24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 13 Mayıs 2016 10 haber EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: İLKNUR FİLİZ ERDOĞAN, SUUDİ ARABİSTAN’DAKİ İDAMA İÇ HUKUK DEDİ, BANGLADEŞ’E TEPKİ GÖSTERDİ İdama da çifte standart! Erdoğan entropisi Bütün iktisadi ve siyasi sistemlerin kaderinde zamanla yozlaşıp yıkıma uğramak vardır. Sistem yorulur; baş gösteren düzensizlik ve istikrarsızlık arttıkça artar. “Siyasal entropi” deniyor bu duruma. Fizikteki “termodinamiğin 2’nci yasası”ndan mülhem bir kavram... Entropi, Yunanca kökenli bir sözcük. Özlü ifadesiyle, kapalı bir sistemdeki iç ısı artışından kaynaklanan düzensizliği işaret ediyor. Bu ısı, mekanik işe dönüştürülemeyen faydasız termal enerji birikiminden ileri geliyor. Sistem bir yandan aşırı ısınırken, diğer yandan da işe dönüştürebileceği faydalı enerjiyi üretemiyor. Artan entropi, sürdürülemez bir durum yaratıyor ve nihayetinde sistemi çökertiyor. Şöyle düşünün: Bir otomobilin içten yanmalı motoru kapalı bir sistemse ve bakımdan geçip yenilenmediği için faydasız termal enerjiden kaynaklanan ısı artışını önleyemiyorsa, motordaki entropi yükselir ve sonunda o motor yanar. Erdoğan rejimi altında yönetilemeyen ve dolayısıyla yenilenemeyen Türkiye’nin hali de böyle işte... Türkiye’dekinin adı “Erdoğan entropisi”. Türkiye, tedbir alınmadığı takdirde Erdoğan rejimiyle birlikte yanmak üzere. Bu “Erdoğan entropisi” şöyle oluştu: AKP iktidarı 2011’den itibaren bir “Erdoğan rejimi”ne dönüştü ve bu rejim Türkiye’nin hiçbir büyük sorununu çözemediği gibi mevcut olanları hem karmaşıklaştırdı hem de bunlara yenilerini ekledi. Sorunları kodlamakla yetinelim: Yargı düzeni ve eğitimin iflası, bütçe ölçeğinde cereyan eden yolsuzluk, hukuk devletinin tamamen çökmesi, basın ve ifade özgürlüğünün yok edilmesi, laikliğin tasfiyesi, Sünni mezhepçiliği altında Alevilerin sistemli biçimde dışlanması, serbest piyasa ekonomisinden oligarşik kumanda ekonomisine geçiş, artan güvenlik açığı ve terör, Kürt sorunundan kaynaklanan savaş, keyfi ve baskıcı yönetim... Ayrıca bu “Erdoğan entropisi” ölçülebilir. Kamuoyu araştırma şirketlerinin halihazırda yaptıkları bir iş de bu zaten. Entropinin bir göstergesi, toplumdaki derin rahatsızlık, güvensizlik, karşılıklı düşmanlık, düzene yabancılaşma ve sistemi yönetenlerle ilgili hoşnutsuzluğun seviyesidir. Hiçbir diktatörlük, baskı ile yönettiği bir ülkede en azından güvenlik ve istikrarı sağlayamadan ayakta kalamaz. Bunların yanında nispeten yüksek bir büyüme hızı da gerekir. Erdoğan’ın baskı rejimi, 1 Kasım’dan önce bir seçim kazanma taktiği olarak güvenlik ve istikrarla kumar oynadı. Güvenlik ve istikrarı seçim zaferiyle değiş tokuş etti; tek parti iktidarını geri kazandı ama şimdi güvenlik ve istikrarı geri getiremiyor ve entropi bu şekilde de artıyor. Erdoğan iktidarda kalmak için yol arkadaşlarını da artan oranda dışlayarak, yok sayarak değersizleştirmekten başka bir yöntem geliştiremiyor. Böylece entropiyi kendi eliyle büyütüyor. Türkiye’yi ve bölgeyi 2009’dan bu yana birlikte çökertip istikrarsızlaştırdığı baş refiki Davutoğlu’nu da sonunda tasfiye etti. Bu fahiş bir hataydı. Biz şimdilik bu hatanın “Erdoğan entropisi” ile ilgili yönü üzerinde duralım. Davutoğlu’nun tasfiyesi rejimin düzensizliğini daha da artıracak, iş görme kapasitesini ise azaltacaktır. Kapalı sistemdeki “ısınma”nın derecesi, bu tasfiyenin neden olduğu hoşnutsuzluk nispetinde yükselecek. Davutoğlu’nun hükümet darbesi yoluyla tasfiyesi bir yenilenme değil, eksilmedir. Bu tasfiye ile bir sorun çözülmüş değildir, sorunların daha da büyümesinin önü açılmıştır. Erdoğan, bir kısır döngü içinde. Kendi rejiminin entropisi arttıkça, başka bir deyişle rejim düzensizleştikçe, başka bir yöntem bilmediği için baskıyı artırarak düzen kurmaya çalışıyor ama bu da tam tersine düzensizliğin daha da yayılmasına neden oluyor. Rejiminin sonu da böyle gelecek. Düzensizliği artıran kırılmaların arasındaki zaman aralığı giderek azalıyor. 7 Haziran’da kaybettiği iktidarını savaş başlatarak 1 Kasım’da geri aldı; aradan altı ay geçtikten sonra bu kez darbeyle bir daha geri aldı. Nasıl, nereye kadar? İnsanlığın büyük icadı demokrasi, aynı zamanda siyasal sistemlerin kaçınılmaz sonunu geciktirmek içindir. Adil ve serbest seçimler, demokratik siyasi partiler, basın ve ifade özgürlüğü ve hepsinin güvencesi olan hukuk devleti sayesinde demokratik değişim her düzeyde sağlanır, sorunlar tedricen de olsa çözülür ve siyasal entropi seviyesi düşer. “Erdoğan entropisi” Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırdığı nispette artıyor, arttıkça da rejimin kaçınılmaz sonu yaklaşıyor. Yüksek adliyeye sevk edildi Çeşitli tarihlerde yaptığı konuşmalar nedeniyle Diyarbakır’da geçtiğimiz salı günü DBP Genel Merkez İrtibat Bürosu’ndan çıkarken gözaltına alınan DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, gözaltı süresinin bitmesinin ardından dün Diyarbakır Adliyesi’ne sevk edildi. Yüksek’in savcılıkta ifade verdiği belirtildi. Yüksek için HDP, DBP, DTK, HDK ve KJA tarafından Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturma eylemi yapıldı. lMAHMUT ORAL/DİYARBAKIR Bangladeş’te Sünni Nizami’nin idamına Erdoğan’ın tepkisi sonrası büyükelçi geri çağrıldı. Oysa Erdoğan, Suudi Arabistan’da idam edilen Şii lider için sessiz kalmıştı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bangladeş’te Cemaati İslam Partisi liderlerinden Motiur Rahman Nizami’nin idamına sert tepki Nizami’nin idamında büyükelçi çekildi Motiur Rahman Nizami, son deri olan ve bakanlık da yapyıllarda radikal İslamcıla mış olan Nizami, laik başba gösterirken, Suudi Arabistan’da rın bir dizi laik ve liberal yazarı kan Şeyh Hasina’nın kurdu bu yılın başında yaşanan idam palalarla katlettiği Güneydo ğu savaş suçları mahkeme lara “iç hukuk meselesi” yoru ğu Asya ülkesi Bangladeş’in sinde yargılandı. Bağımsızlığa mu yaparak sessiz kalmıştı. Erdoğan, Yerli Düşün ce Derneği’nce düzenlenen “Türk Siyasi Tarihinde Yerli ve Milli İrade Programı”nda Bangladeş’te hükümet tarafından kurulan savaş suçları mahkemesinde yargılanan Cemaati İslami Partisi lideri Motiur Rahman Nizami’nin idam edilme önde gelen İslamcı liderlerindendi. 1971’de 9 ay süren bağımsızlık savaşı sırasında, Bangladeşli yetkililere göre 3 milyon insanı öldüren, 200 bin kadına tecavüz eden ve 10 milyon insanı yerinden eden Pakistan ordusuyla işbirliği yapmıştı. 2000’den beri Cemaati İslam partisinin li iki gün kala, aralarında öğretmenler, gazeteciler ve doktorların da bulunduğu 480 kişinin katledilmesini emrettiği için idama çarptırıldı. Temyiz başvurularından sonuç alamayan 73 yaşındaki siyasinin cezası, başkent Dakka’da tutulduğu cezaevinde salı geceyarısı infaz edildi. Motiur Rahman Nizami sinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Erdoğan, “Her şeyden önce siyasi bir lider olan Mo Şii NeMR’in idamında ‘onların iç işleri’ dedi Erdoğan İran’ı da şöyle eleştirmişti: “Mezhep görüntü tiur Rahman Nizami’nin böyle bir cezayı ve infazı hak edecek herhangi bir suçunun olmadığı Bangladeş’teki İslamcı liderin infazı üzerine Türkiye’nin büyükelçisini bistan diplomatik temsilciliklerine yönelik saldırıları kınarken idamlara hiç de sü altında sergilenen tavırların gölgesinde iktidar inşa etme çabasını gayet iyi biliyo na inanıyorum” dedi. Mektubunu okudu Bangladeş yönetiminden, ülkenin huzuru, istikrarı ve geleceği için bu tür kararlar konusunda daha dikkatli ve hakkaniyetli adımlar atmasını beklediğini söyleyen ve Nizami’nin veda mektubunu okuyan Erdo geri çağırması, ocakta bir başka idama verilen farklı tepkiyi hatırlattı. Suudi Arabistan’ın 2 Ocak’ta Şii muhalif lider Ayetullah Nemr’in de aralarında olduğu 47 kişiyi idam etmesi sonrası, ABD, AB ve çok sayıda ülke olaya anında tepki vermişti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise idamlardan 3 gün sonra yaptığı açıklamada, İran’daki Suudi Ara ğinmedi. Suudi Arabistan’ın Şii azınlığının önde gelen dini liderlerinden olan Nemr, hanedanlığa yönelttiği sert eleştiriler yüzünden defalarca işkence görmüştü. 2011’de Arap isyanları başladığında reform yanlısı gösterilere öncülük etti. “Otoriteye karşı silah değil söz konuşsun” diyen Nemr, yalnızca barışçıl gösterileri destekliyordu. Ayetullah Nemr ruz. Suudi Arabistan’ın büyükelçiliğinin yakılması uluslararası münasebetler açısından kabul edilir bir yaklaşım değildir. Bunu tasvip etmiyoruz demek o ülkelerin yönetimlerini kurtarmaz. Sen gerekli tedbirleri aldın mı acaba?” Görmez de tepkili ğan şöyle konuştu: “Motiur Rahman Nizami’nin mektubunda dediği gibi, ‘Ben gidiyorum, ardımda bir fikir kalsın istiyorum, zorla karşılaşınca ölüm korkusundan istikametini şaşıranlarla biz ölümden aynı şeyi anlamıyoruz. Bu bir imtihandır, kolay olacağını söylemedi kimse. Sancısı olacağını, bedelsiz olacağını... Bu yola baş koymak, sonunda gerekirse bu uğurda o baştan vazgeçmek demekti. Kardeşlerim, bizim için karar aldıklarını zanneden ahmaklar var. Bu karar ancak göklerde alınmış olabilir, siz kimsiniz ki? Kulunu razı etmek için yaratıcıyı üzecek değiliz. Ben gidiyorum, benden önce giden kardeşlerimin yanına, arkadaşlarımın, Resulullah’ın yanına gidiyorum. Siz kalacaksınız. Kimin doğru olduğu benim gittiğim yerde çıkacak or taya. Ben gidiyorum, çekidüzen verin kendinize. Sıranın size de geleceğini unutmayın. Şehadetin, şehit gibi yaşayanlara nasip olacağını, Allah’tan başkasına kul olunmayacağını hatırlayın her daim.’ Merhum Motiur Rahman Nizami’ye, Allah’tan rahmet, Bangladeşli Müslümanlara, dünya Müslümanlarına başsağlığı diliyorum.” Bangladeş’e tepki gösteren Erdoğan, Suudi Arabistan’ın idamlarına ise sessiz kalmıştı. Suudi Arabistan ülkenin önde gelen Şii din adamlarından Şeyh Nemr Bakır EnNemr dahil 47 kişiyi idam ettiğini 2 Ocak’ta açıklamıştı. İdam sonrasında Erdoğan, “Şu anda Suudi Arabistan’da yapılan iç hukuk meselesidir. Bunların 46’sı Sünnidir, bir tanesi de Şiadır. Bu onların kararı, tasvip edip etmemek ayrı konu” demişti. Diyanet İşleri Bakanı Mehmet Görmez, Nizami’nin idamını büyük üzüntüyle karşıladıklarını, dünyanın hiçbir yerinden ses çıkmamasının da üzüntü verici olduğunu söyledi. Görmez, “Herkes biliyor ki bu idamların hukukla ilgisi yok, tamamen siyasi idamlar. Çağdaş dünyanın hiçbir yerinden ses çıkmamış olması da gerçekten üzüntü verici” dedi. lANKARA/Cumhuriyet Saray’ın yargıcı böyle olur! Yargıç Yusuf Öztürk, sol partileri ulusal değerleri benimsememekle suçladı ALİCAN ULUDAĞ Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi, Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut’a MİT TIR’ları nedeniyle dönemin Başbakanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı UCM Başsavcılığı’na şikâyet ettiği gerekçesiyle hakaret suçundan verdiği 1 yıl 2 ay 22 gün hapis cezasının gerekçesini açıkladı. Kararı veren ve ardından emekliye ayrılan hâkim Yusuf Öztürk, gerekçesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin, UCM’nin kuruluş belgesi olan Roma Statüsüne taraf olmadığını belirterek “Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili olarak herhangi bir yargı yetkisi bulunmamaktadır” dedi. Sanığın bu duruma rağmen Türk yargı organlarına başvurmak yerine UCM’ye başvuru yaptığına ve bu başvuruyu partinin internet sitesinde yayımladığına dikkat çeken Öztürk, “Tüm dünyaya ilan edilerek ‘savaş suçlusu’ şeklinde henüz hiçbir inceleme ve soruş turma işlemi yapılma let nezdinde saygınlıkları yan ve hukuken de ya olan kişilerin uluslararası pılması mümkün ol arenada savaş suçlusu ola mayan bir başvuru di rak göstermenin, ne ülke lekçesi ile Türkiye çıkarları ile ne de masumi Cumhuriyeti’nde say yet karinesi ile bağdaşa gınlıkları olan devletin cağını belirten Hâkim Öz yönetim kadrosunda türk, şu ilginç değerlendir bulunan katılanların Nurullah Ankut meleri yaptı: saygınlıklarını rencide “Bu kişilerin uluslarara etmeye dönük kasıtla hareket sı arenada şikâyet edilmesi, ta edilmiştir” ifadesini kullandı. rih önünde yalnız o kişileri de Söz konusu ülke çıkarlarının ğil, temsil ettikleri devleti, ya olduğu bir durumda, henüz hu ni somut olayda Türkiye Cum kuken savaş suçunu işledik huriyeti Devletini mahkum et leri ispat edilmeyen ve bu hu tirme gayretinden öteye gide susta karar verilmeyen ve dev mez. Kaldı ki, dilekçenin Ulus lararası Ceza Mahkemesi savcısına veriliş konusu olan MİT TIR’ları adıyla basına yansıyan olayda, TIR’ların içerisinde insani yardım malzemesi veya silah yüklü olması ülkenin iç güvenliğini ilgilendirir. Ülke çıkarlarının herşeyin üstünde tutulması gerekir ancak bazı sol görüşlü partiler uluslararası hukuk değerlerini benimsemekte, ulusal değerler gözardı edilmektedir.” HKP lideri Ankut, avukatı Doğan Erkan aracılığıyla hapis cezası kararına karşı Yargıtay’a başvurdu. l ANKARA Hisarcıklıoğlu: Nereden nereye?.. “Rifat Hisarcıklıoğlu kaba bir insandır.” Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) başkanlık koltuğunda 15 yıldır oturan Rifat Hisarcıklıoğlu için kurulacak cümlelerin herhangi bir yerinde, düne kadar, bu sıfat yer almaz, alamazdı. Ancak, bugün dün değil. Ve burası artık “gücün bozduğu, mutlak gücün ise mutlaka bozduğu” kuralının, her saat tıkır tıkır işlediği bir Türkiye’dir. TOBB Başkanlığı tarihi, AKP’nin kuruluş tarihinin de öncesine giden Hisarcıklıoğlu’na, kimsenin çıkıp “Aralıksız 15 yıl süren meslek örgütü başkanlığı, özel sektör dinamizmine ne kadar uygun bir durumdur” sorusunu soramadığı bir ülkede, o da davetlisi olan konuğunun, ana muhalefet partisi liderinin arkasından nezaketsiz sözler söylemekte zerrece beis görmemektedir: “Kendisi ile beni karıştırıyor. Ben anamuhalefet partisi lideri değilim. Bana muhalefet etmek istiyorsa seneye gelir, Türkiye’de beceremedi, burada Odalar Birliği’nde de boyunun ölçüsünü alır.” Beceremedi? Boyunun ölçüsünü alır? Hisarcıklıoğlu Kılıçdaroğlu TOBB Genel Kurulu’nda ve sonrasındaki suçlamalar sürüyor. 1 milyon 300 bin üyesiyle iş dünyasının tamamına yakınını temsil eden Hisarcıklıoğlu’nun, 12.5 milyon seçmeni temsil eden Kılıçdaroğlu hakkında kullandığı bu ifadeler, öyle sanıyorum ki sadece bana değil, Ankara’yı, TOBB’u bilen, ekonomiyi izleyen pek çok gazeteciye “Nereden nereye” dedirtmiştir. Sneazdaekceetsizlik değil Geride bıraktığı on beş yılın hatırlı bir kısmında, sıklıkla ve hoşnutlukla vurguladığı “iş dünyasının çatı örgütü” tanımına uygun biçimde, kamuoyu önünde toparla yıcı, uzlaşmacı bir profil çizen Hisarcıklıoğlu’nun “vazo çatlatan” bu sözleri, bugün bize birden çok şey anlatmaktadır. TOBB Başkanı, evsahipliği yaptığı genel kurulda misafirinin ardından bu sözü ederek, uygar dünya adına sadece nezaketsiz bir davranış sergilemiş olmadı. Kendisine kabul edilebilir sınırlar içinde eleştiriler yönelten CHP liderine yönelik bu sözler, demokrasinin değerlerine saldırı niteliği taşırken üzerinde son beş yıldır nakış gibi çalışılan siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın, tahammülsüzlüğün vardığı eşiği göstermesi bakımından ibretliktir. Peki... Hisarcıklıoğlu’nu, Kılıçdaroğlu karşısında ölçüyü aşmasına yol açtıran sebeplerden biri “Kusura bakmayın ama TÜSİAD kadar yürekli olamayacaksınız” ifadesi olabilir mi? Bir ihtimal... TOBB Başkanı’nı tanıyanlar, bu örgütü izleyenler, Başkan’ın TOBBTÜSİAD karşılaştırmasından pek hazzetmediğini iyi bilir. Hisarcıklıoğlu’nun önceki zamanlarda, bir dernek olan TÜSİAD’ın bütün üyelerinin, son tahlilde TOBB üyesi olduğunu söylediği hatırlardadır. Peki bunu hatırlayanlar, acaba Hisarcıklıoğlu’nun, AKP hükümetinin ilk yıllarında, “Kitabına uygun yolsuzluk yapılıyor” diye açık açık yolsuzluk eleştirisi yaptığını, Cumhurbaşkanı, henüz Başbakan’ken sorgulayıcı ifadeler kullandığını da hatırlar mı? Doğalgaza dayalı kombine santralların ürettiği elektriği devletin çok pahalıya satın aldığını söyleyip, vaktiyle şöyle bir çıkış yapmıştı sözgelimi: (14 Ocak 2005’te (Radikal/Mete Belovacıklı imzalı haber) “İki sene önce iktidara gelirken Sayın Başbakan’ın taahhüdü yok muydu? Yolsuzluk yapanın yanına kâr kalmamalı, hesap sorulmalı. Hesap sorulmazsa yolsuzluklar devam eder.” Hisarcıklıoğlu uzun, epeyi uzun bir süredir yolsuzluk kelimesini ağzına almıyor. 2005’ten bu tarafa 11 yıl geçmesine ve yolsuzluk liginde onlarca sıra birden atlanmış olmasına karşın TOBB Başkanı epeyidir yolsuzluk kelimesini ağzına almıyor. Yolsuzlukla Mücadele Konferansı açılışında bahsetmeyecek kadar kaçınıyor bundan. TOBB Başkanı’nı CHP liderine karşı bunca ağır ve yakışıksız ifadeler kullandırtan ruh halinin bir yerinde, belki de yolsuzluğu eskisi kadar sorgulayamıyor oluşunun payı vardır. Bu bir ihtimal. Daha kesin olansa, yıllarca “Her partiye eşit mesafede” olmakla övünen, Çözüm Süreci’nde “akil adam” unvanı da bulunan Hisarcıklıoğlu’nun, bu tezini yine kendisinin “Boyunun ölçüsünü alır” ifadesiyle tekzip ettiğidir. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle