15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 8 Aralık 2016 10 dizi EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 15 TEMMUZ’UN ŞİFRELERİ Çuvalladınız, kabul edin ve rahatlayın Sözüm ne Saray’da ve Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan değişmez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez “Reis”inize, ne Ahmet Davutoğlu’nun halefi (=ardılı), yeni gelecek olanın selefi (=öncülü) Binali Yıldırım nam yiğide... Sözüm, siz AKP listelerinden seçilip Meclis’e giren milletvekillerine; AKP’nin köyde, kasabada, ilçede, ilde başkanlığını, yönetim kurulu üyeliğini filan yapanlara; hatta kaçıncı olduğunu artık sayamadığım “Saray buluşmalarına” katılan muhtarlara... Beyler, gelin kabul edin, kendi kendinize kaldığınızda itiraf edin: İktidarınız fena halde çuvalladı... Parti büyüklerinizden en büyüklerine kadar tümünün ağız birliği edip günde beş vakit “Çağ atladık,.. Türkiye’ye çağ atlattık... Ekonomi tıkır tıkır... İşler yolunda... Dış mihraklar, iç alçaklar... Halep de bizimdi, Musul da bizimdi... Ordumuz Suriye’yi fethediyor... Esad’ın günleri sayılı.... Şam’ın Emevi Camii bizleri bekliyor” nutukları atmalarına aldırmayın, aldanmayın. O tumturaklı, o firaklı cümleler gece yarısı mezarlıktan geçerken yüksek sesle türkü çığırıp korkusunu, paniğini örtmek isteyenlerin patırtısından farksız... İster iç politikaya, ister dış politikaya; ister siyasete, ister ekonomiye; ister eğitime, ister güvenliğe... Nereye bakarsanız bakın, gözleriniz cavlak, bilinciniz berrak, aklınız kıvrak ise çuvalladığınızı göreceksiniz... HHH Hangi birinden başlasam? “Komşularla sıfır sorun” diye başladınız, “Dostlarımızı çoğaltmak, düşmanlarımızı azaltmak” diye devam ettiniz. Az gittiniz, uz gittiniz... Dönüp ardınıza bir bakın. Sorunsuz komşu kalmadı; dostlar azaldı, düşmanlar çoğaldı. İnanmadınız mı? Söyleyin öyleyse: Irak dostumuz mu ve sorunsuz mu? Suriye? Yunanistan? Şiiliğin kalesi İran? Hatta laflara değil, gerçeklere ve gerçekleşenlere bakılırsa Rusya? İktidarınızın ilk yıllarında sizi destekleyen Avrupa Birliği ile bugünkü Avrupa Birliği aynı mı? Obama ile aranız şekerrenk idi. Peki bel bağladığınız Trump’ın Ortadoğu projelerine bakınca ne diyorsunuz? Dış politikayı geçelim... Ekonomi’ye gelelim mi? Ayrıntıya girmeyeceğim. Ciddiye alınacak katma değer katkısı olmayan inşaat sektörünü bir kenara koyun. Sanayi üretimine bir bakın. Hele hele ihraç malı üretebilecek sanayi üretimine bakın. Buna bir de hem milli ve yerli para edebiyatına sarılıp, “dolarlarınızı bozdurun” çağrıları yapıp hem de “küresel ekonominin bir halkasıyız” diyorsunuz ya, size oksimoron terimini hatırlatırlar. (Oksimoron için daha önce yazdım, tekrarlıyorum. “Bakire anne, ateist imam, tarafsız taraftar” ne kadar anlamlıysa “Küresel ekonomide sadece yerli ve milli para” da o kadar anlamlıdır). Eğitime ne dersiniz? Mesela OECD’nin ünlü ve saygın PISA araştırmasının bu yılki sonuçları size ne anlatıyor? (PISA İtalya’daki yamuk kule değil, biliyorsunuz değil mi?) “Çuvalladınız beyler” sözümden alınanlarınız olmuştur. Öyleyse cevap verin TSK, Suriye topraklarına “Esad’ın hükümranlığına son vermek için” mi girdi, yoksa “teröristlerle mücadele için” mi? “Esad da teröristtir” diye topu taca atmayın. El Nusra, IŞİD filan teröristtir ama halkına terör de uygulasa egemen bir ülkenin devlet başkanına terörist denemez. Hele onu devirmeye kalkışmaya dış politika çizgisi hiç denemez. Sonra biri kalkar “Ama siz de...” diye başlayan bir cümle kurar, altında ezilirsiniz... HHH Daha sayayım mı? Hukuk’a, güvenlik’e, işsizliğe, üniversitelere, bilime geleyim mi? Anladım. Haklısınız. Haydi bitirelim. Beyler çuvalladınız. Kabul edin ve rahatlayın... Darbe toplantıları ocak ayında başlamış 15 Temmuz darbe girişimini organize ettiği iddia edilen FETÖ’nün “sivil ve mahrem imamları” Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Harun Biniş, Hakan Çiçek ve Nurettin Oruç’un yurtdışına giriş çıkış kayıtlarının karşılaştırmalı analiz raporu savcılığa gönderildi. Analiz raporu üzerinde yapılan değerlendirmede darbe girişimini 2016 Ocak ayından itibaren planlandığı iddia edildi. Rapora göre, Öksüz, Batmaz, Çiçek ve Oruç’un ocak, mart ve haziran aylarında sıralı şekilde ABD’ye giderek, yine sıralı şekilde Türkiye’ye döndükleri tespit edildi. FETÖ lideri Fethullah Gülen’in, ilk kez yeşil cüppe giyerek, darbe girişiminin talimatını verdiği iddia edilen videosunun yayımlandığı 21 Mart tarihinde de 4 imamın ABD’de olduğu tespit edildi. Savcılığın hava kuvvetlerinde darbe faaliyetine katılan general ve üst rütbeli subaylara ilişkin detaylı yurtdışı girişçıkış analiz raporu çalışmalarına devam ettiği bildirildi. l ANKARA / Cumhuriyet FETÖ’NÜN DARBE GİRİŞİMİ hâlâ karanlık yanlar barındırıyor 15Temmuz gecesi kanlı ancak başarısız kalan bir darbe girişimine ta sel hukuk ve demokrasi kural ve ilkelerinden uzaklaşılıyor. Bürokrasi kadroları tek koşu memiş? Hem sivil hükümetlerin, hem de ‘laikliğin bekçisi’ iddiasındaki ordunun böyle bir örgütlenmeye karşı gev nık olduk. Bir kısım muhaliflerin halen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir senaryosu olduğuna inandığı ve 248 kişinin cuntacılara direnirken öldüğü darbe girişiminin ön lun biat olduğu biçimde yeniden yapılandırılıyor. Amaçları için dini araçsallaştıran bir cemaat darbenin baş sorumlusu olarak ilan edilirken, devlet bü şek davranmasını kim, nasıl açıklayacak? Yoksa bu gevşek tutum bilinçli bir tercih miydi?” Şu kesin ki Gülen Cemaati birdenbire değil, gücünün doruğuna çıktığın lenmesi kuşkusuz Türkiye’nin çok daha kanlı bir sürecin içine girmesini de engelledi. Darbe girişimiyle ilgili yapılabilecek en doğru tespit ortalığa saçılan birçok bilgiye rağmen hâlâ karanlık yanlar barındırdığı. Darbe girişiminin daha ilk anından itibaren Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) adıyla anılan Gülen Cemaati kadrolarına yönelik başlatılan büyük gözaltı, tutuklama, tasfiye harekâtı, zamanla içine AKP’li tüm muhalifleri alarak genişletildi. Başta asker, polis, yargı mensubu, akademisyen ve öğretmen olmak üzere binlerce kişi kamu kurumlarından tasfiye edilirken, yaklaşık 40 bin kişi de “darbe şüphelisi” olarak tutuklandı. Ancak darbe gecesi neler yaşandığı, öncesiyle sonrasıyle neler olduğu ve soruşturmanın içeriği hakkında şu ana kadar medyaya sızdırılan kimi şüpheli ifadeleri dışında kamuoyu bilgi sahibi değil. Darbe kalkışmasının saatinden, bir binbaşının ihbarına rağmen Mil li İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) zaaflarına dek herkesin kafasında kuşkulara yol açan birtakım sorular halen cevapsız. Birbiriyle çelişen iddia ve ifadelerle herkes “FETÖ’cü olmak” suçlamasıyla karşı karşıya kalırken, Fethullah Gülen Cemaati’ni iktidarına ortak edip suça ortak olduğu ileri sürülen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) eleştirilerden uzak tutuluyor. Yalanlanmayan iddialar ve cevapsız kalan sorular darbe kalkışmasının, AKP ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gücünü arttırmak için hayata geçirdiği bir senaryo olduğu kuşkularını besliyor. KHK’lerle rejim inşası Darbe girişiminin hemen ardından ilan edilen kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) devlet restore edilerek yeni rejim inşasına hız veriliyor. Evren rokrasisine başka dini cemaatların mensupları yerleştiriliyor. Fark edilmedi mi? 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmaları sonrasında terör örgütü ilan edilmesinin ardından Gülen Cemaati’ne yönelik başlatılan soruşturmaların sayısı darbe kalkışmasından sonra doğal olarak artış gösterdi. Ortaya çıkan çok sayıda iddianamenin ortak noktası Gülen Cemaati’nin ordu içindeki örgütlenmesinin başlangıcının 1970’li yıllar, hız kazanmasının ise 1984’ten sonra olduğu. 1990’lı yıllardan itibaren ordu, polis, yargı ve MİT’ten oluşan güvenlik bürokrasisi başta olmak üzere devlet içinde Fethullahçı örgütlenmeye yönelik çok sayıda haber, yazı, kitap ve raporlara rağmen bu iddialara kulak asılmadığını da birlikte düşünürsek yanıtı aranması gereken en önemli soru karşımıza çıkıyor: “Bu hakikat fark edilmemiş mi? Yoksa fark edilmek mi isten da tehlikeli oldu. Yaklaşık yarım asırlık bir zaman dilimine yayılan örgütlenmenin devlet ve toplum için yarattığı tehlikenin sorumlusu elbette tek başına AKP iktidarı değil. Ama Cemaat’in güçlendiği yılların son yıllarda AKP’nin tek başına iktidar olduğu da bir gerçek. FETÖ’nün devleti kendisine “paralel” hale getirdiği gücünün zirvesine çıkma hali, AKP ile kurulan iktidar ortaklığı dönemine denk düşüyor. Bu gerçekten yola çıkarak, yaşanan tutuklama ve tasfiyeler, haklarından dile getirilen ürkütücü iddialar göz önüne alındığında, “Gülen Cemaati ordu ve bürokrasi içinde gerçekten bu kadar iyi örgütlenmişse, darbe yapmaya ihtiyacı var mıydı” diye de sorabilirsiniz. Ama daha önemlisi, Cemaat 7 Şubat 2012 MİT ve 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarında AKP ve Erdoğan’a yönelik niyetini açık ettiği halde, 248 insanın hayatını kaybetmesine yol açan darbe girişiminin neden önlen(e)mediği çok daha yakıcı ve anlamlı bir soru. Zoraki nikâhtan zoraki darbeye Gülen Cemaati, gücünün zirvesine AKP iktidarında ulaştı Gülen Cemaati’nin devleti kuşatmasının tek sorumlusunun AKP ve Erdoğan olduğunu söylemek çok haklı değil. Gülen Cemaati’nin devlet içindeki örgütlenmesi kimi zaman engellerle karşılaşsa da AKP’den önceki 30 yılı da kapsayarak 45 yıl boyunca sürdü. Haliyle, Cemaat’in devleti kuşatma sürecinin sorumlusu olan çok fazla sayıda siyasi iktidar ve kişi bulunuyor. Ancak en büyük sorumlunun AKP olduğu da bir gerçek. Zira Gülen Cemaati’ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “Ne istedilerse verildiği” ve böylece gücünün zirvesine ulaşması AKP iktidarının 20072012 yılları arasındaki döneminde oldu. 1997’deki 28 Şubat Darbesi’nde Gülen Cemati’nin üstlendiği rol nedeniyle ikili arasındaki en büyük kırılmayı yaratan da daha sonraki zorunlu ittifakın önünü açan da ordu olmuştu. 27 Nisan 2007’deki muhtıranın ardından AKP, ordunun siyaseten geriletilmesini sağlamak amacıyla Gülen Cemaati’yle ittifak yaptı. AKP’nin siyasi desteğiyle, Cemaat’in polis ve yargı teşkilatındaki kadroları bir dizi kumpasla Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarını başlattı. AKP, gayriresmi ortaklık ettiği Gülen Cemaati ile birlikte belirlenen ortak düşmanlarını birkaç yıl içinde ortadan kaldırdı. Bu süreçte Cemaat, AKP iktidarının sağladığı neredeyse sınırsız olanaklarla devlet içindeki örgütlenmesinin doruğuna ulaştı. Polis ve yargının tek hâkimi olan Cemaat kendi kişisel hesaplarını da görmeye başladı. Bu sürecin sonuna varıldığında ortada mücadele edecek düşman kalmayınca iki “ortak”, devlet gücünün ve ganimetinin paylaşımında birbirine düştü. İlk tartışma 7 Şubat İkili arasında kamusal alana çıkan ilk çatışmaya 7 Şubat 2012’de MİT soruşturması olarak bilinen olayla tanık olundu. Hedef, görünürde MİT’in üst düzey yöneticileri, aslında dönemin Başbakanı Erdoğan’dı. Bu ilk kriz fazla büyümeden, Cemaat’in de geri adım atmasıyla ateşkesle sonlandı. Ancak “zoraki nikâh” bozulmuştu. Bu olaydan sonra ikili arasındaki “çirkin boşanma” süreci başladı. Kısa süre sonra, Cemaat’in en önemli insan ve para kaynağı durumundaki dershanelerin kapatılması girişimiyle başlayan savaş, 2013 yılında, 17/25 Aralık diye bilinen hükümeti ve Erdoğan’ı hedef alan yolsuzluk ve MİT TIR’ları soruşturmalarıyla geri dönüle mez bir “meydan muharebesi”ne dönüştü. Hemen ardından gelen yerel seçimlerde oy kaybetmesine rağmen birinci parti çıkan AKP, birkaç ay sonra doğal lideri Erdoğan’ı da Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıyınca Cemaat için sonun başlangıcına gelindi. ‘Kazıma’ operasyonu Erdoğan’ın talimatıyla devlet bürokrasisinin kilit noktalarından Cemaat kadroları tasfiye edilmeye başladı. Meclis’teki ezici çoğunluğuyla hukuku paspas, yürütme ve yargıyı sopası haline getiren AKP, Gülen Cemaati’ne yönelik adeta kazıma operasyonlarına girişti. Emniyet teşkilatındaki Cemaat mensubu olduğu öne sürülen çok sayıda üst düzey polis ya tutuklandı ya görevlerinden alındı. Aynı şekilde, yargı içinde yu valanmış, Cemaat mensubu olduğu bilinen birçok hâkim savcı da pasif görevlere atanarak kızağa çekildi. Cemaat’in finansal kaynaklarını da kurutmak için birçok holdinge, hükümete yönelik muhalif yayınlarına son vermek için de Cemaat’a ait oldukları bilinen medya organlarına kayyım atamalarıyla el konuldu. Sıra TSK’ye gelince Açılan soruşturmalarla güvenlik bürokrasisindeki örgütü giderek küçülen Cemaat’in on yıllar boyunca kendini en iyi gizlediği yer olan TSK’ye sıra gelmişti. İzmir ve Ankara merkezli yürütülen iki ayrı soruşturmada isimleri belirlenen birkaç yüz subay şüpheli olarak fişlenmişti. Ağustos Şura’sında tasfiye edilmeleri hemen hemen kesindi. İzmir 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Boğaziçi Köprüsü’nü kapatan darbeci askerler halkın üzerine ateş açtı. Çok sayıda yurttaşın şehit olduğu köprünün adı daha sonra 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirildi. merkezli soruşturmayı yürüten Savcı Okan Bato, eğer 15 Temmuz kalkışması olmasa idi ertesi sabah erken saatlerde TSK içindeki Cemaat örgütlenmesine yönelik büyük bir operasyon kararı almıştı. Birkaç yüz subayın bu operasyonlarda gözaltına alınacağı konuşuluyordu. Bu gelişmelerden güçlü kaynakları ile haberdar olan Cemaat mensubu askerler, başka bir tarihte yapılması planlanan darbeyi zorunlu olarak öne çekti ve 15 Temmuz gecesi kanlı kalkışmayı başlattı. YARIN: CEMAAT ORDUYU NASIL ELE GEÇİRDİ? CEMAATİN ADI DARBE GİRİŞİMİNE NASIL BULAŞTI? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle