19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 6 Şubat 2016 EDİTÖR: CAN DOKER haber 5 O IddIaname kabul edIldI Can Dündar ve Erdem Gül 25 Mart’ta Çağlayan’da ilk duruşmaya çıkacak CANAN COŞKUN dana’da Ocak 2014’te mühimmat yüklü MİT TIR’ları haberleri nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül hakkında köşe yazıları ve haberlerin delil olarak gösterildiği iddianame İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Tahliye talebini değerlendiren mahkeme, Dündar ve Gül’ün tutukluluğuna devam kararı verirken Savcı İrfan Fidan’ın gizli oturum talebi ve Selam Tevhid’de kumpas davası ile birleştirme talebini 25 Mart olarak belirlediği ilk duruşmada değerlendirilmesine hükmetti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de iddianamenin kabu A lüne ilişkin tensip kararında, Adana Sulh Ceza Hâkimliği’nce verilen yayın yasağına ilişkin karar, günlük gazete nüshaları ve içerikleri, fotoğraflar, açık kaynak tespit tutanakları, gazetelerde yer alan yazı ve içerikleri, Dündar ve Gül’ün gazetedeki konumları, İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği’nin erişimin engellenmesine ilişkin kararı ve MİT yazısı kapsamında suç şüphesinin varlığına işaret eden somut kanıtlar bulunduğunu belirtti. Heyet, “Dündar ve Gül’e yüklenen “darbeye teşebbüs” suçunun tutuklama nedeninin karine olarak varsayıldığı katalog suçlar arasında sayıldığını” ifade etti. Hürriyeti bağlayıcı cezaların alt ve üst sınırlarının yasanın öngördüğü ve katalog suçlarda karine olarak varsaydığı kaçma şüphesini somutlaştırdığını belirten heyet, Dündar ve Gül’e yöneltilen suçlamaların öngörülen alt ve üst sınırı dikkate alındığında yargılama sonunda verilmesi muhtemel ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin orantılı ve ölçülü olduğunu kaydetti. Heyet, Dündar ve Gül’ün savunmalarının alınmadığını ifade ede rek, adli kontrol hükümleri ile yeterli ve etkili hukuksal denetimin sağlanamayacağını, bu sebeplerle tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme, tanıklar Emre Erciş ve Bayram Kaya hakkında zorla getirme emri çıkarılmasına hükmetti. Heyet öte yandan MİT TIR’larındaki mühimmata ilişkin fotoğrafı yayınlayarak haber yapan Aydınlık Gazetesi’nin söz konusu haberin yayımlandığı 21 Ocak 2014 tarihli nüshasının temin edilmesi için yazı yazılmasına karar verdi. Heyet, iddianamede müşteki olarak yer alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MİT Müsteşarlığı’na duruşma günü ve saatini bildirir davetiye çıkarılmasına hükmederek duruşma günü olarak 25 Mart’ı belirledi. l İSTANBUL Çözüm ileri demokrasi... aşbakan Ahmet Davutoğlu’nu dinliyorum, gözlerim kapalı... Davutoğlu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin “kanaat önderleri”yle konuşuyor... Türkiye terörden mutlaka kurtarılacak, kentlerimiz barikatlardan, çukurlardan kesinlikle arındırılacakmış. Karanlık yapılar “dış odaklarla” işbirliği içinde ülkemin insanının huzurunu kaçırıp, istikrarımıza saldırıyormuş. Davutoğlu diyor ki: “Kuklayı da kuklacıyı da biliyoruz, sıkıntılı günler geçecek...” Benzeri sözleri 30 yıldır dinliyoruz devleti yönetenlerden... Bir dönem şöyle diyorlardı: “Bir avuç eşkıya...” Kanaat önderleriyle, mellelerle terörü nasıl bitireceğiz? Son 10 gün içinde 16 şehit... Ateş düştüğü yeri yakar. Şehit cenazeleri toprağa verilirken yoksul halkımızın çığlığını duyuyor muyuz? Sur’un işgal edilmiş mahallelerine bile giremiyor insanlar... Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi keskin bir nişancı tarafından öldürüldü... Yıllar önce yine Diyarbakır’da Emniyet Müdürü Gaffar Okkan 24 Ocak günü korumalarıyla birlikte katledilip şehit düştü... Tetikçiler bulundu ama “vur emri”ni verenler ortalıkta yok. Tıpkı Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink ve benzeri faili belli ama “meçhul kalan cinayetler”de olduğu gibi. Sur’u Toledo yapacaklarmış... Toplumla dalga mı geçiyorsunuz siz? Şehit analarının, babalarının, kardeşlerinin, çocuklarının içi kan ağlıyor. Kürt, Türk, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkes, Boşnak “kör terörü” lanetliyor... HHH Fotoğrafa bakın önce... Gerçekleri görün beyler, paşalar, vekiller, teröre karşı çıkan herkes... Sur’da terör örgütü mahalleleri ele geçirip hendekler kazıyor, duvarlar örüyor... Peki, devletin güvenlik güçleri 10 ay önce bunları görmüyor muydu? Duymaması, görmemesi B ‘ ‘Umut’ devam ediyor Umut Nöbeti’nin 66. gününde tiyatro eleştirmeni Gülşen Karakadıoğlu, oyuncu Gülçin Üstüntaş, Mimesis Dergisi’nden Cüneyt Yalaz, Gizem Aksu, Özgür Eren, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden Metin Boran, Tiyatro Tiyatro Dergisi’nden Mustafa Demirkanlı, Fırat Kuyurtar ve Yücel Erten ile CUMOK’lular devraldı. Burada konuşan Karakadıoğlu, “Benim haber alma hakkıma saygı duydukları için Can Dündar ve Erdem Gül cezaevindeler. Bu nedenle onlara teşekküre gel dim. Üzüldüğüm şey, kendilerini korkularına tutsak edenler” dedi. Umut Nöbeti’ni öğleden sonra ise Mimesis Dergisi’nden Cüneyt Yalaz, Gizem Aksu, Özgür Eren, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nden Metin Boran, Tiyatro Tiyatro Dergisi’nden Mustafa Demirkanlı, Fırat Kuyurtar ve Yücel Erten devraldı. Bugün Umut Nöbeti’ni sabah gazeteciler Hasan Cemal ile Cengiz Çandar, daha sonra ise CHP Başakşehir İlçe Başkanı Özgür Karabat devralacak. Konsolosluk baskını dünyaya bir mesajdı Gürer MUT ÜNLÜ FRANSIZ SİYASET BİLİMCİ GILLES KEPEL’DEN ÇARPICI DEĞERLENDİRMELER ünya IŞİD terörüyle mücadele ederken cihat konusunda sayılı uzmanlardan olan Fransız siyaset bilimci Gilles Kepel, İstanbul’da hareketin dönüşümünü değerlendirdi. 2 Şubat’ta Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda gazeteci Ruşen Çakır’ın moderatörlüğünde “13 Kasım 2015 saldırıları: Öncesi ve Sonrası” isimli bir söyleşiye katılan Kepel, dünyanın bugün üçüncü kuşak cihatçı hareketle mücadele ettiğini söyledi. Kepel’e göre Sovyetleri’n 1989’da Afganistan’dan geri çekilmesiyle birinci kuşak cihatçı hareket ortaya çıktı. “Kuran kuşağı” olarak adlandırılan bu hareket Sovyetlerin geri çekilmesinin ardından toplumsal mobilizasyonu sağlayamadı ve hedefsiz kaldı. Kepel ilk kuşağın “hiper şiddet” kullandığı için başarısız olduğunu savundu. Kepel’e göre ikinci kuşak cihatçılar 19952005 yıllarında kendini gösterdi. Özellikle El Kaide ile bir Gilles Kepel likte uluslararası bir boyut kazanan hareket, Ortadoğu’da, kendine daha yakın olan düşmanlarla çatışmak yerine “uzaktaki düşman” ilan ettiği ABD’yi hedef aldı. 11 Eylül saldırılarıyla birlikte hareketin uluslararası tanınırlığının arttığını belirten Kepel, El Kaide’nin medyayı en iyi kullanan hareket olduğuna da dikkat çekti. Bu nedenle cihatçı hareketin mesajını dünyanın farklı bölgelerinden yeni sempatizanlara ulaştırabildiğini söyledi. Ancak bu dönemde cihatçı harekete önemli bir uluslararası katılım olmadı. ABD müdahalesiyle El Kaide kadrolarının yok edilmesi de hareketin sonunu getirdi. Kepel’e göre cihatçı hareket 11 Eylül saldırılarından sonra dünya ölçeğinde operasyonlara maruz kaldığı için yeni savaşçılar yetiştiremedi ve içine kapandı. Ancak kendine dünya genelinde takipçiler bularak uluslararası bir şekle büründü. Artık militan yetiştirmek için binlerce dolar harcamak yerine propaganda yoluyla Batı’da yaşayan orta sınıf kitlelerden kendine takipçi bulabilir hale geldi. Avrupa’da bulunan Kuzey Afrikalı cihatçıların “sapkınlığa” isyan ederek radikalleşirken hapishanelerde yetişmesini buna örnek gösterdi. Kepel’e göre Batı bugün bu üçüncü kuşakla mücadele ediyor. Fransa’da geçen yıl Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırı ve kasım ayındaki Paris saldırıları da bu kuşağın “ahlaksızlığa karşı” savaşının ürünü... Kepel bu bağımsız ve uluslararası yapılanma nedeniyle 11 Eylül saldırıları sonrasındaki taktiklerin üçüncü kuşak cihatçılara karşı etkili olmayacağını savunuyor. D m Baskın se bolik Hiper şiddet kurbanı Musul Konsolosluğu görevlileri böyle karşılanmıştı. Gilles Kepel, IŞİD’in, yani üçüncü kuşak cihatçı hareketin hedef olarak Irak’ı seçmesinin sembolik olduğunu düşünüyor. Kepel, IŞİD’in cihat bayrağı ile Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu ele geçirmesinin de “Osmanlı’daki halifelik bayrağını biz aldık” mesajını dünyaya duyurma amacı taşıdığını savunuyor. olanaksız... Bu devletin istihbarat birimleri var. Hayatımızı karanlık dehlizlere sokanlar, katliam yapanlar... 7 Haziran seçimleri ve ardından Suruç katliamı... Ceylanpınar’da iki polisimizin şehit edilmesi... Ankara katliamı,1 Kasım seçimleri, AKP’nin tek başına iktidara gelmesi ve İstanbul Sultanahmet’te bombalı saldırı... Köktendinci IŞİD, PKK ve öteki terör örgütleri... Amaçlarını herkes bilir: “Toplumu sindirip evlerine kapatıp, hayatı durdurmak!” Gerçeğin bir yüzü bu... İkinci yüzü var bir de: Hükümetle HDP arasındaki Dolmabahçe görüşmesi... Görüşmede PKK silah bırakacaktı, sorun kansız bir biçimde çözülecek, barışa ve kardeşliğe giden yoldaki mayınlar temizlenecekti. Sanki bunlar olmamış, HDP’yle pek çok konuda anlaşılmamış, İmralı ve Kandil seferleri yapılmamış hiçbiri şey görüşülmemişti... Yahu biz Kandil’den inip Habur Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye giren PKK’lileri neredeyse devlet töreniyle karşıladığımızı ne çabuk unuttuk! Doğru unutkan toplumuz... Doğru, Hasan Hüseyin’in deyişiyle acıyı bal eyleriz... Terör belası şeyhlerle oturulup konuşulmaz.. Meclis niçin var? Tüm siyasal partiler niçin terör, katliam olunca bir araya gelmez? Hayat durmuş oralarda, haberiniz var mı? HHH Uykularımızın derinliklerinde yarım kalan düşlerimiz, birer ikişer gelen bayraklı tabutlar ve etkisiz hale getirilenler. 14 yıldır tek başına Türkiye’yi yöneten hükümet, hâlâ bize masal anlatıp melelerden destek istiyor terörü sonlandırmak için... Terör azgınlaşıyor giderek! Barışçıl bir haykırış gerek, terör örgütünün silahını bırakması için... Çünkü devletin askeri, polisi silah bırakmaz... Terör demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesiyle çözülür... DÜZELTME VE CEVAP METNİ CUMHURİYET GAZETESİ’NİN Sn. MUSTAFA VARANK’I HEDEF ALAN HAKARET VE İFTİRA NİTELİĞİNDEKİ YAZISINA CEVABIMIZDIR kaleme aldığı ‘SKANDAL KAYIT VARANK SKANDALI’ başlıklı yazı gazetenin 24.10.2015 tarihli nüshasında yayınlanmış içeriğinde Müvekkilimi hedef alan hakaret ve iftira niteliğinde ifadelere yer verilmiştir. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı ve TÜRKSAT Yönetim Kurulu Üyesi Müvekkil Sn. Mustafa Varank’ın 8 ay önce TRT’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a canlı yayında, soru soracak gazeteciler ile yayın öncesi yapmış olduğu sohbet gizlice kayda alınarak ‘Paralel Yapı’nın güdümündeki Cumhuriyet Gazetesi ile paylaşılmış, gazete ise kayıtta geçen konuşmaları çarpıtarak hakaret ve iftira kastıyla Müvekkilimin kişilik haklarını ihlal edecek şekilde bir başlıkla kamuoyuna servis etmiştir. Ancak bu yayın gazetenin umduğu amaca hizmet etmenin aksine Müvekkilim Sn. Mustafa Varank’ın Yönetim Kurulu Üyesi olduğu özel bir şirkete ve itibarına, yalanlarla saldıran paralel kanallara karşı giriştiği orantılı mücadeleyi ortaya çıkartmıştır. Gazetede yayımlanan video Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yayın öncesi gizlice kayıt yapıp 8 ay saklayan ve bunu bir gazete üzerinden >> Baş tarafı 1’de Varank sözleriyle gurur duymuştu! Yan sütunlarda okuduğunuz, cevap ve düzeltme metni, 24 Ekim 2015 günlü “Skandal kayıt” başlıklı manşet haberimize karşı verildi. TRT stüdyosunda yapılan bir ses kaydına dayalı, Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Mustafa Varank’ın da adının geçtiği bir haber söz konusuydu. Haberde, bazı kanalların TÜRKSAT’tan kaldırılmasının aylar önce planlandığına ilişkin kayıtlar açıklanıyordu. Peki hâkimlik kararıyla yayımlamak zorunda olduğumuz bu metin neyi yalanlıyor? Hiçbir şeyi. Zira Mustafa Varank dahi haberin ardından attığı tweet’lerle söylediklerinden gurur duyduğunu açıkladı. Peki gazetemizin haberinde, ölçüsüz, hakaret kapsamında bir niteleme var mı? Mesela Varank’ın “bir terör örgütünün güdümünde olduğunu ya da kirli ittifaklar içinde olduğunu ya da hukuk dışı çıkarlara hizmet ettiğini” mi yazmışız? Elbette ki hayır. Hakaret oluşturabilecek tek bir sözcük bile yok. Sadece olay açıklanmış. Basın Yasası’nın cevap ve düzeltme kurumunu düzenleyen 14. maddesi ne diyor? Bu hakkın kullanılabilmesi için ya gerçek dışı ya da kişilik haklarına saldırı içeren bir yayın olacak. Haberimizde ikisi de yok. Bu durumda İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimi İsmail Yavuz’un verdiği kararın yasaya aykırı olduğu açık. Ama önemli değil, Cumhuriyet Gazetesi ve diğer tüm muhalif basın, İstanbul Adliyesi sulh ceza hâkimlerinin verdiği kararlara alışmış durumda. Çünkü Cumhurbaşkanı dahil AKP’lilerin ve destekçilerinin bu hâkimlere yaptığı başvuruların kabul oranı yüzde yüze yakın. Gazetelerin itirazlarının reddi oranı da aynı şekilde. Bu nedenle aylardır, haksız, hukuka ve yasaya aykırı cevapdüzeltme metinleri okuyorsunuz. Bu da yetmiyor; bu hâkimlerin verdiği kararlar ile 1725 Aralık gibi yakıcı konularda internet arşivleri birer birer siliniyor. Silinenin aslında kamunun haber alma hakkı olduğu unutularak. Ama bu kez farklı bir durum var. Yasanın yine son derece açık hükmüne, Yargıtay’ın kararlarına rağmen gazetemize olabilecek en ağır hakaretleri içeren bir metni yayımlamamız isteniyor. İstekte bulunan Mustafa Varank, bu isteği kabul eden İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimi İsmail Yavuz. Yasaya göre, cevapdüzeltme metni suç unsuru içeremez ve üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olamaz. Bu maddeyi yorumlayan Yargıtay, “yalan, iftira” gibi ibareleri içeren metinleri dahi hukuka aykırı buluyor. Yandaki metne göre ise; “Cumhuriyet Gazetesi Paralel Yapı’nın güdümünde, yasadışı gruplar ile kirli ittifak içinde, sistematik algı operasyonları yürüten, hukuk dışı çıkarlara hizmet eden bir gazetedir.” Öyleyse iki olasılık var. Ya birilerinin güdümünde, üstelik bir terör örgütünün güdümünde çalışmak, hakaret oluşturmuyor. Ya da İstanbul 7. Ceza Hâkimi, yasaya aykırı karar vermekte bir sakınca görmüyor. Bir hâkimin göz göre göre yasayı çiğneyeceğine inanmak güç. Öyleyse, biz de hakaret etmeden, ifade özgürlüğünün geldiği göz yaşartıcı noktayı da alkışlayarak; Mustafa Varank’ın metninde suç ya da sorun görmeyen sayın hâkime aynı sıfat ve ithamları yöneltsek ve: “Genel yayın yönetmenimiz Can Dündar’ı ve Ankara temsilcimiz Erdem Gül’ü tutuklayan, yandaki yasal koşullardan yoksun metni yayımlatan yargıç İsmail Yavuz, Cumhurbaşkanı ve AKP’nin güdümünde çalışmaktadır. Bu hâkim, Mustafa Varank ile kirli bir ittifak içerisindedir ve gazetemiz aleyhine verdiği kararlar ile bir algı operasyonu yürütme gayretindedir. Verdiği kararlar, gazetemize hakaret ve iftira niteliğindedir ve yargı etiğine aykırıdır” desek suç ya da sorun olmayacak demektir. Okurlarımızın, hem tutuklama kararını, hem de yandaki neyi cevapladığıdüzelttiği belli olmayan metni, bu bilgi ışığında değerlendirmesini dileriz. Sorumlu Müdür Abbas Yalçın İhvan’dan IŞİD’e... kamuoyuna servis eden yasadışı guruplar ile bir kısım medya organlarının kirli ittifakını da gözler önüne sermektedir. Cumhuriyet Gazetesi ve yazarlarının sistematik olarak Müvekkilim hakkında yürüttüğü algı operasyonu kamunun malumudur ve fakat ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarını aşarak yayın yapan basın organları kamuouyunu, ortaya atıkları iddialarla yönlendirebilmekte ve bu anlamda hedef aldıkları kişilerin itibarlarına zarar verebilmektedirler. Gazete ile televizyonların propaganda ve algı yönetiminin en etkili enstürmanlarından olduğu gerçeği yadsınamaz. Bu anlamda hukuk dışı çıkarlara hizmet eden propaganda ve kamuoyu üzerindeki algı yönetiminin Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan yazılar ile Müvekkilim Sn. Mustafa Varank’a karşı başlatıldığı görünmüştür. Söz konusu hakaret içeren bu yazı ile ilgili tüm yasal haklarımızı hızlı, eksiksiz ve etkin bir şekilde kullanacağımızı da dikkatlerinize sunarız. Kamuoyuna saygılarımızla sunarız. Sn. Mustafa Varank Vekili Av. Ahmet özel C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle