19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Gülten Dayıoğlu’ndan 80’inci kitap Çocuk ve gençlik edebiyatının usta kalemi Gülten Dayıoğlu, “Yoksa Sen misin?” adlı 80. kitabıyla okurlarıyla buluştu. 15. yüzyılda yaşayan Şaman kızı Bürküt ile 21. yüzyılda yaşayan Bengü’nün bir bedende buluşan hikâyesi, genç okurlar kadar yetişkinlerin de ilgisini çekecek. “Yoksa Sen misin?” yarın itibarıyla Altın Kitaplar etiketiyle raflarda. Pazartesi 21 Mart 2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ [email protected] 17 ‘Beni kitaplara gömülmek yordu’ Şair Ahmet Ada hayata veda etti Şair Ahmet Ada önceki gün Mersin’de tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Uzun yıllar Kayseri’de yaşamış olan Ahmet Ada, dün Kayseri’de Hunat Camii’nde kılınan öğle namazının ardından şehir mezarlığında toprağa verildi. Ahmet Ada, 20 Mayıs 1947’de Ceyhan’da doğdu. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olan Ada’nın ilk şiiri “Tabuttur Kitaplar” ile Hilmi Yavuz’un şiiri üzerine bir çözümleme denemesi olan ilk yazısı “Hilmi’nin Çocukluğu” 1966’da Soyut dergisinde çıktı. Şiirlerini ve yazılarını Yeni Dergi, Papirüs, Varlık, Gösteri, Adam Sanat, Milliyet Sanat, Islık, Yaratım, Kitaplık, Le poete travaille, Yom, Heves, Şiirlik, Eski, Agora, Dize, Geceyazısı, Sonsuzluk ve Bir Gün, Şiirden, Sincan İstasyonu, Yazılıkaya Beyazmanto, Evrensel Kültür, Lacivert, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap dergilerinde yayımladı. Bazı şiirleri Almancaya, Fransızcaya, İngilizceye, İtalyancaya, Bulgarcaya, Kürtçeye çevrildi. Çoksesli bir şiir 1980’li yıllar şiirinin önemli bir temsilcisi olarak tanındı. Gerçekçi tutumlardan beslenen, destansı, lirik, hüzünlü ve incelikli şiirler yazdığı eleştirmenlerce belirtildi. Son dönem yazdığı şiirlerle, modern şiirin biçimselliği ile modern dünya tasarımına felsefî derinlik katan yeni bir döneme girdi. Uzun ve epik özellikler barındıran şiirlerinde, göç, savaş gibi olgulara insanî bir perspektiften bakarak çok sesli bir şiire yöneldi. 2006 yılında, Çukurova Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı tarafından ortaklaşa düzenlenen sempozyumla “40. Sanat Yılında Ahmet Ada’nın Şiiri” çeşitli yönleriyle ele alındı. 2009 yılı 21 Mart Dünya Şiir Günü Mersin’de, 43. Sanat yılı nedeniyle, Ahmet Ada şiiri odağında kutlandı. Ahmet Ada’nın “Göründü Göğün Faytonu” başlıklı şiir bildirisi okundu. Bazı ödülleri Ahmet Ada’nın bazı ödülleri ise şöyle: “Aşk Her Yerde” ile 1991 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü; “Vakit Yok Hüzünlenmeye” ile 1993 Yunus Nadi Şiir Ödülü; “Onlar İçin Minibüs Şarkısı Üzerine Gözlemler” adlı incelemesiyle 1999 E Dergisi Şiir İnceleme Ödülü, “Yoktur Belki Ahmet Ada Diye Birisi” adlı yapıtıyla “2011 Cemal Süreya Şiir Ödülü”. Yazar ve yayıncı Erdal Öz’ün ‘basılmasın’ dediği günlükleri ilk kez yayımlanıyor. Can Yayınları etiketiyle yarın raflarda Erdal Öz okuruyla buluşmayan şiirler de yazdı. Hatta yağlıboya tablolar yaptı, şarkı sözleri yazdı. Sonra hepsini yok etti. ikinci önsöz niteliği taşıyan bu ifadelerden sonra, Türk edebiyatı, yayıncılık ve siyasi tarihi açısından ten Akın’a tutulabileceğini okuyunca, hatta Erdal Öz adına verilen ilk ödülün de Gülten Akın’a gittiğini hatırlayınca, “o” güçlü Erdal Öz Kaleme aldığı günlüklerini de öyle. önemli bir figür olan Erdal kadın şairin Gülten Akın olduğu Ancak bilgisayarda birer kopyasını çıkardıktan sonra. O yüzden, kendisi her ne kadar “basılmasın” dese de, babasının kurduğu yayınevini sırtlanan Can Öz onun gerçekte “ben hayattayken basılmasın” demiş Öz’ün kendisini nasıl “belirlediğini” okuyacaksınız bu günlüklerde. EZGİ ATABİLEN nu düşünebilirsiniz. Can Öz, Gülten Akın olabilir ama emin değilim diyor... Kim ‘o’ kadın? Can Öz’ün günlüklerdeki bazı yazım yanlışları dışında hiçbir ifade 13 Eylül 1956 tarihinde başlayan yi değiştirmediklerini söylediğini de ‘Onu hiç üşütmezdim’ olduğuna kanaat getirerek, günlükleri yayımlamaya karar verdi. Erdal Öz’ün vefatının 10. yılına özel basılan günlükler, “Erdal Öz/ Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın? / Günlükler 19561998” adıyla yarın okurla buluşacak. Ayşe Sarısayın’ın yayına hazırladığı günlüklere, Erdal Öz 13 Eylül 1956 tarihinde, İstanbul’dayken “Bu deftere kendim için yazacağım. Kendimi belirlemek için. Yoksa başkalarına örnek gösterilecek bir erdemin öznesi olmak için değil. Ne var ki bu deftere bütün özdenliğimi, içtenliğimi, bütün eğrilerimi, doğrularımı koyabilecek miyim? Bilmiyorum” diyerek başlamış. Kitaba bir günlükler araya kesintiler girerek 30 Kasım 1998’e dek devam ediyor. Kitap tutkunu 20’li yaşlarındaki bir gencin 60’lı yaşlarına kadar hep özgür düşünce ve edebiyatla sarmalanmış hayatını; okul yılları, askerlik, mahpusluk, ilk yazarlık ve sonra yayıncılık seneleri başta olmak üzere yaşamındaki başlıca evreleri okurun gözleri önüne, birinci ağızdan seriyor. Günlüklerin “edebiyat magazini” içeren ve en çok konuşulacak bölümlerinden biri ise, Erdal Öz’ün “o” diye söz ettiği bir kadın şaire duyduğu, kırgınlıklarla dolu aşk hikâyesi. Günlüklerin bir yerinde evli olmasa Gül belirtelim. Okuduğunuzda bu açıklamasına içtenlikle inanacağınız bir samimiyet ve hatta mahremiyetle karşılaşacaksınız. İşte kitap hakkında fikir verebilecek birkaç ‘tadımlık’... ‘Erkeklik gösterisi’ Halamların yanında babam annemi gereksiz yere azarladı. Böylesi erkeklik gösterilerinden iğreniyorum. (16 Eylül 1956) Attilâ İlhan’la... Filmin başlamasına daha çok vardı. Baylan’a uğradık. Sonra Attilâ İlhan geldi masamıza. Onunla sanatın yapaylığı üzerine konuş O da benim gibi. Onunla olmayı çok isterdim. Olamaz. Güzel bir kadın o, hem de üst düzeyde bir şair. Onun gibi bir kadını bir daha nerede bulabilirim ki? Biliyorum, kocasını sevmiyor. Birden çıkıp geldi. Anladım. Sıkıntılı o da. Çıkıp dolaştık biraz. Onun üşüyebileceğini düşünerek ceketimi de yanıma aldım. Onunla olsam, onu hiç üşütmezdim diye düşündüm bir an. Sonra gidecekti, gitmedi, kaldı benimle. Gittik; hem de yel alan, yağmur alan bir yere oturduk. Yel vurdu üstümüze, yağmur dilediğince vurdu. Birden soruyor: “Erdal, güzel miyim ben?” Ah, nasıl da kadınca bir soru. İstediği kadar üst düzeyde bir şair olsun, yine de bir kadın; bu kadınlığı güzel işte. (21 Eylül 1957) ‘Şiir hırsları’ Bugün Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, ben, Baylan’a gittik. Cemal Süreya ile buluşacaktık. Edip Cansever de oradaydı. Çok olgun, oturmuş bir tuk. Öyle anlaşılıyor ki Attilâ İlhan, her yazdığını, bir okuyucu kitlesini hesaplayarak yazıyor. “Hep okuru düşünürüm,” diyor. “Yazdıklarım, her okuyanı sarmalı,” diyor. Okurun bu ölçü de, onunla yaşadığım en tatlı anlarda bile bir yandan hikâye düşündüğüm geliyor aklıma da, garipsiyorum. (11 Mayıs 1958, saat 22.00) kişi Cemal Süreya. (...) Pasajdan çıkınca Cemal Süreya ile Orhan Duru karşımıza çıktılar. Yürüyerek Galata Köprüsü’ne indik. Köprünün altında, denize karşı, kırmızı çaylar içtik. Cemal ile Edip (Cansever) geçinemiyorlar. Bunu Cemal’in yüzüne söyledim. “Bizi şiir hırslarımız bir araya getiriyor,” dedi, ki doğru. (18 Eylül 1956) Ece Ayhan’ın gülüşü Ece Ayhan’la oturup uzun uzun konuştuk. İyi bir çocuk. Soyutlamaya alabildiğine düşkün. Bu düşkünlüğü onu gereksiz aşırılıklara götürüyor. Örneğin yazdığı bir hikâyede, iki kişi karşılıklı oturup viski, rakı, şarap değil de soda içiyorlarmış. Peki neden soda? Oturup durmadan soda içilmez ki? Nedenini sordum. Yanıtlayamadı. Güldü. Pembe beyaz gülüyor gülünce. (4 Ekim 1956) de öne alınması doğru mu? Bence değil. (18 Ekim 1956) ‘Belki Tanrı doğadır’ Tanrı var mı? Ben Tanrı kavramına inanıyorum. Bu da bir soyutlama belki, ama inanıyorum. Tanrıdan korkmuyorum, çünkü hakikat’ten korkmuyorum. Tanrıya ulaşamayacağımı biliyorum, ama ona yaklaşabilirim diye düşünüyorum. Çünkü çabalarım beni hakikat’e yöneltiyor, ona doğru götürüyor. (...) Benim inandığım Tanrı, peygamberlerin Tanrısı değil. Bunu biliyorum. Benim soyutladığım bir Tanrı o. Doğa’nın içinde. Belki de doğanın ta kendisi. (17 Kasım 1956, Ankara) ‘Kafamda hikâyeler...’ Garip şey; en mutlu, en boğunuk anlarımda bile, kendimden önce, yaşa ‘Gülten Akın’a tutulabilirdim’ Dün gece Gülten Akın’lara gittim. Gülten, “Doğu Havası” adlı yeni bir şiirini okudu. Oldukça güzel bir şiirdi. Ne hoş kız Gülten. Evli olmasa, kocası da dünyanın en hoş insanlarından biri olan Yaşar olmasa, ona tutulabilirdim. (6 Aralık 1956) dığım durumun hikâyeleşmesini düşünüyorum. İşte onsuz olduğumu aklımdan geçirirken bile, onsuz kalınca yaşayamayacağımı düşünürken bile, bir yandan da bu durumumu uygulayacağım hikâye biçimleri kuruyorum kafamda. Onunla baş başayken Dokunmak ve sevişmek Cinselliği olmayan aşklar yaşadım. Onları yitirmemin en büyük nedenlerinden biri de buydu bence. Ama öbür türlüsünü de bilmiyordum. Bir tür yasaktı o sanki. Şimdi kadınlara başka bir gözlükle bakıyorum. Onları, boşalabileceğim birer enfes çukur, bir güzel kap, bir vazgeçilmez ten olarak görüyorum. Dokunmak ve sevişmek önce. Aşk bunlarla da gelebilir. Çok da güzel olur. (30 Haziran 1959, Kırşehir, saat 16.50) ‘İsteyerek yalnızlaştım’ Yoruldum. Böyle bir yalnızlığa alışık değildim. İsteyerek yalnızlaştım. Kendimi sürekli odalara kapatışım, kitaplara gömülüşüm yordu beni. (16 Temmuz 1959, saat 11.30) İnadına ödüllere katılmak Birtakım i***lerin dikkatini çek mek, onları yazmak zorunda bırak ‘Kaçırdığım yıldız’ Orhan Pamuk mak için ödüllere katılmak gerekiyor sanırım. (...) Hiçbirini vermeye (Soldan sağa) Pınar Kür, Nedim Gürsel, Orhan Pamuk, Erdal Öz. Bugün Orhan Pamuk geldi yayınevine. O kendini yalnızca Yaşar Kemal’le kıyaslıyor. İkisinin dışında da açık ki hiçbir yazarı var saymıyor. Gönderdiğim son kitabım eline geçmemiş. Gelmişken bir tane daha imzalamamı, bu gece uçakla Yunanistan’a gideceğini, kitabımı yolda okuyacağını söyledi. Bu ara şöyle dedi gülerek: “Elimden kaçırdığım yıldız yazarım Orhan Pamuk’a sevgilerle, diye yaz kitabına.” Böyle dedi. Gülüştük. Ben s*ktir’i çektim. (13 Ekim 1997, saat 02.15) bilirler, ya da hepsini vermek zorunda kalabilirler. O zaman da birtakım i***ler kitabımı övmek zorunda kalabilirler. Yazsınlar istiyorum, yersinler isterlerse; ille de övgü aramıyorum. Ama kimse okumuyor, kimse yazmıyor. (13 Ekim 1997, saat 02.15) Tabanlıoğlu Mimarlık MIPIM’den ödülle döndü ‘Astana Tren İstasyonu’ projesi Türkiye’nin uluslararası mimarlık ofisi Tabanlıoğlu Mimarlık, gayrimenkulün önemli küresel buluşmalarından MIPIM’de bu yıl da yerini aldı. MIPIM 2016’daki standıyla çalışmalarını bu önemli küresel platforma yansıtan Tabanlıoğlu Mimarlık’ın “Astana Tren İstasyonu” projesi ise MIPIM AR Future Awards 2016’da Büyük Ölçekli Kentsel Proje dalında ödüle değer görüldü. MIPIM 2016’da konferans bölümünde de Tabanlıoğlu Mimarlık iki ortağı ile yer aldı. Murat Tabanlıoğlu “Türkiye’deki Mega Projelere Mimari Bakış” oturumunda, Melkan Gürsel ise “Geçmişin ve Geleceğin Şehirleri” başlığı ile konuşmacılar arasında yer aldı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle