23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 17 Mayıs 2016 10 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Can Dündar Alman TageszeItung’un ‘siyasi parti kuracak mısınız’ sorusuna şu yanıtı verdi: Gazeteciyim, öyle kalmak istiyorum Super Cobra neden düşürüldü? Bazı silahlar vardır, savaşlar sürerken bunlara dahil olup gidişatı değiştirir ve siyasi sonuçlar yaratırlar. Örneği tarihte çok. Birkaçını hatırlayalım: Birinci Dünya Savaşı’nda tank, İkinci Dünya Savaşı’nda atom bombası, İranIrak Savaşı’nda kimyasal silah, Afganistan’da, tek kişi tarafından omuzdan ateşlenen Amerikan uçaksavar füzesi Stinger... CIA, 80’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin işgaline karşı direnen Afganları 1986’dan itibaren Stinger’larla donatmaya başlamış ve bu füzeler alçak irtifada uçarak karadaki birliklere yakın hava desteği veren Sovyet savaş uçakları ve saldırı helikopterlerine karşı çok etkili olmuştu. Stinger’lar sayesinde hem Afgan direnişçileri üzerindeki Sovyet baskısı hafiflemiş hem de düşürülen hava aracı sayısı arttıkça savaşın Sovyetler Birliği’ne çıkardığı her türlü maliyet de yükselmişti. Afganistan işgalini sürdürmenin Sovyetler için tahammül edilemez olmaya başlamasında Stinger’ların rolü büyüktür. Amerikan Stinger füzesinin Sovyet/Rus muadili, SA7 serisidir. Tek kişi tarafından taşınan, alçak irtifadaki hava hedeflerine karşı omuzdan ateşlenen bu silah ailesinin kısa adı dünyada MANPADS (Manportable airdefense systems) olarak geçiyor. Malumunuz, 13 Mayıs’ta Hakkâri kırsalı üzerinde Türk Kara Kuvvetleri’ne ait bir AH1W Super Cobra saldırı helikopterinin PKK tarafından düşürülmesinde kullanılan silah da MANPADS sınıfından, Rus yapımı bir SA7 türevi olan “9K38 İgla” idi. Türk helikopterlerinin PKK tarafından MANPADS ile düşürülmesi ilk kez olmuyor. 18 Mayıs 1997’de bir Super Cobra ve ardından aynı yıl 4 Haziran’da da bir Cougar helikopteri Zap bölgesi üzerinde yine bir SA7 türevi olan “Strela” ile düşürülmüştü. Bu kayıplar izole vakalar olarak kaldılar ve o zamanlar “düşük yoğunluklu savaş” diye tabir edilen çatışmanın seyrini etkilemediler. Şimdi, 13 Mayıs’ta bir Super Cobra’nın PKK tarafından düşürülmesinin ardından, buna benzer olayların kısa aralıklarla takip edip etmeyeceğini biz bilmiyoruz. Ve henüz bilmediğimiz başka birçok husus var: PKK’nin elinde kaç adet SA7 türevi füze var? Sayı önemli. Az sayıdaysa bu silahlarla düzenlenebilecek saldırılar süreklilik kazanamaz ve bu nedenle savaşın seyri üzerinde önemli bir etkileri olmaz. PKK’de çok sayıda MANPADS varsa ve artık bunları kullanmaya karar vermişlerse savaşın gidişatı değişebilir. Türk güvenlik güçlerinin hava aracı ve buna bağlı personel kayıplarındaki dramatik artışlar sonucunda kara birliklerine hava desteği sağlamak ve PKK’ye karşı havadan baskı kurmak zorlaşacağı için PKK daha rahat hareket etmeye başlar. Olumsuz etki sadece askeri cephe ile sınırlı kalmaz. Halkla ilişkiler alanında da büyük sorunlar doğabilir ve artan maliyetlerin baskısı altında bütün bu cepheleri birlikte yönetmek her zamankinden de zor bir hal alabilir. Siyasi planda rejim, savaşın kötü gidişini muhalefete karşı daha da sertleşmek ve tüm itirazları susturmak için bir gerekçe olarak da kullanabilir. İkinci bilinmeyen de PKK’nin elindeki bu füzelerin kaynağıdır. Türk Super Cobra’sını düşüren 9K38 İgla bugün 33 ülke ordusunun envanterinde bulunuyor. Bunların arasında Türkiye’yle sorunlar yaşayan Rusya, Ermenistan, Mısır, İran ve Suriye de var. Ayrıca bilinmeyen sayıda İgla’nın Suriye’deki rejim muhaliflerine Türkiye üzerinden tedarik edildiği de haber veriliyor. Rivayet çok. “PKK bu füzeleri Suriye ordusunun depolarından veya cihatçılardan ele geçirmiş olabilir” diyenler var... “Ortadoğu’daki silah pazarından parasını ödeyerek satın almıştır” diyenler de... Türkiye açısından ehveni şer olan senaryo bu füze ya da füzelerin PKK’ye Rusya tarafından verilmiş olmasıdır. Tedarikçi Rusya ise PKK bu füzeleri ancak Rus vesayeti altında, Türkiye’ye karşı bir “vekâleten savaş” mantığı içinde kullanabilir. Bağımsız hareket edemez. Bu durumun Ankara tarafından yönetilmesinin nispeten daha kolay olacağı varsayılır. Vekâleten savaş mantığı içinde bir askeri tırmanmadan uzak durmanın önkoşulu, Suriye’de sonu belirsiz ve akılsız askeri maceralara kalkışmamak olabilir. Super Cobra’nın düşürülmesi, Suriye’ye müdahalede bulunduğunda ne gibi tehditlerle yüz yüze geleceğini göstermek açısından, Ankara’ya PKK aracılığıyla iletilen bir mesaj mıdır? Bu da elbette bir hipotezdir. Vaziyetin belirginleşmesi için beklemek gerekecek. “Super Cobra’nın düşürülmesi savaşta bir dönüm noktasıdır” demek için henüz çok erken. Charlie Hebdo dergisini duvara asanlara dava Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar, Alman Tageszeitung gazetesinin Türkiye muhabiri Jürgen Gottschlich’e röportaj verdi. “Erdoğan’ın size kişisel garezi mi var” sorusuna “Diktatörler eleştirilmeyi sevmiyor” yanıtını veren Dündar, kendisi ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül hakkında hapis kararı verilmesine şarşırmadığını, zira “hiçbir yargıcın beraate cesaret edemeyeceğini” söyledi. Cumhuriyet çalışanlarının korkup korkmadığı sorulan Dündar, “Cumhuriyet 92 yaşında ve Türkiye’nin en eski gazetesi. Defalarca saldırıya uğradı, yedi gazetecisi öldürüldü. Cumhuriyet’te çalışan gazeteciler cesur olmasa burada çalışmazlardı. Ancak haklı olarak korkanlar da var. Sadece Erdoğan yandaşları bizden nefret etmiyor, Charlie Hebdo meselesindeki tutumumuz yüzünden IŞİD’den de somut tehditler aldık. IŞİD’e yönelik bir polis operasyonunda ele geçirilen hedef listesinde Cumhuriyet baş sıradaydı” yanıtını verdi. Kendisinin parti kuracağı söylentilerini de “Birçok kişi tarafından bu dile getirildi. Ancak ben gazeteciyim. Öyle de kalmak istiyorum” şeklinde yanıtladı. l Dış Haberler Can Dündar Mahkeme AYM’yi yerden yere vurdu ‘MİT TIR’ları’ haberi davasında Dündar ve Gül’e toplamda 10 yıl 10 ay hapis cezası veren mahkeme, AYM’nin hak ihlali kararını eleştirdi: AYM YETKİSİNİ AŞMIŞ! Ödül töreninde Basın konseyi Başkanı Pınar Türenç, İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, gazeteci Mete Akyol, İzmir Milletvekili Atilla Sertel ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen bir arada. Hasan Tahsin Ödülü UMUT NÖBETİ’NE İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) tarafından düzenlenen geleneksel ‘Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Gazetecilik Yarışması’nda, Can Dündar ve Erdem Gül için ‘Umut Nöbeti’ni başlatan Basın Konseyi adına başkan Pınar Türenç’e ve ilk nöbeti tutan Mete Akyol’a “2015 yılı Onur Ödülü” verildi. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç yaptığı konuşmada ödülün çok anlamlı olduğunu belirterek Mete Akyol ile çıktıkları yolda nöbetin çığ gibi büyüdüğünü vurguladı. Silivri’de Umut Nöbeti’ni başlatan Mete Akyol da, evrensel tanımıyla Hasan Tahsin’in ‘ulusal ve mesleki onurumuz’ olduğunu söyledi. l Haber Merkezi Basın özgürlüğünde Alman gazetecilerin utandıran kıyasTürkiye’deki basın özgürlüğü yorumu: Durumunuz ırkçı dönemin Güney Afrika’sından bile kötü KEMAL GÖKTAŞ Friedrich Ebert Vakfı ile P24 Bağımsız Gazetecilik Platformu’nun düzenlediği “Çatışma Dönemlerinde Gazetecilik” konulu araştırma gezisine katılan Türkiyeli gazeteciler Almanya’da basın kuruluşlarını ziyaret etti. Türkiyeli gazetecilerin çalışma koşulları hakkında bilgi almaya çalışan Alman gazeteciler, Türkiye’yi Hitler, Güney Afrika’daki ırkçı dönem ve Alman Demokratik Cumhuriyeti dönemi ile kıyasladı. Can Dündar örneği Almanyalı gazeteciler arasında ağırlıklı görüş Türkiye’nin kendine özgü bir otoriterlik yaşadığı yönünde. Türkiye’yi Hitler dönemi Almanya’sıyla veya başka otoriter rejimlerle kıyaslayanlar bile var. Bu görüşe karşı çıkanlar ise böyle bir kıyaslamanın Hitler Almanyası’nda yaşanan büyük acıları küçümsemek anlamına geldiğini ifade ediyor. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin yıkılmasından önce 19861989 yıl Türkiyeli gazeteciler Almanya’da basın kuruluşlarını ziyaret etti. ları arasında Doğu Almanya’da kamu yayıncısı NDR adına haberler yapan Jochen Griabert ise Türkiye’nin durumunu Doğu Almanya ile kıyaslıyor. Türkiyeli gazetecilere tavsiyesi ise biraz Avrupalı naifliği taşıyor: “Sistemin absürtlüklerine ilişkin haberler otoriterliği sarsabilir..” Güney Afrika’da Apartheid döneminde gazetecilik yapan Hendrik Bussiek ise “Güney Afrikalı gazetecilerle sizin durumunuz arasında bazı paralellikler var ama sizin durumunuz daha tehlikeli görünüyor. Özellikle sosyal medyadan linç yöntemleri o dönem yoktu. Güney Afrika’da çok muhabir içeri atılmadı o dönemlerde. Genel yayın yönetmenlerine Türkiye’deki gibi bir baskı yoktu. Örneğin Can Dündar’ın yaşadıklarını yaşamadılar” diyerek ilginç bir kıyasa başvurdu. Erdoğan korkmuyor mu? Arte televizyonu Berlin temsilcisi Nathalie Daiber ise Türkiyeli bir gazeteci arkadaşının yaşadıklarından bahsettikten sonra “Türkiye basın özgürlüğü konusunu çok ağır ele alıyor. Türkiye’de herkes yurtdışına gitme düşüncesini taşıyor. Erdoğan’ın kalifiye insanların Türkiye’den gideceği korkusunu taşımamasına şaşırdım” dedi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Öğrenci Kolektifleri üyeleri, Cumhuriyet’in IŞİD’in Paris’te baskın yaparak çalışanlarını katlettiği Charlie Hebdo dergisinin Türkçe basımını 16 Ocak’ta üniversitede astı. Bunun üzerine bir grup, dergiyi asan öğrencilere saldırdı. Ancak savcılık, saldıranlar hakkında de ğil dergiyi asanlar hakkında soruşturma başlattı. Ankara Basın Suçları Soruşturma Bürosu, soruşturma sonunda 9 öğrenci hakkında TCK’nın 216. maddesinde düzenlenen “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak” suçundan 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Davanın ilk duruşma sı 18 Mayıs’ta Ankara 27. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. İddianamede, “Charlie Hebdo” dergisinin ülke ve uluslararası gündemde tartışma ve soruşturmalara konu olduğu, içeriğinde “Hazreti Muhammed’e” hakaret içeren karikatürlerin yerleştirildiği öne sürüldü. l ALİCAN ULUDAĞ Ocak 2014’te Adana’da durdurulan mühimmat yüklü MİT TIR’larına ilişkin haberleri nedeniyle Cumhu riyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı 5 yıl 10 ay, Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ü 5 yıl hapis cezasına mahkum eden İstan bul 14. Ağır Ceza Mahkeme si karara ilişkin gerekçesi ni açıkladı. Mahkeme, ver diği cezaların gerekçesini açıklamaktan çok, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Dün CANAN COŞKUN dar ve Gül’ü özgürlüğe kavuşturan hak ihlali kararını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karara ilişkin sözlerine yakın ifadelerle eleştirdi. Karara zorunlu olarak uyduğunu belirten mahkeme, AYM’nin ifade ve basın özgürlüğü konusunu ele alarak yetkisini aştığını ifade etti. Mahkeme, gerekçesin de, Dündar ve Gül’ün basın ve ifade öz gürlüklerinin ihlal edildiğiyle ilgili AYM başvurularının davanın sonunda ele alı nacak hususlardan olduğunu savundu. Başvurunun sadece tutukluluk inceleme si kapsamında ele alınabileceği, geniş bir yorum ile ele alınarak hak ihlali sonucu na ulaşılmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu aktarıldı. Yargı bağımsızlığına aykırı Mahkeme, AYM kararının, ilk duruşması dahi yapılmayan davada, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında asıl yetkili ve görevli olan ilk derece mahkemenin yargısal mekanizmalarının işlememesine neden olduğunu, yargılamanın bağımsız ve etkin şekilde yerine getirilmesine, yargının bağımsızlığına açıkça aykırılık oluşturduğunu da savundu. Gerekçeli kararda başvurunun basın ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmasının yargılamayı etkileme ve delillerin değerlendirmesinde takdir yetkisini daraltma sonucunu doğurduğu aktarıldı. AYM’nin kendisini ilk derece mahkemesi yerine koyduğunu belirten mahkeme, maddi vaka incelemesi yaptığını kaydetti. Değerlendirme yetkisini aştı Mahkeme, AYM’nin kararına zorunlu uyarak tahliye kararı verdiğini belirterek, “AYM ifade ve basın özgürlüğü konusunu gerekçeli kararında geniş bir şekilde irdeyelerek hak ihlali yapıldığına ilişkin hüküm kurarak mahkememizin yargılama konusuyla ilgili sonuca yönelik değerlendirme yaparak yetkisini aşmıştır. Yüksek Mahkeme’nin Anayasa ile Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanununa aykırı olan bu şekildeki değerlendirmesi mahkememizce yerinde görülmemiştir” ifadelerine yer verdi. Gerekirse yasaklanabilir IŞİD ve PKK’nin Türkiye’de son zamanlarda gerçekleştirdiği saldırılara yer veren mahkeme, “Türkiye Cumhuriyeti devleti açısından milli güvenlik ile ilgili hassasiyet ve sakıncaların had safhada olduğu bir süreçte söz konusu haberlerin yapılmasının yasaklanmasının zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığı aşikârdır. Bu durum aynı zamanda milli güvenliğin korunması bakımından söz konusu haberlerin yapılmasının yasaklanmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu, meşru amaca uygun olup, orantılı olduğu sonucunu da ortaya koymaktadır” denildi. Mahkeme, casusluk suçunu “Türkiye Cumhuriyeti Devleti zararına olarak, yabancı bir devlet yahut herhangi bir terör örgütü yararına işlenen bir suç” olarak tanımlayarak, Dündar ve Gül’ün casusluk kastıyla hareket ettiklerine dair dosyada hukuka uygun bilgi, belge ve delil bulunmadığını aktardı. l İSTANBUL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle