadın haber ajansı olan JINHA 5 kez erişime engellendi. Sendika.org 10, bestenuce 8, demokrathaber.net 2 kez erişime engellenerek sansürlendi. OcakMart 2016 döneminde 174 gazeteci işten çıkarıldı, 9 gazetecinin sunduğu programlar sonlandırıldı. ‘Özgürlükten söz edilemez Diyarbakır’da haber takip ettiği sırada “heyecanlı” olduğu gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alınan, “örgüt propagandası” ve “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklandıktan sonra ilk duruşmada serbest bırakılan JINHA Muhabiri Beritan Canözer, “Dünya Basın Özgürlüğü günü ama Türkiye’nin içinde olduğu durum ortada. Basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değil” dedi. l MAHMUT ORAL ssıoralnalmaadrada RSF’nin (Reporters Without Borders Sınır Tanımayan Gazeteciler) 2016 raporuna göre, Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 151. sırada yer aldı. Ömzagnzüarrallüarkı Işıl Özgentürk Orhan Pamuk IŞIL ÖZGENTÜRK İFADE VERDİ Gazetemiz yazarlarından Işıl Özgentürk, 19 Ağustos 2015 tarihli “Çok nazik, çok hassas olanlar için Güneydoğu” yazısı nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. 4 yıl 8 aya kadar hapsinin istendiği davada ifade veren Özgentürk, “Ben bir yazarım. Güneydoğu’ya gittim, gözlemlerimi yazdım. Oradaki çocuk ölümlerini yansıtmak istedim. Fikirlerimi dile getirdim. Bu açıklamalar fikir özgürlüğü çerçevesinde ileri sürülmüştür. Cumhurbaşkanı’na bu sözleri sarf etmedim” dedi. Duruşma 11 Ekim’e ertelendi. l İSTANBUL MURAT BELGE İFADE VERDİ Murat Belge Prof. Dr. Murat Belge, Taraf gazetesinde yayımlanan “Vermezsen 400’ü” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla hâkim karşısına çıktı. 4 yıl 8 aya kadar hapsi istenen Belge’ye İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Nobel ödüllü edebiyatçı Orhan Pamuk da destek için duruşmaya geldi. Duruşma 20 Eylül’e ertelendi. Duruşma sonrası açıklama yapan Bel ge, “Soruyorlar, diyorum Türkiye’nin en kalabalık kulüplerinden birisine üye oldum. Erdoğan’a hakaret edenler kulübü. 2 bin kişi kadar olmuşuz. ‘Bu kadar adam niye başkasına değil de bana hakeret ediyor’ diye bir 10 dakika düşünse diye düşünüyorum” dedi. CHOMSKY: HAPİS ŞOKE EDİCİ Noam Chomsky Prof. Dr. Noam Chomsky, Charlie Hebdo davasında 2 yıl ceza alan gazetemiz yazarları Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’a ilişkin açıklama yaptı. T24’e yaptığı açıklamada Chomsky, bu kararı, Türkiye’de ifade özgürlüğü adına şok edici, utanç verici bir başka durum ve demokrasi için atılmış ümit verici adımların geri çevrilmesi olarak değerlendirdi. Alman komedyen Böhmermann sessizliğini bozdu ‘Merkel beni çayın yanında bir despota ikram etti’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten soruşturma açılan Alman komedyen Jan Böhmermann haftalardır süren sessizliğini bozarak Die Zeit gazetesine konuştu. Ankara’nın soruşturma talebine onay veren Almanya Başbakanı Angela Merkel’e sert eleştiriler yönelten Böhmermann, “Başbakan konu ifade özgürlüğü olduğunda yalpalayamaz. Bunun yerine beni doğrayıp sinir hastası bir despota çayın yanında ikram etti. Benden Alman bir Ai Wei Wei yarattı” dedi. Böhmermann, “Son gülenin kim olacağını görmek için sabırsızlanıyorum” dedi. KEÇİ MERKEL’İN YULARI ERDOĞAN’IN ELİNDE Bir Alman tasarımcının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı temsilen yarattığı oyuncak bebek ve Alman bayrağının renklerini taşıyan keçi, açık artırma sitesi Ebay üzerinden 10 bin Avro’ya satışa sunuldu. Oyuncakta, Erdoğan keçinin yularını tutarken görülüyor. Oyuncağın tasarımcısı Marcel Offermann, Böhmermann’a destek amacıyla oyuncağı tasarladığını söyledi. Offermann, “Erdoğan diktatör olarak kendini gösteriyor ve Alman ulusunun iplerini elinde tutuyor” dedi. Gelir, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne bağışlanacak. FEmeremdseoanğj’ıdaenn FEMEN’in Türkiye hesabından paylaşılan mesajda Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan’ın Charlie Hebdo’nun kapağını köşelerine taşıdıkları için 2 yıl hapis cezası alması hatırlatılarak “Erdoğan, özgür medyadan elini çek” denildi. Açıklamada Dündar ve Gül’ün MİT TIR’ları haberleri nedeniyle yargılandığı hatırlatıldı. Açıklama Can Dündar’ın, “Eğer gerçekleri yayımlamak bir suçsa bu suçu işlemeye devam edeceğiz” sözüyle bitirildi. ‘Yeni Türkiye’nin çocukluk hastalığı: Osmanlıcılık “Y eni Türkiye”ye tarih inşası şu ara kongre salonlarından ekranlara, kutlamalar ve “kurmaca”lar eşliğinde tam gaz devam etmekte. Önceki yazıda ele aldığımız TRT dizisi Sevda Kuşun Kanadında, buna verilebilecek bir örnek. Diğeri, Kutül Ammare kutlamaları ve ona ilişkin de bir yazı kaleme aldık. Ancak Tayyip Erdoğan’ın Lütfi Kırdar’daki anmada sarf ettiği sözler, konuyu daha da irdelemeye el verir mahiyet arz ediyor. Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet’le hesaplaşırken kendi Türkiye’sinin “yeni tarih inşası”na ilişkin sözünü sakınmaksızın konuşmuş. Bakalım: “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de, devletimizin de hasmıdır.” Erdoğan’ın eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e “atlama” ifadesi doğrultusunda biraz bilgi tazeleyerek, işaret ettiği “hasmın” vasıflarını netleştirmeye çalışalım!.. Kemalist Cumhuriyet, ulusdevletin inşa sürecinde tarihsel süreklilik ihtiyacını karşılayacak “gelenek icadı”na yanı başında duran, ama aynı zamanda kendi açısından bir siyasi antitezin de membaı olan yakın geçmişten değil, daha eski (“kadim”) geçmişten gitti. Yüzyılların SelçukluOsmanlı geleneğini taşıyan Anadolu platosundan Orta Asya steplerine “atlama” denilebilecek bu durum, bir imparatorluk yıkımından çıkmış yeni rejimin kurulma kaygılarıyla bağlantılıydı. Yakın geçmişe tarihsel göndermenin bir kurumlaşmaya imkân vermeyeceğine tecrübelere dayanılarak kani olunmuştu. O yüzden “tarihsellik” için ihtiyaç duyulan gelenek, Malazgirt Ovası’ndan değil Ergenekon Kapısı’ndan çıkarılıp “icat edildi”. Mesele şu ki bu tartışma Cumhuriyet’ten önce Osmanlı’da başlayıp sonrasında devam etmiş ve 1940’lardan bugüne önemli aşamalardan geçip büyük ölçüde de “aşılmış” olarak gelmiştir. Mesela, Malazgirt mi Ergenekon mu tartışması, Yahya Kemal’le Ziya Gökalp’in karşı karşıya gelmesiyle daha Cumhuriyet ortada yokken mevcuttu. “Benim için 1071’den önceki devirlerimiz kablet tarih [tarihöncesi], 1071’den sonraki devirlerimiz tarih” diye düşünen Yahya Kemal karşısında “Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan” diyerek eski Türk tarihine “sıçrama” yapan bir Ziya Gökalp vardır. (Ama tabii o da zamanla böylesi idealist bir çizgiden daha gerçekçi noktaya gelerek “Bugün şeniyet sahasında yalnız Türkiyecilik vardır” diyecektir.) Ve yine mesele şu ki erkenCumhuriyet döneminin özel koşullarının yol açtığı bu “kopuşçu” tarih inşasından “sentezci” anlayışla Malazgirt ve Ergenekon’u buluşturan bir muhafazakârlık, çok uzun zamandır Cumhuriyet’in bünyesinde düşünsel olarak da, siyasal olarak da yürürlüktedir. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’dan Peyami Safa’ya, Tanpınar’dan Cemil Meriç’e, Tarık Buğra’dan Ahmet Kabaklı’ya uzanıp gelen bu anlayış, Gökalp’le Yahya Kemal’i hasım olmaktan çıkarıp hısımlığa çoktan sokmuştur! Böylece Ötüken’den, Göktürkler’den Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye’ye ulaşan “gelenek icadı”, ideolojik ve de resmipolitik olarak memlekette öne çıkarılmıştır. Her şey bir yana, 12 Eylül darbesinin solsosyalizm fobisi karşısında “Türkİslâm Sentezi”ni resmi ideoloji yapmasıyla, ta 35 yıl öncesinde bu bir “devlet dili” haline çoktan gelmişti. “Sentez”in mimarları arasında bugünkü AKP kurmaylarının ağababaları olarak zikredilmeyi hak edecek isimler vardır. Yani Erdoğan’ın sözleri çoktan aşılmış sözler. Düşünün, aranızda kim Osmanlı tarihi okumadan, “Altın Çağ”ı (FatihYavuzKanuni) bilmeden geçti okul sıralarından?.. Ve hepimize Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı yenilmedi ama Almanlar teslim olunca “Biz” de yenik sayıldık diye belletilmedi mi? Hâlbuki Cumhurbaşkanı, mevzubahis konuşmasında bunu da sanki yeni bir şey gibi takdim ediyor!.. Dolayısıyla Erdoğan’ın sözleri beni dehşete düşürmüyor, sadece şaşkınlığa uğratıyor. “Yeni Türkiye” reisliği, farkında mı bilinmez, bu ülkede muhafazakârlığın gerek ideolojik olgunlaşma, gerek siyasi tecrübe açısından kat ettiği yolun çok gerisine, adeta “ergenlik” düzeyine inmekte. Tabii böyle ellerde muhafazakârlık da bir “çocukluk hastalığı” olmaktan öteye gitmiyor. Guardian: Türkiye’de gazeteci olmak her zamankinden tehlikeli Britanya’nın saygın gazetelerinden Guardian’da Kareem Shaheen imzalı haberde, “Medyadaki eleştirel kesimler susturulurken Erdoğan cadı avı ile suçlanıyor” başlığı atıldı. Guardian’a konuşan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, “Türkiye gazeteciler için hiç cennet olmadı. Ancak hiç bu kadar cehennem de olmamıştı” diyor. Türkiye’de gazeteci olmanın her zamankinden teh likeli olduğunu, cesaret ve özgüven gerektirdiğini kaydeden Dündar, “Türkiye’de yaşananlar bir nevi cadı avı. ABD’de 1950’li yıllarda görülen McCarthycilik gibi” ifadelerini kullanıyor. Haberde önde gelen gazetecilerin haftada 23 kez hâkim önüne çıktığı, Kürt gazetecilerin dövüldüğü ya da hapse atıldığı, yabancı gazetecilerin sınır dışı edildiği hatırlatılıyor. l Dış Haberler Gül: Hapse giren gazetecilik olur ABD’nin önde gelen gazetelerinden Los Angeles Times, Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’le yaptığı mülakatı yayımladı. Glen Johnson imzalı mülakat, “Türk hükümetini eleştirmek giderek tehlikeli bir hal alıyor” başlığıyla yayımlandı. Gül, “Cumhuriyet laik ve Batılı değerleri yüzünden baskıyla karşılaşan tek kurum değil. Bugünlerde Türkiye toplumunun tüm kesimleri ve bireysel özgürlüklerimiz baskı altına alınıyor” dedi. 1990’lı yılların başında Kürt meselesine dair haberlere uygulanan baskının AKP yönetiminde genişlediğine dikkat çeken Gül, “Tavırları cunta dönemine benziyor. Kendileri gibi düşünmeyenlere hain, terörist hatta casus diyorlar. Aklanacağımıza inanıyorum. Suçlu bulunursak, Türkiye’de gazetecilik parmaklıklar arkasına konmuş olacak” dedi. Alman gazetesi TürkçeAlmanca Almanya’nın saygın gazetelerinden Berlin merkezli Die Tageszeitung (taz), “Basın özgürlüğü hepimizi ilgilendirir” diyerek, Türkiye’deki gazetecilerle dayanış ma için Dünya Basın Özgürlüğü Günü nüshasını TürkçeAlmanca yayımladı. Adını Türkçeye çevirerek ‘Die Günlük Gazete’ olarak basan gazete, “Sansürsüz” başlıklı 16 sayfalık özel baskıda, Erdoğan ve AKP’nin medyaya yönelik sansürleri ve Avrupa’nın bu konudaki tepkisizliği eleştirildi. BirGün’den Erk Acarer ve Agos’tan Gözde Kazaz’ın desteğiyle hazırlanan sayıda, gazetemizden Pınar Öğünç, Jinha’dan Beritan Canözer ve gazeteci Ragıp Duran da yazdı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle