24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 1 Şubat 2016 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 10 Beyni tezekten bir zihniyet ve Leyla Zana ktidarlar değişiyor ama devlet değişmiyor. Devletler başta hangi temeller üzerine kurulduysa öyle sürüyor. O yüzden Rojava’da, Irak’ta daha kuruluşta demokratik, çokkültürlü, bütün etnik kimliklerin eşit haklara sahip olacağı bir temelde kurun devletlerinizi… “Demokratik bir devlet istiyorsanız Türk ya da Arap ya da Kürt milliyetçiliğinin her türünden uzak durun” anlamına gelen bu öğüt kime veriliyor? Besbelli ki, Türk devletinin bugün içine yuvarlandığı savaş ve şiddet sarmalından hareketle, öncelikle Suriye ve Irak’taki bazı bölgelerde bağımsız ya da federe Kürt devletleri/oluşumları kurmak üzere yola çıkanlara… Değerli bir öğüt müdür bu? Hem de nasıl… Altın değerindedir… Bu sözler geçen hafta Brüksel’de Avrupa Parlamentosu’nda toplanan Kürt Konferansı’nda söylendi. Salonda Avrupalı siyasetçiler, fikir insanları, barış aktivistleri, gazeteciler, Türkiye’den, Suriye’den, Irak’tan gelmiş Kürt siyasetçiler vardı... Bu sözler onların gözlerinin içine bakılarak söylendi. Bu yıl 12.’si toplanan konferansın ana konusu Ortadoğu’da “Eski krizler Yeni çözümler”di. Böylesi uluslararası konferanslarda âdet olduğu üzere bu konferansın da bir hamiler (patrons) kurulu var. Altı kişilik bir kurul: Nobel barış ödüllü rahip Desmond Tutu, Nobel barış ödüllü İranlı kadın aktivist Şirin Ebadi, Avrupa Konseyi özel yetkili temsilcisi Bianca Jagger, Profesör Noam Chomsky, yazar Vedat Türkali ve Sakharov ödüllü Leyla Zana. HHH Peki, D. Mehmet Doğan adlı bir yazar duymuşluğunuz var mı? Hayır mı? Çok ayıp (Ben de duymamıştım, demek bana da çok ayıp). Adamın yaşamöyküsü neredeyse sırf yazarlığı üstüne kurulu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yazarlık dersi bile vermiş. RTÜK üyesi yapılacak kadar değer verilmiş. İslami medya diyebileceğimiz kesimdeki bütün dergi ve gazetelerde boy göstermiş. Ayrıca kendisi yazar olduğundan Türkiye Yazarlar Birliği’nin kuruluşunda görev almış. Bir süre genel başkanlığını yürütmüş. Şimdi de Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı başkanı. Yani bu kadar “yazar” bir zat bu D. Mehmet Doğan ve son olarak Vahdet nam gazetede Leyla Zana üstüne bir yazı döktürdü. Kısa bir seçkiye buyrun: “…hatunun soyadı da Farsça Dânâ (bilgili), eğer alfabemizi değiştirmese idik, aynen böyle yazılacaktı. Latin alfabesinin zoruyla ona Zana deniyor! Çocuk yaşta evlendirilmiş. Kocasının hatırına dışarıdan ilkokul, ortaokul ve lise diploması temin edilmiş. Ne okula gidecek ve ne de okuyacak hali var. Şimdi ona bilgelik isnad ediliyor……. bu tezeğinde boncuk bulunmak istenen hatun ……. Leyla garip ve zır câhil bir hatundur, bir projedir. Erkeklere söyletilemeyen ona söyletiliyor. Onun kendi fikri sanılan şeyler aslında bir yerlerden üflenmiştir…” Mideniz kaldırırsa Vahdet gazetesinden yazının tümünü okuyun. Ama bu alıntılar bence yeter. Söz konusu sadece bu D. Mehmet Doğan nam zat olsaydı “Mehmet Doğan adında biri, tatara titiri” der geçerdim. Ama bu bir zihniyet. Sahiplerinin kafalarının içi tıklım tıklım tezek dolu bir zihniyet… Desmond Tutu ile, Şirin Ebadi ile, Noam Chomsky ile, Vedat Türkali ağabeyim ile aynı kurulda yer verilecek kadar saygın ve değerli bulunan Leyla Zana’yı böyle görüp tanımlayan bir zihniyet… Ve bu zihniyet iktidarda olmanın gücüyle kendileri gibileri çoğaltmak için dörtnala kalktı. Duyduğunuz kişnemeler onlara ait… İ Erkekler cepheye, kadınlar Türkiye’ye Cumhuriyet, Rus ve rejim güçlerinin saldırılarından kaçan Bayır Bucak Türkmenlerinin sığındığı Yayladağı’nda yaşanan drama tanıklık etti usya’nın havadan, Esad’ın karadan vurarak ilerlediği Bayır Bucak Türkmen bölgesinde tam bir insani dram yaşanıyor. Tabela üzerinde 6 bin 300 nüfusu gözüken Yayladağı’ın nüfusunun, savaştan kaçan Suriyelilerin eklenmesiyle 30 bini aştığı söyleniyor. Sınıra sıfır noktada olan Yayladağı aslında örtülü bir askeri bölge. Köylere çıkan her yol, askerler tarafından kesilmiş. Yayladağı’na doğru Hatay’dan çıkıldığında ilk olarak polis güvenlik noktasını geçiliyor. Önümüzde plakasız bir AFAD aracı Yayladağı’na giderken dikkatimizi çekiyor. Yayladağı’na girmeden önce ilk askeri arama noktası ile karşılaşılıyor. Özel silahlarla donatımlı zırhlı Ejder aracıyla yolu kesen askerler kimlik kontrolü yapıyor. İlk adresimiz Yayladağı Sınır Kapısı oluyor. Daha ilçeye varır varmaz, sınırın diğer tarafından yükselen patlama sesleri kulaklarımızı çınlatıyor. Halk, Esad askerlerinin Kızıldağ’dan Türkmen Bayır bölgesini top ve tanklarla vurduğunu anlatıyor. Sınır kapısındaki görevliler, karşı tarafın Esad yönetimi altında olduğuna dikkati çekti. Aylık ancak 30 kişinin bu sınır kapısını kullanarak Suriye’ye geçtiği anlatıldı. Türkmenlerin sınırdan geçtikleri noktaya gitmek istiyoruz. Suriye’deki Yamadi kampı, Aşağı Pulluyazı, Yukarı Pulluyazı ile Güvençi Köyü üçgeninin tam karşısında yer alıyor. Ancak bu köylere girişler kapatılmış ve bir nevi bu alan askeri yasak bölge ilan edilmiş. Kızılçat Köyü girişindeki askeri karakoldakiler, yolu keserek köylere gidenlere kimlik kontrolü yapıyor. Köylüler dışında özellikle gazeteciler ve diğer siviller içeri alınmıyor. Ancak arama noktasını atlatıp üç köye doğru yola çıkıyoruz. Köylerin dışında sınıra giden ara yollar asker tarafından tutulmuş. Her yolun başında zırhlı bir araç da bekliyor. Buraya çok sayıda AFAD, UMKE araçları ile minibüslerin gidip geldiği görülüyor. İlk karşımıza çıkan Aşağı Pulluyazı Köyü oluyor. Türkmenlerin geçtiği sınır bölgesine gitmek istiyoruz ancak yine jandarma engeli ile karşılaşıyoruz. R Türkmen komutan Murat Türkmen Cumhuriyet’e konuştu. Yayladağı’na gelen aileler kamplara ya da Türkiye’deki yakınlarının yanına gönderiliyor. Yasak bölgeler Yukarı Pulluyazı Köyü’nü aşıp Güveççi Köyü’ne ulaşıyoruz. Buranın hâkim tepesine aynı isimle bir karakol konuşlanmış. Karakolun hemen karşı tepesini Suriye toprakları oluşturuyor. Burada Arapların oluşturduğu bir çadırkent görülüyor. Askerler, Güveççi’de oluşturulmak istenilen kamp bölgesine gidişimize izin vermiyor. Bir komutan, “Buraya nasıl girdiniz. Çabuk çıkın yoksa sizin için de bizim için de sıkıntı olur” diyor. Çoğunluğunu çocuk, kadın ve yaşlı olan Türkmenler, minibüslerle Kızılay’a ait Yayladağı Transit Deposu’na getiriliyor. 29 ve 30 Ocak tarihlerinde toplam 1635 kişi Yayladağı’na getirildi. Kimlik verilen ailelerin bir kısmı akrabalarının yanına, diğerleri ise Hatay, Antep ve Urfa’daki barınma merkezlerine sevk edildi. Öğleden sonra bir grup Türkmen erkeğin meydanda toplandığı, bir görevlinin isimlerini okuduğu dikkati çekiyor. İsmi listede okunanlar, minibüslere binerek askeri bölgeden AFAD’ın kiraladığı araçlarla sınıra doğru gitti. Bu kişilerin nereye gittiğinizi sorduğumuzda, “Bir kısmı Türkmen bölgesindeki araçlarını kontrol etmek için gidiyor ama çoğunluğu savaşmak amacıyla yola çıkıyor” dedi. Bir Türkmen, bölgeye savaşmak için gitmek isteyenlerin Yayladağı Emniyeti’nden izin almak zorunda olduklarını anlattı. İsmi okunan gitti ün gün boyunca yaklaşık bin 500 Türkmen ve Arap aile Yayladağı’a getirildi. Transit deposunda tam bir dram yaşanıyor. Kaldıkları köylerden veya Yamadi kampından apar topar aldıkları eşyalarla Yayladağı’na gelenlerin tümüne hüzün hâkim. Bunlardan biri de 60 yaşındaki Ayşe Şerşi... Kulakları duymayan eşi Muhammet ve zihinsel engelli oğlu Rami ile Türkiye’ye sığındı. Şerşi, eşyalarıyla Yayladağı’nın ortasında kalakalmış. Akrabası olmadığı için sığınacak bir evi olmayan Şerşi ailesi, Yayladağı’ndaki kampa da alınmamış. Bu nedenle akşama kadar aile, transit deposu denilen alanda soğukta beklemek zorunda Türkiye savaşa Rus pilota ben de girmesin diye sıktım dua ediyorum D kaldı. Yamadi’de üç gün kaldıklarını anlatan Ayşe Şerşi, “nizam” dedikleri Esad askerlerinin buraya yaklaştığını belirterek, “Havada da tayyareler uçuyor. Bir oğlum ve 3 kızım Lazkiye’den çıkamadı. Köylerimiz bombalandı” dedi. landa dolaşan ve uzun sakallarıyla dikkatimizi çeken Türkmenle konuşmak istedik. Önce konuşmak istemedi ardından teklifimizi kabul etti. Adının Murat Türkmen olduğunu belirten bu Türkmen, Bayır Bucak Türkmenlerinden ve “birlik komutanı” olduğunu anlattı. 3 yıldır Yayladağı’nda yaşadığını ve aynı zamanda savaşmaya gittiğini belirten Murat Türkmen, “Uçaksavarlarımız olmadığı için uçaklara bir şey yapamadık. Yoksa yerde gücümüz yetiyordu” dedi. Görev aldığı birlikte 30 kişinin olduğunu, bu zamana kadar 6 şehit ve 12 yaralı verdiğini aktaran Türkmen, bölgedeki durumu şöyle anlattı: “Şu an Bucak bölgesi tamamen Esad’ın elinde. Bayır bölgesinde 30 kadar köyümüz vardı. Ama şimdi 8 köy elimizde kaldı. 3 kez çatışmalarda yaralandım. Bugün adım listede çıkmadığı için çatışma bölgesine gidemedim.” Murat Türkmen, Rus uçağının düşürülmesi sırasında bölgede olduğunu da anlatırken, “Pilot havadan inerken ben de oradaydım. Hatta birkaç tane sıktım. Onu öldüren Alparslan Çelik de benim gibi komutandı. Birliklerimiz yan yana çatışıyordu. Pilotu neden mi öldürdük? Üzerinde otomatik silah vardı. İnse bizi tarayabilir, şehit verebilirdik” ifadelerini kullandı. Akşam havanın kararmasıyla Yayladağı’nda herkesin evlerine, çadırlarına çekilmesiyle oluşan sessizliği, Suriye tarafından gelen top sesleri bozuyor... Savaş, Yayladağı’ın her karesine hâkim... A 74 yaşındaki Huriye Kabakçı da eşi ve bir kızıyla Yayladağı’a gelmiş. Yamadi’de bir hafta kaldıklarını anlatan Kabakçı, “Bayır’da köyümüz vardı. Tayyere geldi bombaladı. Köyler hep yakılıp yıkıldı, harap oldu. Bir oğlum şehit oldu. Bir oğlum Lazkiye’de. Suriyeliler, ‘Müslümanlar bizi sattı’ diyor. 5 sene oldu, hiçbir Arap ülkesi bize yardım etmedi” diye konuştu. 4 yıldır Yayladağı’daki kampta kalan Türkmen Behçet Acus, iki gündür Kızıldağ’daki atışların arttığına dikkati çekerken, “Ne olacak böyle? Türkiye savaşa girmesin diye dua ediyorum” diye konuştu. Acus, 17 yaşındaki oğlunun Bayır bölgesinde savaştığını anlatırken gözleri dalıyor... Şerşi ailesinin durumuna da üzülen Acus, “Bu insanları nereye götüreceğim. Kimse sahip çıkmıyor” diye yakındı. Müslümanlar sattı Ne olacak böyle? ‘Cumhurbaşkanını halk da seçse anayasaya uyacak’ HP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, özgürüklü bir demokrasi için 12 Eylül döneminde çıkan yasaların tamamen değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı kim tarafından seçilirse seçilsin anayasa sınırları içinde görev yapmak zorundadır” dedi. İki günlük ziyaret için Almanya’da bulunan Kılıçdaroğlu, Almanya Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ile görüştü. Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, 12 Eylül darbe yasasının basınla ilgili bölümünde “Basın hürdür sansür edilemez” yazdığını ancak gazetecilerin haber yaptığı için cezaevinde olduğunu, bazı gazetelere el konulduğunu hatırlatarak, “O zaman demek ki ‘Basın hürdür, sansür edilemez’ anayasa maddesi fiilen çalışmıyor. Biz diyoruz ki ‘Eğer siz Türkiye’ye birinci sınıf demokrasi getirmek istiyorsanız, buyurun gelin Türkiye’yi darbe hukukundan tümüyle arındıralım.’ O zaman parlamenter sistem kendiliğinden çalışacaktır” dedi. ĞLU DARO A Ç I L I A K NY ’D ALMA Can erok C Kadınlar barış için toplandı Barış İçin Kadın Girişimi’nin (BİKG) başlattığı “Ölümden değil, yaşamdan yanayız. Barış ve hakikat hakkımızı savunuyoruz” kampanyası kapsamında düzenlenen etkinlikte bir araya gelen kadınlar, doğu ve Güneydoğu’da yaşanan olaylara son verilmesini isteyerek, barışı haykırdı. Kadıköy İskele Meydanı’nda oturma eylemi yapan ve başlarına barışın simgesi beyaz tülbentler takan kadınlar, “Barışa 1000 Kadın” dövizleri taşıdı. Kadınlar adına açıklama yapan Sinem Şahin, “Bizler ölümden değil yaşamdan yanayız, bir kişinin daha ölümüne tahammülümüz yok. Artık tek bir genç, yaşlı, polis, asker, çocuk, bebek, direnişçi kadın, erkek ölmesin diye barış diyoruz, hakikat diyoruz. Müzakere diyoruz” dedi. Kadınlar daha sonra barış dileğiyle halay çekti. l İSTANBUL / Cumhuriyet C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle