18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 16 Mayıs 2016 EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ İsveç’e PEN ödülünü almaya giden Can Dündar ve Erdem Gül için “kaçtı” dediler Yandaş medyadan yeni karalama Yandaş medya kuruluşları, PEN Ödülü’nü almak için İsveç’e giden gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcimiz Erdem Gül için “Yurtdışına kaçtılar” diyerek yalan haberlerine bir yenisini daha ekledi. Ödülünü almak için İsveç’e giden Dündar ve Gül, yarın Türkiye’ye dönecek. Dündar ve Gül’ün aldığı ödül günler öncesinden açıklanmıştı. İsveç Yayıncılar Birliği’nin verdiği Düşünce Özgürlüğü Ödülü’ne, bu yıl Can Dündar ve Erdem Gül layık görüldü. İsveç Yayıncılar Birliği, ödülün Dündar ve Gül’e verildiğini 3 Mayıs’ta açıklamış, yerli ve yabancı çok sayıda medya kuru luşları bu haberi manşetlerine taşımıştı. İsveç Yayıncılar Birliği Başkanı Björn Hager kararı açıklarken “Bu yıl Anna Politkovskaja anısına verilen ödülün sahipleri Can Dündar ve Erdem Gül olmuştur. Ömür boyu hapis tehdidi altında yargılanmalarına karşın gerçeklerin açığa çıkması için inatla çalışıyorlar. Onlara karşı açılan dava basın özgülüğünün çiğnenmesidir. Ayrıca Türkiye’de hükümetin ülkede düşünce özgürlüğünü kıstığının bir ifadesidir” demişti. Ödüllerini almak üzere dün Atatürk Havalimanı’ndan İsveç’e giden Dündar ve Gül, yarın Türkiye’ye dönecek. Yandaş gazeteler ise dün yaptıkları haberlerinde, Dündar ve Can Dündar ve Erdem Gül’ün yurtdışı yasağı kalkmıştı. Gül için “kaçtı” iftirasını attı. Haberlerde, ‘Can Dündar ve Erdem Gül’ün dün saat 13.30 sularında yurtdışına kaçmak üzere İstanbul Atatürk Havalimanı’na gittiği, kaçma planları yaparken hiç beklemedikleri bir tepki ile karşılaştıkları’ gibi trajikomik ifadeler kullanıldı. l İSTANBUL Türkiye’de devlet dinden ayrışmadı Türk ve Fransız uzmanlar Türkiye’de laikliğin neden hâlâ tartışıldığını konuştu GÜRER MUT Türkiye’nin en sancılı konularından laiklik önceki akşam Fransız Kültür Merkezi’nde masaya yatırıldı. “Fikirler Gecesi: Laikliğin Tesisi ve Yeniden Tesisi” temalı gecede Türkiye ve Fransa’dan konunun önde gelen uzmanları bir araya geldi. Açılışını Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Charles Fries’nin yaptığı gecede Fransız toplumunun temel taşlarından olan laikliğin aynı prensibi sahiplenen Türkiye’de neden hâlâ tartışıldığı irdelendi. Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Ahmet Kuyaş, “Fransa’da ve Türkiye’de, Katoliklik ve İslam, devlet içinde kültürel olarak kurumsallaşmış bir yapıdaydı. Jakoben bir kopuşla bu iki dinin devletten ayrılması gerekiyordu. Fakat iki dinin yapısal olarak ayrıştığını ve bu nedenle, laikliğin gelişim eğrisinin iki ülkede farklı olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Katolik kilisesi ile Jakobenler arasında kanlı bir mücadele varken, Türkiye’de din kurumuna dair bu kadar radikal bir kopuş olmamıştır” dedi. Sorunlar çözülmedi Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Emre Gönen de “Türkiye’de temel sorun laikliğe geçiş esnasında çatışmaların yaşanmamış olmasıdır. Türkiye laikliğe sancısız geçmiş, temel sorunları çözememiştir. Cumhuriyet öncesi mahalle mektebinde Kuran okutan hoca, çağdaş Cumhuriyetin öğretmeni olarak atanmıştır” dedi. Hepsine eşit mesafe Leschi “Ayrıca laiklik sadece din alanıyla sınırlı kalmıyor, kimliklere de özgürlük hakkı tanıyor. 1905 Laiklik yasasıyla birlikte Fransa’da aile kurumu, hastane ve adalet de laik ve dinden arındırılmış oldu. 1907 yasası ise ibadethanelere özgürlük hakkı tanıdı. Burada önemli nüans şu: Devlet vicdan özgürlüğünü korumayı garanti altına aldı ve tüm dinlere eşit mesafede oldu” dedi. Kuyaş “Fransız laikliği ile Türk laikliğinin en temel farkı, ibadethanelerin cemaatlere bırakılmaması, devlet çatısı altında ikamet ettirilmesidir. Bu nedenle, Batılı anlamda laikliğin Müslüman bir coğrafyada uygulanması yapısal olarak oldukça zordur” dedi. Birlikte yaşama sanatı Siyasal bilgiler profesörü Ali Kemal Doğan ise laiklik sosyolojisinin kurucusu olan hocası Jean Bauberot’nun laiklik kavramını “birlikte yaşama sanatı” olarak tanımladığını hatırlattı. Doğan, “Türkiye’de yeni kurulan laik ulus devlette Müslümanlık, Türklük ve yurttaşlık bir aradadır. Azınlıklar potansiyel tehlike olarak görülerek ulusal güvenlik için Sünni bir eksen benimsenmiştir. Kısacası Türkiye’de laiklik adımının yanı sıra dinsel bir aidiyet olduğunu da görüyoruz” dedi. Kılıçdaroğlu Kadın Yıldızlar Futbol Şampiyonu olan takımın oyuncularını tek tek tebrik etti. YILDIZLAR KARŞILADI Kılıçdaroğlu il başkanlarıyla Van’da buluştu CHPİl Başkanları toplantısına katılmak üzere önceki gün Van’a gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, programının ikinci gününde kadınlarla bir araya geldi. Kadın STK temsilcilerinin de bulunduğu toplantı öncesi, Kadın Yıldızlar Futbol Şampiyonu olan Mustafa Cengiz Ortaokulu Kadın Futbol Takımı futbolcuları Kılıçdaroğlu’na sürpriz bir karşılama yaptı. Çiçeklerle karşılanan Kılıçdaroğlu, takımın antrenörlerini ve futbolcularını tek tek kutladı, takıma mazleme temin etme sözü verdi. İl Başkanları toplantısının ardından, TSO ve Esnaf Sanatkârlar Odası Başkanları ile toplantı düzenleyen Kılıçdaroğlu, oda başkanlarının kendilerine en ciddi sorun olarak güvenliği ilettiklerini belirtti. İl başkanlarından destek Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında yapılan il başkanları toplantısının sonuç bildirgesi açıklandı. Yapılan yazılı açıklamada, parlamenter demokrasinin, diktatörlük rejimi hedefinin tehditi altında olduğu belirtildi. İl başkanlarının CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na bağlılıklarını ifade ettikleri açıklamada, “Halkımız, Türkiye’nin temel problemlerine kalıcı çözüm beklerken, tarihte daha önce benzeri görülmemiş bir darbeyle 64. Cumhuriyet Hükümeti’nin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun görevden ayrılması sağlanmıştır. ‘4 Mayıs Saray Darbesi’ olarak adlandırılan bu süreç, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan şahsın talebi doğrultusunda ve milli irade hiçe sayılarak gerçekleştirilmiştir. Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu tarafından 72. TOBB Genel Kurulu’nda dile getirilen görüşler, bu iradenin ifadesidir. Biz CHP İl Başkanları olarak bu iradenin tereddütsüz arkasındayız. Bir Cumhuriyet savcısının, darbenin başaktöründen altığı talimatla, Sayın Genel Başkanımız hakkında başlattığı soruşturmayı da bizlere yönelik beyhude bir sindirme girişimi olarak görüyoruz” denildi. Seferberlik çağrısı Toplantının basına kapalı bölümünde açıklama yapan İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, Kürt sorununun çözümü için partisinin “Demokrasi ve Toplumsal Barış” adı altında bir seferberlik başlatmasını önerdi. l Yurt Haberler Kürt Dil Bayramı için MEB’e dilekçe Kürdolog olan HDP Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım, 2006’dan bu yana kutlanan 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nın yönetmelikle düzenlenen belirli gün ve haftalar çizelgesine dahil edilmesini talep etti. Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) başvuran Yıldırım, 18 Aralık tarihinde okullarda Dünya Arapça Günü’nün kutlanmaya başlandığını anımsatarak, “Kürtçenin 20 milyondan fazla insan tarafından konuşulduğu ülkemizde; Kürt dilinin, edebiyatının ve kültürünün korunup geliştirilmesi için devlete ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’na önemli görevler düşmektedir” dedi. HDP’li Yıldırım, TBMM’nin resmi internet sitesinde Kürtçe dil seçeneğinin eklenmesi talebiyle TBMM Başkanlığı’na da başvurdu. TBMM’nin resmi internet sitesinde Türkçenin dışında İngilizce, Fransızca, Almanca, Kazakça, Arapça, İspanyolca, Çince ve Rusça olmak üzere 8 farklı dilde hizmet veriliyor. l ANKARA haber 5 ‘Davutoğlu sonrası’ Türkiye Olan biten, ciddi olmasa komik sayılabilir. Ama, zaten totaliter rejim bir nevi gülünç bir tiyatrodur, ecnebilerin ‘farce’ dediği bir tür ‘acayip oyun’ veya ‘garabet’tir. Ünlü siyaset düşünürü Hannah Arendt, totaliter rejimleri benzeri saydığımız ‘çoğunluk rejimi’, ‘tek parti rejimi’, ‘diktatörlük’ ve hatta ‘faşizm’den ayırır. Ona göre, totaliter rejim başka bir ‘safha’dır; bu safhada artık sadece kuvvetler ayrımı, parlamento değil, kurumları ile devlet ve parti de yoktur. Partinin yerini ‘hareket’ alır, söz konusu olan kurumlarıyla devletin ele geçirilmesi değil, çözülmesidir. Sadace ‘hareket’in lideri ve onun harekete geçirdiği kitle vardır. Türkiye siyasetinde, ‘Davutoğlu sonrası’ safha, işte bu istikamette bir gidiştir. Bu açıdan, AK Parti’nin, bir süredir sıradan veya sıradışı bir siyasal parti olmaktan çıkması ve destekçilerinin ‘parti’den değil, artık ‘dava’dan bahsetmesi şaşırtıcı değil. Böylesi rejim arayışlarında, ‘dava’nın bir lideri ve onu koşulsuz destekleyen kitlesi dışında ara mekanizmaları olamaz, Davutoğlu’nun devreden çıkması işte böyle bir gidişatın göstergesidir. Mesele, ‘siyasetin doğasının güç paylaşımına izin vermemesi’ safsatası olamaz, zira siyaset zaten ‘doğa’sı olan bir şey değildir ve esasında ‘siyaset’ dediğimiz insan faaliyeti demokratik olmadığı durumlarda bile, güç paylaşımı ve güçler dengesinden ibarettir. Bu manada, totaliter rejim kurgusu ‘siyaset’in topyekün reddi ile tanımlanabilir. Yeni Türkiye davası Türkiye’de en önemli demokratik dinamiklerden biri olan Kürt siyasetinin de çatışma/devrim stratejisini seçmek suretiyle, sadece demokratik siyaset değil, toptan ‘siyaset’ alanının dışına çıktığı açıktır. Nihayetinde, Kürt siyaseti de demokratik siyaset atılımını geride bırakarak, kendi ‘liderdavahareketi’ ekseninde silahlı mücadeleyi seçti. Bu koşullar altında, Erdoğan liderliğinde ‘Yeni Türkiye davası’nın yolu daha da açılmış oldu. Ar tık söz konusu olan demokratik siyasetin gerileyişi ve hatta çöküşü değil, siyaset zeminin toptan ortadan kalkmasıdır. Totaliter rejimler tam da bu koşullar altında yükselir ve inşa edilir, nitekim ediliyor. Bu gidişatı bildik siyasal kavramlar, sistemler ile izah etmek boşa kürek çekmektir. Halihazırda, oluşan bu boşluk ‘yerli, milli’ gibi özgünlük tezleri ile giderilmeye çalışılıyor. Yine totaliter rejimler veya rejim arayışları, her zaman bu yollar ile siyaset dışı bir alan kurgularlar. Bence, tam da bu nedenle, Türkiye’de artık bir rejim sorunu vardır ve bu rejim sorunu ile bırakın baş edecek, yüzleşecek siyaset aktörleri mevcut değildir. ‘Yeter, ruhumuz daraldı!’ diyorsanız, en başta dediğim gibi totaliter rejimler aynı zamanda gülünç tiyatrolardır ama bu gülünç tiyatroyu seyrederken en fazla acı acı gülebiliriz. Siyaset dersleri İsterseniz, okuyun, bu tiyatronun sahne alan soytarılarını, acı da olsa biraz gülün. Tüm sermayesi içinde bulunduğu camiayı kötülemekten ibaret olan yaşlı bir itirafçı, ‘yeni Başbakan’dan beklenenleri’ yazmış, baştan aşağı bir durum komedisi, ama aranan koşullar içinde en trajikomik olanı; yeni Başbakan’ın ‘çalışkan ve başarılı olması beklenmiyor’ uyarısı. Onu biz de biliyoruz da bu kadar açık yazmanın ne âlemi var acaba? Daha çok, yaranma telaşı mı, kavrayış noksanlığı mı, hepsi birden mi? Takdir sizin. Diğer taraftan, bu devirde eline yeni kalem almış genç ‘teorisyenler’in, ciddiye alınmak için olsa gerek, içine bolca ecnebi kelime ve tabir doldurdukları ‘Davutoğlu sonrası’ değerlendirmeleri daha komik değil. Daha düne kadar, Hoca dedikleri ve doğrusu muhtemelen onlar doğduğunda kocaman adam olan birine siyaset dersi vermelerine güler misiniz ağlar mısınız? Takdir sizin. Ne diyelim, yaşını başını almış kocaman adamlardan saray soytarısı, dünkü çocuklardan, âdap yoksunu muhterisler yaratan karanlıklar utansın. HDP Meclis’te mücadele edecek MAHMUT LICALI HDP, TBMM’de yarın yapılacak dokunulmazlık oylaması öncesi son değerlendirmeyi bugün yapacak. Partide, önerinin genel kuruldaki görüşmelerine ve ardından yapılacak oylamaya katılınması gerektiği yönündeki görüş ağırlık kazandı. Dokunulmazlık önerisinin Genel Kurul’da iki tur olarak gerçekleştirilecek görüşmelerinin birinci turunun yarın, ikinci turun ise 20 Mayıs Cuma günü yapılması bekleniyor. Partide görüşmelerin boykot edilmesi ve oylama sırasında Genel Kurul’dan ayrılma şeklinde görüşler dile getiriliyordu. Bazı milletvekilleri “HDP dokunulmazlık konusunu çok önemsiyor” izlenimi vermemek için Genel Kurul’a katılmama önerisinde bulunuyor. Bu vekiller, son aylarda yaşanan sivil ölümler gündemdeyken dokunulmazlık konusunun gündemde tutulmasına katkı verilmemesi gerektiğini savunuyor. Vekillerin büyük çoğunluğu ise dokunulmazlık tartışmalarının başlamasından bu yana HDP’nin parlamento çatısı altında mücadele verdiğine dikkat çekiyor. Vekiller, 260 kurum ve kuruluşun imzası bulunan deklarasyonda milletvekillerine ret oyu verilmesi çağrısı yapıldığı DOKOUYNLUALMMAASZI LIK nı da anımsatarak, “Görüşme ve oylamaya katılmazsak kendimizle çelişiriz” diyor. Birinci turda görüşmelere ya da oylamaya katılınmaması halinde diğer partililerden ret oyu vermeyi düşünen milletvekillerinin yalnız kalacağı tespitinde bulunan milletvekilleri, HDP’lilerin oylamaya katılması durumunda bu milletvekillerinin daha rahat bir şekilde oyunu kullanabileceğine dikkat çekiyor. Kışkırtmalara karşı dikkatli olunacak HDP’li milletvekillerinin birinci tur sırasında AKP’nin tahrik ve kışkırtmalarına karşın kavga ve küfürleşme gibi bir görüntü vermemesi gerektiği de dile getirilirken olası bir kavga görüntüsünün de dokunulmazlık konusunda çekimser olan milletvekillerinin tercihini etkileyebileceği ifade edildi. HDP’li vekiller ve MYK üyeleri bugün birinci tur öncesi son kez bir araya gelerek son değerlendirmeleri yapacak. Bugün gerçekleştirilecek toplantıya HDP eş başkanlarının da katılması bekleniyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle